Seçime az kala: Pazar günü sandıktan sürpriz sonuç çıkarsa şaşırmayın…

53
Reklam

Seçimleri fazlasıyla ciddiye alan ülkelerin en başına Türkiye’yi yazabiliriz.
Halkımız erken kazanılmış seçme hakkını kullanırken zaten ciddi davranır; bunu 1876’dan beri her eline geçen fırsatta ispat etmiştir. Her seçimi bu tezi test etmek için mercek altına alıp sandıktan çıkan sonuç yerine alternatifinin gerçekleştiğini varsaydığınızda halkın bu özelliğini rahatlıkla görebilirsiniz.
Pek az istisnası vardır; sandık genellikle en doğruya yakın sonucu veriyor bizde.
‘Ciddiye alma’ konusunda meramım halkımızın seçimlere yaklaşımı değil; bizde seçim sistemiyle ilgili yasal çerçeve de başka demokratik ülkelerle mukayese edildiğinde işi çok ciddiye aldığımızın işaretlerini taşır.
Özellikle de seçim yasakları konusu…

Artık farklı bir çağdayız

Yüksek Seçim Kurulu‘nun (YSK) açıkladığı takvim günümüzün şartlarıyla fazla bağdaşmıyor. Seçim sürecinin son 10 gününe ait takvimin ‘serbest’ bıraktığı unsurlar zaten çok önceden başlayarak yapılan propaganda faaliyetleri; ancak ‘yasakladıkları’ artık demode olmuş şeyler…
Onları yeniden gözden geçirerek günümüze uydurmak şart.
Örnek olsun diye bir konuyu ele alayım. TSK takvim açıklamasından şu ‘yasağı’ dikkatle okuyun:

“Oy verme gününden önceki 10 günlük sürede, yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla bir siyasi partinin veya adayın lehinde veya aleyhinde veya vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması ve herhangi bir surette dağıtımı yasaktır.”

Eskiden haber almak için başvurulan mecra sayısı sınırlı iken bir anlam taşısa da, bugün sınır tanımayan ve bu yüzden de kısıtlanması hiç de kolay olmayan bir çeşitliliğe sahibiz. Bu yasakları delen yabancı medyayı veya başka ülkelerde ikamet edenlerin yönetimindeki internet sitelerini kim nasıl cezalandırabilecek?
Bu işin bir yönü.
İkinci yönü daha da önemli: Bu tür yasaklar ve kısıtlamalar seçmenlerin kolayca etki altına alınabilecek bir kitle olduğu kabulüne dayanıyor. Yasaklarla engellenmek istenen etki bugün için de söz konusu mudur sizce?
Komşumuz Yunanistan da dahil olmak üzere pek çok demokratik ülkede oy kullanılan günde bile her türlü propaganda yapılmasına izin verilir; anketlerin yayını da yasaklanmaz.
Yeni değil, eskiden beri bu böyledir demokratik ülkelerde.
Bedrettin Dalan‘ın İstanbul belediye başkanlığı seçiminde yüzde 60’ların üzerinde oy alacağına dair anketin yayınlanmış olması, 1989’daki yerel seçimde sandıktan farklı bir sonucun çıkmasını sağlayabilmiş miydi? 16 Nisan (2017) referandumunda sandıktan yüzde 60 ‘kabul oyu’ çıkacağına dair anket veya bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminden Tayyip Erdoğan‘ın yüzde 58 oy alacak beklentisini gündeme taşıyan araştırmacının açıklaması sonucu etkilemiş midir?
Öyle olduğunu düşünenler çıkabilir, ama ben sanmıyorum.
İnsanlar çok daha başka unsurlardan etkilenerek oy kullanıyorlar günümüzde.
Propaganda konuşmalarının, mitinglerin bile seçmeni etkileme oranı ihmal edilebilecek kadar küçülmüş olmalı.
Haberlerini insanlar artık gazetelerden almıyor; televizyon hala önemli bir haber taşıyıcısı olsa da, denetimli bir yayıncılık yapıldığı fark edilirse, onun da güvenilirliği tartışmalı hale geliyor ve daha başka mecraların önemi artıyor.
Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor zaten.

Araştırmacılar araştırmalarına güvenmiyorlarsa…

Ayrıca, yasaklarla önlenmek istenmesine rağmen araştırma şirketlerinin anketleri de bir biçimde kamuoyuyla buluşuyor.
Bu seçim bu anlamda da bir ilk olacağa benziyor.
Şimdiye kadar, her seçim öncesinde, çok sayıda araştırma şirketi, yaptıkları anket çalışmalarını bir biçimde duyurmanın yolunu bulurdu. Bu defa öyle olmuyor. Özellikle de ciddiliği ile tanınan şirketler müşterilerini (abonelerini) bulguları hakkında bilgilendirseler bile onları kamuoyuyla paylaşmakta eskisi kadar cömert değiller.
Neden acaba?
Her taşın altında OHAL‘i aradığıma vermezseniz, bu konuda da OHAL’in varlığının bunda etkisi olduğunu düşünüyorum. OHAL’li ortama korkular ve endişeler de hakim olabiliyor. Anket için sahaya giden elemanlara görüş açıklayanların sorulara doğru cevap verdiklerinden emin olamıyorsa araştırmacılar, ne kadar titiz ve kılı kırk yararak varmış olursa olsunlar, vardıkları sonucun gerçek durumu yansıtmayabileceğini görüyorlardır.
İnsanlar görüş açıklamaktan çekiniyor, görüş açıklayanlar da muhtemelen esas görüşlerini kendilerine saklıyorlar.
Bu seçim sürprizlere fazlasıyla açık.
ΩΩΩΩ

Reklam

53 YORUMLAR

  1. koltuğa kimin oturacağından, hangi partinin kazanacağından çok meydanlarda konuşanların ne konuştukları ne yaptıkları ne yapabilecekleri zeka beceri dürüstlük vefa saygı efendilik kibarlık nezaket akıl ilim tecrübe tarih ve siyaset bilimi ve en önemlisi dinle ilişkisi, konuşanı tarafsız dinleyip adil olan vicdanla tartmalı. BU seçimler çokta önemsenecek bir seçim değil

  2. Muhalefetin düş dünyasında yaşadığı doğru. Ama, her iki seçimin de bıçak sırtında gittiği bir o kadar doğru. CM seçimlerinin 2. tura gideceği kesin. HDP’nin barajı aşması durumunda AK Parti’nin meclis çoğunluğunu yitirmesi pekala muhtemel. “Bizim getirdiğimiz bu sistem istikrar için zorunlu. Yoksa eskiden olduğu gibi koalisyon hükümetlerine, kaosa teslim oluruz” iddiaları boşa çıktı. Erdoğan cumhurbaşkanı olacak, mecliste muhalefet çoğunluk olacak, muhtemel senaryo bu. Bence birbirimizi, seçimlere ilişkin görmek istediğimiz sonuçları gerçeğin yerine koymakla suçalamak yerine, seçim tahminlerimizi yazalım, kimin siyasete atgözlükleriyle değil de gerçekçi bir pencereden baktığı az çok açığa çıksın. İşte benim seçim tahminim:
    1. Tur Cumhurbaşkanlığı seçimi (Erdoğan 2. turda kazanacak)
    Erdoğan: 47.7 M. İnce: 29.8; Akşener: 11.0; Demirtaş: 9.2; Karamollaoğlu: 1.9
    Meclis seçimi:
    AK Parti: 40,8; CHP: 27,7; Akşener: 11,6; Demirtaş: 12,1; MHP: 5,3; Saadet: 2,4

    • İkinci turda İnce başkan yardımcısı olarak Akşener ve Karamollaoğlu’nu yardımcı olacak alacağını açıklar ve cumhurbaşkanı seçilir. Geniş destekli bir koalisyon kurulur. Bu koalisyondan gençler saçma vaatler değil şu somut şeyleri yapmalarını istiyor:
      1) Wikipedia özgür yapılacak. Yazı, ifade, toplanma, eleştiri, muhalefet tam manasıyla özgür olacak. Tüm gazeteciler hapisten çıkarılacak. Terör yasaları AB’deki standartlara uygun bir şekilde yeniden düzenlenecek ve muhalifleri sindirme için bir daha asla kullanılamayacak.
      2) Siyasi partiler yasası yeniden yapılacak ve demokratik bir düzene kavuşturulacak. Bir lider ömür boyu lider olamayacak.
      3) Kanunla kurulmuş tüm kurumlara atananlar/seçilenler en fazla iki dönem görev yapabilecek (odalar gibi).
      4) Medya sahipleri başka hiç bir iş yapamayacaklar. Devletten ihale alamayacaklar.
      5) YÖK hemen kaldırılacak ve üniversiteler özgür olacak.
      6) Yargı tamaman idareden/yürütmeden bağımsız olarak seçilecek. Tam yargı bağımsızlığı tesis edilecek.
      7) Şeffaf bir yönetime geçilecek. Yönetimin tüm harcamaları açık ve denetime tabi olacak. Türkiye şeffaflık sıralamasında 5 yılda dünyada ilk 20’ye girmeyi hedefleyecek.
      Bu liste daha da uzatılabilir. Sonuçta AB, ABD ülkelerinde olduğu gibi şeffaf, demokratik, eşitlikçi, daha küçük bir devlet idaresine geçiş bekliyoruz. Bunlar yapıldığında Kürt sorunu da terör sorunu da ekonomi sorunu da kalmayacaktır.

