AK Partili dostlara kimsenin artık sormaya cesaret edemediği bir sorum var: Olmaz ya, hani seçim sandığı iki ay sonra rakip partilerden birini cumhurbaşkanı çıkarırsa, Tayyip Erdoğan için düşünülmüş olağanüstü geniş yetkilerin onun tarafından kullanılacak olmasını ister misiniz?
İşine geldiğinde Meclis’i fesh edebilen, yasa çıkarma zahmetine katlanması gerekmeyen ve kararnamelerle ülkeyi yönetebilen, Meclis dahil devlet kurumlarının denetimine tabi olmayan bir cumhurbaşkanı ve onun seçtiği hükümetle yönetilen bir Türkiye…
Cumhurbaşkanı olarak Tayyip Erdoğan’a yakıştırabildiğiniz yetkilerin ondan çok farklı eğilimden biri tarafından kullanılması sizleri rahatsız etmez mi?
Trump’ı düşünelim
Bir yıl önce yapılan referandumda halkın yarısının tasvip etmediği ortaya çıkan ‘başkanlık sistemi’ devleti yönetecek kişiye olağanüstü yetkiler veriyor.
İyi niyetli olmayan biri tarafından kötü amaçlarla da kullanılabilecek yetkiler…
ABD’de denge ve denetleme mekanizmaları fazlasıyla yerinde, kuvvetler ayrılığı ilkesine en aşırı biçimde riayet edilen bir ‘başkanlık sistemi’ var ve işte görüyoruz, o sistemin sağladığı elindeki sınırlı yetkilerle bile Donald Trump dünyayı arzu edilmeyen yönlere doğru götürebileceği izlenimi veriyor.
Hep unutuluyor, ama akılda kalmasında yarar olan olayı hatırlatayım: 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan genel seçimde AK Parti’nin oyu tek başına iktidar olamayacağı bir orana gerilemişti; demokrasilerde sandığın azizliğiyle her zaman karşılaşılabiliyor.
Güçlü iktidarları güçsüz de bırakabiliyor sandık.
Bu sebeple de, sistemlerin kişiye özel düşünülmemesi, yetkilerin en kötü niyetli birinin kullanabileceği de hesaba katılarak belirlenmesi gerekir.
Cumhuriyet’i kuran kadro, işte bu hesapla, kolayca cumhurbaşkanına her türlü yetkinin bağışlanmasının her bakımdan mümkün olduğu bir dönemde, bu yolda baskıya maruz kalsa da, ‘kuvvetler birliği’ yerine ‘kuvvetler ayrılığı’ ilkesini merkeze alan parlamenter sistemi tercih etmişti.
İki ay sonra yapılacak seçimle birlikte vazgeçilecek sistemi…
Sandığın cumhurbaşkanı olarak belirleyeceği kişi daha önce hiçbir cumhurbaşkanının sahip olmadığı yetkilerle donatılacak.
Cumhurbaşkanı ile Meclis, ters tarafta…
Gelin şöyle bir senaryo üzerinde kafa yoralım:
Madem hazır 7 Haziran azizliğini hatırladık, aklımızda o olduğu halde, 24 Haziran’da gidilecek sandıktan birbirinden farklı iki sonucun çıkması ihtimalini düşünelim.
AK Parti adayı cumhurbaşkanı seçilsin, buna karşılık Meclis’te muhalefet partileri milletvekilleri çoğunluğu teşkil etsin.. veya bunun tersi olarak, muhalefetin aday gösterdiklerinden birinin cumhurbaşkanı seçildiği, buna karşılık çoğunluğu AK Partili milletvekillerinden oluşmuş olsun Meclis…
Olmaz demeyin, siyaset sürprizlere her zaman açıktır.
Bunu da en iyi AK Parti yönetimi bilir. Bildiği içindir ki, en ufak hedef şaşmasına bile izin vermeden her şeyi kontrolü altında tutma yolunu benimsiyor AK Parti yönetimi…
Ancak işte 7 Haziran 2015’te yaşandığı gibi, sandık yine de hesapları şaşırtabiliyor.
O zaman bulunmuş seçimi yenileme çaresi, ileride tablo yeniden kendini tekrar ettiğinde, aynen uygulanabilecek midir?
Ya uygulanamazsa?
Veya, aynı yönteme başvuruldu ve kısa süre sonra yeniden sandığa gidilmesi sağlandı diyelim; sandık 1 Kasım 2015’te olduğu gibi yeniden iktidar partisinin yüzüne gülmek zorunda mı? Ya şartlar değiştiği için, seçmen, inandında ısrarcı olur ve iktidarı cezalandırmakta kararını sürdürürse ne olacak?
Cumhurbaşkanı her seferinde Meclis’i fesh etme yetkisini kullanır ve sonrasında yapılan seçimlerde hep aynı -iktidar aleyhine- sonuç alınırsa?
AK Partili dostlara sorum bu.
Neden şimdi böyle bir soruyu gündeme getirdiğimi merak eden çıkarsa, bu soru üzerinde de ayrıca düşünebilir.
Düşünmeli.
ΩΩΩΩ