Bir öpücük, bir yumruk… ABD’nin dış politika yöntemi bu…

8
Reklam

Bugün bir dış politika örnek olayını sizlerle paylaşıyorum; sebebini en sonda bulacaksınız.

Daha en baştan yumruk gibi bir çıkış

Önce şu satırları okuyalım:

‘‘Bir zamanlar Suudi Arabistan ekonomisinin devleri kabul edilen işadamları şimdilerde ayaklarında her hareketlerini kayda geçiren birer bilezik taşıyorlar. Vaktiyle askeri birliklere komuta etmiş ve fiyakalı dergilerde görünmüş prensler artık kendi astları olmayan korumaların gözetimindeler. Özel uçaklarla seyahat eden niceleri kendi banka hesaplarına erişemez haldeler. Eşleri ve çocukları bile seyahat yasağına tabiler.

Suudi yönetimi Kasım ayında çoğu kraliyet ailesi üyesi olan yüzlerce etkili işadamını başkent Riyad’taki Ritz-Carlton Oteli’nde gözaltına aldı; yolsuzlukla mücadele adı verilen bir uygulama olarak. Çoğu serbest bırakıldı, ama tam anlamıyla özgür değiller. Suudi Arabistan’ın bir zamanlar her şeyi olan bu kesimi korku ve belirsizlik içerisinde yaşıyorlar.’’

Muhtemelen Suudi Arabistan’da olup biten bu gelişmeden haberi olanlarınız vardır. Ancak yukarıda aktardığım satırların çıktığı New York Times (NYT) gazetesinin Amerikalı okurları benim yalnızca giriş paragrafını aktardığım dört muhabirin adını taşıyan uzun ve kapsamlı haberde verilen yürek yakıcı ayrıntılardan ilk defa bilgi sahibi oluyorlar.

Şimdi de eski öpücükleri hatırlayalım

Daha önce gazetede bölük pörçük olarak verilen haberler yanında, gazetenin Ortadoğu uzmanı olarak bilinen yazarları çok farklı bir tablo çizmekteydiler çünkü.

Mesela Thomas Friedman

Elinde gazetesinin kendisine verdiği dünyanın her köşesine uçmasını sağlayan biletler ve kredi kartları, arkasında dünya liderleriyle görüşmüş olmanın itibarı bulunan Friedman gözaltına almaların başlayacağı günlerde Riyad’tan NYT’a şu satırları yazmıştı:

Reklam

‘’Şimdi yazacağım cümlenin benim kalemimden çıkacağı kadar uzun yaşayacağımı hiç düşünmemiştim: En göze çarpan reform süreci Ortadoğu’da şu günlerde bir tek Suudi Arabistan’da yaşanıyor. 

Evet, doğru okudunuz. Suud’ta kış yaşanan günlerin başlarında buraya geldim, ama ülkeyi kendi Arap Baharı’nı Suudi stili yaşar buldum.’’

O günlerde Suudi Arabistan ABD Başkanı Donald Trump’ın ülkelerini ziyareti (Mayıs 2017) sonrası ikili ticari ilişkileri geliştirmenin getirdiği şevk ile dünyaya meydan okumaya hazırlanıyordu.

El altından da İsrail ile yakınlaşma yollarını arıyordu Suudlular.

Sanırım, oralardan kendilerine iletilen ‘Müslüman Kardeşler’ ve ‘Hamas’ gibi örgütleri mali açıdan destekleyen Suudlu işadamlarına karşı harekete geçmekle daha da göze gireceklerini umuyorlardı.

Umdukları gibi de çıktı; uzunca bir süre sadece lehte yazılar okuduk öndegelen Amerikan gazetelerinde.

Suudi Arabistan’da başlayan değişimin motoru sayılan Prens Muhammed bin Salman önümüzdeki günlerde Washington’a gelecek, Amerikan yönetiminden önce New York Times gazetesi kendisine böyle bir ‘merhaba’ çekmekte.

Demek ki, ülkenin yeni yüzlerinden Amerikalıların hala bekledikleri bir şeyler var.

Reklam

Bilin istedim.

Öyle istedim, çünkü yine bugün bir başka Amerikan gazetesinde, bu defa Washington Post‘ta, hem de gazetenin görüşü olarak, Türkiye ile ilgili zehir zemberek bir yazı yayımlandı.

