Brüksel’deki zirve Ukrayna’nın geleceği kadar Türkiye için de önemli 

29
Reklam

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO Zirvesi için Brüksel’e gitti.

Okurlar için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın orada tanıklık edecekleriyle ilgili bir ön-bilgi notu hazırladım.

Geçmişte ülkemizde yaşanan yalpalamaları ‘‘İktidar Türkiye’ye eksen değiştirtiyor’’ temelinde tartıştık.

Türkiye’nin çok partili döneminde hiçbir iktidar ‘ekseni’ değiştirmedi; AK Parti istedi mi bilemem, ancak onun zamanında da ‘eksen’ değişmedi.

‘Eksen’ değişseydi hemen anlardık. Türkiye’nin ekseni değişseydi, NATO’da üyeliğimiz bitmiş olurdu da ondan anlardık.

NATO üyeliği ‘eksen’ için belirleyici en önemli unsur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılacağı da NATO’nun toplantısı… 

Dünyamız ‘modern’ denilen çağlarda pek çok kez düzenini yeniledi. En son yenilenmeler geçen yüzyılda toplamda 60 milyondan fazla insanın hayatına mal olmuş iki savaştan sonra gerçekleşti. İlkinde dünyanın o zamana kadar en çarpıcı gerçeği olan imparatorluklar tarihe karıştı; ikincisinde ise bir kez daha savaş olmamasını sağlayacağı umuduyla Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası kurumlar oluşturuldu.

Reklam

İlk dünya savaşından önce İngiltere, Fransa ve Rusya ‘yeni dünya düzeni’nin içeriğini birlikte kararlaştırmışlardı. Rusya’da ihtilal oldu, Çarlık’ın yerini Sovyetler Birliği aldı ve yeni yönetim yalnızca emperyalist paylaşım planından çekilmekle kalmadı, planın varlığını da faş etti. Bu yüzden de Sovyetler Birliği geçen yüzyılın ilk ‘yeni dünya düzeni’nin belirleyiciliğinde söz sahibi olamadı.

Sonraki ‘yeni dünya düzeni’, Sovyetler’in Hitler Almanyası’na karşı kurulan ortak cephede yer alması ve müttefiklerin ABD’nin yardımıyla savaştan muzaffer çıkmasıyla dörtlü bir zeminde oluştu. Rusya -Sovyetler Birliği olarak- o sayede düzende belirleyiciliğe hak kazandı; sözgelimi BM’de veto hakkına sahip olabildi.

Ancak Rusyalı düzeni diğerleri -buna ‘Batı’ diyebiliriz- içine sindiremedi. Afganistan savaşı Soğuk Savaş’ı bitirerek Batı’ya Rusya’dan kurtulma fırsatı sağladı, ancak bir dereceye kadar… Mikhael Gorbaçov ülkesini hiç değilse bir süreliğine ‘Batılı’ gibi göstermeye yarayan Glasnost ve Prestroyka açılımlarıyla nihai darbeyi erteletti.

Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgale kalkışması karşısında Batı’nın ABD ve Avrupa olarak aldığı ortak tavrı bu arka-plana bakarak anlamaya çalışmalıyız.

Batı bu kez fırsatı kaçırmamak niyetinde görünüyor. İstenen, ya Rusya’yı Putin’in zihnindeki ‘büyük Rusya’ idealini gerçekleştiremeyeceği bir zayıflığa zorlamak ya da Putin’den kurtulmuş bir ülke haline getirip kendi içinde yer tutmasını sağlamak…

Rusya Batı’nın parçası olmak veya kendi doğal sınırlarıyla yetinmek seçenekleriyle karşı karşıya bugün.  

Putin’li veya Putin’siz bir Rusya seçeneği.

Hangisi olursa olsun, Rusya bugünkü halinden farklı olacak.

Reklam

‘Eksen’ kayması yaşayacak.

Türkiye’de şimdiye kadar yaşanmayan ‘eksen kayması’ artık söz konusu değil.

Zaten bundan dolayı ben şimdi yaşanan için ‘kulvar değiştirme’ deyimini kullanıyorum. 

Aslında kulvar değişmeyecek, eğer beklediğim olursa, ülkemiz yeniden bir süredir ayrı düşer gibi olduğu kulvara geri dönecek.

İyi mi olacak bu, yoksa kötü mü olacak? Bunu ayrıca tartışmamız gerekiyor. Tartışırız; ancak olacak olanın bugünlerde yaşanan savrulmadan daha iyi olacağı muhakkak.

Değerlerdirmemde kullandığım kuşkucu ifadelerden ‘kulvar değiştirme’ konusundan tam emin olamadığım herhalde anlaşılıyordur.

Bunun iki sebebi var: Ülkemizdeki karar verme mekanizmasında yer alanların dünyadaki gelişmeleri tam okuyabildiklerinden emin değilim, bu ilk sebep. Diğer sebep de, kararın uygulanmasını üstlenmesi beklenen siyasi ve bürokratik kadroların savrulma döneminin de müsebbibi olmaları. Hem karar vermede hem de uygulamada ciddi zorluklar var.

[İktidarın iki ortaklı olduğu ve küçük ortağın büyük ortağı yönlendirerek bugünkü sorunları onun başına açtığı gerçeğini de hesaba katmak gerekiyor. İkili bir arada kaldıkça, doğru karar alınsa ve uygun kadrolar eliyle uygulatılmak istense bile, küçük ortağın buna müsaade etmesi beklenemez. Hiç değilse bunu ben beklemem.

Zorluklar ortada. 

Cezaevleri demokratik ülkelerde hiç rastlanmayan türden tutuklu ve mahkumlarla dolu.

Yargıya güven çok az ve görülen pek çok davaya dışarıdan -yukarından- müdahaleler yapıldığı iddiaları var.

Gösteri ve yürüyüşler anayasa tarafından serbest bırakıldığı halde ‘yasadışı’ ilan edilip ‘orantısız güç kullanımı’ ve hatta ‘işkence’ görüntülerine sebep olunabiliyor. 

Uzun yıllardan beri adil ve dürüst seçimlere alışkın ülkemizde bu geleneğe gölge düşürebilecek arayışlar gündeme getirilebiliyor.

