Ülkeyi nelerin beklediğini merak edenlere kılavuz mahiyetinde bir kitap; ABD'den…

35
Harold Rhode (solda) baba gibi bildiği Bernard Lewis ile..
Reklam

Bu yazıda okuyacaklarınızı Serdar Turgut‘a borçlusunuz. Onun dünkü yazısında çıktığını haber verdiği bir kitaba ulaştım ve okuduklarım beni dehşete düşürdü. Bugün sizlere ABD’deki Trump‘a fazla uzak olmayan bir çevrenin hakkımızda ne düşündüğünü ve ellerine fırsat geçerse nelerin yapılmasını istediklerini en çıplak ve çarpıcı biçimde yansıtan o kitaptan bazı cümleler aktaracağım.
Habertürk yazarı uzun yıllar önce Washington’da Hürriyet‘i temsilen bulunurken Pentagon’da makamına uğradığı bir bürokratın odasında ülkemizin bir bölümünü farklı bir devlete bağışlamış haritayla karşılaştığını birkaç kez yazmıştı.
Son yazısında o haritayı gördüğü odanın ‘aynı zamanda İsrail vatandaşı’ olduğunu söylediği sahibinden yine adını anmadan söz ediyor. ‘Center for Security Policy’ (CSP) kurumunun çıkardığı ‘Artık Müttefik Değil: Erdoğan’ın Yeni Türk Hilafeti ve Batı’ya Yönelik Yeni Cihatçı Tehdit’ olarak başlığını tercüme ettiği kitabın giriş yazısını, Türkçeyi de çok iyi konuşan, Serdar Turgut‘un ‘fantezisi çok iyi çalışan bir casus’ diye tanımladığı o kişi yazmış.
Yani Harold Rhode.

Çok marifetli biridir kendileri

Hasan Cemal‘e ‘takiye’ sözcüğünü ve anlamını öğreten de Rhode‘tur; Turgut Özal‘la ilgili kitabının girişinde o görüşmeyi yazmıştı Hasan Cemal. Rhode‘a göre Özal ‘tehlikeli bir İslamcı’ idi, takiye yaparak bunu gizlemekteydi.
Rhode emekli olana (2010) kadar Pentagon’da Türkiye ve etrafındaki coğrafya ile ilgili masaya bakan kişi olarak çalıştı. Şimdilerde Gatestone Institute adlı kuruluşta görevli.
Kitabın ‘Erdoğan’ı ve Onun Atatürk’ün Türkiyesi’ni Yok Etmeyi Amaçlayan Yeni-Osmanlı’ Stratejisini Nasıl Anlamalı’ başlıklı ilk yazısı ona ait. “Ben Türkiye’yi, onun tarihini, bugününü çok iyi bilir, insanlarını yakından tanırım, AK Partililerin cemaziyülevvelini de herkese öğretirim” iddiası yazısının her satırına sinmiş…
İyi de yazının iki yerinde ‘ünlü Türk şairi’ diye sözünü ettiği Ak Sakal kim ola?
Şu şiiri yazmış Ak Sakal: “Türkiye, mürettebat bütün gücüyle Batı’ya doğru yol almasını sağlarken, yolcuların bütün güçleriyle Doğu’ya doğru yol aldıkları bir gemiye benzer…”
Hatırlıyor musunuz bu dizeleri ve onu yazan Ak Sakal adlı şairi? Elbette öyle bir şairimiz yok. Ya ne var? ‘Sakallı Celal’ diye tanınan birkaç özlü sözüyle maruf bir halk filozofumuz var. [Hakkında Orhan Karaveli tarafından ölümünden (1962) yıllar sonra yazılmış bir kitap olduğunu kayda geçireyim.]
Şu söz Sakallı Celal‘e (soyadı Yalnız) ait: “Türkiye daima Doğu’ya doğru giden bir gemidir; bazıları bu geminin güvertesinde Batı’ya doğru koşarak sonunda Batı’ya ulaşılacağını sanır.”
Türkiye’yi, tarihini, edebiyatını, insanını iyi bildiği iddialı Harold Rhode‘un adının Ak Sakal olduğunu ve şiir yazdığını sandığı kişinin söylediği onun aktardığının tam tersi.
Kitabın giriş yazısı olarak kullanılmış 21 sayfalık bölümde anlattıklarının da bu ‘Ak Sakal’ yakıştırmasından fazla farkı yok.

İnci bir tane olsa neyse…

‘Dar-ül Harp’ ve ‘Dar-ül İslam’ kavramlarını tarihi bağlamından kopararak bugüne uyarlıyor ve AK Parti’yi dünyayı bu kavramlarla değerlendiren bir grup olarak, Tayyip Erdoğan‘ı da ABD, bazı Körfez ülkeleri ve Mısır tarafından ‘terör örgütü’ olarak tanımlanmış Müslüman Kardeşler‘in gerçek lideri olarak tanıtıyor.
Uçuyor resmen.
“Erdoğan daha 1990’larda, yani henüz siyasete girmemişken, ABD’nin ve Batı’nın dostu değildi. Atatürk’ün oluşturduğu kurulu düzenden de rahatsızdı. O kurulu düzenin arkasında Amerika’nın olduğunu da biliyordu” diye yazıyor (s. 17).
“En iyi dostumuz olan askerlerle aramızı açan da odur” bile diyor.
Öyle demesinin sebebi 1 Mart 2003 tezkeresinin Meclis tarafından reddedilmesi… Tezkere çıksın diye aleyhte oy kullanabileceğini düşündüğü milletvekillerini ikna etmek için teke tek görüşen, sözünü dinlemeyenleri ilk seçimde Meclis dışı bırakan Tayyip Erdoğan, Rhode‘a göre, tezkerenin geçmemesini sağlamış ve suçu da askerlerin üzerine atmış…
ABD ile askerlerin arasını açmak için…
Daha başka inciler de var, ancak bu kadarını yeterli buluyorum.
Buna rağmen, onun yazısıyla başlayan 196 sayfalık kitap öyle hafife alınacak bir çıkış değil. O kitapta buluşanların niyetlerini benimseyecek bir yönetimden korkulur çünkü.
Ve kitabın yazarları ile onu yayınlayan CSP kurumu Donald Trump ile Beyaz Saray’da topladığı Pence-Pompeo-Bolton kadrosuna çok yakın insanlar…
“CSP’nin başında Frank Gaffney bulunuyor” diyeyim, herhalde nasıl bir kadrodan söz ettiğimi anlarsınız. Gaffney neredeyse Michael Rubin, Daniel Pipes gibiler de oradadır ve ben bu ekibin içyüzüyle ilgili herhalde onlarca yazı kaleme almışımdır.
Nitekim kitapta Daniel Pipes‘ın da “Nato’da artık Türkiye’nin yeri yok” diye özetlenebilecek bir yazısı (s. 89-96) bulunuyor.

Önemsemeyelim mi?

Tam tersine, ABD’de yönetim üzerinde etkisi olan bir kadronun Türkiye ile ilgili niyetlerini sergilediği için her satırı dikkatle okunması gereken bir kitap bu. Mısır’da Sisi‘nin Mursi ile yer değiştirmesine yol açan süreci daha iyi anlamaya da yarıyor Rhode‘un yazdıkları… Bir de seçim sonrasında ülkemizi nelerin bekleyebileceğine dair de sanki ışık tutuyor…
Salı günü onunla buluşup konuşacakmış Serdar Turgut. Görüşmesinden izlenimler yazarsa onu da ele alırım.
ΩΩΩΩ

Reklam

35 YORUMLAR

  1. Kitabın adı
    Artık Müttefik Değil
    doğru mu?
    Doğruysa bu kitabı araştırdım ama bulamadım. Kitap adı doğru değilse doğru adını yazabilir misiniz?