Orada Türkiye’ye karşı da bir şeyler pişiyor diye düşündüren bir yazı.

ΩΩΩΩ

Reklam

8 YORUMLAR

  1. Üzgünüm size katılmıyorum, dünkü benim yorumum ve o iki gazetenin bugünkü özellikle “İSLAM” dünyası ve Türkiye’yi çok yakından ilgilendiren konuları yazması tamamen tesadüf.Sayın Koru araştırmacı ve tarafsız bir yazar, aynı zamanda da gelecekteki tehlikeleri önceden kendi kibar uslubu ile yetkililerin ve halkın dikkatine sunar.
    Türkiye hakkında çıkan bugünkü yazıda , devlet kurumlarının nasıl bir kişinin emrine girdiklerini ve kendilerinden olmayanların başına gelenleri yazıyor ve bütün bunlar tek bir adamın emri ile yapılıyor.
    Bu yazı Türk devletini, devletin polisini, adeletini,ve diğer görevlilerini, hep aynı kategoriye koyuyor.
    Twitterde kimin gıkı çıksa hemen terörist ilan ederek hapis cezalarını ve diğer bütün akıl almaz iftiraları ve işkenceleri sert bir dille eleştırıyor.
    Benim o yazı tüylerimi diken diken etti.
    Koskocaman kelli felli adamların ne kadar menfaatperes olduklarını, o yazıyı okurken adeta insanlığımdan utandım.
    Sağlıcakla kalın

    • Ben bu yorumu Özer İyibaşa cevap olarak yazmıştım. Galiba yanlışlıkla olmuş.

  2. Şimdi bizim çok bilmişler Washington Postu’da terörist ilan edip İnterpol’dan gazetenin kapatılmasını ve çalışanlarını yakalayıp TÜRKİYE’YE teslim edilmesini isterler diyeceğim ama! Artik İnterpol da bize inanmiyor.
    New York Time da ABD aslında ABD değil Trumpun Müslüman lara kurduğu tuzağı gene İslam ülkelerinin DİKTATÖRLERİ vasıtasí ile nasıl hayata geçirildığını dünyaya ilan ediyor ve etmeyede devam edecekler.
    Hani bu gazeteler bir ırkın güdümünde ve doğruları değilde o irkin çikarları için yayinlar yapiyorlardı?
    Sevgilli troller buna ne diyeceksininz?
    Türkiyeyi değil sizin kayıtsız şartsız biyat ettiklerinizin bütün húnerlerini dünyaya ilan ettiler.

  3. Bugünkü yazısını okuyunca Sn. Koru’nun, 26 Ocak 2018 tarihli ”ABD Yüzyılının sonu mu geliyor? Hem de Türkiye eliyle?” yazısı aklıma düştü.

    Öpücükler sonrası dayak yiyen ve ikincisinin arifesinde olan Suud’dan sonra, Fehmi beyin ” orada Türkiye’ye karşı da bir şeyler pişiyor” ifadesi, bizi korkutmalı mı yoksa cesaretlendirmeli mi?

    Şöyleki;

    a). Hani Koru’nun teziyle alakalı olarak, ABD bunu, Türkiye’ye kendi yüzyılının sonunu getireceğimize inandığından bir karşı hamle olarak mı yapıyor..orada bizim için bir şeyler pişiriyor…

    b). Yada Rusya’ya Suriye’de verdirttiği kayıplardan sonra, mayıs ayında Kuzey Kore lideri Kim Jong-Un’u ayağına kadar getirterek dünyaya ”yüzyılımın sonu henüz gelmedi” mesajını mı vermek istiyor.

    b şıkkını kabul edersek, Koru’nun ”ABD yüzyılının sonu mu geliyor…” tezi çöküyor ve korkmalıyız.

    Seçimimiz a şıkkı ise sevinmeliyiz. Sevinmeliyiz çünkü bizim elimizle ABD yüzyılının sonu geliyor olacak.
    Geriye kalan, Rus ve Çin hegemonyasına girebilecek bir dünyaya ”yeni bir dünya düzeni” getirmemiz olacak.

    Ne dersiniz, becerebilir miyiz?

    • “Seçimimiz a şıkkı ise sevinmeliyiz. Sevinmeliyiz çünkü bizim elimizle ABD yüzyılının sonu geliyor olacak….”