Anayasada yeri bulunan devletin nitelikleri ile ters düşen görüntüler hayli fazla.  

Siyasete hakim olan dil demokratik değil.

Korkarım, dünyaya yeni bir düzen geldiğinde -tabii gelirse- ülkemiz bu türden eksiklikler yüzünden, bir kez daha edilgin unsurlar arasında kalacak.

Ankara’ya son bir ayda çok sayıda Batılı ülke devlet adamları uğradı; Cumhurbaşkanı Erdoğan onlarla ve diğer Batılı liderlerle buluşmak üzere Brüksel’de. Neler döndüğünün orada birinci elden tanığı olacağına eminim.

Sonrası?

Bekleyelim.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Dünkü yorumlarıma Ddm (gelin buna Didem Hanım diyelim, daha nezaketli olsun) tarafından cevap verilmesinden çok mutlu oldum. Sanırım doğru kelimelerle konuşmak ve de aynı dili konuşmak önemli. Yazımda doğrudan Didem Hanımın kişiliğini hedef alan birşey yoktu, öyle anlaşıldıysa düzeltirim. Ben doğrudan bir zihniyeti (hem de Türkiye’de ana akım görünen bir zihniyeti) hedef aldım. Doğru bir hedef alma olmuş anlaşılan. Umarım editör yorumumu olduğu gibi yayınlar.
    Öncelikle doğru kelimelerle konuşmalıyız dedim. Kişileri de grupları da kendilerini tarif ettikleri yada konumlandırdıkları yerde kabul ederiz. Eğer iddiaları ile konumları çelişiyorsa o zaman bunu eleştiririz. Didem Hanım Tr’deki laikliği önemseyen, gelir durumu iyi, ağırlıklı CHP çizgisinde olan bir zihniyeti temsil ediyor. Her ne kadar CHP heterojen bir parti olsa da içindeki önemli bir parça bu tarife uygun görünüyor. Didem Hanım benim eleştirilerime cevap verirken aslında bu eleştirilerin ne kadar haklı olduğunu da gösterdi. İzah edeyim.
    Ben hükümetin her söylediği yanlıştır yada doğrudur demedim. Hükümet bir gruba terörist deyince terörist diyorsanız ve bir delil de gösteremiyorsanız o zaman diğer söylediklerini de aynen kabul edin dedim. Ha sizin başka delillerinniz vardır, onları ortaya koyarsınız. Ama herşeyden önce metotda anlaşmak lazım.
    Didem Hanıma sormamız gereken bazı temel sorular var (ki bunu buraya yorum yazan herkese soralım): Tr’de yargı bağımsızlığı var mı? Bir ülkede Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi en üst mahkeme üyeleri anayasa ve yasalara aykırı olarak (savaş şartlarında bile olsa, ki ortada hiç bir ilişki yokken) parti avukatlığından hakimliğe yeni atanmış bir Sulh Ceza Hakiminin istihbarat raporuna dayalı kararı ile tutuklanııp onlarca yıl hapse mahkum ediliyorsa, orada daha hangi hukuktan bahsedersiniz? Bundan sonra başka hakimler yukardan gelen talimatların dışına nasıl çıkabilirler? Önce bunları konuşacaksınız ve yerine oturtacaksınız.
    Efendim itirafçılar varmış. Bu itiraf ettirme yolu gerçekten muhteşem bir hukuk yolu. Birine işkence altında “ya hayatını karartırız, ömür boyu hapiste kalırsın, malını gasp ederiz, ya da şunları kabul et, serbest kal” diyorsunuz ve bu tehdide maruz kalanların bazıları işkence ile öldürülüyor, sakat kalıyor ama hiç kimse soruşturulmuyor. Böyle işkence gören yüzbinlerden bazıları atadığınız avukatların da yardımı ile itirafçı oluyor ve bingo, Cemaat terörist oluyor. Siz de buna inandığınız için mesele kalmamış oluyor. Aynı yargı başka kararları ile sizi üzünce yaygarayı basıyorsunuz. Bunları havuz gazeteleri yazmadığına göre problem yok mu? Demem o ki Tr’de şu anda asla dikkate alınacak bir yargı yok, hak arama yolu da yok. Bu en azından düşman hukuku uygulanan Cemaat için yok. O nedenle 2014 sonrası Cemaat’le ilgili yargının kararları hiç birşey ifade etmez.
    Didem Hanım istediğine inanır, buna kimse birşey diyemez. Ancak toplumda birilerine terörist derken (Tr şartlarında problem olmayabilir) size delillerinizi sorarlar. Nitekim normal hukukun olduğu ülkelerde böyle laflar eden onlarca kişi ceza aldı, bir kısmı artık o ülkelere gidemez oldu.
    Didem Hanım’ın temsil ettiği; kısmen elit, biz ona tuzu kuru diyelim, laik yaşam tarzını benimseyen kitlenin önünde önemli bir açmaz var. Türkiye’de herkesle konuşan, birlikte yaşamayı önceleyen, demokrasiyi önceleyen bir muhafazakar grup, devlet içinde gücü ele geçiren bir parti (özellikle parti lideri) ve derin bir yapılanma tarafından yok edilmeye çalışılıyor. Bunu yaparken de hukuk falan dinlemiyorlar. Siz de bu muhafazakar grubu sevmediğiniz için bu işe destek oluyorsunuz, sizden birileri de bu işin içinde belki. “mücadeleye ilişkin eleştiriler olabilir” sözüyle yapılanları desteklediğiniz anlaşılıyor.
    Daha önceki yazılarınızdan da AKP ve Erdoğan’ı ilk on yıllık iktidarlarında tasvip etmediğiniz anlaşılıyor. Oysa o zaman çok daha demokratik, zengin ve güzel bir ülke varddı. Bunu ben demiyorum, herkesin ortak kanaati. Anlaşılan Avrasyacı ekip (şimdi hepsi yaman bir Putin savunucusu) ile Erdoğan yakınlaştığı dönemden sonra siz de AKP’yi makbul buldunuz. Muhtemelen takip ettiğiniz ve güvendiğiniz medya böyle bir yönlendirme yapıyor. Olabilir, bu sizin tercihiniz.