  2. Bu ktiabın tam adını yazabilir misiniz? Türkçe ye çevrilmiş midir?Nereden Bulabilirim?

  3. Sayın koru
    Sanki sen adada tüm tehlikelerden uzak yaşıyor gibisin
    Beka sorunu senin ülken için yok mu
    Duydun mu muhalefetten ey USA ey Avrupa senin ne işin var Akdenizde diye
    Bir dostum aradı köyden
    Koru merak etmesin diyor

  4. “İslamcılar, Allahtan fazla şeytana inanıyorlar. Dünyada herşeyi şeytan yapıyor…..” Hamza Akyol
    Allah’tan fazla şeytana inanan ve kendine “İslamcılar” denenler kimler bilmem, ancak müslüman olmak aklını kullanmak çok şeye yeter. Dinden bahseden insanın “dinci”, İslamdan bahseden insanin “İslamcı” olduğu aslında onları pek hazetmeyenlerin yakıştırması, özellikle hatalarını gördükçe. Genelleme yapmak dogru olmasa da bu tür toptancılığı yapanlar çok. Pratik olarak bir şeyin adını koymak ve onunla anmak insanın yapısinda olan özelliklerden biri. Ancak, pire için yorgan yakmak ta var. Bu konu da insanın sorumluluğunu kaybetmesiyle dejenere olabiliyor. İnsanlarin zafiyet halleri, toplumun bölünmesini körükleyen bir şey. “Sol”un sonuna “cu”, “sağ”ın sonuna “cı”, ayıkla pirincin taşını-millet birbirine girsin… Nihai olarak böyle kötü bir noktaya gelinmesinde şeytanın rolü olmaması mümkün değil. şeytan kötüluğu nefse telkin eder, yaptırım gücü yoktur. İnsan nefsine uymuş olmakla şeytana uyar. Bu konuda ayetler ve hadisler vardir. Ayrıntılara girmeğe lüzum yok. Ancak, Allah’ı gözardi eden, O’nu tanımayan, anmayanlara alternatiftir şeytan (şeytan bizzat Allah tarafından, Allahı tanımayana/anmayana arkadaş olarak verilir). Bu konu Kuran’da dikkatimi çeken ve her zaman « akıl » da bulundurduğum bir konudur (akılda tutulması tavsiye olunur!). Yani « akıl » son derece önemli ve kullanışlı bir nimettir (O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir-ki bu da bir ayettir).
    Netice olarak, ya Allah dostu olacaksın iman ve akılla kendini koruyacaksın, ya da (arkadaşın!) şeytanın telkiniyle çoğu zaman farkında bile olmadan oyuna geleceksin ve nihai analizde onun oyuncağı olacaksın. Aklını kullanan müslumanın bu iki durumu ayırdetmesi kolaylaşır. Ezbere gidenler farkında olmadan şeytanın oyununa gelerek kötüluklere karışır. Nefsine uyar fırsat çıkarsa yamuk işlere dalar (örneğin; rüşvet, yolsuzluk, alkol, sigara, kumar, adaletsizlik, fal vs). Bu ezbere gidenler, daha büyük menfaat olarak gördükleri için Allah’tan da vazgeçemezler. Diğer taraftan, iman-akıl senteziyle hareket eden müslüman Allah’ı idrakın yanısıra şeytan(lar)ı çok iyi tanır. şeytanın onlar üzerindeki telkini ezbercilere kıyasla epey etkisizdir. Kalben ve aklen bunlar oto-kontrol ile Allah rızasına yönelirler-şeytanın telkinini tanıyıp nefse uymaktan vazgeçmek Allah rızasının başlı başına bir tezahürüdür. Ara sıra hata yaparlarsa da bu konuda özeleştiri (kendi kendine fırça atmak hali!) samimi olarak Allah’a yönelirler. İşledikleri günah herkesin kendisi için bir tahribattır. Bu tahribat milleti de etkilemişse milletten özür dilerler, Allah’tan da af (özür ve affın kabul edilip edilmemesi ayrı bir konudur). Bütün bunlar, Bay Rhode’un ülkemize yapmağa çalıştıklarına kıyasla biraz konu dışı. Ancak, Sn. Hamza Akyol’un sevketmesiyle düşüncelerimi paylaşmak istedim, ne de olsa Ramazan!, tefekkürü bol, Allah’a yakın olmağa çalıştığımız mübarek bir ay…

    • Sayın H.K. Gerçekten merak ederek soruyorum size: Bu Şeytan neden “Haçlı güruhu” ülkelerde pek boy göstermez de, ne hikmetse hep bize, Orta Doğu ülkerine dadanır durur? Neden onlar eldeki okullara yeni bir okul daha ekler donatır da, bizler 10 yıllık bir dönemde (2006-2016) mahkemelere yansımış (bir de yansımamış olanları düşünün) yüzde 600 artmış çocuk istismarı davalarıyla, kadın cinayetleriyle (ki pek çoğu eş ya da sevgili bunların), neredeyse HDP’lisi, CHP’lisi, Abdullah Gülcüsü, bilmem necisi ile ülkenin yarı nüfusunu aşan şu vatan düşmanı PKK-FETÖ namussuzlarıyla, 27 günde dolar karşısında yüzde 20 değer kaybeden liramızla, saman ithalatıyla cebelleş olur, insanı manyaklaştıracak çoklukta cezaevi ile, dünyada en çok tutuklu-mahkum gazeteciye sahip ülke olmakla Avrupa ve dünya rekorlarını zorlayan bir ülke olmaktan kurtulamayız? Şunu, hamasete düşmeden, şöyle tane tane bir anlatıp açıklasanız da, artık bir öğrensek bu Şeytan’ın hep neden bize musallat olduğunu ortada bi dolu haçlı güruhu ülke varken. . . Sakın bu Şeytan hamasetin ve eğitimsizliğin, ortak akıl var iken adı şu ya da bu olan liderin, şeyhin peşine kör inançla takılmanın en çok pirim yaptığı yerleri pek seviyor olmak gibi bir haslete sahip olmasın? Ne dersiniz?

    • islamcı ile müslüman arasında şöyle bir fark görüyorum. müslüman islamı yaşamaya çalışır, islamcı ise, başkalarına islamı yaşatarak cennete gitmeye çalışır (biraz kabaca tasvir ama aradaki ayrımı net açıkladığını düşünüyorum). birisi dindardır, diğeri dincidir. ikisi de islamdan bahseder. islamdan bahsetmek kimseyi islamcı yapmaz. islamdan nasıl bahsettiği önemlidir. benim dedem de, amcalarımdan birisi de imamdı. dedem vefat etti, amcam ise şuan 90 yaşında.onlar da islamdan bahsettiler, ama onlar için islamcı diye hiç düşünmedim. Aslında aradaki ayrımı da herkes biliyor. kendilerine islamcı diyenler de dahil. yani dindar ile dinci birbirine karışacak bir konu değil. bence…
      islamcı ile müslüman kavramı arasındaki farkı, en masum şekilde tanımlayacak olursak: “müslüman kendini şekillendirmeye, kendini islama uydurmaya çalışır, islamcı ise, toplumu şekillendirmeye, toplumu islama uydurmaya çalışır” denilebilir.
      Ayrıca hazzedip hazzetmeme bir kavramın doğruluğunu veya yanlışlığını belirlemez. Eğer bu konuda yanlış düşünüyorsam, yani islamcı kavramı yanlışsa, eleştirinizi hazzedip hazzetmeme üzerine değil, daha mantıklı argümanlar üzerine kurmanız gerekir. Benim yukarda aradaki farkı açıklamam gibi,nesnel temeller üzerine oturmalı.
      Ayrıca, ben şahsen, bütün farklılıkları zenginlik olarak gören biriyim. Sadece farklılıkları hazzetmeyen insanları hazzetmem. onun için de bu yaklaşımınıız biraz da iftira nitelemesi taşır diye düşünüyorum.
      Diğer taraftan, benim konum kimin gerçek müslüman, kimin sahte müslüman olduğu ya da kimin islamın kurallarına gerçekte uyup uymadığı değil. Dindarım der, kumar oynar, içki içer, faize para verir vs. vs. ben bunlardan bahsetmiyorum.
      Farklı birşeyden bahsediyorum.
      islamcı olan, yani başkalarının nasıl yaşaması gerektiğini belirlemeye çalışanlar, kötülüğün ve kötünün gücünü mutlak yapıyorlar. iyiliğin ve iyinin gücünü ise hiç derecesinde görüyorlar. ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Eğer bu düşüncemin yanlış olduğunu ileri sürüyorsanız, bunun üzerine tartışalım.
      Kötünün ve kötülüğünün gücünün mutlak görülmesi yaklaşımı, özellikle gelişmemiş ülkelerdeki herhangi bir ideolojinin taraftarlarında yaygın olan bir yaklaşımdır. zaten sol örneğini de verdim. sol şu an kitlesel olarak bahse konu olabilecek bir çoğunluk oluşturmadığı, bu konuda sadece islamcıların çoğunluk oluşturduğu, ve ayrıca da bu sitede çoğunlukla islamcılar yazdığı için islamcıların şeytana Allahtan daha fazla inandıklarını yazdım. Burdaki amacım, islamcıların kötü ve kötülüğün gücüne iyi ve iyiliğin gücünden daha fazla inandıklarını anlatmaktı.
      İslamcıların kötü ya da iyi olup olmaması da benim yazımın konusunu oluşturmuyordu.
      Fakat şunu bütün ideolojiler için söylerim. ideolojik düşünen insanlardan her türlü kötülük beklenir.
      Ancak tekrar tekrar vurguluyorum. benim yazım islamcıları kötülemek amacıyla yazılmadı. sadece bir durum tespiti. Tespitini yapmaya çalıştığım durum da şu: (yine tekrar olacak ama konu iyi anlaşılsın diye tekrara düşüyorum) ideolojik insanlar kötü ve kötülüğün gücüne iyi ve iyiliğin gücünden fazla inanıyorlar.

