Benim anketlere dayalı siyasi tahlil ile zihnimin meşgul olduğu, yazımı o konuya ayırdığım dün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan anketlere inanmadığını açıkladı.
“Yalan terörü, algı operasyonları ve kişi kurum suikastlarıyla AK Parti’ye ve hükümetimize saldıran kesimler şimdi de anketlerle algı operasyonlarına devam ediyorlar ve Cumhur İttifakı’nı ellerinden geldiğince küçük göstermenin gayreti içerisinde bulunuyorlar. Milletimizin balon anketlere gereken cevabı en güzel şekilde vereceğine inanıyorum.”
Siyasetle ilgilenen herkes, Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığına kadar taşıyan başarının ardında, kendisinin halkın nabzını bir de anketlerle tutması bulunduğunu bilir.
AK Parti daha kurulmadan o sıralarda başında Prof. Beşir Atalay’ın bulunduğu ANAR kapsamlı araştırmalar yapmış, partinin çıkışta açıklanan programı o sayede halkın beklentileriyle büyük çapta uyuşma içerisinde olabilmişti.
Parti iktidara geldikten sonra da genel başkan olarak Tayyip Erdoğan, hem de birden fazla firmayla anlaşarak, anket yaptırmaya devam etmişti.
Şimdilerde anketlere inanmadığını söylemesi şaşırtıcı.
Yanlış hatırlayabilirim diye biraz araştırdım. Benzer bir açıklamayı birkaç yıl önce de -2019 yılında- yapmıştı Cumhurbaşkanı Erdoğan. Hem de bir defa değil tam iki kere.
İlkinde, 5 Mart 2019 tarihinde katıldığı bir televizyon programında, açıkça “Anketlere inanmıyorum” demişti Erdoğan. O zaman da yakın çevresinden bile şaşkınlığa kapılanlar olmuştu ve bu yüzden o dönemde AK Parti’nin tanıtım ve medyadan sorumlu genel başkan yardımcısı, onun o sözüne“Sonuçları açıklandığında anketler 15 gün öncesinin halk eğilimini yansıtır; Cumhurbaşkanımız bu değişkenlik yüzünden o sözü sarf etti” açıklamasını getirmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ikinci kez 20 Haziran 2019 günü, yine katıldığı bir televizyon programında, anketlere inanmadığını söyledi.
Tarihlere dikkat ettiniz herhalde; ilki 5 Mart 2019, ikincisi 20 Haziran 2019 tarihinde yapılmıştı bu açıklamalar…
Yani, ilki 31 Martta yapılacak ve İstanbul büyükşehir belediye başkanlığını CHP’nin kazanacağı ilk yerel seçimden önce; ikincisi de, ilk seçim sonucu beğenilmediğinden Yüksek Seçim Kurulu kararıyla iptal edildiği için tekrarlanan ve CHP’nin bu defa arayı katlanarak açtığı 23 Haziran seçiminden sadece üç gün önce…
Güvenmediği “İstanbul seçimini CHP kazanacak” diyen anketler o zaman doğru çıkmıştı.
[O iki seçime kadar AK Parti’nin anket çalışması için tercih ettiği araştırma şirketleri arasında eşi AK Parti’den milletvekili olan İbrahim Uslu’nun başında bulunduğu ANAR da vardı. Her iki seçim öncesinde sunduğu anket çalışmaları ‘gerçeği, yalnızca gerçeği’ yansıttığı için, AK Parti ANAR’la irtibatını kopardı. Ben böyle duydum.]
Bu defa da anketlerin olanı yanlış gösterdiğini sanmıyorum.
Yanlışlık varsa, günün kasvetli ortamı düşünüldüğünde, AK Parti lehine bir yanlışlık söz konusu olabilir. İnsanlar -hiç değilse bir bölümü- araştırmacıların sorularına cevap verirken gerçek görüşü yerine ‘resmi görüşünü’ açıklamayı yeğleyebilirler.
Havadaki kasvet azaldıkça anketler daha sağlıklı sonuç verecektir.
Dün akşam, zihnimde bu konu, dostlarla buluşmak üzere karşı kıyıya geçmek üzere iskeleye geldiğimde, vapurun vaktini dış mekanda bekledim. Denize karşı bir banka oturarak…
Tam arkamda, iskele dışında, sırtları bana dönük olarak oturmuş iki kişi sohbet ediyorlardı.
Konuşmaları sırasında tanıdık isimler geçtiği için konunun siyaset olduğunu farkedince kendilerine kulak vermeden edemedim.
Biri aynen şunları söyledi:
“Deniyorum, ama kendimi bile ikna edemediğim için kimselere karşı hataları savunamıyorum. Son zamanlarda bizimkilere bir haller oldu, sürekli savunmadalar. Savunma diyorum, ama bu yanlış. Olan biten her şey yüzünden CHP ya da doğrudan Kemal Kılıçdaroğlu suçlanıyor. İyi ama CHP iktidar değil ki, iktidar biziz. Roller değişince, Kılıçdaroğlu da sanki iktidar kendi partisi imiş gibi davranmaya, yüksek perdeden konuşmaya başladı.”
Adamın düşünce tarzı dikkatimi uyandırdığı için konuşanların nasıl insanlar olduğu merakına kapıldım. Çevre esnaflarından oldukları çok belirgin iki sıradan vatandaştı.
Eski dönemlerde olsa, vatandaşların bu yoldaki düşünceleri mahalli parti örgütü tarafından anında dikkate alınır, oradan ile, ilden de genel merkeze ulaştırılır, lider de kendi tabanında konuların nasıl değerlendirildiğinden haberdar olurdu.
Süleyman Demirel ile çıktığımız Anadolu gezilerinden biliyorum. Siyasete ilk atıldığı günden beri o ille ilgili notlarını havi dosyayı uçakta gözden geçirir, indiğimizde gözleriyle zaman içerisinde tanıdığı yüzleri arar, birine gözü iliştiğinde ona ismiyle hitap edip hal hatır sorarken görüş de alırdı.
Gözlemim şudur: Çekinmeden doğruları söylerdi o insanlar…
AK Parti’nin ilk yıllarında siyasetçi-halk ilişkileri Demirel tarzıyla götürülürken, son yıllarda durumun değiştiği fark ediliyor.
Bırakın halkı, her zaman doğruları yazmaktan çekinmeyen dost yazarlar bile gözden ırak hale geldi, getirildi.
O zaman?
Anketler de güvenilmez oluyor, o zaman…
ΩΩΩΩ
Özdemir Bayraktar’ı kaybettik
Milli Gazete ve Yeni Devir’e katkıda bulunduğum yıllarda yolumuz kesişmiş, beni ve birkaç arkadaşımı Sarıyer’deki evinde ağırlamıştı. İkram edilen leziz balıkların tazeliği kadar Özdemir Bey’in coşkulu tavırları da hafızamdadır.
Habertürk günlerimde, televizyonun havacılık ve savunma sanayii ile ilgili programının yüzüncü bölümü şerefine gazetenin hemen yanı başındaki otelde verilen bir davette karşılaşmıştık. Henüz daha İHA, SİHA gündemde değildi, fakat şirket olarak bugünlere hazır hale gelmekteydiler. Projelerini anlatmıştı. Ankara’dan gelen yüksek bürokratları yüzlerine karşı savunma sanayii konusundaki gevşekliklerinden dolayı doğrudan suçlayan yüksek perdeden çıkışları o akşamın olayıydı.
Allah rahmet eylesin.
ΩΩΩΩΩ