    Bu ekip ve bu dönemdeki Erdoğan Batı tipi bir demokrasi vadetmiyor. “Yerli ve milli” adını verdikleri bir yönetim tarzları var ve işte o yönetim tarzı budur (Adana örneğindeki gibi). Siz dual (ikili) bir hukuk istiyorsunuz anlaşılan. Ki şu anda var. Bir kısım vatandaşlara düşman hukuku, bir kısmına yandaş hukuku. Buna razı iseniz problem yok. O zaman diğer eleştirileriniz boşa düşüyor. Yok herkese aynı hukuk olsun diyorsanız dünkü yazınızda bile serdettiğiniz ayrımcılıklar ne olaki?
    -“bir dini cemaatin devletin kadrolarına doluşmasına”, demişsiniz: Devletin kadrolarına herkes girer, bir dini cemaatten olan da girer, dinsiz de girer. Devlet sizin (2008’lere kadar tartışmasız laiklerin) kontrolünüzde olduğuna ve giriş kriterlerini de siz belirlediğinize göre bu kızgınlık niye? KHK ile atılan kim var ki kalanlardan daha başarısızdı?
    -“kod adlı müritlerin olmasına,” demişsiniz: Daha cemaat ile tarikat farkını bilmiyorsunuz (maalesef Türkiye’de laiklerin tamamı dini konuları da dindarları da hiç bilmiyor, mazur görelim) cemaatlerde mürit olmaz, hem bir toplumda isteyen mürit olur, isteyen kanka, isteyen eşcinsel, kime ne?
    -“oldukları her yere kendi insanlarını doldurmasına,” demişsiniz: Bu da çok ilginç, ne yani CHP’liler gidip nurcuları mı oldukları yere alıyorlardı? Eğer kastedilen kamu kurumları ise zaten oralara giriş kriterlerini siz koydunuz, Cemaat değil.
    -“kendilerinden olmayanları dışlamalarına,” demişsiniz: Bu tam evlere şenlik. Zaman gazetesinde her cins adam yazıyordu, var mı Cumhuriyette yazan dindar bir yazar yada Akitte yazan solcu biri. Cemaat kadar başkalarına açık bir topluluk gösterin, tüm iddialarımı geri alayım.
    -“sahip oldukları gücü siyasi amaçlar için kullanmalarına,” demişsiniz: Hangi siyasi amaç, hiç anlaşılmıyor. Parti kurup iktidar mı olmak istediler, ki bunda da bir mahsur yok. Herkesin hakkıdır. Herkes gücünü siyasi amaç için de kullanabilir. Kanunların dışına çıkmadıkça kimse de karışamaz, değil mi? Kaldı ki böyle birşey yok. Müphem bir iddia.
    -“topluma maddi, manevi zarar vermelerine,” demişsiniz: Hangi maddi ve manevi zararı vermişler. Nereyi yakıp yıkmışlar? Gezi eylemcilerine hatta PKK eylemcilerine bile bu kadar hoşgörülü iken kimseye en küçük zararı olmayan bir topluluk nasıl maddi, manevi zarar vermiş? Bir izah etseniz biz de öğrensek.
    -dinler arası diyaloglarına, demişsiniz: Sahi “dinler arası diyalog” nedir bilir misiniz? Bu günkü yazınızdan bilmediğiniz anlaşılıyor. Dinler arası diyalog, ne ortak bir din kurma, ne de başkalarına misyonerlik yapmadır. Sadece başka din mensupları ile insani zeminde tanışıp konuşma ve birlikte barış içinde yaşama zemini aramaktır. Şimdi İslamofobiden dert yanıyorsunuz. Başka din mensupları ile diyalog kurmadan İslamofobiyi nasıl önleyeceksiniz? Böylesine bilmediğiniz şeylerle insanları suçlamadan lütfen tarafsız kaynaklardan okuyun? Laik birinin Cemaati bununla suçlaması pek absürt olmuş. Bir kısım art niyetli, kavga taraftarı kişiler başka din mensupları ile devamlı husumet istiyor diye biz de onlara mı uymamız lazım?
    Soru çalma iddialarını cevap yazmaya değer bulmuyorum. AKP’nin kontrolünde geliştirilen iyi bir karalama metodu olduğu kesin. Bu propaganda o kadar etkili olmuş ki Cemaat içinde birçok kişi bile “madem soru vardı ben niye duymadım” diye darılmıştı. Bağımsız yargı olduğunda bu araştırılsın, her kim soru çaldıysa cezalandırılsın. Ama birilerinin benim yorumum altına yazdığı gibi, “1984’de Kuleli Askeri Lisesi sorularını cemaat çaldı, 400 kişi aynı cevapları verdi” diye iddia edenlere diyecek birşey yok. Bir de üzeri kapatılmış, demek ki o dönem Okul komutanı ve üstleri (Genelkurmay Başkanına kadar) hep cemaattenmiş. Bu tarz iddiaların neyine ne cevap verebiliriz ki. Kendilerine uygun bir psikiyatr aramalarını tavsiye edebiliriz ancak.
    Sonuç olarak laik hayat tarzını önemseyen kitle eğer bu ülkede demokrasi, adalet ve huzur istiyorsa ayrımcılıktan (gariban halkın okuyan çocuklarının bürokrasiye girmesinden rahatsız olmaktan ve bunun önüne geçmek için kumpaslar kurmatan) vazgeçmeli. Yoksa muhafazakar bir grubu gene muhafazakar bir partiye ezdirmekle ülkeyi uçurumun kenarına getirirsiniz. Bundan herkes zarar görür, daha da görecek. Cemaatin etkinliğini bitirmek için ülkeyi bitirmek iyi bir fikir değil vesselam. Bunun yerine açıklık, şeffaflık ve herkes için adalet için çalışmak daha faydalı olur.