      • Yahu, ortak noktamız var, benim de dedem yedek imamlık yaptı. Arada bir, 5 km köye gider gelir 5 kuruş talep etmezdi, cocuktum ufacıktım beni de bazen yanında götürürdü (kadillak marka at arabasıyla). Dediğiniz anlamdaki kişi cennet dahil ne satmağa çalışırsa çalışsın sahtekardır. Bu insanı kim hazetir ki? Ben bu tür sahtekarlardan cok, hazetmediği için genellemeyle kestirip atanları gördüm, ötekileştirerek izole etmek ve onları kendi içlerine kapanıp daha büyük sorunlara sebep olanları (misal: nurcular, süleymancılar, bilmem ne hocacılar,… yani “şu”ucuları, “bu”cuları biraz da toplum yaratmıştır). Her kesimden arkadaşım vardır. İnsanları ayırmam. Basit bir örnek; bi gün iki arkadaş Ankarada belediye otobüsünde gidiyoruz. Arkadaş bir hemşerisini gördü, sakallı dindar biri-hoşbeşten sonra bizimki başladı “yahu uçacaksın ne bu halin o sakal, ne bu vitrin bu celal !! sonradan, “yahu benim yanımda bunu neden yaptın” dediğimde “böyle takılırım ben ona” dedi). Yani, takılarak-makılarak başlıyor iş ve o insanlar “onlar “şu”cu biz “bu”cu deyip kendi gruplarına çekiliyorlar. Şeffaflık ne gezer! Sonra da gazete maşetleri “Hu çekerken, yakalandılar!!!”
        Diger bir açıdan, imanın elverdiği, aklın erdiği kadarıyla DiNi anlatmaga calışacaksın-bu zaten müslüman olarak vazifen (bir insanı kurtarmanın önemi de Kuran’da anlatılıyor. Ancak, zorlama yok, zaten dinen yasak, kafirun suresi var!). Ben şunu diyorum: Aklını kullanan iman sahibi bir müslüman ol, çalış-yararlı işler üret, bu yeter. Bunu böyle derken bunu yapmalısınız demiyorum, felsefem budur demek istiyorum. Yoksa, size hazetmiyorsunuz da demek istemedim, itham olarak almayın. Konu açılırsa DiN’den bahsederim, bildiğimi paylaşırım. Olaylara göz atarken DiNi gözlüklerimi de takarım. Kainatın yaratılması ve sona ermesine olayına DiNi açıdan bakarım. Yeni bir şey duyduysam araştırır tam olarak anlamağa çalışırım. Yanlışsa da bu yanlış derim. Sebebini izah ederim. şeytan konusunda diğer yazdıklarım güncellenen sayfada….

  5. Yorum: Sevgilu fehmu bey oylesune guzel yazmişturki şeytanlarun erdoğanli türkiyeye hazurladuği felaketleru.
    Haçan merak edeyrum çıkabilecekmidur hala erdugana ve partisuna oy verecuk bir babayiuğt
    varim diyen varusa hala haketmiştur daa şeytanun olara hazurladiğu şaytaluklaru

  6. Fehmi bey 10 makale var kitapta 2 makale de Gülen okulları kapatılmalı ve Gülen iade edilmeli diyor. Adamlar derin adamlar olabilir ama Gülen okulları orda kendisi de orda yaşıyor daha Gülen’e gücü yetmeyen bu üst düzey cia yetkilileri Erdoğan’ı eleştirince Erdoğan niye korksun ki? Burdaki ikilimde bahsetseydiniz keşke.
    Ayrıca bu adamlar Hilary Clinton içinde müslüman kardeşler üyesi diyorlardı ciddiye alınacak bir kuruluş değil. İslam düşmanılar kim kendini müslüman olarak addediyorsa ona düşmanlık yapıyorlar. Özellikle kim kendini müslüman olarak addediyorsa dedim yoksa bana göre münafığın önde gideni olan kişileri bile şeriat getircek tehlikeli diye yorum yapmışlar.
    İlginç bir şekilde 10 makaleden 2 tanesini de Türkler yazmış, bence asıl sorulması gereken soru bu adamların Gülen’e gücü yetmezken niye ciddiye alalım ve bu 2 türk niye böyle bir kuruluşta görev yapıyor.

  7. Yazıda ismi geçen şahsın Gülen hakkındaki görüşlerini merak ettim. 15 Temmuz’dan tam 10 gün sonra Frank Gaffney, yakinen tanıdığı Harold Rhode ile yaptığı radyo programında Türkiye’yi konuşmuş, kendisine darbeyi ve tabii Gülen’i de sormuş. Cumhurbaşkanımız için hakaretamiz kelimeler kullandığı uzun sohbette Rhode, darbe girişimini “kontrollü” denebilecek şekilde, Erdoğan’ın Hitlervari bir güç elde edebilmesinin önünü açan şüpheli bir girişim olarak tanımlamış. Gülen’le ilgili olarak da “ılımlı” kelimesinin ABD’lileri tavladığını, ama aslında Erdoğan, Gülen, DAEŞ, şii İran ve vehhabi Suudiler arasında ayrım yapmaksızın hepsinin nihayi niyetinin şeriat ile dünyaya hükmetmek olduğunu ve hepsinin düşman olarak tanımlanarak strateji belirlenmesi gerektiğini söylemiş. Kendileri için en güzelinin müslümanların birbirlerini yediğini izlemek olduğunu da itiraf etmiş…
    Yukarıda özetlemeye çalıştığım görüşlere hiç de yabancı olmadığımızı farketmiş olmalısınız. Güzel ülkemizde aklınıza gelen her kademede görev yapan pek çok kişi benzer görüşleri alenen savunabilmektedir. Muhalefet parti liderlerinden de benzer görüşler sadır olduğu sır değil…Bu mesele Hakk ile batıl arasındaki mücadelenin bir cüz’üdür ve kıyamete kadar süreceği şüphesizdir. Herkes şu ölümlü dünyada hangi tarafta yer aldığına dikkat etmelidir. Ölüm ansızın geldiğinde son pişmanlık fayda vermez!
    Bir süredir yazmak istediğim bir tespit var. Nurdan Hanım her vesileyle AkParti’ye ve liderine yüklenirken zaman zaman F.Gülen’i bunların alternatifiymişçesine yorumlarına dahil ediyor. En son dün, Mavi Marmara ile ilgili olarak Reis ile F.Gülen’i karşılaştırmış. Daha önce de benim izah beklediğim seccadeyi ayakkabı ile çiğnerken ABD medyasına verilen poz ile ilgili yaptığı izahta Gülen ile Erdoğan arasındaki mücadeleye değinmiş, Gülen’in bir röportajından alıntı yapmıştı. Bu durum bence çok ilginç. Siyasetçi dediğin zaten yalancılığı ile, dün söylediğini yarın değiştirmesiyle meşhurken, Tayyip Erdoğan’dan bir peygamber dürüstlüğü bekleyenlerin, konu “Kâinat İmamı” olarak görülen bir sözde din adamı olduğunda zır cahillere yakışacak şekilde seccadeye çaput parçası izahı yapıp, böyle bir din adamının filancanın zina istihbaratı ile nasıl ve neden ilgilendiğini sorgulamayıp, kendisini adeta bir siyasi figür haline getirmesinin acayipliğine dikkat çekmek istedim.
    Siyasetçiden beklenen ülkeye ve millete hizmettir. Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeye hizmetlerini merak edenler son 16 seneyi tüm cumhuriyet dönemi ile samimiyetle kıyas etsinler.
    Din adamından beklenen Kur’an-ı Kerim’in, Rasulullah’ın anladığı ve yaşadığı şekliyle anlaşılıp yaşanmasına yardımcı olacak bir hizmettir. Din adamlarını da bu perspektiften değerlendirmek gerek, vesselam.

    • “Siyasetçiden beklenen ülkeye ve millete hizmettir.” doğru.Yani sadece çevresindeki belli bir çevreye değil millete,buda Adaletle olur.Artık ne oy verdiğimiz parti ne de lider var.Birilerine aşırı kıymet yükleyince bi hallere giriyolar.
      Özer bey hani anayasa değişecekti,16 yıldır vergi politikaları değişmedi,halk oylamasına girseydi değişirdi bu güç vardı ,hani üretim artışı, geçen istanbulda organize san bölgesinde en az dört fabrinın fabrikasına kilit vurduğuna şahit oldum.Mesela hesapta bi dünya teşvik veriliyo ben kosgebin kursuna bile gidemedim üç ay kurs peşinde koştum,ama tanıdığım bi vatandaş birisini aradı ertesi gün kursa gitti.Başka iki iş adamı eşlerini kursa gönderdi,eşinin üzerine taşeron firma kurdu ve hemen de hibe kredisini aldı.Taşeron firma için ,biz de yazılımla uğraşıyoz.Bolca ahbap çavuş ilişkisi.Bizim adamımız yok.İşkura gittim sıra aldım görüşücem yine eleman ve teşvik ile ilgili,orda ki memurun karşısında iki kişi oturuyor bize dediki açık açık “hemen söyleyinde burda işverenlerim var onlarla görüşüyorum” işim ayak üstü salladı.Doğru ama jiple gitmek lazım birinin selmaıyla gitmek lazım neyse özür dilerim,bana bu tablolar pek Adaletle yönetim tablolarıgibi gelmedi

  8. biz edilgen ülke değiliz.Biz uluslararası
    ilişkilerde figüran değiliz.Sn Koru
    biz masada oyun kuran ülkeyiz.
    batı kompleksli gazeteciler
    objektif değerlendirmeler yapamaz
    Amerikanın planları varsa bizimde
    planlarımız,Fırat kalkanı, Zeytkin dalı gibi.
    Amerikanın planları her zaman işlemez
    Kudüs oylamasında olduğu gibi.
    Amerika kendini oluşturan birlşik
    devletleri bünyEsinde nezamana kadar
    tutabilecektir.

