Ülkemizin nüfusu 15 milyon olan en kalabalık kentini bundan sonraki beş yıl boyunca kimin yöneteceğine/yönetemeyeceğine Yüksek Seçim Kurulu (YSK) üyeleri karar verecek…
Önemli bir gündem maddemiz bu.
Anamuhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu katıldığı bir şehit cenazesi töreninde saldırıya uğradı; Kılıçdaroğlu ve heyetinde yer alanlar öldürmeye ve yakmaya azimli bir güruhun elinden canlarını zor kurtardılar…
Bu da bir başka gündem maddemiz.
Türkiye dışarıdan çok yönlü sıkıştırmalara muhatap. İran’dan petrol alınmasına ABD engel getirdi. ABD’nin S-400 füze savunma sistemine de itirazı var. Etrafında meydana gelmekte olan gelişmeler yüzünden kendisini güvende hissetmeyen ülkemiz gözünü başka ittifaklara dikmiş görünüyor.
Eh, bunlar da üzerinde durmayı hak eden başka gündem konularımız.
Durum bu iken, herkesin dikkatinin, iktidar ve yakın zamanda gerçekleşen sistem değişikliği öyle gerektirdiği için de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üzerinde yoğunlaşması kaçınılmaz.
Önümüzdeki 4,5 yıl boyunca seçim yapılmayacağı için ülke sorunları AK Parti’ye emanet…
Merak edilen, AK Parti’nin -hadi daha açık yazayım: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın- seçim sonrası ortaya çıkan tabloyu nasıl değerlendirip kendisine nasıl bir yol tutturacağı…
YSK’nın İstanbul’la ilgili kararı ne olursa olsun gerçek değişmiyor: AK Parti beş büyük kenti muhalefete kaybetti, daha önce kendi partilileri tarafından yönetilen 10 ilin ve 55 ilçenin belediye başkanlıkları da ittifak ortağı MHP tarafından kazanıldı.
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yaptığı 18.81 hesabı doğruysa, AK Parti’nin 31 Mart 2019 yerel seçiminde aldığı oyun oranı katıldığı ilk seçim olan 3 Kasım 2002 genel seçiminde aldığı oranın da altında.
Cumhur İttifakı bitmez
Bu durum, biraz da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim sonrası değerlendirmelerine cevap teşkil etmek üzere MHP lideri Bahçeli’nin partisi il başkanları önünde yaptığı çıkışlar yüzünden, gözlerin AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çevrilmesini getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘demiri soğutma’ metaforu ve ‘Türkiye İttifakı’ kavramıyla neyi kast ettiği merak konusu.
Yoksa ‘Türkiye İttifakı’ ile kast edilen ‘Cumhur İttifakı’nın sonuna yaklaşıldığı mı? AK Parti MHP ile yolunu mu ayıracak? ‘Demiri soğutma’ içe ve dışa dönük politikalarda köklü değişikliklere gidileceği anlamına mı geliyor?
Diğer gündem maddeleri bir tarafa, bu iki soru eşliğinde çıkan tartışmalar bir tarafa… Ağırlık taşıyan bu ikinci tartışmalar…
Bu arada, eski başbakan Ahmet Davutoğlu’nun halen içinde yer aldığı AK Parti’ye yönelik daha önce hiçbir partiliden işitilmemiş ağırlıkta eleştirilerle kamuoyu karşısına çıkması da gündemi aynı yönde etkiliyor…
Ne olacak şimdi?
Galiba büyük çaplı değişiklik bekleyenler hayal kırıklığına uğrayacaklar; olacağı bu.
MHP liderini hiddetlendirdiği anlaşılan AK Parti ile ittifakın sonuna gelindiği algısı yanlış. Cumhur İttifakı içerisinde yer alan iki parti (AK Parti ile MHP) süreç içerisinde ayrılmaz ikili haline gelmiş durumdalar.
Birbirine bağlı doğmuş, iki insanın tek bedende hayatını yaşamak zorunda kalmaya mahkum olmasını getiren ‘Siyam ikizi’ gibi bu iki partimiz.
Cerrahi müdahale bile, çoğu kez, Siyam ikizlerini birbirinden ayıramıyor. Ayrılmaları için yapılan ameliyatların çoğu başarılı olamıyor.
Devlet Bahçeli’nin endişesi yersiz sizin anlayacağınız.
Sebebi açık: İttifakın bozulması, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’nin zora düşmesi anlamına geliyor çünkü. AK Parti açısından her şeyden daha önemli olan, bir sonraki cumhurbaşkanlığı seçiminde de sandıktan kendi adayının çıkmasıdır.
Öyle görünüyor.
‘Yeni AK Parti’ ve politikaları
Politika değişikliği beklentisi de boşuna. MHP ile ittifak devam ettiği sürece AK Parti’nin bazılarının olabileceği ümidine kapıldığı ‘fabrika ayarlarına dönmesi’ mümkün değil.
Sorunlara bundan böyle bu kabuller üzerinden yaklaşmak şart.
‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ AK Parti’de köklü değişikliği kalıcı hale getirdi. Artık karşımızda ‘Yeni AK Parti’ var…
‘Yeni AK Parti’ içeride ve dışarıda karşı karşıya kalınan sorunların üstesinden gelebilecek mi? Dış politikada yaşanan darboğazların zaten kırılgan hale gelmiş ekonomiyi daha da zorda bıraktığı bir gerçek; yeni yaptırımlar gelmese bile İran’dan petrol alamamak ekonomimize ek maliyet bindirecek.
Dışişleri bakanı, ABD’nin “Petrolü bundan sonra İran’dan değil Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden alacaksınız” yönlendirmesi yaptığını açıkladı.
Türkiye bu iki ülkeyle dostane ilişkileri geride bırakalı hayli zaman oldu.
İran’a konulan ambargo Rusya’ya da uygulanmak istenirse ne olacak?
Galiba bu yazıyı sonlandırmanın zamanı geldi. Yoksa hiç istemediğim bir şey yapacak ve karanlık bir tablo çizmiş olacağım.
Oysa dün 23 Nisan’dı ve hemen her politik figür ülkemiz için parlak ufuklar çizdi.
Parlak ufuklar bizi bekliyor diyeyim ve yazımı öyle bitireyim.
ΩΩΩΩ