    • Bir insan laik, diğeri muhafazakar, öteki biraz daha katı dindar, öbürü tüm dünyayı gomonist, beriki adil sevecen insancıl görüntüsü ile faşist bir yaşam tarzı isteyebilir.
      İsteyenin bir yüzü, vermeyen kapkara👤
      Yani laiklik yetmiyor azizim yanına demokrasi bir yanına hukuk az bi dilim ekonomi birazda sos olarak insanlık eşitlik özgürlük bağımsızlık vesaire üzerine sıkmak gerek🤗
      Bir grup din kurallarına göre yaşamak öbürü sosyetik takılmak isterse buyur eyvallah 🙂
      -herkesi kendi gibi yaşamaya zorlarsa!!!
      -kendi gibi olanı işe sokar olmayanı aç bırakırsa!!!
      -ya birde idam devam etseydi😨 nice olurdu?
      -yaşı büyütülmüş..
      Her neyse, deşmeyelim dertleri, bundan sonraya bakalım🤗
      Vatanını milletini seven inançlı nesiller yetiştirelim.
      Vatan hainlerine işbirlikçilerine meydan vermeyelim.
      Bölücülere, ortak yaşamı sabote etmek isteyenlere fırsat tanımayalım.
      Onun bunun adamlarının peşine takılmasın kimse.
      Bak o zaman nasıl oluyor yaşamak, hürriyet, özgürlük ve daha kimbilir neler.👫

    • benimle ilgili tespitlerinizde isabet ettiğiniz noktalar varsa da isabet etmediğiniz noktalar daha fazla. yorumlarımızda kendimizden çok fazla bahsetmediğimiz için de anlaşılabilir bir durum.

      son yirmi yılda türkiyenin geldiği yer ortada. ekonomiden tarıma, eğitimden yargıya.
      yoksulluk, yolsuzluk, gelir adaletsizliği, haksızlık, hukuksuzluk endeksleri ortada.
      rakamlar, ihaleler, israf tabloları, kamu harcamaları ortada değil mi?
      bir reisçiye anlatabiliyor musun peki?
      bir tür özdeşleşme yaşıyor insanlar, bir siyasal lider veya parti olsun, bir cemaat lideri ve ya cemaat olsun. kendini karşısındaki kişide/toplulukta görüyor. ne kadar şudur, budur desen de öylesine bir özdeşlik kuruyor ki onda hata, yanlış, günah, çirkinlik kabul etmiyor çünkü ayrı görmüyor. o nedenle ne söylersen söyle etkili olmuyor. kurguladığı gerçekliği değiştiremiyorsun.
      dolayısıyla ne kadar konuşup anlaşmaya çalışsan da ortak bir paydada buluşamıyorsun.
      burdan sorunuza atlayayım, bağımsız yargı var mı?
      yok. ama bu benim gerçeklere ulaşmama ne kadar engelse, aynı şekilde sizin de ulaşmanıza o kadar engel maalesef. bunu sizin de yerine oturtmanız gerekiyor değil mi?
      bir işe, bir makama, bir göreve getirilen insanların bir partiden olduğu için doluşması ne kadar yanlışsa bir cemaatten olduğu için de doluşması yanlıştır.
      aynı partiden olan insanların nasıl başka partilerden olan insanları ekarte ederek alanı kendi insanlarına tahsis etmesi yanlışsa bunu bir cemaatin yapması da yanlıştır. bunun dindarı, seküleri olmaz. akp si, chp si olmaz. evet, devletin kadrolarına herkes girer, ama dini cemaat kimliğini bırakıp girmeli. bir partili de öyle. siz mahkemede yargıç olabilirsiniz ama evinizde değilsiniz. kimlikler ait oldukları yerde doğrudurlar. geçmişte giriş kriterlerini seküler bakış açısı belirliyordu da ne oldu? insanlara eşit hak tanımak gerekir, herkes girebilmeli, kimliklerini dışarıda bırakabilmeli.
      Cemaat veya Cemaât (Arapça: جَمَاعَة), dinde bir fikir , kitap , şeyh , imam , veli , alim veya ibadet için bir araya gelen topluluklara denir. içinde tarikat olan cemaatlerde var. tarikatler zaten cemaattir. bu arada dini bilgim ortalamanın çok üstündedir. futuhattan fususa oldukça büyük bir külliyatında öğrencisiyimdir, sadece ingilizce ve fransızca öğrenmedim, kuranı anlayacak kadar arapça da bilirim, kuran bilgim de, hadis bilgim de hiç azımsanacak gibi değildir. toplumda isteyen istediği adı alır da kod adı niye alır? mesela bir eşcinseller topluluğu neden ajanlar gibi kod adı alır ya da alsın? ne var bunda mı diyelim burada.
      ve buradan nereye gidelim?
      bu tartışma bizi nereye götürür?
      her yere doluşsun ne var?
      kod adı alsın ne var?
      gücünü istediği yere kullansın ne var?
      belli ki sonunda ateş düşen evler var.
      ben basitçe dini bir amaç için bir araya gelmiş toplulukların siyasi bir hedefi, gayesi ve niyeti olmaması gerekir diyorum. böyle bir niyet olursa da muhafazakarız yazılı pankartlar açarak parti kurarsın. olduğundan farklı davranmak zorunda kalmazsın. gizli bir ajandan olmaz. bir yerlere seçilirsin, sızmazsın.
      huzur, adalet istiyorsanız açıklık , şeffaflık istiyorsanız savunduğunuz satırlarda bunlar var mı? maydanoz ektiğiniz yerden, dereotu çıkar mı?

  2. Pazarlıklar başladığına göre S-400’ler muhtemelen Ukrayna’ya gönderilecek. Böylece bu dertten kurtulacak Türkiye. Bunun karşılığında tekrar F-35 projesine döneceğiz. Patriot’lar da alınacak. Teknolojisini de vermeyecekler. O saçma bir istekti zaten. Adama ürünün patentini de bana devret demek gibi bir aymazlık ve kendini bilmezlik. Ayrıca sana neden güvensin. Yarın Rusya’ya satmayacağın nereden belli. Neleri sattığını görüyorlar.