    • Hasan Bey,
      Keşke parti liderinizle koro halinde tekrarlayıp durduğunuz, bilgiden yoksun, gerçeklikle ilintisi olmayan iddialarınız doğru olsaydı. Yazık ki, kuru sıkı atmakla, ona buna efelenmekle, düş dünyasında yaşamakla Türkiye’nin gerçeklerini değiştiremiyoruz. OECD’nin 2016 yılı Resmi Raporu’ndan aktaracağım sadece şu iki kısa ve kolay anlaşılır veri dahi, yorumunuzu okurken acı acı gülümsememin nedenini açıklar. (OECD’nin ne demek olduğundan haberdar mısınız, bilemiyorum. Bizim de üyesi olduğumuz Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü, bugün 38 gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeyi kapsıyor. Kolayca tahmin edebileceğiniz üzere, biz ikinci guruptayız.)
      (1) Türkiye, 2016 yılı sonu itibarıyla, eğitimde 38 ülke arasında 35’inci sırada; haritada yerini gösterebileceğinizden bile kuşku duyduğum Estonya bile bizim 30 basamak üzerimzde yer alıyor. Ülkemizde 25-64 yaş arası lise mezunlarının oranı yüzde 36. Bu oran OECD ortalamasından 2 kat daha düşük (OECD ortalaması yüzde 76).
      (2) Kişi başına düşen milli gelirde, bırakın Avrupa ülkeleriyle karşılaştırılmayı, ekonomisi çöktü dediğiniz Yunanistan bizden iyi durumdayken, Kıbrıs Rum Kesimi’nden iki kat daha yoksul durumdayız:
      Kişi Başına düşen ulusal gelir (2016):
      Türkiye: 11.230 dolar
      Kıbrıs Rum Kesimi: 24.320 dolar
      Yunanistan: 18.880 dolar
      Bizim Konya ilimiz kadar bir büyüklüğe, İstanbul kadar bir nüfusa (17 milyon) sahip Hollanda, tarımsal üretim ve ihracatta Avrupa’nın ilk sırasında yer alırken, kişi başına düşen gelir açısından bizden tam 4 kat daha zengindir: 46.610 dolar. Bu açıdan Avrupa birincisi olan İsviçre’de bu oran 82.000, ikinci sırada gelen Norveç’te 81.980 dolardır.
      Üzülerek söylemeliyim ki, bu işler meydanlarda mehter marşı ya da izmir marşı çalmakla, çekirdek çitleyip ülkece Diriliş Ertuğrul dizisi izlemekle olmuyor, efendim.

      • Yukarda geçen haçlı güruhu ülkelerin hepsi 1 milyon mülteciye bakamıyorlar.
        İnsanlık liginde hepsi sıfır çekti…

        • O “haçlı güruhu” ülkelerden biri de hiç kuşkusuz Almanya.
          Bu ülkedeki en büyük göçmen nüfusu Türkler oluşturuyor. Alman Federal İstatistik Dairesi’nin 2017’de yayımladığı verilere göre, resmi kayıtlarda geçen toplam Türk kökenli göçmen sayısı 2 milyon 797 bin. Bunun 1 milyon 369 bini Alman vatandaşlığına kabul edilmiş durumda. Yanısıra, bu ülkede yaşayan Orta Doğu kökenli göçmenlerin toplam sayısı 2 milyon 300 bin. Dolayısıyla, Almanya’da yaşayan toplam Müslüman göçmen sayısı, Müslüman Afrika ülkelerinden gelenlerle birlikte, yaklaşık 5,5 milyon.
          2017 yılı Temmuz ayına ait verilere göre, Türk halkının yüzde 62’si, Türkiye’nin Suriyeli mültecileri kabul etmiş olmasını yanlış buluyor. Bunların yüzde 48’i Suriyeli sığınmacıların derhal ülkelerine geri gönderilmesini istiyorlar; diğerleri ise, kadın ve çocukların geçici bir süre kalabileceklerini, erkek Suriyelilere sığınma hakkı verilmemesi gerektiğini düşünüyor. Yüzde 7’lik bir oran bir fikri olmadığını belirtmiş.
          Yani, değerli kardeşim Aklı Selim, haçlı güruhu ülkelerden biri olan Almanya’da 5,5 milyon Müslüman yaşarken, bu ülke en büyük göçmen gurup olan Türk göçmenlerin büyük çoğunluğunu Alman vatandaşlığına kabul etmişken, Müslüman Türk halkının yüzde 63’ü ülkesinde Müslüman Suriyeli görmek istemiyor.
          Bilginize sunulur.

        • aklı selim, bildiğim kadarıyla mülteciler için avrupa ile pazarlık yapıldı. yani o paraların bir kısmı avrupadan geliyor. avrupadan gelen para ne kadardır, ne kadarı mültecilere harcandı onu bilemiyorum.
          Ancak şunu biliyorum. 6 milyon suriyelinin kanına akp iktidarı girdi. yandaşları ile birlikte. o insanlar vatanlarını terketmek zorunda kaldılar sizin yüzünüzden.
          aileler parçalandı. kimi öldü, kimi sakat kaldı. mallarını, mülklerini bırakıp başkalarının eline bakar oldular. ve o başkaları da akpliler değil. siz beş kuruş para vermediniz. o paraları bizim cebimizden alıp ensarlık satıyorsunuz, utanmadan. kaç lira verdin kaç tane suriyeliye. akpli yöneticiler nerden alıp verdi o paraları. kaç tane milletvekiliniz maaşından, devletten aldığı ihalelerden kaç lira bağışladı?

          • Merhaba Hamza Bey,
            Avrupa Birliği ülkeleri ile imzalanan Geri Kabul Anlaşması gereğince, Avrupa Birliği’nin 2016-1017 arası dönem için Türkiye’ye ödemekle yükümlü olduğu para 3 milyar avro (yaklaşık 16,5 milyar TL). AB’nin taahütü olan bu miktarı eksik ödediğini bilyorum, ama ne kadarını ödedi, eksik kalan miktarı ne zaman ödeyecek, bilmiyorum. AK Partilier’in “Şunu yaptık, bak bunu da yaptık” derken sanki bunları kendi ceplerinden ödüyorlarmış gibi ahkam kesmelerindeki gülünçlüğü iyi yakalamışsınız. Tebrikler

          • Kaç lira bağışlamış
            Ver bir kaynak
            Ver bir rakam
            Altındaki arabanın broadway türünü
            Kaç sene çalışarak alacaktın
            Sen bu devlete ne kadar vergi ödedin

        • Bir diğer “Haçlı güruhu” ülke olan Hollanda için de kimi bilgiler aktarayım da Hıristiyan dünyaya ilişkin bilgi dolu nefretiniz biraz daha derinleşsin: 2017 yılı verilerine göre (CBS: Hollanda Göçmen Bürosu), Hollanda’da 3 milyon 863 bin göçmen yaşıyor. Yani, Hollanda’da yaşayan her beş kişiden 1 tanesi göçmen. Ülkede resmi kayıtlara geçmiş Türkler’in sayısı 397.600. Faslı göçmenler ise 386.100.
          Ama bence siz zihninizdeki “Haçlı güruhu” algısını daha da pekiştirmek için özellikle Fransa’daki toplam göçmen nüfus sayısını, ve bu ülkede yaşayan toplam Müslüman sayısını bir öğrenin.
          Konumuzla ilgisi yok, ama şunu hatırlatmak isterim. Yeni seçim manifestosunda (AK Parti dilimizde “beyanname” sözcüğü dururken neden haçlı güruhu dilinden bize geçmiş “manifesto” sözcüğünü tercih eder, anlamış değilim) ve miting meydanlarında “Aldatmadık, Aldanmadık” ibaresini kullanan AK Parti lideri sayın R. Tayyip Erdoğan, bugünkü Isparta mitinginde, Isparta’ya üniversiteyi AK Parti’nin getirdiğini söyledi. Neden acaba? Belki de “Nasıl olsa ağzımdan çıkan her şeyi doğru sanıyor insanlar” diye düşünmüştür, bilemiyorum. Ama, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi’nin kuruluş tarihi 1992! Bana inanmıyorsanız Isparta halkına bi soruverin. . .

        • Bu insanlar yahudi veya hristiyan olsalardı uçaklar dolusu alırlardı. Onların gözünde müslümanlar -belki biraz acı olacak ama- birbirlerini yemesi gereken haşerat sürüsü!…
          İşte bunun için Türkiye hiç bir israfa-lükse kaçmadan yolsuzluk işlerine dalmadan, doğru-dürüst çalışarak, bütün kaynaklarını bir araya getirerek ve bütün iç enerjisini toplayarak bir an önce gelişmeli. Sn. Karagülle artık sanayileştik-geliştik diyor ama bu 50 sene önceki Türkiye’ye göre geliştik anlamında, yani yurt-dışındaki gelişme durumlarını bilmediğinden oluyor.