      • Bunlar, tümüyle haklı ve meşru talepler; ancak içlerinde vesayetin genlerini taşıyan iki devletçi parti ile (CHP ve İyi Parti) bunların hiçbirinin gerçekleşeceğine inanmıyorum. Bunu moralinizi bozmak için söylemiyorum. Bizim gelişimimizin önündeki engel ne dindarlar, ne de Kürtler. Bizim ayak bağımız bürokrtik oligarşik devlet yapısı. Bu mesele, bugünkü CHP ile aşılmaz. Umutsuzluk aşılamak istemem, ama beklentiniz gerçekçi değil.

          • Bilal Arkadaş,
            Yine, kısa yorumunuza katıldığımı söylemeliyim. “Erdoğan da devletçi vesayete teslim oldu (. . .), şimdi kendisinin oligarşinin sahibi olduğunu zannediyor” derken çok az kişinin görebildiği bir gerçeği dile getirmiş oluyorsunuz. Geçen hafta, sözünü ettiğimiz oligarşik yapının Erdoğan’ın şahsında hem AK Parti’yi hem de dindarları nasıl teslim aldığının öyküsünü yazdım. Aslında, Türkiye sosyolojisini ve siyasal yaşamını doğru kavramak için başta E. Mahçupyan ve F. Koru gibi bir kaç yazarı takip etmek, genel bir Türkiye tarihi bilgisine sahip olmak fazlasıyla yeterli. Gelin görün ki, eğitimli-eğitimiz fark etmeden hepimizi kötürüm kılan çok ciddi bir zihniyet sorunumuz var. Koca koca Atatürk posterleri ile koca koca Reis posterleri, Mehter marşıyla tüyleri diken diken olup coşanlarla İzmir marşıyla tüyleri diken diken olup coşanlar aynı zihniyetin farklı vehçeleri aslında.
            Kurtuluşumuz, dindar gençlerimizin dindar mahalleyi dönüştürmesinden, Kürt gençlerinin kendi mahallesini dönüştürerek faşizan PKK vesayetini kırmasından geçiyor ve ben bu konuda çok iyimserim. Seküler mahalleyi iyi tanırım. Bu mahalleye kimliğini kazandıran milliyetçi-Kemalist ideoloji ile, otoriter-faşizan geleneksel Türk sosyalistlerinden bu ülkeye ve bu dünyaya hiçbir hayır gelmez. Seküler mahallede, bu iki gerici ideolojiden uzak kalmış gençler de var. Sayıca azlar, ama umut verici onların varlığı da. Bu sıraladığım üç farkı genç sosyoloji, içine hapsedildiğimiz zihniyeti ve ona eşlik eden ötekileştirici dili zaman içinde yenilgiye uğratarak ülkemizin önünü açabilir. Bu yolda, ellerinde İslam, Kuran ve Peygamber’in hayatı, Murray Bookchin, Vandana Shiva, Naomi Klein, N. Chomsky gibi düşünce insanları ve aktivistlerin yazıları, deneyimleri var.
            Dindarlarımızın bürokratik vesayeti AK Parti önülüğünde kırıp geriye itmesini takip eden ibretlik süreçin benim penceremden görünen ibretlik öyküsü aşağıda. Öykü, bugün neden AK Parti saflarında olmayıp Saadet Partili olduğumu da açıklıyor. Saygı ve selamlar
            ……..
            Bir Tuğamiral’in kehaneti ve bir soru: Erdoğan gerçekten iktidarda mı?
            29 Mayıs 2012 günü, Cemaat eliyle, Balyoz tutuklusu Tuğamairal Cem Aziz Çakmak’a ait olduğu söylenen bir ses kaydı Internet’e düştü. Dinleyelim:
            “Aldığımız haberlere göre bu iş uzun sürmeyecek. Yani aldığımız haberler o yönde bizim. Sağlam kaynaklar. Bunun hesabı sorulacak. İki sene içinde Balyoz’un rövanşı olacak, çok can yanacak. Bir iki sene içerisinde bu manzara tam tersine dönecek. Bak söylüyorum bunu. Dersin ki bunu bir paşam söylemişti dersin. Adamlar kaçacaklar. Bu ülkeden kaçacaklar çoğu. Çoluk çocuk dinlemeyeceğiz. İlk şeyimiz ne biliyor musun? Aç kalacaklar. Bak söyleyeyim. Aç kalacaklar. Öyle başlayacak zaten. Bu kadar da boş değiliz yaa! (. . .) Mahkeme Heyetine bakarak, “Şerefsizler, vatana ihanetten yargılanacaksınız!” dedim.”
            Bu ülkede seçim kazanmanın iktidar olmak anlamına gelmediğini bir türlü kavrayamayan cahilleri (ki bunlardan burada da var çokca) bir kenara bırakarak şu soruyu soralım: 2012 yılında AK Parti’nin gücü neye dayanıyordu?
            (1) Gülen Cemaati-AK Parti işbirliğine,
            (2) Parti’nin dindar-muhafazakar Kürtler de dahil olmak üzere, milyonlarca dindar-muhafazakar taraftarına,
            (3) AK Parti’nin vesayet güçleri karşısındaki çoğulcu, reformist, demokratik reformlarının meşruiyetine; ayrıca, sayıca az olmalarına rağmen kamuoyunda kanaat oluşmasında hayli etkili olan vesayet karşıtı sol liberallerin (başta Ahmet Altan, Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu), sağ liberallerin (Nazlı Ilıcak vd.) dindar ya da muhafazakar aydınların (Mümtazer Türköne, A. Turan Alkan, Ali Bulaç vd.) desteğine.
            Azılı bir Türk milliyetçisi, tam bir megaloman olan Gülen, AK-Parti’nin Cemaat’e olan bağımlılığını kısmen dengelemek için Kürt yığınların desteğini almasından hiç haz etmiyordu. Bu durum tersine çevirilmeli, AK Parti’nin Cemaat’ten bağımsız bir Kürt politikası izlemesinin önüne geçilmeli, Kürt meselesi de Cemaat’e bırakılmalıydı. MİT tırları, müsteşar Hakan Fidan üzerinden Erdoğan’ı köşeye sıkıştırma girişimi, eldeki her aracı kullanarak çözüm sürecini torpilleme hamleleri burada akla getirilmeli. Gülen, kendisine verilenlerle yetinmiyor, hep daha fazlasını istiyordu. Böylece, adım adım, öldürücü bir Cemaat-AK Parti mücadelesine sürüklenildi. Cemaat, 17-25 Aralık’ın öldürücü hamle olacağını düşündü, yanıldı. Ne var ki, ilk bakışta bu savaşın kazananı olarak görünen AK Parti ve dindarlar da bir hayli yıprandılar. Ortalığa saçılan rüşvet ve yolsuzluk iddiaları, hem partinin hem de dindarların saygınlığını ve pestijini kısmen zayıflattı.
            Gülencileri karşısına alarak en güçlü dayanağını yitirmiş olan AK Parti, bir başına ayakta kalamazdı. Tam da kendisinden beklenen hamleyi yapmaktan başka çaresi yoktu: Başbakan’ın baş danışmanı Yalçın Akdoğan, 23 Aralık 2013 yılındaki yazısıyla, AK Parti’nin yeni koalisyonunu ilan ediyordu: “’Kendi ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kuranların bu ülkenin hayrına bir iş yapmış olmayacağını çok iyi bilir.” AK Parti-Cemaat koalsiyonu çökmüş, içeridekilerin dışarı, dışarıdakilerin içeri gireceği süreç çoktan başlamıştı.
            Sırada, gücü körelmiş, inisiyatifini kaybetmiş AK Parti’nin kurumsal yapısının torpillenmesi vardı. Parti, bir kitle partisi olmaktan çıkarılmalı, çok daha kolay teslim alınır bir lider partisine dönüştürülmeliydi. Bir yandan partinin kurucu unsurları hızla partiden tasfiye edilirken, AK Parti’nin temsiliyeti, dindarların elinden alınıp seküler dünyadan gelen soysuzların eline kaydırıldı. Erdoğan “tek adam” olarak hızla yükselirken, PKK davasından 17 yıl hüküm giymiş Kurtuluş Tayiz, daha sonraları “Erdoğan radikal İslamcılarla ve Mavi Marmara’daki manyak tiplerle yolunu ayırmalıdır” diye yazacak olan Cem Küçük, Rasim Ozan Kütahyalı, Nagehan Alçı, pespaye bir küfürbaz olan Ahmet Kekeç, her devrin adamı Mehmet Barlas, jöleli bir lumpen olan Yiğit Bulut, iktidardan nemalanan birkaç avukat ve gazeteci müsfettesi AK Parti’nin ve’Erdoğan’ın temsilcisi ve amansız savunucuları olarak ortalığa yayıldılar. AK Parti’ye en zor zamanlarında destek olmuş Ahmet Altan, Nazlı Ilıcak, Mümtazer Türköne gibi onlarca aydın ve gazeteci cezaevini boyladı. Bütün bunlar, şimdi artık Atatürk güzellemeleri döşenen, Bahçeli ile milliyetçi hamaset yarışına girişen Erdoğan eliyle AK Parti’ye yaptırıldı.
            Bir diğer amaç, dinin ve dindarların saygınlığının örselenmesiydi. Bir yandan Adnan Oktar’ın kedicikleri gündelik olarak medyada döndürülürken, diğer yandan soytarı din tüccarlarının gülünesi fetfaları sanki İslam oymuş gibi, gazetelerin baş sayfalarına taşınıyor, dindarlar savunmacı bir pozisyona itiliyordu. Cemaat elitlerinin ihaneti sayesinde, topluma dindarların güvenilmez, karanlık insanlar olduğu mesajı veriliyor, 1994 yılından beri faaliyet yürüten ve oyunu gören yegane dini cemaat olan Furkan Vakfı’na çökülüyor, lideri Alparslan Kuytul terrorist olduğu ithamıyla zindana gönderiliyordu.
            Devlet Bahçeli, oyunun son perdesini izleme sabırsızlığıyla ve kulağına fısıldandığı üzere, yine kendisinden bekleneni yaptı. Perde, 24 Haziran ya da onu takip edecek (en çok iki yıl içinde gerçekleşecek) erken seçimlerle kapanacak.
            Bir korgeneralin Mayıs 2012 kehaneti ne kadar gerçekleşti? Erdoğan gerçekten iktidarda mı?
            Bu soruyu, okur kendi kendine yanıtlasın. Ve bu uzun yazı, buradaki yorum sayfalarında beni ve sayın T. Karamollaoğlu’nu aşağılayan, Yahudi olup olmadığımı sorgulayan, benim gibi insanların kripto FETÖcü olduğunu iddia ederek sapıklığı “Seni ininde güdümlü bombalarla temizleyeceğiz!” tehditine kadar vardıran, bu şekilde AK Parti’ye sahip çıktığını zanneden aklıevellere de kapak olsun. Bu şaşkınlara, Türkiye’nin neden Saddet Partisi’ne ihtiyacı olduğunu anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zor. Demek ki, ancak son perdeyi yaşayarak öğrenecekler. . .