    Evet sonuçta kürkçü dükkanına geri döndük. Şimdi soru bu iktidarla nereye kadar. O da batı açısından bir problem değil dediğim gibi. Batı ittifakı açısından önemli olan doğu sınırının sağlam olması. Kim bekçilik yapıyor onlar açısından farketmez. Türkiye azıcık akıllı ise bu ittifaktan maksimum faydayı sağlayacak bir düzene geçer. Demokrasisini sağlamlaştırır ve kararların ülke faydasına alındığı, tek adamın keyfine göre alınmadığı, akılcı, eşitlikçi ve faydacı bir düzene geçer. Bunu becerebilir diye düşünüyorum. Demokrasi hala ölmedi. Ancak muhalefet çok daha iyi çalışmalı ve iktidarı indirecek formülü bulmalı. Bunun tek yolu halkın ikna edilmesi. Daha iyi bir iletişim stratejisi seçilmesi ve birlikte hareket edilmesi. Küçük parti ve lider çıkarlarına bu fırsat heba edilememeli. Bu kadar ekonomik yıkıma rağmen bu iktidarın ayakta kalabilmesi gerçekten mucize zaten. Halk daha ikna edici bir söylem ve umut vadedici, akılcı bir yol haritası bekliyor. Sadece iktidarı eleştirmek yeterli değil.

  3. Kur korumalı mevduata vadesi dolarken son gece getirilen kıyağı da duydunuz herhalde. Vergiden de muaf tutulmuş. Oh ne ala. Bankadan faizini ver. Üstüne benim cebimden kur koruma faizini ver. Üstüne de kardan vergi de alma. Ne biçim bir faizciliktir bu. Cebimden çaldıklarınız bir gün boynunuza dolanacak. Kaçışınız yok ey faizciler ve yandan çarkçıları. Nass’ınız ne der bilmem ama tefecisiniz. Dürüst ve namuslu değilsiniz. Adınızı doğru koyalım.

  4. new world order.
    yeni dünya düzeni diyorlar,
    peki, nedir bu yeni dünya düzeni, bilen var mı?
    pek çok açıklama, bi dolu komplo teorisi, uydurma, masal ne arasan var

    basitçe ve de kabaca tek bir merkezden yönetilen dünya, ülkeler yok, tek bir din, tek bir otorite gibi konuşuluyor daha çok. sınırları olmayan AB gibi düşünebiliriz, alman, fransız, italyan olmadan avrupalı olmak gibi. milletsiz bir dünya vatandaşlığı gibi.
    küresel çapta değişiklikten bahsettiğimize göre böyle bir düzeni değiştirmek, mevcut düzeni yıkmakla mümkün. tam da bu nedenle salgınlar, kıtlıklar, savaşlar konuşuluyor sanırım.
    yıkıcı ne varsa…
    fehmi beyin dünya savaşlarına dikkat çekmesi önemli,
    1. dünya savaşından sonra imparatorluklar parçalanmış ve ulus devletlere ayrılmış, 2. dünya savaşından sonra sömürgeler elden çıkmaya başlamıştı.
    şimdi de ulus devletler mi bölünüyor?
    bir merkezden yönetmesi kolay küçük şehir devletleri modeli mi var sırada?
    insanları din etkisi olmadan yönetemezsiniz, yani çoğunlukla. o nedenle tek din de diyorlar.
    dinler arası diyaologlar dedikleri de buna mı hizmet ediyor acaba?
    din inanılan kutsal güçle ilişkileri belirleyen düzenleyen sistemin adıdır, olmazsa olmazı peygamberdir. öyleyse birbirinin peygamberini kabul etmeyen toplumlar neyin diyaloğunu edecekler? belki de iş peygamberleri aradan kaldırmak ve tek tanrı inancı üzerinde odaklanmak olmaya evrilecek, uydurulmuş bir din ve onun tanrı inancı.
    bunun için önce insanları sarsman lazım.
    mevcut dinleri hırpalarsan, kötü örnekleri çoğaltırsan, din adı altında yapmadığın ahlaksızlık kalmazsa mesela…
    ikiz kuleler, arap baharı, işid, ortadoğunun hali, ılımlı islam, radikal islam, ortadoğu halklarının hali, yoksulluk, yolsuzluk, gelir adaletsizliği, kutuplaştırma…
    ve şimdi ukrayna
    puzzle bilir misiniz???

    ukraynanın geleceği dünya kadar türkiye için de önemli.
    bizim en büyük sorunlarımızdan biridış politikanın iç politikaya malzeme edilmesi ve bir show aracına dönüştürülmesi. eyyy amerikai eyyy almanya…
    ülke çıkarları yerine oy malzemesi yapılarak parti çıkarlarına ve kişisel sempatiye harcanması en korkunç kayıplarımıza zemin oldu maalesef,
    işte suriye, işte mısır, işte batıyla ilişkiler, işte yakın komşularımızla olan ilişkiler
    eksen kaymadıysa da feleğimiz şaştı.
    ülke çok demokratik yönetiliyormuş gibi mısırdaki darbe yıllarca ülkeyi yönetenlerin kişisel sorunu olmadı mı? bu ülkeye akdeniz başta olmak üzere pek çok yerde bir çok zarar etmesine neden olmadı mı?
    nerde şimdi rabia?
    bari ukrayna savaşında aklı başında bir yol izleyelim, anketlerde yükselişe neden olacak, oyumuz artacak diye hamasi adımlar bari bu sefer atmayalım.
    hiroşima ve nagazaki ye atom bombası atıldı, 500,000 kişi öldü.
    gözlerini kırpmadan atom bombası attılar, şimdi neler olmaz?
    kimsenin kimseye acıması yok.
    peskovun açıklamalarını ve satır aralarını iyi okumak gerekiyor.
    Fahrettin altunun açıklamasını da.
    bir nato ülkesiyiz ama çok akıllı olmamız gereken bir zamandayız.

    • “Dinler arası diyalog” çalışmalarına cüppeli Ahmet hocanın arkasına takılıp da karşı çıkarak karalayalar ne yeni dünya düzenini anlayabilirler ne de o yeni dünya düzeninde söz sahibi olabilirler. Onlar ancak yeni dünya düzeninde söz sahibi olanların tayin ettikleri rolü oynamak zorunda kalırlar. Artık bahtlarına hangi rol çıkarsa!

      • dinler arası diyalog çalışmalarına o papazın bu hahamın peşinden gideceğime cüppeli hocanın arkasına takılırım.
        denizi, hızlı deniz motorlarını o da seviyor,
        ortak yanlarımız bile var.
        yeni dünya düzenini anlayamazmışız, öyle mi?
        aman ne büyük dert…
        prima donna olmak başka bahara kaldı desene.