          • Siz bırakın Haçlı güruhunun ne yapıp neyi yapmadığını da bizim kendi gerçeklerimizle yüzleşin. Nasıl olsa bilen yok, merak edip soran araştıran yok diye işkemden sallayıp duruyorsunuz. Daha önceki haftalarda burada birisi bizde öğretmen ve akademisyen maaşlarının Avrupa ülklerinin iki katı olduğunu söylüyordu. Adama, “Kardeşim, adamların işsizlik parası olarak verdikleri aylık bizim ortalama öğretmen maaşından fazla. . .” demeğe getirdim, “Ben Doğu Avrupa demek isteniştim. . .” diye lafı kıvırmaya kalktı. Doğu Avrupa ülkelerinin hangi ülkeler olduklarını dahi bilmiyor olmalı ki, o ülkelerle ilgili verileri aktarınca sustu ancak.
            A-Haber’de boy gösteren yalakaların savurdukları saçma sapan iddiları tekrarlamak siyaset de değil, yorum da değil. Kendi Müslüman ülkesi Suriyeli’ye kazan kaldırıyor, gelmiş burada bize Haçlı güruhu diyerek ayar vermeye kalkışıyor. Bırakın haçlı güruhunu, bilmem neyi. Senin o “Biz oyun kurucu ülkeyiz” dediğin ülke, daha İsraillilere vize uygulayamıyor. Mavi Marmara’da verdiği şehitlerin karşılığında üç beş kuruşa fit oluyor. Ama bir Filistinli buraya gelmek istese, dayıyorsunuz önüne vize zorunluluğunu. Dünya devletiymiş, oyun kurucu ülke konumuna gelmişiz. . Geçiniz. Bizleri ve yazarı Batı hayranlığıyla, Batı karşısında aşağılık kompleksi yaşamakla itham edeceğinize, işkembeden atip tutmanın asıl aşağılık kompleksi işareti olduğunu görün.
            Ona dönüp “Ey!” çektikçe, buna dönüp “Ey!” çektikçe Türk parası değerlenmiyor. Eğitirsen, üretirsen gelişir, dünya değilse bile en azından bir bölge aktörü olursun zamanla. Daha gerçekleri öğrenme cesareti gösteremezsen, ne sorunları tespit edebilirsin, ne de sorunlarına çözüm bulabilirsin. On dakika yağmur yağıyor, ülkenin başkentinde yağmur suları dere olup arabaları önüne katmış sürüklüyor, onbinlerce üniversite mezunu atanma beklemekten bıkıp tükenip olmadık işlerde çalışıyor, siz gelmişsiniz bize çocuksu dünyanızın çocuksu fantezilerini ciddi ciddi gerçek sayıp anlatıyorsunuz. Sonra da “Neden bizim inandırıcılk sorunumuz olsun ki?” diye şaşırıp soruyorsunuz. Hiçbir muhalefet partisinin gerçek bir seçenek olduğuna inanmıyorum, ama gerçekten yetti gali!

          • Bernar bey siz bol bol içinizi döktünüz, doğruları verip veriştirdiniz de yukardaki H.K. marka yorumu okuyup anladınız mı merak ettim doğrusu?!

          • Ey “aklı selim”! Senin AKP marka at gözlüklerinden her taraf haçlı-güruhu gözükebilir. Ancak, senin gelemediğin seviyeye onlar akıllarını kullanarak ve çalışarak geldiler. Halbuki şöyle deseydin “Yurtdışında Türkiye’yi bu toprakları layık görmeyen, Haçlı-Siyonist gruplar oldugunu biliyoruz. Bunlara karşı açık vermeyerek ülkemizi idare etmeğe çalışan partiye bütün hatalarına rağmen destek olmalıyız, çünkü şu an için daha dinamik alternatif bir parti görünmüyor. Ancak hatalarımızı bir an önce gidermeliyiz. Başka şansımız yok”. Ey aklı selim! Bernar beyin kopyaladığı gerçekler madolyonun bir yüzü. Onları da göz önünde bulunduracaksın, elbette. Seni onlardan üstün kılacak nitelik “iman-akıl senteziyle doğru dürüst ve sabırla çalışmak”.

          • Sayın H.K.
            Bir yoruma giren alt-yorum sayısı arttıkça, yeni bir yorum girerken yanlış yere giriş yapabiliyoruz. Benim son girdiğim yorumlar Aklı Selim ismiyle yorum (!) yapan okura verilen karşılıklardı. AK Parti seçmeni ve taraftarı olarak benim sizinle bir sorunum yok. Akıl ve mantığa dayanan ifadelerle AK Parti ve Sayın Erdoğan’ın doğru seçenek olduğunu sonucuna varmak herkesin saygı duyulması gereken demokratik hakkı. Nitekim, insanlarımızın bugün de hatırı sayılır çoğunluğu seçmilerde bu partiyi destekleyecek. AK Parti’ye en yakın oy alan muhalefet partisi hala çok açık ara AK Parti’nin gerisinden geliyor. Benim kabul edilmez bulduğum şey, saçma sapan iddialarla, yalan dolan ve bütünüyle hamaset olan birkaç ifadeyi burada sıralamanın yorum ya da fikir olduğunu sananlar. İnsanların ruhunu karartan bir yüzeysellik ve lumpenlik içinde birbirine laf sokuşturmak için klavye başına oturmuş binlerce insanın doluştuğu sayısız çoklukta Internet sitesi var, oralara gidip rahatlayabilirler.
            Bende uyanan izlenim o ki, bu sitenin yazarı da dahil, büyük çoğunluğumuz 16 yıllık AK Parti iktidarı boyunca bu partiye birden çok kez oy vermiş insanlarız. Hala bu partinin taraftarı olan insanlar açısından doğru olan tavır, bu partiden umudunu kesmiş eski AK Parti seçmenlerinin düşünce ve yakınmalarına kulak vermek olmalı. Hamaset ve içi boş, çocuksu iddialar, AK Parti’ye bir şey kazandırmaz, sadece giderek derinleştiğini düşündüğüm inandırıcılık sorununu daha da büyütür.
            “Bizim ülkemizde öğretmenler ve akademisyenlerin aylıkları Avrupa ülkelerindeki öğretmen maaşlarının iki katına yaklaştı” diyen bir adama, girdiği üç dört fikir yoksunu satırda tüm Avrupa halklarını Haçlı ordusu diye yaftalayan adama, Isparta S. Demirel Üniversitesi 1992 yılında kurulmuşken “Isparta’ya üniversiteyi biz getirdik” diyen Sayın Erdoğan’a benden önce sizin bir itirazda bulunmanız beklenir. Değilse, “Vallahi billahi bunların hamasetten, olamayan şeyleri varmış gibi göstermekten başka çıkınlarında hiçbir şey kalmamış. . .” diye düşünmek muhaliflere hak olur çıkar. Sizler, DEVAM tezinizin altını, içinde Yahudi, Haçlı Ordusu türü ifadlerin geçmediği, mümkünse olur olmaz herkese gizli FETÖ ya da PKKcı yakıştırmasının daha az kullanıldığı ifadelerle doldurmaya çalışın gerçekten tartışmaya açık fikirlerle, ben ve benim gibi yolun sonuna gelindiği kanısında olan insanlar da kendi çıkarsamalarının nedenlerini ifade etmeye çalışsınlar. Selamlar

      • Bu arada garibime gittiği için bu verilere göre kişi başına düşen milli gelir olarak Türkiye Yunanistan’ın anca %60 ini teskil ediyor. Bu rakamlari siz nereden buldunuz bilmiyorum. Dünya Bankasının 2016 verilerine göre %91 olmasi gereken bu oran niye size göre niye bu kadar düşük? Tabii ki işkembeden attınız diyemem (siz aşagıda bir başkası için demişsiniz de). Ben zaten atan kişiye “iskemle’den” attı diyorum (bi seferinde bir başka yerde işkembe lafını kullanınca sansüre takıldımdı da!).

    • İlgi alanınıza ne kadar giriyordur, bilemiyorum, ama şunu da çabucak eklemek isterim: 2006 yılında çocuklara yönelik cinsel istismar suçundan açılan dava sayısı 3 bin 778 iken, 2016 yılında bu sayı yaklaşık 6 kat artarak 21 bin 189’a yükseldi.
      Kadınlara yönelik cinayet, tecavüz ve şiddet olaylarındaki rakamları da vermemi, bu açıdan dünyanın neresinde yer aldığımızı belirtmemi de ister misiniz?