    • Siyasete müdahil olmak, seçim sonuçlarını doğru tahmin etmekten daha fazla iş yapmayı gerektirir düşüncesindeyim. Bize sunulan üç beş yönetici adayı ve demokratik partilerden birini seçme zorunluluğu içinde bırakılmak siyasete dahil olmak değil, olsa olsa sunulanı kabul etmektir. Oysa sunulanlardan öte yeni projeler, yeni düşünceler, yeni sistemler, yeni kalkınma fikirleri gerek bize. Peki bunları demokratik ve laik söylemler ve fikirler çerçevesinde bulma ihtimali var mıdır? Bence yoktur. Zaten tüm sıkıntılarımız demokrasi ve laiklikten dışarı çıkmama inadından kaynaklı. Oysa bu sahte fikirler dışında gerçek bir hayat var.

  3. fehmi beyin bir kaç seçimdir benzer bir heyecanı ve ümidi var. muhalefette değişen fazla bir şey yok yine de nedensellik ilkesi bilimsel olabilir ama siyaset farklı diye düşünüyor sanırım.
    aklıma ticaret yapmak isteyen karı-kocanın kıssası geldi.
    karı koca ticaret yapmak için bir bostana giderler ve bir el arabası ile tanesi bir dirhemden yüz tane karpuz alırlar, aldıkları karpuzları şehre götürür tanesini bir dirhemden satarlar. bütün karpuzları satınca tekrar bostana gider, karpuz alır tekrar şehre dönüp satarlar, başarılı bir haftanın ardından karı koca bir araya gelip ne kadar kazandıklarını hesap etmeye karar verirler ve hayretler içinde hiç para kazanamadıklarını görürler. sorunu çözmek için düşünür taşınırlar ve daha büyük bir el arabası almaya karar verirler.
    buna görmeyi başaramamak deniyor. bizdeki müzmin muhalefetin hali ve muhaliflerin zekası böyle açıklanabilir sanırım. muhalefet 16 yıldır kendini muhalefette tutan sorunu bir türlü göremedi ve dolayısıyla çözüm geliştiremedi, iktidarın bir verdiğine iki veren, kucağından indirdiğini kucağına alan, iktidarın şimdiye kadar yaptığı her hatayı yapma potansiyeli taşıyan, görmesi gerekenleri görmeyi ise bir türlü başaramayan muhalefet bu seçimde sürpriz yapar mı ???
    mümkün olmakla beraber seçmenin muhalefete bakıp iktidara oy vermesi ihtimali daha yüksek gibi. her zamanki gibi…

    • Şu ifadeler sizin yorumunuzdan: “Muhalefet 16 yıldır kendini muhalefette tutan sorunu bir türlü göremedi (…) Bizdeki müzmin muhalefetin hali ve muhaliflerin zekası böyle açıklanabilir sanırım.”
      Muhalefetin çapsızlığı ortada, tartışmaya değmeyecek kadar açık. Bu konuda hemfikiriz. Benim tuhaf ve pek zekice olmadığını düşündüğüm şey aşğaıdaki ifadleriniz:
      Muhalefet bu seçimde sürpriz yapar mı? Mümkün olmakla beraber seçmenin muhalefete bakıp iktidara oy vermesi ihtimali daha yüksek gibi.”
      Demek ki, insanlarımız AK Parti’ye gerçekten başarılı olduğu için değil, gerçekten insanlarımızın sorunlarına çözümler bulduğu için değil, sadece muhalefet beşpara etmez göründüğü için oy veriyor. Muhalefetin aczine çakarken, istemeden AK Parti’nin sıradanlığını da itiraf etmiş oluyorsunuz. Öyle ki, muhalafet ile AK Parti arasındaki fark şu: “Seçmenin muhalefete bakıp iktidara oy vermesi ihtimali daha yüksek gibi.”
      E hani dünya lideriydi?