        • Siyasi tartışmalar ile Dini tartışmalar arasında kuvvetli bir benzerlik var ki o da; her iki alanda da tartışmacılar kendi durdukları dar alandan görebildiklerini konuşurlar. Halbuki ne siyaset kendi gördüklerinden ibarettir ne de Din kendi görüşlerinden ibarettir. Siyaset tüm insanlığı kuşatan bütünlüğü olan bir alan, hele de günümüzde kesinlikle böyle. Din ise siyasi bütünlüğü de kapsayan ve kesinlikle daha büyük bir alan.

          Bu iki alanda kendine has metodolojileri olan kendi disiplinleri içinde ele alınmalı. Bunun için tarihi insanlık serüveninin detaylarıyla birlikte özellikle dönüm noktalarını çok iyi bilmek ve anlamak gerekir. Öyleki küçük bir detayı kaçırmanız tek cümlelik bir bilgiyi görmemiş olmak bütün paradikmalarımızın yönünü değiştirmeye yetebilir.

          Oysa İlkokul mezunu biri olarak ben kesinlikle bu alanlarda tartışmak istemem çünkü görüş alanımın çok dar olduğunu bilirim.

          Fakat bizim toplumsal olarak en temel sorunumuz nedir diye sorsalar, öğrenmeyi, nasıl öğrenebileceğimizi bilememek derim. Halbuki çocukluğumuzdan beri “öğrenmenin sonu yok” kuralını duyar dururuz ama gerçekte bunun anlamını tam olarak bilmeyiz. Aklımıza yatan ilk cevabı nihai bilgi zannederiz. Halbuki bulduğumuz ilk cevap öğrenmenin ilk adımı olur genelde. Daha gidilecek yol çok, bilgi de sonsuzdur zaten.

          Dinlerarası diyalog eski bir tartışma bugün böyle bir tartışma Türkiye’de yok. Bu tartışma yapıldığı sıralar büyük çalışmalar yapıldı, bu çalışmaları yapanlar bana göre dünyanın en aydın insanlarıydı. Din bilginleri profesörler sosyoloklar toplum bilimcileriydi hepsi. Dinler arası diyalog çalışmalarına öncülük edenler ise en ileri görüşlü insanlardı. Hangi ahmak toplum en iyi bilginlerini Papaz’ın Haham’ın peşinden gitmekle suçlayıp karalayabilir bizden başka?

          Oysa insanı harekete geçiren en temel olgu ihtiyaçlarıdır. Dinler arası diyalog çalışmaları da hem bireysel olarak günlük yaşamda kişilerin ihtiyaçlarına, hem de farklı coğrafyalarda yaşayan kitlelerin dünyanın siyasi işleyişinde kitlesel ihtiyaçlarını karşılayabilmenin gereği olarak ortaya çıkmıştı. Peki neydi o ihtiyaçlar, biraz da siz düşünün bakalım.

    • Yeni diye yutturulan birşey yok ddm hn. Hatta yeni hesaplar cephe değiştirme yada şurdan rotayı buraya çevirmede..
      Sadece aslanlar kaplanların ağzını biraz daha açması 🦁🐯 ısırırsamm!! diye hırlaması var sadece (o bile yetiyor işte).
      Sınırları genişletiyorlar, etki alanlarını aslanın idrarıyla çizmesi gibi belirliyorlar.
      Herkes oturuyor k.çının üstüne, seyreyliyor sadece, bir i.ek yada s.nek gelsede ineği yesek sineği ezsek diyorlar belkide😠
      Ş.ytan, azr.il ve bilimum iyi sıhhatte olsunlar hiç acele etmezler biliyormusunuz, işte böyle 🤗.

      • aslanlar, kaplanlar varsa,
        ceylanlar, karacalar da olur.
        büyük balık küçük balığı yer.
        işte böyle.¯\_(ツ)_/¯

  5. Daha 2 hafta önce savaş çıktı Türkiye ne yaptığını bilmiyor diye yazılıyordu.
    2 haftada arabulucu Türkiye,el etek öpülen Türkiye.1 liderin gidip bir liderin geldiği ülke Türkiye olunca (en son 10 yıldır gelmeyen Hollanda bile apar topar geldi).
    Şimdi de eksen kaydı.
    Yahu biz yerimizdeyiz bileği bükemeyen öpmeye geliyor.
    Zorunuza gidiyor ama mecbur .
    Arlet koklayınca dünya daha hoş görünüyor.Haçlılar namusunuza dokunmaz dan sonra hepimiz haçlıyız dersiniz
    Atlete devam.Bu kadar acıya dayanmak zor

  6. Fehmi Beyin yazıdaki bir görüşü gerçekten benim de dikkatimi çekti ; evet AKP nin zamanla
    raydan çıkmasının en büyük nedenlerinden birisi de küçük ortağıdır !
    Bu ortak AKP ye verdiği destekle ; ne yazık ki ülke ve memleket gerçeklerini hiç düşünmeden demokratik değerleri , bir asırlık demokratik parlamenter sistemi , sosyal hukuk devletini , devlet kurum ve kuruluşlarını yerle bir etmiş , adeta mahvetmiştir !
    Bu bozulma, bu yozlaşma, bu çürüme ne zaman , nasıl ve ne kadar düzeltilebilir, doğrusu bilemiyorum !
    Gerçekten ülkeye yazık oldu !

  7. Ortak akılla yönetilen bir Rusya Ukrayna’ya saldırır mıydı?

    Putin Avrupa ülkelerinin savunma anlayıṣını ve dünya ekonomisini altüst etti.

    Tek Adam Putin bu saldırıyla sadece Rusya’nın değil dünyanın sorunu oldu.

    Dünyada Tek Adamları zor günler bekliyor.

  8. Yeni bir dünya kurulur ve TR orda yerini alır. Diyebiliyorsak eğer, eksen meksen vız gelir tırıs gider. İspatlar çok,
    Hem Putin hem Tramp, hem NATO hem s400, hem ırak hem Suriye hem Azerbaycan hem Ermenistan hem İran hem Ortadoğu…
    Bunu başarmak!!!…
    TR’yi Rusya ya yem etmemek, ama adam arkadan dolanıp Suriye ye yerleşmiş🤗
    İyi mi olmuş kötümü tarih yazacak.
    İsrail le Mısırlılar la iyi geçiniyormuşuz, Ortadoğu’ya adamlar imparatorluk kuracaklar!
    İran’la düşman gibiymişiz, bir adım geldilerde biz mi kaçtık? Zar r larla arkadan dolanmalarla güneyden kıvırmalarla…
    Coniler darbe yaptırıyormuş onların k.peklerine…
    İtlerini sağlam bağla gitmesin başkasının kucağına😠
    Son söz, seni hep marjinal uçlara itekleyenleri de sen öteye itekle!
    Yok mu bunun ortası?