  9. Sanayileşirken faiz yararlı ve gereklidir. Faiz sermaye birikimini sağlar. Yeni yatırımlar olur. Tarım sektöründeki işsizler kentlerde iş bulur. Bir taraftan işsizlik giderilir diğer taraftan sanayileşme sağlanır.
    Ne var ki bir ülke sanayileşince artık o ülkede Sermaye yeni yatırımlar yapamaz çünkü orada işsiz insan yoktur. Yeni yatırım eski işyerlerinin kapanması ile olur. Gelişmemiş yeni ülkeler aranmalıdır.
    Sermaye adım adım yeni ülkeleri Sermaye’ye açmıştır. Sovyet ülkelerinden sonra Çin’i de savaşsız Sermaye’ye açmış. Sonunda orası da sanayileşmiştir. Bugün sanayileşmemiş bir ülke yeryüzünde kalmamıştır.
    Sermaye Birinci ve İkinci Cihan savaşlarını çıkarmış, yıktığı dünyayı yeniden inşa ederek Sermaye’ye otlayacağı mera edinmiştir. Akevler’de başlayan Adil Düzen çalışmalarını Erbakan dünyaya götürüp, bunları çok iyi bir şekilde dünyaya izah etmesi ile İran devrimi, Sovyetlerin yıkılması, Sermaye’ye ılımlı İslam anlayışının gelmesine sebep olmuştur.
    Rockefeller dolar üretiyor. Rothschildler de Dolar ile sanayi yatırımlarını yapıyordu. Rothschildler’in yeni yatırım yapacağı alan ve elinde yeteri kadar Dolar olduğu için Rothschildler ile Rockefeller’in arası açıldı. ABD seçimlerinde çatışma başladı. Bundan yararlanan halk başkanlarını kendileri seçmeye başladı. Halkın seçeceği kimselerle bir olmak zorunda kaldı Sermaye.
    Şimdi Sermaye’nin ajanları her yerde faaliyetteler. Üçüncü cihan savaşını çıkarmak için Pentagonla Beyaz Saray’ın arasını açtılar. İngiltere ile Avrupa Birliği’nin arasını açıyorlar. Rusya ile Batı’nın arasını açıyorlar. Şii-Sünni arasını açamayınca şimdi Acem-Arap arasını açmaya çalışıyorlar.
    Halkta bir türlü savaş heyecanı doğuramıyorlar. Ekonomiyi bozamıyorlar. Sermaye’nin sonu gelmiştir. Sanayileşme tamamlanmıştır. Yeni fabrikalar kurulamıyor. O halde Sermaye öyle veya böyle sonunda teslim olmak zorundadır.
    Biz Sermaye düşmanlığı yapmıyoruz. Bugünkü uygarlığı onların çalışmaları oluşturmuştur. Üçüncü bin yılda da büyük hizmetler yapabilirler.
    Kur’an’ın emirlerine uyması gerekiyor.
    a) Faizden vaz geçecek. Ortaklık düzenine geçecek.
    b) Tekel Sermaye oluşturmayacak, serbest piyasaya saygılı olacak.
    c) Varlığını dinleri bozmak için değil insanları dindarlaştırmak için harcayacak.
    d) Ekonomi dışında Sermaye; ilimde, siyasette ve ahlakta baskı yapmayacaktır.
    Ondan sadece bunu istiyoruz.

  10. Fehmi bey, bu yaziya bahs ettiğınız o kitabın sayfaları kadar yorum yazsam genede anlatacaklarımı anlataman.
    Ben yaradílış olarak çok aktiv birisiyím ve sabit fikirlide değilim. Ayni zamandada değışık irk ve siyası görüşdekilerle arkadaş olup dost edinmeyi severim.
    Biz Türk insanları olarak geneleme olmasa dahi çoğumuz kendimizden olmiyana höş görüşlü değiliz vede ötekileştirmeyide severiz.
    Diğer bir özelliğimizde kendi ğözümüzdeki çibani görmezden gelir başkasının gözündeki sivilceyi yara olarak görürüz.
    Maalesef bu bizim cenetiklerimizde var.
    Bu halimiz bizi kendi içimize kapatıyor buda bize pahalıya patliyor.
    Erdoğan’ın hem içerde hemde dışarda azımsanmiyacak kadar seveni varidi bunun yanisıra onu sevmeyip fakat takdır edenlerin sayısıde az değildi.
    Bütün bu olumlu gelişmeler onun güç zehirlenmesine sebep oldu.
    Bundan dolayı hem kednisinin hemde Türkiyenin bútün enerjisini bitirip kendisi ile birlikte úlkeyi dünyadan koparip hayatı insanlara zindan etti.
    Kendi suçunu kapatmak içinde önce Ergenekonu bahane ederek orduyu ve yargıyı hallaç pamuğuna çevirip suçuda Gülen cemaatına yikarak kapatmak istedi ve sonunda ekonomiyi çökerti.
    Peki bütün bunları bilerek mi yaptı?
    Ben şahsen bilerek yaptığına ihtimal vermiyorum, nedeni o olamaz.
    Bütün bunların sebebi Erdoğan’ın kapalı alanda yetişmesi bundan dolayıde diğier Úlkuleri ve milletleri iyi taniyamamasıdan kaynaklandığına şahit oliyoruz.
    Sonun başlangıci Sürriye politikasından dolayi başladı.
    Súriyeyi destekliyen devletler İRAN ve RUSYA Hedefe Türkiyeyi değil Erdoğani ve ailesini koydular bunu böyle yapmalarının nedeni içerde Erdoğnı popiler yaptırıp dúnyaya Türk halkını saldırgan millet olarak empoze edmip ekonomi ile birlikte hem Erdoğan hemde Türkiyeyi çõkerterek hedeflerına ulaşmaktı.
    Bugünkü tablo ortada Maalesef gelinen nokta insanlara kıral çıplak dedırtiyor
    Eğer Erdoğanda Gül, Babacan,ve diğer Milli görüş geleneğinden olanlar gibi yurt dışında yaşamış ve okumuş olsaidi.
    Öğle bağırıp çağíríp tehdit etmekle karşisındakileri korkutup sindirme şöyle dursun ellerine büyük kozlar verdiğini blincinde olup o yola baş vurmazdı.
    Rusya ve iran yillarca onu ve ailesini uluslar arası hedef tahtasına koymalarına rağmen sanki Türkiyenin dışarda temsilcileri ve istihbaratı yokmuş gibi tek bir tepki verilmedi.
    Erdoğan’ın sayesinde Dünya Tük halkını Alevi,Yahudi,Ermeni, Kürt ve Rum düşm İŞİT dostu olarak tanidı.
    Hiç kusura bakmiyalım hem ihtıdar hemde muhalefet iç siyasete odaklanarak etrafdafímızı çeviren yangını görmezden geldiler, halen dahada devam ediyorlar.
    Peki bizim dış temsilciliklerimiz ne işle meşgullar?
    Ne bir gazetedeki alehde yaziya ne bir iftiraya en ufak bir itiraz ne gördüm nede duydum.Elciliklere telefonla ulaşmak mümkün değil.
    Örnek Ülke hakkınada herhangi bir olumsuz yazı veya resim görüpde elçiliğe bildirmek istediğiniz zaman telefon ediyirsun bir yetkili ile görüşüp onlari habardar etmek istiyirsun, telofon Türkiyeye bağlaniyor. İyide kardeşim siz buralara hızmet etmek içinmi geldiniz ?yoksa hava atmak içinmi?
    Mubarekler sankı başka elçilikler gibi günde yüzlerce kişi vizeye baş vuriyorda bunlar onlarla meşguller.
    Hele Los Angeles baş konsolosluğuna ulaşmak mümkün değil.
    Kanadadanin Biritish Colombia etaletinde
    Müslümanların bir derneği var Biritish Colombia Muslim Association BCMA.
    Bu dernek haftalik dergi çikariyor ve bütün eyaleteki camilerde ve diğer Kütüphane gibi kurumlarda bedava dağıtılıyor.
    2011 de Surriye iç savaşı yeni başlamışti o derginin ilk sayfasında Erdoğanın resmib ve Türkiye ile ilgili habr Başlık “Katil Erdoğan” Süriyedeki teröristlere destek verip müslümanları topluca katletiriyor.o resmi nerden bulmuşlarsa tam bir gangaster resmi gibi idi.
    Ben hemen editörü aradım ve haberin kaynağını sordum kaynak malum çevrelerden gönderilmiş o yaziyi yazmadan neden araştırmadığinı sorunca TC nin basın ateşeliğine telefonla mesaj birakmiş çevap alamayınca e-mail göndermiş onada cevap vermemişler.
    Oda yayınlamış.
    Ben Tellefonu kapatdıktan sonra elçiliği aradım 3 saat uğraştím, kimseye ulaşmak mümkün olmadı.
    Siyaset demek işlerini çevreye kendine ve tuzak kuranlara zarar vermeden kurnazca halketmek demektır.
    Biz siyaseti dahi beceremiyoruz, bari çenemize hakim olup o kitabi yazanlardan biraz siyaset öğrenelim.
    Not: Direk Türkiye ile görüşmek bizler için daha iyi oldu ve elçiliklerdeki bazi olan vurdum duymazlıklarin önüne geçiyor.