      • eğer lütfedip yorumlarımı okusaydınız alıntı yaptığınız cümlemden çıkardığınız sonucu son derece açık açık yazdığım onlarca yorum bulurdunuz. istemeden akp nin sıradanlığını itiraf ettiğimi düşünmek sizin benim yorumumdan ne anladığınız, çok zekice demek isterdim ama bunu açık açık bile isteye söylediğim yine onlarca yorumum var benim. akp tarafından iyi yönetilmediğimizi söylediğim ya da ekonomiden tarıma hukuktan eğitime eleştirdiğim çok fazla sayıda yorumlarımda var. körkütük saldırmayı doğru bulmadığım gibi körkütük savunmayı da doğru bulmam…bizi daha iyi yönetecek bir muhalefet seçeneği önümüze gelirse kendimiz için çocuklarımız için yarınlarımız için elbette değerlendireceğiz… en fazla yazdığım cümle sırtımızda akp küfesi yok cümlesidir. hiç bir akp kapısından girmediğimi de yazmıştım ama siz bir şekilde söylediğimi anlamak yerine haklı sebeplerle sorduğum sorulara cevap vermektense beni akp den nemalanmakla ve başka pek çok saçma ithamlarla suçlamıştınız. keşke suçlamak için değil anlamak için çaba gösterseniz.

        • “Körkütük saldırmak?” Bırakın saldırmayı, saygısızlık sayabileceğiniz ne var benim karşı yorumumda?
          Yaklaşık son bir ay içinde, kendini bilmez bir küfübazın mesajları dışında, pek çok yorumu okudum. Sizin, tarım ve hukuk alanında iktidar partisine yönelik eleştiri sayılabilecek tek bir yorum metni yazdığınızı görmedim. Google arama moturunda da böyle bir yorumunuza rastlanılmıyor. Bir ara ekonomik gidişten pek hoşnut görünmediğiniz, aşırı tüketimden yakındığınız bir yorum yazmıştınız, onda da sözü şu “dış güçler” argümanına getirmeden edememiştiniz.
          Sizi “AKP’den nemalanmakla” itham etmedim. Muhtemelen gününüzün büyük bölümünü bu partiden nemalanan çevreler içinde geçirdiğinizi söyledim.
          Bana, tarım alanında AK Parti’yi eleştirdiğiniz metni referans gösterin lutfen. Bana, AK Parti’nin yargı konusundaki politikasını eleştridiğiniz metininze referans gösterin lutfen. Bekliyorum.

          • Didem kuz
            4 Haziran 2018 at 13:17
            “Özer bey
            Bu veriler tersine dönmediği sürece, tarım ve hayvancılık için büyük bir seferberlik başlatılmadığı sürece teknoloji yatırımına hiç girmiyorum akp yi ekonomi üzerinden savunmak güç. Malesef bir hayli güç.”

          • özer bey bir örnek sağolsun lütfedip göstermiş ancak ben sadece benzeri pek çok yorumlarım olduğunu söylemekle yetineceğim, ister inanırsınız ister inanmazsınız keyfiniz bilir.
            yorumumda saygısızlık sayılacak ne var diye soruyorsunuz bir de. dış dünyayı algılar şekillendirir bir de zihin dünyasını düşün , tuhaf ve pek zekice olmayan yorum arayacak isek sizin birbirini tutmayan yorumlarınız daha uygun olur, geri dönüş için vakit harcayacak olsaydım bu yorumları referans gösterirdim.
            akp den nemalanan çevrede olduğumu düşünmeniz gibi bilginizin olmadığı konuda fikrinizin olması, sorularıma cevap vermek yerine kimliğinizi araştırmak polis ve savcıları peşinize takmak gibi deli saçması ithamları tercih etmeniz sizi rahatsız etmiyorsa benim size söyleyecek ne sözüm olabilir. alt tarafı bir yazarın yorum köşesine bir kaç yorum yazan birini peşine polis ve savcıları takacak kadar kim önemser??? bu bile yeterince tuhaf ve zekice sayılmaz.

      • Tayyip Bey’in dünya liderliğini tescil edecek olanlar bizler miyiz, yoksa dil/din/ırk bakımından benzeşmemesine rağmen, belki binlerce km. uzakta yaşıyor olmasına rağmen, Tayyip Bey’in yaptıkları veya savundukları ile heyecanlanan, kendisinden ilham alan ve “keşke bizim de onun gibi bir liderimiz olsa” diyen insanlar mıdır??
        Bernar Bey, Tayyip Bey’in Türkiye liderliğini kabul etmiş midir ki dünya liderliğini sorgulamaktadır??

  4. Aşağıdaki haberi huvuz okuyucularina
    Istihbarat haberi olarak kopiledim ilerde buna benzer yazılar okursalar bu siradan bir aci gerçek haberi olduğunu bilmeleri için, çünkü onlar ( havuz) bu tip gerçekleri sevmez, onun için okuyucularınada duyurmaz.
    Bir gazetede yer alan haberde, psikologların şunları söylediği kaydedildi:
    “Narsistik kişilik bozukluğunun en temel özelliği kişinin kendisini herkesten üstün görmesidir. Bu kişiler sürekli övgü beklerler, hâkimiyetin daima kendilerinde olmasını isterler. Bunu sağlayamadıklarında öfkelenirler. Suçluluk duymadan karşılarındaki kişileri sömürürler. Empatiden yoksundurlar. Hatalı olduklarını ima etmeye çalışsanız da asla anlamazlar, inkâr ederler. Başkalarını sık sık aşağılarlar ve bundan büyük bir haz duyarlar.”
    Bu tesbiti kim için yaptıklarını yazama gerek yok herhalde okuyucuların bunun kim olduğunu bilmemeleri imkansız.

  5. Ümitsizlik bacayı sarmış ham hayaller pişirilmeden sofraya sürülmeye başlamış istemezük cephesinde…
    Ramazan Bayramı geçti artık; İstemezükçü Yıkım Ekibinden CHP Eskişehir Milletvekili Adayı Sibel Yeşildal’ın; Atatürk’ü Allah’ın yerine koyarak ifade ettiği gibi;
    “Atatürk’ün bizlere armağan ettiği” ?? bu bayramlardan bir sonraki olan Kurban Bayramı’na sağlık ve selametle ulaşmak dileğiyle…

    • Ahmet Hamdi, CHP Eskişehir Milletvekili Adayı Sibel Yeşildal’ı Allahtan daha büyük bir konuma yerleştirerek, sayın yeşildalın atatürkü Allahın yerine koyduğunu iddia etmiş.
      Beyin kayışlarına yakan yoruma, beyin kayışlarını yakan cevap oldu.
      Bayram neşesine neşe kadan sayın hamdinin çabasına ben de katkıda bulunmak istedim.
      Yandaşlar, değerini bilene, müthiş birer neşe kaynağı.

      • Gördünüz ya ne kadar trajikomik bişey şu İstemezükçü Yıkım Ekibi’nin halleri Sayın hamza akyol?
        Allah korusun bir de bunların eline; o amerikan menşeli yıkım projelerini gerçekleştirme imkanı geçerse başımıza neler geleceğini bir düşünün.
        Birlikte dua edelim Rabbimiz bu milleti korusun yıkım ekiplerinin şerrinden diye.

        • Bence asıl trajikomik olan, “İstemezükcü Yıkım Ekibi” ile “Yedirmezükcü Reisçi Tayfası”nın kapışmasından birinin payına cumhurbaşkanlığı, diğerinin payına ise meclis çoğunluğu düşecek olması. Böylece dünya lideri Reis’in o “istikrar abidesi” olacağı iddia edilen Türk tipi başkanlık sisteminin de ne menem bir abide olduğu da açığa çıkmış oluyor. Bence Rabbimiz’e dua etmekten daha hayırlı bir iş yapabiliriz: Daha şimdiden kaçınılmazlığı açığa çıkan 24 Haziran sonrasındaki erken seçimlerde her ikisini birden sandığa gömmek 🙂

          • Rahatsız ettiysem özür dilerim mister/bay(optional) Bernar.
            Sözüm; “Rabb’e duadan daha hayırlı bir iş bilmeyenler” içindi; sizin için değil.
            Siz zeus sunağında uygun bir adak kurban edebilirsiniz İstemezükçü Yıkım Ekibi’ni başarılı kılsın diye….