      “a” şıkkınin gercekligine inananlar sevinip bayram edebilirler. Ancak, bu sadece yurt icindekilerin, daha dogrusu kendi kapali kutularinda hayal aleminde olanlari kapsar, bence. Keske o kadar guclu olabilsek. Lafla peynir gemisi yurumuyor. Keske, ekonomik ve teknolojik olarak guclu olsak ta bunaldigimizda T.L. basip dunya piyasasina surebilsek. Aradaki gelismislik farki cok buyuk, disarda olan bircogumuza gozuktugu kadariyla beceri mumkun degil, malesef. Icerde olanlari ilgilendirmesi gereken konu; isin gercegi, dunyayi tanimiyoruz (bu cehaletin ürunu). Dunya insanı da Turkiyeyi pek tanimiyor. Ha, bizde güçlenmek konusunda potansiyel yok mu, tabiki var. Var oldugunu günün güç sahipleri cok iyi biliyor. Ama bunun bugune bir faydasi yok. Daha gidecek coook yolumuz var!

      Kim Jong-Un ABD ile 1’e 1 gorusmeyi onyillardir kendisi isteyip duruyor. Hatta ABD kaale almayıp dışladıkca diretiyor… ABD, Guney Kore ile senli benli, K. Kore kenarda kalmis kompleksli bir lidere sahip. “ABD, ayagina getirtiyor goruntusune” aldiran mi var? (zaten F. Koru oyle yazmis ama gorusmenin Vashington’da olacagina dair kesin bir karar henuz yok, bildiğim kadarıyla. Orada olsun diyelim, bizimkiler koşa kosa gitmiyorlar mi, mesela eski genel kurmay baskani Turkes, daha onceki ve son zamandaki askerler ve bilimum siyasiler. Ayaga gitmek onemli degil. Önemli olan kendini izah etmek hakliligin konusunda ikna edici olmak, akıl ve beceri gerektiren asıl konu da bu… Cavuşoğlu bu iş için yeter mi pek emin değilim. İkna etme konusunda gerekirse muhalefetten bile takviye temin edilmeli. Çünkü, Dünya nasıl ki 5’ten büyükse, Türkiye de tek bir partiden büyük….

  4. Suudlar
    Tarihte iki tür yönetim şekli vardır.
    Birinci tür halktan aldığı güçle yönetimi oluşturur. Yönetime sağladığı imkanlarla onları çalıştırır. Bu yönetim şekli Osmanlı, İngiliz ve Rus imparatorlukları tarafından kullanılmıştır. Yaklaşık 500 yıl boyunca bu devletler dünya siyasetinde çok etkin oldular.
    İkinci yönetim şeklinde bir parti veya bir hanedan dış güçlerin desteği ile ülkeye hakim olur. Bürokrasi oluşturulur. İktidar ve bürokrasi bir olup halkı korkutarak yönetir. Suudlar İngilizlerden aldıkları destekle Osmanlı’ya karşı çıkmış ve baskıcı bir rejim kurmuşlardır. Bu rejim Suud hanedanına dayanıyordu.
    Suud bindiği dalı kesiyor. Şimdi Sermaye onu devre dışı bırakmak istiyor. İslam alemindeki liderliği Türkiye’den alıp Araplara vermek istiyor. Yani İsrail, Mısır, Suud bir olacak. Suriye ve Irak bir olacak ve Türkiye ile İran’a saldıracak. Böylece Arap – Acem kavgası başlayacak. Suud da bu değişikliği yapabilmek için hanedanı devre dışı bırakıp şahsi diktayı getiriyor.
    Türkiye Suriye’ye girecek. Güneyden İsrail saldıracak ve savaş başlayacak.
    Türkiye’nin sorunu içerdedir. Olağanüstü hal, devlet başkanının aynı zamanda parti başkanı oluşu, halkı ezen kanun ve kanun hükmünde kararnameler, ordunun saygınlığına karşı davranışlar Türkiye’nin iç sorunlarıdır. Türkiye bunları acilen çözmelidir.