  11. Düşüncemi nasıl anlatırım bilemiyorum.
    Herhalde şu ifade çarpıcı olabilir: Harold Rhode Allah değil. tıpkı sayın karagüllenin sermayesinin Allah olmadığı gibi. Trump da Allah değil.
    Bir zamanlar solun jargonuyla, “cia ve emperyalizm” herşeye bu kavramlarla yaklaşırlar, herşeyi komplo teorileri ile açıklamaya çalışırlardı. aslında bunu yaparak da komplo teorisinin parçası olurlardı. hindistandaki komünistlerin cia tarafından parçalanıp bölünmesi buna örnektir.
    sorgulamadan inanan islamcı kesimin komplo teorilerine kapılması zaten doğası gereğiydi. Bu nedenle, soldan aldıkları bu teorileri uç noktasına kadar geliştirdiler. Şimdi herşeyi “sermaye”, “cia”, “emperyalizm”, “siyonizm”, “evanjelistler”, “islam düşmanları” penceresinden açıklamaya çalışıyorlar. hem de böyle yaparak aslında kendi inançlarını dışladıklarının bile farkında değiller. Yani Allahı dışlıyorlar.
    Olayı karükatürize ederek açıklamaya çalışacağım (bu deyimi de islamcılarla pekçok tartışmamda da kullandım). İslamcılar, Allahtan fazla şeytana inanıyorlar. Dünyada herşeyi şeytan yapıyor. o kadar güçlü ki şeytan. herşeyden güçlü. Peki Allah nerde? Allahın bu dünyada hiçbir gücü yok mu ki şeytan herşeye kadir?
    Fehmi beyin yazısına dönecek, somut olaydan gidecek olursak; Harold Rhode. herşeyi bilemez, her istediğini yapamaz, bütün söyledikleri doğru değildir. onun bütün istekleri de bütün amerikayı ifade etmez. öyle düşünenler olduğu gibi farklı düşünenler de vardır. ayrıca onun gibi düşünenler de her istediklerini yapamazlar.
    Kuşkusuz amerika yönetiminde şu anda olanların zihin dünyasını açıklama babından önemli bir yazı ki aslında bu yazıya da gerek yoktu, seçimler öncesi trumpın açıklamaları durumu zaten yeterince açık olarak ortaya koyuyordu. Fakat akp cenahı, bu kesimin ahlaksızlığını da bildiği için, bunların bazılarını satın alacaklarını düşündüğünden trumpın iktidarını alkışlarla karşıladılar. Nitekim bazılarının satın alınması için girişimlerin de olduğu basın tarafından da dile de getirildi. bildiğim kadarıyla şu anda trump da dahil, trumpın ekibi hakkında pekçok soruşturma var ve bunların içinde türkiyeden rüşvet iddiaları da var. nurdan hanım amerikada yaşadığı için bunları daha yakından biliyordur.
    Bu noktada şu öğüdü, hem akpye hem de suudi yönetimine vermem gerekir (herne kadar bu öğüt için çok geç olsa da) sizden çok güçlülerle ilişkinizde ahlaki, kurallı, saygın ilişki dışındaki her ilişkide aslında siz daha kaybedersiniz. Tıpkı suudi prensin amerikadaki bir görevliyi azlettirmeyi başarmasının aslında suudi arabistanın karlı çıktığı anlamına gelmediği gibi. nitekim yığınla paralarını amerikan silahlarına harcadılar.
    Yine “abd ve israil düşmanı” düşmanı akp’nin aslında amerikanın ve israilin her istediğini yapması gibi.
    Muhtemelen yandaşlar son cümleme itiraz edeceklerdir ama birkaç örnek vereyim: israille 60 civarı anlaşma, mavi marmara olayı, cia ile birlikte ışıdın ortaya çıkarılması. ışıd saldırısı karşısında peşmergelerin türkiyenin gözetiminde kürt bölgesine geçirilmesi bunlara birkaç örnek. hatta kudüsde insanlar öldürülüp istanbulda gösteri yapılıp fakat anlaşmaların gözden getirilmesi çağrısının mhp ve akp oylarıyla reddedilmesi gibi.
    Sayın korunun yazısındaki “Mısır’da Sisi‘nin Mursi ile yer değiştirmesine yol açan süreci daha iyi anlamaya da yarıyor Rhode‘un yazdıkları… Bir de seçim sonrasında ülkemizi nelerin bekleyebileceğine dair de sanki ışık tutuyor…” ifadelerine gelince. bu bölümü anlamakta zorluk çektim.
    Yukardaki cümleyi nasıl anlıyacağımı bilemedim: 1: “türkiyede de sisinin mursi ile yer değiştirmesine yol açan sürece benzer bir süreç işliyor. yani akpnin yerine mursi gibi bir askeri darbe olabilir” anlamına mı geliyor?
    Dediğim gibi, yukardaki cümleyi nasıl açıklayacağımı bilemedim. ama herşeye olduğu gibi bu cümleye de benim yaklaşımım, olayları, olguları,gelişmelere bakmak gerektiğidir.
    “amerika şunu istiyor”, “cianin amacı budur” noktasından yaşama, olaylara bakanların doğru değerlendirme, doğru karar alma şansları yoktur ve onlar o güçlerin sadece maşası olabilirler.
    Galiba brechtin bir şirinde geçiyordu: şiirde “işçi A düşmanlarımız eleştiriyorsa doğru yapıyoruz, yok eğer düşmanlarımız alkışlıyorsa yanlış yapıyoruzdur, işçi B sorar: peki düşmanlarımız bizim böyle davrandığımızı bilir de yanlışlarımızı eleştirir, doğrularımızı alkışlarsa ne yapacağız?”
    tam şiiri bulamadım. çok eskiden okudum ve aklımda bu şekilde kalmıştı ancak çok anlamlı bir şiirdi.

    • Hanza bey benim düşüüpde yazamadıklarımı siz yazmışsınız.
      Şahsen ben Serdar Turgutun yazdíklarına hiç ihtibar etmiyorum.
      Nedenmi etmiyorum. Tek bir Örnek
      Son 20 yılda 7 kez Türkiyeye gittim.
      Her gittiğimde ABD li gazeteciler ile karşılaştım nerdemi? sokakta, yani halkın arasında hepsine Türkce konusiyorlardi.
      Son Karşıkaştığım iki arkadas aralarında ABD İngilizcesi konuşuyorlardi fakat kendileri ayne Türklere benziyorlardi.
      ben onlara İngilizce Merhaba dedikten sonra Amerkanin neresinden olduklarını sordum, onlar bana Türkce cevap verdiler ve Türkçe konuştukTarih 2015 yer Denizli.
      2004 de Ulus saman pazari Ankara
      2006 İstanbul da 2007 Bursada 2010 Ankara sincanda. 2011Ankara Dikmende.
      20 yılda Bir kaç kez İngiltereye gittim.Uzun süre Kanadada yaşadım ve hemen hemen her hafta ABD ye gelir giderdim.
      Peki 20 Yılda buralarda kaç Tür gazetecisi ile karşılaştım 2005 Londra da bir köpru var ismini unuttum orada Zamandan bir muhabir le karşılaştım ordaki halkla konuşiyordu Türkiye ve Türkler hakkındaki görüşlerini falan soriyirdu ondan Tanıdım.
      Bizdeki gazeteciler Halkın içinde haber yapmazlar otel odasında oturur içi boş köşe yazıları yazarlar.Serdar Turgut Trumpa neden oy vermeliyiz diye bir yazı yazmıştı o yazıyı benim alti yaşındaki torun Burak okusa gülmekte yaziyi okuyup bitiremez.
      Bu adam kitabını FOX TV de tanitmiştı ABD liler Trump’ in yanina kim yaklaşsa ona vebali gibi bakarlar onu dedi ğinin tam tersini inanır ve aksini yaparlar.
      Trumpu keşke biraz dah Müslüman lara saldírsa çünku o saldırdıkca Amerkalilar Müslümanlari baş taci yapiyorlar.
      Hele komedi diziler kendilerini yern dibine batırip Müslüman lar õviyorlar.
      Yalnız burada bazi yazarların Erdoğan hakkindaki iddaları hiçde iç açıci değil
      ve çok vahim.
      Bence Serdar Turgut gelecek olan esas tehlikeleri yazsa daha iyi olur yarın o iddalar kanıtlanırsa onu gerçekleri örtmek için o yazarın yazısını gündeme getirmesi hiç fayda vermez.
      Trump en ayimi? koyun gibi sağdığı Müslümanlari harcasın.
      O sadece Filistinli çocuklari öldürterek Diktator Muslumanları soyup soğana çevirirken tepki çekmesin diye yapiyor.
      Hoşca kalın.

