You are currently viewing Avrupa’ya bir ders de benden…

Avrupa’ya bir ders de benden…

 

”Evet ver.. Avrupa’ya ders ver”; bu, AK Parti’nin 16 Nisan’da yapılacak referandum kampanyasında kullanacağı yeni slogan imiş…

Kulağa hoş geliyor.

Bizim millet böyle sloganlardan evvel eski hoşlanmıştır.

Nitekim Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızdan kararsız olanlar bu sloganla birlikte kararlı hale gelmişler; Avrupalılara inat ‘Evet’ oyu kullanacaklarmış…

AK Parti de, herhalde bu yeni gelişmeyle birlikte, çıtayı ‘yüzde 55+’ olarak belirlemiş…

Hayır, Ankara’da kaldığım 24 saat içerisinde öğrenmedim bu kulisleri, Ankara’da yaşayan bir yazar dostumuzun sütununda okudum, oradan sizlere aktarıyorum.

Avrupa.. Avrupa.. Duy sesimizi…

Ders vermemiz beklenen Avrupa’nın şu yaptığına bakın: Hükümetin etkili bakanları, Almanya’ya, Avusturya’ya, Hollanda’ya gidip orada yaşayan ve oy kullanacak olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına hitap etmek istiyorlar; anayasa değişikliğini anlatacaklar…

Buna karşılık, bu üç ülke, herbiri başka gerekçelerle buna izin vermiyor.

Olacak şey mi bu?

Sandıktan ‘Hayır’ çıkmasını bekleyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) bile, ”Nerede kaldı senin fikir ve ifade özgürlüğün, toplantı özgürlüğün, nerede kaldı demokratik gelenekler” diye çıkışıyor bakanların konuşmasını engelleyen Almanya’ya…

Yukarıda ‘‘Bizim halk böyle kafa tutmalardan hoşlanır” dedim ya, CHP de, kafa tutma yarışında geri kalacak değil elbette.

Ancak, CHP’de, ‘‘Hele bir oraya geleyim” dediğinde Avrupa’nın telaşlanabileceği bir kişi de yok…

Benzer bir meydan okumayı, hükümet, sınırımızın güneyinde beklediğimiz gelişmelerin meydana gelmesini engelleyen ABD’ye karşı da yapıyor. İttifak ilişkilerimizi, ülkemizde var olan üsleri hatırlatarak…

CHP, herhalde ‘Evet’ cephesine katkı ölçüsüne vurduğunda fazla önemli bulmadığı için olacak.. el-Bab ve Menbiç konusunu gündeme taşıma ihtiyacı duymuyor.

Ülkede şu anda her şey referanduma ve sandıktan çıkacak sonuca bağlanmış durumda…

Menbiç’te duvarla karşılaşılmasının umursanmaması bunun için…

Referandum neden yapılır, hatırlayalım…

Referandum herkesi ilgilendirdiğine inanılan konularda halkın kanaatini almak amacıyla yapılır.

Halkın temsilcileri olan milletvekilleri kendi kanaatlerini ifade ettikten sonra…

Bunun böyle olmasının bir anlamı var.

Tek tek insanları, hatta milleti siyaseten temsile hak elde etmiş vekilleri belli bir sonuca erişmek için yönlendirebilir, onların ülke yararına olmayacak kararlara imza atmasını bekleyebilirsiniz; milletvekilleri yanlış yasalara parmak kaldırabilirler.

Kaldırabilirler. Yalnızca bizde değil, dünyanın bütün demokrasilerinde yanlış yasalar çıkabiliyor.

Ancak halkı devreye sokar, temsilcilerin aradan kalktığı bir siyasi ortamda herkesin kanaatini açıklamasına fırsat veren referandum sandığını ortaya koyarsanız.. halkın büyük çoğunluğunun yanılmayacağını varsayabilirsiniz.

Genellikle de halklar referandumlarda sağlıklı kararlar verir.

Bizdeki örnek, 1987 yılında, Turgut Özal‘ın zorlamasıyla gidilen ‘siyasi haklar’ referandumudur. Kıl payı ile de olsa, halkımız, askerler tarafından siyasi hayat dışına itilmiş olan önemli politikacıların yasaklarının kalkmasından yana oy kullanmıştı.

Aksi olsa, siyasi yasakların devamı yönünde bir sonuç çıksaydı.. temel hak ve özgürlükler alanında özürlü bir ülke haline gelecektik. Bu özür halktan onaylı olduğu için de.. durumu düzeltmenin imkânına kavuşamayacaktık.

Hataya düşmedi halk.

Gelelim günümüze; ‘sistem değişikliği’ amaçlayan 16 Nisan referandumuna…

‘Evet’ oyu verilmesini isteyenler (AK Parti ile MHP) bunu Türkiye’nin önünü açacak, ülke yararına uygulamaların daha kolaylıkla yerine getirilebilmesini sağlayacak büyük bir dönüşüm olarak sunuyor.

”Ülke uçacak” diyor ‘Evet’ cephesi…

‘Hayır’ oyu verilmesini ‘hayırlı’ gören cephe ise, değişiklik bir de halktan onay alırsa, ‘tek adam rejimi’nin yerleşeceğini, bunun da Türkiye’yi yanlış bir istikamete sevk edeceğini söylüyor.

Tarafların gerekçelerini ayrıntılayarak zenginleştirmek mümkün…

Kampanyalar da zaten bunun için var.

Onların yerinde ben olsaydım

Avrupa’nın araya girmesi de.. Avrupa araya girdi diye, her iki cephenin diğer bütün argümanları bir kenara bırakıp Almanya, Avusturya ve Hollanda üzerinden referandumda kullanılacak oyları etkilemeye çalışması da.. yanlıştır.

Elbette, bu ülkeler için, azımsanmayacak sayıda vatandaşımız artık o ülkelerin de vatandaşı bulunduğu ve her üçünde seçimlerde tartışma gündemini teşkil eden birkaç ana başlıktan biri Türkiye olduğu için.. ülkemiz her üçü için de, bir ‘iç politika konusu’ aynı zamanda.

Yine de halkımızın özgür iradesini etkilemeye kalkışılmasını haklı göstermez bu durum.

Her üç ülkeden beklenen, AK Parti’nin toplantı yapma talebini fırsat bilerek, bizim referandumumuzu, hazır herkesin dikkati onlara çevrilmişken, bir demokrasi dersine döndürmeleriydi.

İki görüşe de eşit imkânlar sağlayarak…

Uzaktan bakanlarımızın bile, ”Gördünüz mü, tartışma dediğin işte böyle olur” diye takdir etmeden duramayacağı bir hoşgörü zemininde…

Yasaklayarak bir yere varılmayacağını ispatlayarak…

Henüz her şey bitmiş değil. Almanya, Avusturya ve Hollanda bunu hâlâ yapabilir.

Son söz: Cephelerden hangisi kazanırsa kazansın, bu, bilinçli kullanılan oylar sayesinde olsun.

ΩΩΩΩ