  6. Türkiye’de seçimlerde hile yapmak hiç mümkün değil.Şöyle ki:
    1.Her sandık kurulunda Ak Parti’li,CHP’li,
    MHP’li,seçim kuruluna yeterli sayıda temsilci bildirebilmişse,Sp’li,İP’li,HDP’li
    üyeler bulunur.Sandıklar açıldığında sandık kurulu başkanı her zarftan çıkan
    oy pusulasını bütün üyelere gösterir.
    O pusulada hangi partiye mühür basıldığını bütün kurul üyeleri görür.
    Bu işlemi seçmen vatandaşlar da izleyebilir.
    2.Sayım bittikten sonra her partiye kaç oy çıktığı tutanağa yazılır.Tutanak kurul üyelerinin hepsi tarafından imzalanır.Bu
    tutanaktan her partinin temsilcisine 1’er
    adet verilir.Onlar bu tutanakları partilerine
    teslim ederler.1 Adet tutanak da seçim kuruluna teslim edilir.
    3.Parti merkezleri bu tutanaktaki oyları
    bilgisayarlarına yüklerler ve hangi partinin
    kaç vekil çıkaracağını daha televizyonlar ve seçim kurulu açıklamadan hesaplarlar.
    4.Kritik durumlar ortaya çıkmışsa partiler
    seçim kurullarına itiraz ederler ve yeniden
    sayım yapılmasını isteyebilirler.
    5.Seçimler sonuçlandığında her parti herhangi bir hile yapılmadığını çok iyi bilmekle beraber,yenilen partiler hile var
    diye bir kaç cılız ses çıkarırlar.Kedi medi
    hikayeleri uydururlar.Böylece yenilgilerine
    mazeret üretmiş olurlar ama fazla da ileriye gitmezler.Çünkü hile olmadığını
    bilirler.
    6.Gerçek anlamda bir hile olsa örneğin
    CHP yeri göğü inletir.Yeri göğü inletmekte de yerden göğe kadar haklı olur.Ama böyle yapmaz,yapamaz;çünkü hile olmadığı kendileri tarafından bilinmektedir.
    7.Yenileceğini anlayanlar,seçim yapılmadan hile iddialarını dolaşıma
    sokarlar.Bu da hile iddiasını
    ortaya atanların tercih ettiği bir yöntemdir.
    Her şeyin bir usulü olur,hile iddiası ortaya
    atmanın yolu yordamı da budur!Bunu artık
    iyice ezberledik.
    8.Hile yapıldı iddiasını ortaya atmak için
    önceden bazı çöplüklere sahte oy pusulaları atmak da işin usulündendir!
    Yalnız hangi çöplüğe oy pusulası attığını
    bileceksin ki sonra ortaya çıkarabilesin.
    Aksi takdirde bütün çöplükleri karıştırmak
    icap edebilir ki bu da hayli zahmetli bir iş olsa gerektir.
    9.Türkiye’de seçim hilesi 1946’da yapılmıştır. O yıllarda oylar açık açık,göstere göstere
    veriliyor,ancak gizli sayılıyordu.Yani hile yapmaya son derece müsait bir ortam.
    10.Özellikle 1950 seçimlerinden sonra yapılan seçimlerin hiç birisinde hile yapılmadığı konusunda hukukçular,
    siyasetçiler hemfikirdir.
    11.Sandık kurulunda zarfların sandık
    kurulu tarafından mühürlenmesi bir formaliteden ibarettir.Mühürsüz olması
    hile yapıldığı anlmına gelmez.Sandık kurulunun bir formaliteyi unutmasından başka bir şey değildir bu.Zaten geçmişte CHP de mühürsüz zarftan çıkan oyların geçerli sayılması için seçim kuruluna dilekçe vermiştir.Şöyle düşünelim: Bir sandık kurulunda 500 zarf
    ve oy pusulası var.Ve sandık kurulu zarfları
    mühürlemeyi unuttu.500 vatandaş oylarını
    bu mühürsüz zarflara koyrak kullandı ve sandık kurulu oyları sayıp tutanağı tuttu.Şimdi burada hangi parti bir hile yapabilir,onca insanın gözü önünde?
    CHP’li de yapamaz bir hileyi,Ak Parti’li de,
    başka bir partili de.
    12.Hile safsatsını ağızlarında sakız yapanlar gülünç duruma düşüyorlar.
    Ben hatırlatayım da gülünç duruma düşmeyi önemsemeyenler böyle bir
    iddiada bulunursa bulunsunlar.Paşa
    gönülleri bilir.

  7. Kaybedecek herhangi bir şeyi olmayan insan hiçbir şeyden korkmayacağı gibi hakiki dava adamlarının da hiçbir olaydan korkmayacağı ve hür iradesi ile her durumda hakkını savunacağı ya da kendi hayatını şekillendirecek kararlar alacağı bir gerçekliktir. Ancak her halükarda demokratik seçimler ve yazılı kurallar belli olduğu için süperman dahi olsa bu kurallara uyma zorunluluğu mutlak olmalıdır. Güçlü olanın enaniyeti daha baskın ise kaybetme korkusu ile oyunu OHAL nedeni ile belli edemeyen çekingen seçmenden daha korkak bir durumda olabilir! Açık oy gizli sayımda bunun bir göstergesi değil midir? Açık oylama gibi bir beklenti olması güçlünün esiri olmaktan öte götürecek bir sonucu oluşturmayacağını söylemek en hafif tabirle çocukluktur. Ancak oyunun kuralları net değilken ve sonucun ne olduğuna bakılmaksızın OHAL gerekçesi ile farklı tedbirler alınarak seçim sonuçlansa bile farklı farklı mecralarda kendimizi ya da ülkemizi bulacağız endişesi de korkmamızı gerektirecek bir durumdur! Endişeli, korkak, eleştirel olabiliriz ancak umut ve ümidimiz her zaman ülkemiz için var olmaya devam edecek.

  8. Ôzer Bey, neyiseki aşağıdaki haberin orjinali Ingilizce ,size kolaylık olsun deyeTúrkçeye çevrisinin kopiyaldım
    Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, 24 Haziran erken genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili sızdırılan videoda, HDP’nin baraj altında kalmasına dair ve ‘İstanbul’da başlamadan işi bitirmiş oluruz’ sözleri, seçimde hile yapılacağına dair korkuları arttırmış görünüyor.
    Amerika’nın Sesi’nde (VOA) Dorian Jones imzasıyla yayınlanan haberde, Erdoğan’ın sızdırılan videoda, HDP’nin yüzde 10’luk seçim barajının altında kalmasıyla ilgili olarak, sarfettiği ”Bunu dışarıda konuşmam. Burada sizlerle konuşuyorum, niye sizlerle konuşuyorum? Çünkü, onların baraj altı kalması demek, bizim durumumuzun çok daha iyi bir noktaya gelmesi demektir” sözleri hatırlatıldı. 
    HDP’nin bıçak sırtı bir konumda olduğu, barajın altında kalma ya da kılpayı barajı geçme ihtimali bulunduğu kamuoyu şirketlerinin anketlerine de yansımış vaziyette. HDP’nin baraj altında kalması, AKP’nin Meclis’te çoğunluğu ele geçirme ihtimalini de beraberinde getiriyor.
    AKP’nin, baraj altında kalan bir HDP denkleminde 60-70 kadar daha milletvekili kazanıp 600 sandalyeli Meclis’te yeniden çoğunluğu sağlaması mümkün görünüyor.
    Toplantıya katılan AKP’li bir yetkili tarafından sosyal medyada yayınlanan görüntüler, kısa sürede kaldırılsa da, video hızlı bir biçimde yayıldı. 
    Videoya tepki gösteren HDP, Erdoğan’ın insanları suç işlemeye davet ettiği eleştirisinde bulunurken, Erdoğan için, “Hile yaparak oylarımızı çalmayı ve bizi baraj altında bırakmak için baskı yapmayı planlıyor” ifadeleri kullanıldı.
    Videoya tepki gösteren bir diğer isim de CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce oldu. İnce, o görüntülerle ilgili şu yorumda bulundu:
    “Erdoğan’ın o görüntülerini izledim. Türkiye adına üzüldüm. Erdoğan demokrasiden nasibini almamış bir insan. Şimdi medet umuyor bunlardan. Çünkü demokrasiyi içselleştirmemiş, buna inanmıyor. İnanmadığı için bir takım partileri baraj altında bırakmayla, Ali Cengiz oyunlarıyla başarılı olabileceğini düşünüyor ama bu sefer sökmeyecek.”
    Seçimlerde sandıkları koruyacaklarını belirten İnce, seçim güvenliği garantisi verirken, Erdoğan şu ana kadar görüntülerle ilgili bir yorum yapmadı.
    Siyaset bilim uzmanı Cengiz Aktar konuyla ilgili, “Sandık güvenliğine ilişkin şimdiden olağanüstü şüpheler mevcut. Tüm sistem, Erdoğan ve partisinin gelecek seçimlerde kazanmasını garanti altına almak için tasarlandı” yorumunu yaptı. 
    Erdoğan, 16 Nisan 2017’deki referandumu az farkla kazanmış, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’ndan uluslararası gözlemciler, mühürsüz zarfların da geçerli sayılacağına karar verilmesi üzerine yapılan referandumu eleştirmişti. 
    Güneydoğu’da 140 binden fazla seçmen, sandıkların yerleri değiştirildiği için 30 kilometre ve daha fazla yol katetmek zorunda kalacak. AKP’yi eleştirenler, sandıkların yerlerinin değiştirildiği bölgelerin HDP’nin kalesi olduğunu ve bu kararın, seçmenlerin sandık başına gitmesini engellemeye yönelik olduğunu savunuyor.