  12. Bir gün de zahmet edip, Fulbright Anlaşması’nı yazsa da yazarımız, eğitimin neden yazboz tahtasına, arapsaçına döndüğünü Fehm’etsek…

  13. Sa Koru Serdar beyin bu önümüzdeki çarşamba günkü yazısını gözünüzsen kacirmisiniz herhalde bu bahsettiğiniz yazı onun devami niteliğinde
    Şimdi sizler bu bu yazılanlara bakarak gene şunu yapacaksınız belki suyuna gitseydik onları kizdirmasaydik herşey e karışmasaydık gene bir sürü bahane arayanlar olacak sizler ve sabit fikirli bu köşeye yorum yazan bazıları.
    Bizler politik siyasi ıdeolojik düşünceleri bir kenara bırakıp akıllıca haraket etmek gerek
    Kin nefret ve öfkeyle meselelere bakmamak gerek
    Eğerki Serdar beyin yıllar önce bir haritaya şahit oluyorsa ve buda buna bilinçli bir şekilde gösteriliyorsa bunu biraz düşünmek gerek
    Şahsen ben AKP nın yaptıkları yanlışların doğruları geçtiği kanaatteyim
    Enbüyük zaflarının başaramadıkları önemli olan ve hayatı önem taşıyan Eğtim yani geleceğimiz bunu ellerine yüzlerine bulaştırdılar en başarısız alanlarından biri bu alan hanı bir tabir var arap saçına dönderdiler eğer yıl sonu diye 2 ay öncesinde öğrenciler okulu gelmiyorsa bunada bir yaptırım yoksa çocukların öğrencimi yoksa sokak serserisimi beĺi olmadığı bir sistem bizim geleceğimize bir katkı sağlamaz ve hep birileri her alanda önplana çıkar ve bizi bastırmaya çalışır
    Iktidar muhalefet birlik olmalı kısır kavgaları bırakmalı malesef ülkemizde Cumhuriyetin
    kuruluşundan bu tarafa hep birşeyleri bahane edip kavalıyız birbirimizle
    Şimdi Serdar beyin bahse konu olan mevzuyu ele alırsak Fetö yapılanmasını neden bağrında beslediğini ABD nin daha iyi anlıyoruz bizde burada şuçusun bucusun kavgasını veriyoruz
    İnşallah Ülkemiz yeni dönemde yanlışlarda israr etmeden doğruları yapar kim gelirse gelsin ideolojik davranmadan Ama bulamıyorum böyle birisini devlet adamı gibi davransınlar siyasetçi gibi davranirlarsa bizleri aldatırlar
    Allah düşmana fırsat vermeye bizede akıl ihsan ede.

  14. Ak Parti iktidarının ilk yıllarında Erdoğan’a
    bir Yahudi kuruluşu bir cesaret madalyası
    vermişti.Bunu Erdoğan’ı baştan etki altına almak için verdikleri belli bir şeydi.Ama bunu Türkiye’de bazı çevreler,muhalifler
    dillerine pek dolamışlardı.Her fırsatta ortaya sürüyorlardı.Erdoğan bütün dünyanın gözü önünde İsrail cumhurbaşkanına one minute çektiği
    halde.
    Fehmi Bey’in bu yazısında Serdar Turgut’tan naklen anlattıkları muhalefetin diline doladığı cesaret madalyası söylemini tam anlamıyla berhava ediyor.
    Öte yandan Amerika yönetimi üzerinde
    etkili olan bazı kişilerin Erdoğan hakkında
    olumsuz şeyler düşünmesi bizim O’ndan vaz geçmemizi değil daha sıkı sahip çıkmamızı iktiza eder.

  15. Gemi benzetmesi çok hoşmuş.
    Yalnız bir şeyi belirtmem lazım.
    RTE gemide hangi yöne koşuyor? Doğuya mı Batıya mı?
    Bence onu iktidarda tutacak çoğunluk ne yöne koşuyorsa o yöne koşar.
    Mesela 2003 te iktidara geldiğinde çoğunluk Batıya koşuyordu o da Batı diyerek AB diyerek koşuyordu.
    Millet gördü ki AB ve Batı bizi oyalıyor, içlerine almaya da niyetleri yok, başladı doğuya koşmaya…
    RTE de Doğu ya koşmaya başladı.
    RTE nin tek derdi iktidarını sürdürmektir.
    2003 te Amerika ya verdiği sözleri yerine getirmek için çırpınıyordu.
    Şimdi sabah akşam Amerika ya veryansın ediyor.
    Ama kapalı kapılar ardında ne yaptığı bilinmez.
    O sol gösterip sağ vurmayı sever.
    Amerika nın ne yapmaya çalıştığı belli.
    Onlar için İsrail in güvenliği her şeydir.
    Bu uğurda yapmayacakları şey yoktur da..
    Ama RTE nin ne yapmaya çalıştığını bilen var mı?
    İşte onu da benden öğrendiniz: RTE nin tek derdi iktidarını sürdürmektir.

  16. Konuyla ilgilenmediğim için daha önce ismini hiç duymadığım Harold Rhode kimmiş diye merak edip biraz araştırdım. Yahudi asıllı bir Amerikan, soyağacı büyük bir ihtimal Baltık bölgesinde Latviya ve Litvanya’daki yadudilere gidiyor. Doktorasını Ortadoğu ve İslam tarihi konusunda (Türk’ler-Arap’lar ve İran’lılar ve ilişkileri üzerine) yapmış ve İsrail’de ve İran’da da (Devrimden önce çalışmış). Daha da önemlisi, Pentagon’da 2000 yıllarda danışman ve uzman olarak çalışmış biri. Obama-Hillary Clinton döneminde Ortadoğu politikalarından hoşlanmayan bu kişi, Trump’ı kendi düşüncelerine göre etkileyen-yönlendiren tayfanın içinde. Kuzey Iraklı Kürtlere Irak tarihindeki yahudilere olan yakınlığından dolayı sempatisi var. Beyaz Saray’ın Ortadoğu’ya ve Türkiye’ye Bakan “At Gözlüklerini” bunların temin ettiğine dair fazla bir şüphe yok. Meraklılar için ayrıca şöyle bir şeyle karşılaştım (Rejuvenation: Could the Kurds Provide the Way? https://www.youtube.com/watch?v=U8gSszILT_4 ). Okuduklarımdan, izlediklerimden edindiğim intiba; Özal’ı ve Erdoğan’ı, Türkiye’yi Harold’un kendi algısına göre askeri-sekülerizmden uyandırdığı, İslamlaştırdığı ve yüzünü Doğuya Araplar’a çevirdiği için hiç sevmeyen, gizli ajandaya sahip olduklarını iddia eden biri-bu konuda yazılar ve kitap yazmış). Bu kişi Türkçe, Farsça, İbranice’yi iyi biliyor yeterli kürtçesi olduğu da biliniyor.
    Bizim bu çapta bizden yana bilgili, bunlarla rekabet edecek tezlerini çürütecek yabancı diller bilen yetişmiş elemanımız/uzmanımız var mı acaba aklımdan geçirdim (hayıflandım). Biz dünyaya açılmakta felaket geç kalmış, kendi aralarında cebelleşmeyi seven müslümanlar/insanlar oldugumuz için pek sanmıyorum. İşin enteresan yanı, AKP’liler Trump geldiğinde sevinmişlerdi bile! Halbuki öyle görünüyor ki Obama ve Clinton Ortadoğu (misal, bir Kudüs konusunda) külliyen yahudi tarafında olmaktan ziyade daha dengeli bir politikaya sahiptiler.
    Harold Rhode, Kudüs konusunda müslümanların hak iddia edemeyeceğini tarihi nedenlere dayandırıyor “Is Jerusalem Sacred for Muslims?(Kudüs müslümanlar için kutsal mı)” başlıklı yazısı ilginç geldi. Bir yerinde şöyle diyor bay Harold Rhode (tercüme ettiğim kadarıyla): “Ömer (Hz. Ömer) Kudüs bölgesine geldiğinde bir cami yapmak ister ve yahudilikten İslam’a geçmiş Ka’b’a yer seçimi hakkında sormuş. O da Harem-ı Şerif’in (yahudi ve hristiyanların mabed tepesi dedikleri yer) kuzeyde hemen arka kısmına inşa et demiş. Ömer kızmış “Ey yahudi oğlu, yoksa yahudiliğinin önyargısıyla mı böyle konuşuyorsun” demiş. Ömer, İslam’ı yahudileştirmek gayesiyle bunu söylediğini düşünür ve Mescid’ı Aksa’yı tam aksine Harem-ı Şerifin güneyine inşa eder.
    H. Rhode Ömer’in bunu yapmasıyla İslam’ın yahudiliği ta o zaman dışladığını ve Kudüs’ün bu nedenle müslümanlar için kutsal bir mekan olamayacağı konusunda kendine malzeme çıkarmışa benziyor. Bu mantığı anlamak bence mümkün değil. Çünkü Harold, Hz. Ömer bunu yapmış olsa bile Kudüs bölgesini sonraki süreçte müslümanların yüzyıllarca (Mescid-ı Aksa’da dinlerini bizzat yaşayarak) kutsal bildiklerini gözardı ediyor. Bu mantık çok tehlikeli bir mantık, çünkü mantıksız geldi bana. Halbuki, bagnazca bu kadar zorlanacaklarına Kuran-ı Kerim’i bilim ışıgında inceleseler ve kendi kitaplarıyla mukayese etseler müslüman olacaklar ve sorun tamamen ortadan kalkacak. Acaba, yorumcular ve özellikle Sn. KARAGÜLLE usta, ne düşünürler bu hususta?

Yoruma kapalı.