‘No-name’ kişilerle yürütülen siyaset çözüm üretemiyor.. Bu sonuca nasıl vardığımı açıklıyorum

11
Reklam

Birkaç akşam önce, bir grup akademisyen dostla, Ankara’da bir lokantada buluştuk.

Lokantaya tam saatinde vardığımda, dostlarla buluşacağım masaya doğru ilerlerken, bir garip durum dikkatimi çekti. Her zamankinden daha kalabalıktı lokanta; hatta alışılmadık derecede kalabalık… Neredeyse hepsinin koyu renk takım elbiseli erkek olduğu müşteriler yanından geçerek rekor sıcağa uygun giyinmiş bizim dostların bekleştiği masayı bulmam kolay oldu.

“Kim bunlar?” diye düşünceye dalmışken, kendime sorduğum soruya cevap lokantanın bize bakan duvarına yerleştirilmiş televizyon ekranından geldi: AK Parti’nin o gün 22. yaşgünü kutlamalarından biri varmış; komşu masalardaki siyah giysililer o toplantıdan bizim lokantaya düşenler olmalıydı.

Garip olan şu: Lokantayı dolduran o kadar insan içerisinde bana tanıdık gelen pek bir yüz yoktu…

Beş-on yıl önce böyle bir ortama girdiğimde durum çok farklı olurdu…

AK Partililer, o zaman isimleri yalnızca benim gibi fazla uzaklarında bulunmayan bir gazeteci tarafından değil, toplumun siyasete meraklı her kesiminden insanlar tarafından da bilinen kişilerdi.

Kurucu kadroyu saymaya kalksam hepsini hatırlarsınız; şimdi tamamı köşelerine çekildiler.

Epey bir zamandır AK Parti’de kişilikleri belirgin isim yok diyemem; ama pek az…

Reklam

‘Kabine’ de denilen bakanlar kurulunun üyeleri bile ‘no-name’ kişilerden oluşuyor.

Yalnız seçim sonrası atanan bakanlar değil, bir önceki kabinede yer almış şimdinin milletvekili bakanlar da öyleydi…

Bildiğim bakanların isimlerini saymam istense aklıma eskilerden bir tek Süleyman Soylu geliyor…

O kadar yıl bakanlık yapmış olan Soylu da yoklar arasına karıştı…

Siyasi hayatımız için bu durum bir yenilik.   

Normalde siyasi hayat içerisinde yer alan kişiler, yakın geçmişe kadar, ya siyasete atılmadan önce zaten çeşitli özellikleriyle bilinen kişiler olurdu, ya da siyasete girdikten kısa süre sonra varlıklarını belli eder ve tanınır hale gelirlerdi.

Tabii o dönemlerde de fazla sesi çıkmayan, özelliği bilinmeyen milletvekilleri bulunurdu ama onlar genellikle azınlıkta kalırdı.

ANAP sözgelimi. Turgut Özal cumhurbaşkanı olmaya karar verince partinin başına geçip başbakanlığı üstlenecek kişi için 18 isim belirlemişti. Herbiri deve dişi gibi siyasiler… Sonunda o görevi 19. isim olan TBMM başkanlığı yapmış Yıldırım Akbulut’a bırakmıştı Özal.

Reklam

Süleyman Demirel’in yanında bulunan isimleri bugün bile say say bitmez. 

CHP’de de, yalnız geçmişte değil bugün de, bir çırpıda ismi sayılabilecek siyasiler var.

Peki ya AK Parti’de?

Ömer Çelik.. Binali Yıldırım.. Onlar da uzun yıllardır piyasada oldukları için isimleri bilinen siyasiler…

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan iki dönem görevde olduğu ve önünde anayasal engel bulunduğu halde üçüncü kez adaylıkta ısrar etti. 

Acaba o görevi yürütebilecek başka biri bulunmadığını fark ettiği için olmasın?

Üçüncü dönemi biter ve başka birini aday göstermesi gerekirken ne olacak? 