  9. Özer bey merhaba, siz dün bana bir soru sormuşsunuz, benim bildiğim kadarıyla ben o sorunuzavdaha önce cevap vermiştim.
    Özer bey şimdi ben sizin yerinizde olsam o soruyu bana değil havuz medyasına sorardim çünkü o haberleri ben medyada okiyorum.
    15 Temmuz 2016 daki OHAL darbesine zemin hazırlayan Allahin Lütfü o gece ve ondan sonra olanlari, ABDli bir yazar 16 Mart 2016 da yazmıştı, maalesef yazdıkları aynen gerçekkeşti.
    Yalniz sizlerin millete yutturduğunuzu zanettiğiniz gibi değil.
    Doğrusu neise onu yazmıştı.
    Gel gelelim Muhammed Alinin cenazesine.
    O zamanda bir yazarin attığı Twitter de okudum hatta o gün o Twitte binlerce AKP li troller tarafından küfürlerlerle saldırmişlardi.
    Benim size tavsiyem siz o soruyu bana değil okuduğunuz havuza sorun çünkü onlar sizlrre karşı dürüst değiller ve sadece sizin duymak istediğiniz tatlı yalanlar ve iftiraları sizlere haber olarak veriyorlar.
    Onlara söyleyin birde ACİ gerçekleri yazip çizsinler.
    Bana gelince, okumayi çok sevdiğim için
    basından öğreniyorum, bu kadar basit konuları bilmek için istihbaratıci olmaya gerek yok.
    Gazeteciler ne güne duruyor. Havuz gibi hazira konmiyorlarki.
    Esenlikle kalın.

    • Nurdan Hanım, 15 Temmuz darbesini ABD’li bir yazarın Mart 2016’da yazdığını belirtmişsiniz ama yazarın adını belirtmemişsiniz. Darbe girişimi – FETÖ – ABD ilişkisi, gerçeği arayan gözler için o kadar aşikar ki…Sözde bir siyaset bilimi prof.unun da darbeden bir ay kadar önce etekleri zil çalarcasına “hizmet hareketi mensuplarına” müjdeler verdiğini izledi bu gözler…
      Aynı zatın merhum Muhammed Ali’nin cenazesiyle ilgili yorumunu da izledim…anladım ki siz ve o zat aynı kaynaktan besleniyorsunuz…
      Havuz medyasından kafasını kaldıramayan bu fakire biraz yardımcı olsanız da, yorumlarınızda üstü kapalı değindiğiniz konuları biraz açıklasanız…Şu FBI yetkilisi, sizin şimdiden bildiğiniz neyi açıklayabilir bir iki sene sonra??

  10. Dün bu siteye bir organizasyonun tanıtımı hakkinda yazdığim yazi Hamza Bey’in de taktire değer lgisini çekmesine çok memnun oldum, kendisine teşekkür ediyorum.
    Hamza bey,WWP organizasyonu, derdi makam mevki ve oy değil de bir arada barış içinde yaşamak ve gelecek kuşaklara güzel bir dünya bırakmak isteyen erkek kadın fark etmez herkesimden ve her cinsten insanlarla beraber huzurlu bir dünyada yaşamayi arzu eden herkes sosyal medyada sesini duyurup bir araya gelmesi için güzel bir fırsat.
    3 dilde yayın yapiyorlar o dilleri bilmiyenlerde kendi ana dilinde yazsınlar fark etmez maksad milletleri sokaklara döküp güya Filistine veya Trump gibileri Yahudilere sahip çıkyormuş gibi insan kani akitarak saltanatlarını súrdürenlerin o imkanlari ellerinden almak için din,dil,ve cinsiyet fark etmez yeterki bir araya elip mucadele edelimki kazana insanlik olsun. atalarımız ne güzel söylemiş.
    BİRLİKTEN kuvvet doğardiye.
    Sağlicakla kalın.

  11. Bundan önceki bütün seçim ve referandum sonuçlarını az çok tahmin etmiştim.( Yüzde 1-2 farkla). Ancak bu seçimleri aynı kesinlikle tahmin edemiyorum. Anket şirketleri de aynı şeyi söylüyor. Ohal dolayısıyla insanlar fikirlerini açıklamakta imtina ediyorlar. Hayat tecrübem bana şunu söylüyor. Ohal”in bu kadar uzaması milletin tepkisine yol açabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimini bilmem ama parlemanto seçimlerinde bir sürpriz ile karşılaşabiliriz. Cumhur ittifakı toplamı salt çoğunluğa ulaşamayabilir.

  12. Açık Oy
    Ekseriyet sistemi ve gizli oy sistemi Sermaye’nin batıya empoze ettiği sistemdir. Gizli oylama, halka muktedir olmayanları iktidar yapar. Sermaye o iktidarı kolayca kullanır. Bundan dolayı Kur’an düzeninde oy açıktır. Tasnif de açıktır. Kişi korkarak oy veriyorsa onun oyu zaten kıymetsiz olduğu için oy vermesin. Cesur insanlar ise asıl oy sahibidirler. Mecliste bunlar etkin oluyorlar. Bunlara dayanan iktidarlar muktedir olurlar.
    Meclis iki taraftan oluşur. Korkakları temsil eden milletvekilleri çıkarcıları temsil eden milletvekilleridir. Adil ve cesur olanları temsil eden geçek halkın temsilcileridir. Memleket yalnız cesurların değildir. Kokakların da hakları vardır. Çıkarcıların da hakları var, inanmışların da hakları var. Mecliste herkes temsil olunmalıdır. Yönetimde herkes temsil edilmelidir. Sonu ekseriyet değil hakemler kararı ile uygulama olmalıdır.
    Adil Düzen’de gizli oy yoktur. Gerçek demokrasi halkın iktidarda olmasıdır. Bu da korkakların ve çıkarcıların da müminlerle eşit şartlarla temsil edilmeleri ile olur. Gizli oy muktedir iktidarı yok edip halkı temsil etmeyen Sermaye silah gücünü iktidar eder de bu demokrasi olmaz.

  13. “kilit dostadır” diye bir deyimimiz vardır. Hırsız mutlaka bir yolunu bulur, dost da evimizi soymaz, değil mi? Öyleyse kilit takmanın ne anlamı var deyip, kilit takmamazlık yapmayız. Yine de kilit takarız. Kilitli yere girmekle, kilitsiz yere girmenin hükmü farklıdır hukukta.
    Gazetelerde haber gibi görünen, reklamlar vardır. Okuyucu onu haber gibi okur ama aslında o bir reklamdır. Dizilerdde ve filmlerde de her nesne, her aktivasyon neredeyse reklamdır ama biz onu doğal zannederiz. Kamuoyu yoklamaları da maalesef, manipülasyon ve yönlendirmelere de açıktır ve yönlendirme amacıyla yapılmaktadır. Yoklama aslında partiler içindir ve propagandaları revize etmek için yapılmaktadır. Halkın meylini görmek ve ona göre yeni stratejiler üretmek için. Bu sonuçların, onu sipariş edenlere verilmesi doğal değil midir? Seçime 10 gün kala başlayan yasaklar bugün konulmadı değil mi yasalara. Her zaman vardı. Ama her zamanki ustalıkla, imalı, kinayeli bir tutumla buradan da bir pay çıkarmış Fehmi abi.
    “…divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun…” dizesindeki gibi ortalıkta iki kişi mi kaldı ne?