  9. Ben bu ikiyüzlü siyaseti anlamıyorum.

    Ben bu fatihleri, hd ve serdar turhanları ve Erdoğanı anlamıyorum?

    “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan NATO Zirvesi için Brüksel’e gitti.”

    Şimdi bu nedemek bana fatih,hd veya serdar turhan açıklarmı.

    Erdoğan ve yukardaki isimlerini belirttiğim kişiler NATO ve ABD tukaka diyordu madem öyle neye NATO’nun ayağına gidiyorsun Seni zorla NATO’da tutmuyorlar.

    NATO’dan Çık.

    • Recep ciğim ,
      1-Kim kimin ayağına gidiyor bir bak bakalım son 2 haftada ayağa gelenin haddi hesabı yok.
      2-Ülkeler arası ilişkilerde “ben küstüm onyanmıyorum ” denmez .Mesala Biden RTE yi değiştireceğim muhalefeti destekleyrek diyor ama Tayypiple de eli mahkum görüşüyor.
      Bu durumda ilişkiler stratejik ortaklık değil onu ver buna al şekline dönüyor.
      Mesala Yıllardır taliban ile ABD görüşüyor savaş halinde olmalarına rağmen .Görüşmenin boyutu onu al bunu verdir.
      3-Aynı düşünceyi ABD için düşünüyor musun hem müttefiğim diyorsun ama tarihin en kanlı örgütüne tırlar dolusu silah veriyorsun .Darbe yapıyorsun Birde Türkiye den uçta bizi koru.Afganistana asker gönder .S400 lerini ver diyırsun.
      4-Türkiye NATO dan bir günde çıkamaz .Çünkü belki kinin hafızına engeller ama daha 10 yıl öncesine kadar ordunun yalnızca %15 ihitiyacını kaendin karşılıyordun Şimdi %75 e geldi.Bu oran %100 e çıkacak.
      Kaldı ki Nato kimsenin babasın malı değil herkes eşit ortak.en tehlikeli zamanlarda biz koruyalım .Herkesin eşit ortak sözde sayıldığı yerde bu emeği elimizin tersiyle verip çıkalım.şu an elimizde NATO yu kilitleme kozumuzu elimizle verelim.
      ama merak etme Nato üyeleri Türkiye ye CATSA yaptırımını (Rusya ya uyguladıkları ) zaten uyguluyor.Yani elindeki Nato yu kilitleme kozu kolay kolay verilecek koz değil ama ondan önce Nato dan bağımsız bir askeri altyapı oluşturman lazım.Şu an Bu Avrupa için hayal ama Türkiye hızla buna gidiyor.O zaman da sizin gibi ABD boys ları batıdan kopuyoruz diye feveran deceksiniz.O güne kadar bu koz bizim elimizde.O gün geldiğinde de dengelere bakılır.
      Kapiş diyeceğim ama ABD gözlüğünü papaz tarafından giydirilmiş kişilere neyi anlayacak ki

  10. HER GÜN BİR(1) DERECE DEĞİŞİRSE
    Sayın KORU ülkemizde eksen kayması değil kulvar değişikliği yaşandığı tezini savunuyor.
    İstikametinizde her gün bir derece değişiklik olursa, 180 günde tam terse yani geriye dönmüş olursunuz.
    Bir de bu değişiklik 5-10, 20-30 derece olursa geri dönüş çok daha kısa sürede olur.
    Ayrıntılı gerekçe sıralamanın anlamı yok.
    Eksen kayması için daha ne olması gerekiyor?
    Ülkemizin ekseninin kaydığını Anayasaya yazmak mı gerekiyor?
    NATO zirvesine gelince, halklarını kandırmaya devam edecekler.

  11. biden erdoğanı aramadı diye sizin gazeteniz sözcü hengün bir alt manşet atıyordu. 5. Günde aramadı, 6. günde aramadı 7. günde aramadı diye. Arşivlere girin bakın. Ne beklediyseniz bidendan. Gelir gelmez erdoğanı devirecek iktidarı size teslim sandınız. Yavaş!

  12. EKSEN TRİK

    “eğer beklediğim olursa, ülkemiz yeniden bir süredir ayrı düşer gibi olduğu kulvara geri dönecek” demiş yazar, eğer bir kulvara geri dönüş fiili ihtimal ise eksen kaymıştır. Yoksa nereden dönecek kulvara. Eksen kayması ve değişmesi ayrı şeyler. Ak parti döneminde eksenin kaymadığını söylemek bir alt satırda da kulvara döneceğini söylemek çelişkidir. Neyse yazarın batının (abd dahil) putin e karşı alacağı önlemlerin içinden erdoğana da bir paket çıkacağı umudunda yazar. Son üç-beş yazıdır altan alta bu konuyu işliyor. Yakında zaten açıkca yazar, yazmazsa ben yazarın ne dedi-ne demek istedi- ne olacak. Müslümanların en büyük sorunu Allahın amerikadan büyük olduğunu sık sık unutmaları..

  13. Kur korumalı mevduat hesaplarında 3 ayda 560 milyar TL biriktiğini söylüyor iktidar. Ancak bu kur korumalı hesaplara ne kadar faiz verdiklerini açıklamamışlar. Malum bu hesapların düz faizini banka veriyor. Geri kalan kurdan kaynaklanan artış ve zararı vatandaşın cebinden, hazineden ödüyorlar. Yani kısaca hepimizi faizci, hem de öyle böyle değil, tefeci faizci yaptılar. Eyyyyy faizci iktidar! Utanmıyorsunuz, yalan söylüyorsunuz, cebimizden sürekli çakıyor ve hepimizi fakirleştiriyorsunuz. Sırıtımızdan inin, kene gibi yapıştınız yahu. Ne doymaz yaratıklar mışsınız? Yandaşlar siz biliyorsunuzdur, kaç para faiz ödedik, açıklayın. Boşa destek atıp tutmayın. Siz de ödüyorsunuz bu faizi.