  5. “Türkiye ile ilgili zehir zemberek bir yazı yayımlandı” denince….

    ben de sandım ki konu direkt olarak ülke ile ilgili. Halbuki konu Erdoğan, etki ve etkinlikleri. Bu arada ben size ülkeyle ilgili olandan bahsedeyim. Takip edenlerin haberi vardır. İki gün olmadı. BBC World News’de verilen kısa bir raportajda Türkiyenin gidişinden büyük bir endişe duyuldugu ve bir NATO ülkesi olarak bunun böyle gitmeyecegi vurgulanıyordu. Suriyede Amerikan askeriyle silahlı çatışmaya girilmesi büyük endişe kaynagı, bu kabul edilebilir olacak şey değil deniyordu. Bir süre sonra NATO’nun misyonunun askeri olmaktan çok demokrasiyi savunma siyasi misyonuna çevrilecegi gibi konulara girildi. On sene önce NATO’ya girmeleri konusunda Batı ile karsılıklı anlaşan Ukrayna ve Gürcistana Rusyanın son zamanlarda müdahelesinden NATO’nun duydugu rahatsızlık vs. derken konu yine Türkiye’ye döndü. Hep sitem ve şikayet. Suriye’ye ilave olarak Kıbrıs açıklarına savaş gemileri göndermekle siyasi yaklaşımdan ziyade devamlı askeri yaklaşım gösteren Türkiye eleştirildi durdu, aynı yetkili tarafından. Bir ara bu ropörtajı yapan spiker sordu. Bütün bu ters davranışlarından ötürü Türkiyenin NATO’dan atılması mümkün mü diye. Cevap şu: Turkiye’ye çeki düzen verilmesi ve NATO bünyesine çekilmesi, NATO dışında kalmasından daha iyi. Ancak, Türkiyenin tavrının NATO içinde tartışılmasının zamanı çoktan geldi şeklinde bitirdiler….

    Akabinde beni bir düşünce aldı tabi. NATO’dan çıkartılsak veya rest çekip çıksak gerçekten ne kadar doğru? Rusya’ya ne kadar güvenilir? Üstelik Rusya da ciddi sorunları olan, bizim gibi gelişmeye çalışan bir ülke. Finansal yatırımlar açısından bizim gibi onlar da Batıya muhtaç… Bir belgesel izlemiştim… Küba’da Fidel Castro, kominist/sosyalist devrimini ilan etmeden önce ABD ile neredeyse can ciğer dost gibiydi/öyle gözüküyordu. Sonra da Yankiye madik atıp Soviet Rusyaya yelken açtı. Neticede ne mi oldu? Fakir fukara bırakıldı, Castro’nun ekonomik baskı ve ambargolardan iflahı kesildi, ne Rusya ne de başka bir sosyalist/kominist ülke yardım edemedi. Küba izole edildi, kaçan kaçana bir ülke olmaga itildi. Gerçi, biz coğrafya olarak ABD’ye o kadar yakın degiliz ve bölgemizde de Küba kadar yanlız kalmayız, ancak AB’nin yakın komşusu olarak NATO/ABD ile yine ciddi sorunlar yaşayabiliriz. Öyle görünüyor ki Türkiye’nin yakın bir gelecekte cendereye sokulacağı bir durum var. Acaba Türkiye haklı davalarını dile getirme, kendini izah etme acısından ne kadar becerikli olacak merak ediyorum, bu bir parti meselesi degil, topunu aşan bir durum. Bu konuda Türkiye halkının da ne düşündüğünü önemle dikkate alırlar sanırım. Sonuçta ne yaparsak yapalım ama bunu ulke nufusunun büyük çoğunluğunun desteğini belgelendirerek/icabında haykırarak yapalım, bu nokta çok çok önemli. NATO’dan çıksak/çıkartılsak en çok kimler sevinir? -Kıbrıs’lı rumlar, Yunanistan, ayrılıkçı Kürtler/muhtemelen İsrail, Ermenistan, Rusya, İran, Çin,…. Üzülen olur mu ki? Nihai analizde başka ne denir ki… Allah sonumuzu hayırlı eylesin.…

  6. Nurdan Hanım’ın dünkü yorumunda ismen zikrettiği iki gazetenin bugün Fehmi Bey’in yazısına konu olması bir hoş olmuş. WP gazetesinin yayımladığı görüş yazısının Fehmi Bey’in ve Nurdan Hanım’ın benimsedikleri görüşleri dillendirmiştir.

Yoruma kapalı.