  14. Seçim ciddi bir surpriz yapmayacak. Ikinci tura kalsa kazanacak belli. Henry Barkey bile öyle diyor. Ortadogunun designeri. Surpriz icin irtada ciddi bir sebeb yok. Kucuk puanlarda farkliliklar var. Ohal icinds kuuck puan farklariyla iktidar secim kayb etmez. O kadar kucuk farklari kediler de hall eder

  15. Bugünkü yazı daha çok muhalifleri uyarmak için yazılmış gibi…ama beyhude! Onaltı senedir -sadece 7 Haziran müstesna- her seçimde hüzün yaşayan muhalefet için yeni bir yenilgi aslında sürpriz olmamalı ama kendilerini dayanaksız, masalsı bir zafere öylesine inandıranlar var ki…
    Mesbuk Zaman gazetesinin “aydın” yazarlarının AkParti güzellemelerinin, veryansın AKP eleştirilerine dönüştüğü süreçte, “bu sefer kesin gidiyor” tezini nasıl iddialı, gerçekmiş gibi savundukları aklıma geliyor. Sandıktan çıkan seçmen tokatı akıllarını başlarına getireceğine sandık dışı alternatiflerden medet umar hale savrulmalarına yol açmıştı.
    Tayyip Bey’in bu seçimde zaferin çantada keklik olmadığı yorumunun karşısına Muharrem Bey’in ilk turda kesin seçileceği iddiasını koyunca sürpriz tokadının adresi de belli oluyor. İttifak yapan partiler için seçim barajının sanal olarak sıfırlanması meclisteki çeşitliliğe katkı sağlayacak, farklı görüşlerin mecliste temsiliyetini ideale yaklaştıracak, mecliste AkParti hakimiyetini belki zayıflatabilecektir. Bu ihtimal için bence sürpriz denemez.
    Seçim sonrası herkes özeleştiri yapabilmeli ama görebildiğim kadarıyla seçim öncesi gerçeklerden uzakta yaşayanlar, seçim sonrasında gerçekçi özeleştiri yapmakta da zorlanıyorlar. Buradaki yorumcu arkadaşları da seçim sonrası bu açıdan izliyor olacağım.

  16. ******
    …….
    Yolsuzluk büyük olay, gelişmiş her ülkede,
    Durmadan yol yapılır, bizde bundan belki de !
    Her yer yapı-inşaat, on üzerinden tam on!
    Bunları ihraç etsek, ekonomi şampiyon!
    Seçimler geldi çattı, herkes oy kullanacak!
    Çok terledi vatandaş, meydanlar boşalacak!
    Nutuklara katlandık, seçimdir diye diye,
    Düşünsek bahsedeğer, ne kaldı ki geriye?
    Vâât müjde üstüne, israf vâât üstüne,
    Milli bütçe zorlansın, n’olmuş yani kime ne?!
    Görülmemiş vaatler, vâât vâât üstüne…
    Vâât edilen şeyler, bir cins rüşvet, daha ne?
    Oy için vâât etmek! doğru mu ki ey millet?
    Bile bile her lades, sorumsuzluk bir zillet!
    …….
    ******

    • O korku imparatorluğunun bir seçimlik canı var inanın. 24 Haziran’da değilse eğer, onu takip edecek erken seçimlerde Osmanlı tokatı öyle bir inecek ki, eski DYP, ANAP, DSP’nin başına ne gelmişse, halkla bağı çoktan kopmuş, bir çıkar ve reis partisi haline dönüşmüş bu köhne yapının başına da o gelecek.
      Peki sonrası?
      Hak, adalet, özgürlük, daha yaşanılası bir Türkiye seçim sandığından değil, mücadeleden çıkacak. Dindar demokratlar, ülkemizin aydınlık yarınlarının üretimden, eğitimden, toplumsal bütünleşmeden ve özgürlüklerden geçtiğini gören dindarlarımız ve samimi demokratlar kuracaklar yeni Türkiye’yi. Türkiye’nin, sakinliğini koruyup barış dilinden uzaklaşmayan Saadetli gençlerin nüktedanlığına, seküler mahallenin İzmir Marşı’na indirgenmiş bir muhalifliğin peşpara etmezliğinin farkında olan gençlerine ihtiyacı var.
      #DEĞİŞTİR! ilk adım, sonraki adım ise #DÖNÜŞTÜR! olmalı. Bu görev de en çok gençlere düşüyor. . .

      • Çok iyimsesiniz..siyaset bu, sonu başladığı gibi gelmiyor! İlle de ahlak, ille de ahlak…

        • Hasan Bey, AK Parti’nin cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 2. turunda Erdoğan’ın tekrar seçilmesini, HDP’nin baraj altında kalması durumunda mecliste milletvekili çoğunluğunu elinde tutmasını sağlamaya yetecek seçmen desteği sürüyor. Bu açıdan bakıldığında, muhalefetin sonuçlar açısından yeni bir dük kırıklığı daha yaşayacağını öe süren arkadaşların bir haklılık payı var. N
          Ama, nedense kimse 24 Haziran sonrasını düşünmek istemiyor. AK Parti’nin seçmen desteğini askeri operasyonlarla, “Bakın biz hizmet hareketiyiz. . . Yollar, köprüler, hastahaneler. . .” retoriği ile, “ülkenin bir beka sorunu var” iddialarıyla olağan zamanlarda da koruyabileceğini düşünebiliyor musunuz? Beş yıllık uzun bir dönemden söz ediyoruz.
          Elbette, “Hiç merak etmeyin, Erdoğan geniş halk yığınlarını memnun edecek yeni yollar bulmasını bilir” diyebilirsiniz. Ben bunların neler olabileceğini merak ediyorum. Geçmiş dönemlerde olduğunun aksine, artık elde yoksul kesimlere aktarılabilecek kaynaklar yok (AK Parti’nin sosyal yardımlarını aşağılayıp bunu ucuz bir ‘makarna kömür dağıtıyorlar!’ cazgırlığına meze yapan muhaliflerden değilim, bu son cümlem yanlış anlaşılmasın). Emeklilerin durumunu daha iyiye taşımak mümkün olamayacak görünüyor. İstihdam yaratıcı adımlar atılsa bile (ki bu çok kuşkulu), bunun olumlu sonuçlarını almak nereden baksanız iki ya da üç yılı gerektiriyor. Hepimizin belini bükecek zamlar, enflasyon kapıda bekliyor. Öte yandan, hem mecliste İyi Parti ve Saadet Partisi olacak, hem de M. İnce ile bir şekilde silkinmiş, moral bulmuş bir CHP olacak. MHP’nin seçim sonrası Erdoğan’a desteğinin ne zamana kadar süreceği de belirsiz gibi. Bu durumda, AK Parti’nin erken seçimlere gitmek zorunda kalmadan bir dönemi daha tamamlaması nasıl mümkün olacak? Reis’e yönelik sorgulanmamış güveniniz dışında ne söyleyebilirsiniz?
          Halkı, adına “cumhurbaşkanlığı sistemi” denilen bu sisteme ikna etmede en güçlü argüman neydi? “Ülkemiz koalisyon dönemlerinden çok çekti. Artık bu tür karışıklıklar olmayacak. Bu sistem istikrar getirecek.”
          AK Parti, cumhurbaşkanlığını alıp meclis çoğunluğunu yitirebilir. Küçük bir olasılık gibi görünse de, bunun tersi de olabilir. Demek ki, o iddia pek de doğru değilmiş. Daha ilk seçimlerde yeni sistemin pekala istikrarsızlık da getirebileceği ortaya çıkmış bulunuyor. Bu da gözlerden saklanan bir başka gerçek.