  14. Evet uzun sürmedi. Gestaponun başı Wall Street Journal’a demeç vermiş. Amerika F-35 ve Patriot’ları verirse Ukrayna’ya S-400’lerin gönderilmesi konuşulabilir demiş. Demek ki neymiş… Eyyyyy yerli milliler, nerdesiniz yahu, tam eğlenmeye başlamıştık kayboldunuz ortadan.

  15. Türkiye darbe girişiminden sonra batıyla araya mesafe koymadı aslında. Tam tersi oldu. Kısaca ifade etmek gerekirse, Batı bunun bir tiyatro olduğunu gördü ve Türkiye’ye destek vermedi. Ne geçmiş olsun dediler ne de iktidarın yanında durdular. Uzun süre (5 yıl geçti) Türkiye’ye uğramadılar bile. İlişkileri kesmediler ama, gelmek zorunda kalırlarsa da İstanbul’a kadar gelip döndüler. Merkel bir kaç defa yaptı bunu.

    Buna tepki olarak Türkiye batıyı hedef tahtasına koydu. Darbeyi destekledikleri, FETÖ’cüleri besledikleri gibi bir sürü iddia ortaya attılar. Bunu diğer bazı orta doğu ülkeleri için de yaptılar. Şimdi çark edip dönüşleri görünce hani ne oldu diye soruyor herkes doğal olarak. Sonuçta darbe destekçiliği iddialarının boş olduğu ve ortada delil olmadığı açık. Olsa uluslarası mahkemelere ve BM’ye götürülmesi gerekirdi.

    Batı istihbaratı yapılanların otokrat düzeni sağlamlaştırmak için yapıldığını çok daha yakından gördü ve biliyor. O yüzden destek vermedi, bu oyunun bir parçası olmayı reddetti, ancak ses de çıkarmadı uzun vadeli çıkarları açısından.

    Şimdi taşlar yeniden yerinden oynuyor ve Türkiye’ye acil ihtiyaç doğdu. O yüzden batı tekrar yaklaşıyor, çünkü akılcılar ve menfaatleri için kimseyle uzun vadeli düşmanlık aramıyorlar.

    İktidar da pragmatik ve (kendine) faydacı olduğu için bunu yeni bir fırsat olarak gördü ve yeniden ilişkileri onarıyor, bu durumdan kendisi açısından maksimum faydayı sağlayacak pazarlıkları yapmaya çalışıyor.

    Dediğim gibi batı açısından tek adamla çalışmak her zaman daha kolaydır, demokratik bir ülke ile çalışmak ise zordur. Onlar açısından hedeflerine gidildikten sonra A veya B kişisi farketmez. Burada akıllı bir ülkenin yapması gereken bu ortaklıklardan maksimum faydayı sağlayacak politikaların geliştirilmesidir. Demokratik bir düzende tüm ülke kazanır, otokrat bir düzende ise tek adam kazanır. Bu tercih sonuçta ülkenin yani halkının tercihi. Kendiniz için en iyisini yapmak hem hakkınız hem de göreviniz. Azıcık aklınız varsa tabii. Tek adamın peşine takılıp giderseniz kuyruklarda sürünmeye devam edersiniz.

  16. Peki eksen degismediyse neden yıllarca bu algı operasyonu yapıldı.
    Bunu da aciklayiverin.

    • onu sadece reis bilir Ahmet bey! hani “reisin bir bildiği var” söylemi vardı ya işte bu sizin sorunuza cevap oluyor.

  17. Türkiye eksen değişmesi yaşamıyor elbette. O içeriye satılan bir propaganda. Örneğin ABD’yi darbeden sorumlu tutuyorlar güya. Ama yeni Başkan geldiğinde telefon etmedi diye küsüyorlar. Telefon gelince veya 15 dk bir yerde görüşünce çok sevindirik oluyorlar, büyük haberler yapıyorlar. Biz de bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyoruz. Ve anlıyoruz ki içerdeki vatandaşları kekliyorlar kısaca. Asıl düşünceleri değil söylenenler. Amerika deyince hala akan sular duruyor. Yani değişen bir şey yok.

    Amerika ve NATO açısından Türkiye hala gözden çıkarılamaz bir ortak. Sonuçta şu anda yapılan Rusya’nın bir tehdit olmaktan çıkarılma işlemi. Rusya aslında batı için gerçek bir tehdit değil. Asıl tehdit Çin ve gümbür gümbür geliyor. Amaç uzun vadede Çin’in yalnız bırakılması ve Rusya’nın ikinci bir cephe olmasının engellenmesi. Putin o kadar akıllı bir adam değil, kendi istihbarat şefini dahi TV’ler önünde aşağılanacak kadar da kendine güveni olmayan bir diktatör, diğer diktatörler gibi. Sonu belli. Türkiye’de bunu görüyordur ve NATO yolundan dönmek gibi bir salaklık yapacak ne hali ne de desteği var. Türkiye böyle ağır aksak eski yolda devam edecek.

    Batı açısından Türkiye’de Erdoğan veya diğer muhalifler çalışmak da önemli değil. Batının hedeflerine taş konmadığı sürece onlar herkesle çalışır. Otokratlarla da çalışır ve hatta daha da işine gelir, bir kişi ile tüm işini halleder. Demokratik bir sistemle uğraşmak ise zor. Daha geniş çevreleri ikna etmesi lazım.

    Burada eğer Türk halkı azıcık akıllı ise bu düzenden maksimum faydayı sağlayacak idraki göstermesi lazım. Bunun için demokratik bir düzende kalmayı inatla talep etmesi, otokratları silip süpürmesi, NATO ve batı düzeni içinde refahını artırıcı işbirliklerini artırması gerekir. Ben düzen kurucu olacağım demeye kalkmak, içeride yerli ve milli zekalar böyle olacağını iddia ediyorlar, kısaca öngörüsüzlük, haddini ve kapasitesini bilmemek ve bir çuval inciri bernat etmek olur.

    Akıllı olun!

Yoruma kapalı.