          • SayınBernar…yorumum bu “Peki sonrası?
            Hak, adalet, özgürlük, daha yaşanılası bir Türkiye seçim sandığından değil, mücadeleden çıkacak. Dindar demokratlar, ülkemizin aydınlık yarınlarının üretimden, eğitimden, toplumsal bütünleşmeden ve özgürlüklerden geçtiğini gören dindarlarımız ve samimi demokratlar kuracaklar yeni Türkiye’yi.” paragrafınıza idi.
            Diğer yazdıklarınızda hem fikir olduğumuzu önceki yorumlarımdan -eğer okumuş iseniz- anlamıš olmalıydınız. Ben de bu konjonktürde 24 haziran hemen sonrasına bir erken seçim kokusu alıyorum.
            Artık yorumlarımı ‘Allah milletimize zeval vermesin’ duasıyla bağlıyorum.
            Sağlıcakla…

  17. Seçimlerin sonucunun “sürpriz” sayılabilmesi için, AK Parti’nin her iki seçimi de en az yüzde 4’lük bir oy farkıyla kazanması ya da benzer bir yüzdeyle kaybetmesi gerekiyor. Ben sürpriz beklemiyorum, yarışın başabaş gittiğini düşünüyorum. Bu bıçaksırtı dengeyi kendi leyhine bozmak için Erdoğan da, muhalefet de heybesinden iri bir turp çıkarabilir. Erdoğan, o iri turpu “Kandilli operasyonu” olarak tasarlamışsa, bu sadece kendi seçmenini etkiler, kararsız seçmen üstünde bir etkisi olmaz. Küçük bir olasılık görünse de, ben, o iri turpu AK Partili milletvekillerinden bazılarının çıkaracağını düşünüyorum. Hemen herkes, Erdoğan’ın bu seçimlerden kıl payı önde çıksa bile, yeni dönemin yarısına bile gelemeden erken seçime gitmek zorunda kalacağını görüyor. O erken seçimlerde de AK Parti’nin çökeceğini, bir muhalefet partisi olma yeteneği dahi gösteremeyerek dağılıp gideceğini tahmin etmek güç değil. Kuşkusuz, biraz siyasi analiz yeteneği olan, biraz içinde yaşadığı toplumda seçmen davranışlarını gözleyen herkesin görebileceği bu basit gerçeği, AK Parti içindeki milletvekilleri de görüyorlar. Siz milletvekilliğini bir profesyonel yaşam biçimine çevirmiş bir siyasetçi olsanız, AK Parti’de mi kalırsınız, yoksa yakın gelecekte kazanacağı kesin olan ata mı oynarsınız? Ben sürprizi, seçimleri geride bırakıtktan sonra AK Partili milletvekillerinden bekliyorum -gemi su almaya başladığında çareyi tebdil-i mekanda bulacak fareler her gemide vardır 🙂

  18. Fehmi Bey’in bahsettiği yasakların pek bir anlamı kalmadığına ben de inanıyorum.
    Hangimiz vereceğimiz oyu açıklanan
    anketlere göre belirliyoruz?Mitinglerin de etkisi kalmadı.Şahsen mitinglere katılma ihtiyacı duymuyorum.Propaganda
    konuşmalarından da etkilenmiyorum.
    Ya neyden etkilenerek oy veriyorum?
    İcraata bakıyorum,icraata.Lafa karnımız
    tok.
    Bir kısım insanların görüş açıklamaktan kaçınmasının bugüne mahsus bir durum olduğu görüşüne ise katılmıyorum. Hele bunun OHAL’e bağlanmasına hiç katılmıyorum.Vatandaş OHAL ile yönetildiğinin farkında bile değil.Çünkü OHAL’in günlük yaşamına getirdiği bir kısıtlama yok.Bunu bir durum tespiti olarak söylüyorum;OHAL devam etsin diye değil.
    1989’da anketler Bedrettin Dalan’ın %60
    ile kazanacağını söylediği halde kazanamamış.Demek ki o zaman da insanlar esas görüşlerini kendilerine saklamışlar;o zaman da bugünden farklı değilmiş.1989’da OHAL mi vardı da insanlar gerçek görüşlerini kendilerine
    sakladılar?
    Seçimde süpriz olur mu?Olur.Ancak süpriz kişiden kişiye değişir.Fehmi Bey’e ve buradaki yorumcuların çoğuna göre
    Erdoğan’ın ve Ak Parti’nin kazanması
    süpriz.Bana göre ise muhalefetin
    kazanması.
    Şöyle bir durum da var:Muhalefetin
    kendisinin kazanacağına dair bir ümidi yok.Ümit olsaydı,Kılıçdaroğlu adaylığı
    kimseye bırakmazdı.Cumhurbaşkanlığı adaylığını partisinde kendisine rakip
    olacağını düşündüğü birini ekarte etmek için bir araç olarak kullanmazdı.

        • OHAL’de açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan nüfus arttı. Kamu emekçileri sayısının ihraçlar nedeniyle azaldığı bir dönemde kamu bütçesinin verdiği açık büyüyor.
          Bu yazıda resmi verilerle ortaya konulduğu gibi OHAL’de işsiz sayısı ve kayıtdışı çalışan sayısı yarımşar milyon artarken çalışanlar daha düşük ücretlerle çalışır duruma geldi. OHAL’de fiyatlar genel düzeyi artış göstermiş ve ülke ekonomisi bir bütün halinde borçlanmıştır. OHAL’de istihdam teşviklerinin kayıtdışı istihdamı arttırdığı nadir ülkelerden biri Türkiye olmuştur.?

  19. İnsanlar kararlarını verdi, sadece oy verme gününün gelmesini bekliyor. Ben iktidar ve cumhur ittifakı lehine bir sürpriz bekleyenlerdenim. Çünkü halkın yeni sistemi tamamlama ve ilk çalıştırma hakkını sistemin kurucularına vereceğini düşünüyorum sisteme karşı olana değil. Muhalefet için anket yapanlar bu gerçeği açıklamak istemez doğal olarak, iktidar da seçmenlerini rehavete kaptırmamak için bunu açıklayıp fazla iddialı olmak istemiyor. Bu hafta son düzlüğe giriyoruz. Erdoğan bu hafta yeni sistemi vatandaş gözünde somutlaştıracak açıklamalar yaparak büyük bir atak yapacak. Muhalefet ise halkın içinden görünümü vermek için yaptığı şaklabanlıklara devam edecek. Haftaya bugün de merakımızı gidermiş, sonuçları öğrenmiş olacağız.

  20. Bence Devket Bahçeli hayatı boyunca arzulayıp da bir türlü gerçekleştiremedíği beklentílerini bu seçimlerde kolaylıkla elde edeçektir.
    Bakalım kimler gelin gideceklerır, kimler baba evinde kalacaklar.
    Acaba Bahçeli Erdoğana Güveniyormu?

  21. iyi partili izzet askala meselesi nedir bilen var mi
    yayinladigi belgeler sahte mi
    gercekse nerden nasil temin etti
    saglikli bilgiyede ulasilamaz oldu bu ülkede …

        • sayın hüsey.kayi soyismi yanlış yazmış. bu nedenle konu hakkında bilgi edinirken zorlandım. fakat sonunda bulmayı başardım.
          Öncelikle şunu söyleyim. ülkemiz dedikoduyu ya da literatüre daha uygun söyleyecek olursak komplo teorisini çok seviyor. herkes komplo teorisinden yakınsa da kendi düşüncelerini destekleyen dedikodular ya da komplo teorileri olunca üzerine balıklama atlamaktan çekinmiyor. bu da, herkesi aslında komplo planlarının bir uygulayıcısı konumuna düşürmekten başka bir işe yaramıyor. yani bu yöntemle doğrular bulunmuyor.
          Ben belge doğrudur ya da yanlıştır demiyorum. ben belgenin doğru mu yanlış mı olduğu ile ilgilenmiyorum. çünkü bu tür şeylerden doğrunun bulunamayacağını biliyorum.
          -İkincisi ise, zannediyorum, belgenin yayınlandığı adresin sahibinin yaşamı çok olumsuz etkilenmiş. yazılan yorumları gördüm üzüldüm. çünkü herhangi birisinin adresi ele geçirilip bu tür şeylerin yazılması çok kolay.
          -Tavsiyem, herhangi birşey değerlendirirken, açık olan, bilinen olgulardan gayrısının dikkate alınmamasıdır.

Yoruma kapalı.