Galiba yine etrafında rahatlıkla yerini bırakacağı birini bulamayacak olursa -ki öyle bir ihtimali ben güçlü görüyorum- o zaman anayasada görevdeki cumhurbaşkanının bir daha seçilmesini mümkün kılan TBMM tarafından alınacak erken seçim kararı yoluna başvurarak dördüncü kez seçilmeyi bile düşünebilir Cumhurbaşkanı Erdoğan

Öylesine boş bir görüntüde AK Parti siyaset alanı.

Geçenlerde, yine Ankara’dayken, vaktiyle AK Parti’de ve hükümette önemli sorumluluklar üstlenmiş bir eski siyaset adamıyla konuşurken, bir önceki TBMM Başkanı’nın ismini ikimiz de ancak neden sonra hatırlayabildik.

İyi bir şey mi bu ülkemiz ve siyasi hayat için?

Hiç sanmıyorum.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, her gün, kamuoyu önüne çıkmadığı saatlerde, bu manzaranın rahatsızlığını duyduğuna eminim. Her devlet adamı yanında sadece güvendiği kişiler bulundurmakla yetinmez, aynı zamanda görüş ve düşüncelerinden yararlanacağı yol arkadaşları da arar. 

Onları yakınında bulamazsa?

Şimdilerde karşı karşıya bulunulan değişik alanlardaki sorunların arka planında bu yalnızlığın payı herhalde vardır.

Lokantada AK Parti kuruluş yıldönümü programından gelenler yavaş yavaş ortalıktan çekildiler, geriye bizler ve birkaç masa daha kaldı. Onlar varken de sonra da bizim masada hemen hiç siyaset konuşulmadı.

Ülkemizin fikir üreten beyinleri arasında sayılabilecek akademisyenler bir gazeteciyle o kadar saat bir arada bulunuyorlar ve beş-on dakika dışında siyaset konuşmuyorlarsa bunun da bir sebebi olmalı…

Acaba siyaseti ciddiye alınacak önemde görmemeleri olabilir mi o sebep?

Olabilir gibime geliyor.

ΩΩΩΩ

Reklam

11 YORUMLAR

  1. -Muktedirin kuklası mı olmalı,
    Yetiştirdiği, onun nammını ve politikasını yürütecek! biri mi olmalı??
    -Ordusuna natosuna bilimum kurum kuruluş Ceo’lara zengin sülüklere bağlı bağımlı mı,
    Yoksa, ordusuyla iç güvenlik güçleri ile liyakatli kişilerin yönettiği kurumlarıyla!…
    MI OLMALI??
    -Özgürlük adalet eşitlik hak hukuk derken..
    Ayrımcı etnik bölücü terörist yada lgbt tarikat cemaat gibi oluşumların kuklası destekçisi mi olunup – görünmeli,
    Yoksa, MUASIR MEDENİYET SEVİYESİNE ULAŞMAK İÇİN!!!!
    mi yi kendine rehber edinmeli??
    -ülkeyi “seçilmiş kişiler” yöneteceeekkk
    diye oy toplayıp hitler gibi mi yönetmeli,
    Yoksa, abd nin maşasıyla paralel, ımf nin kuklasıyla beraber, ingilizin Avrupalının uşağıyla yanyana mı???
    YÖNETMEK GEREK BU GÜZEL ÜLKEYİ???
    Bir garip bencileyin yorumcu bile görüp biliyor;
    Faizi20-25 yaptırmaz o birileri😊
    Tuğladan betondan vazgeçmez kuzeylileri
    Kimseyi adam etmez bu sistem kendinden başka kimseleri😡😡😡
    Burda 50 bine kral gibi yönetecek birsürü adam varken, niye gidip dışardan getirirsiniz, niye haketmeyen kişilere 100- 300- 500 binlikleri verirsiniz haketmeyen kişlere öjsüz yetimin hakkını?
    bu kadar kafa ütüleme yeter pazar pazar🤗.

  2. Bugün siyasi hayata aktif olarak katılmak demek bitkisel bir hayata geçmek demek.
    Ne tek başına bir ağaç gibi ne de gür bir orman gibi, öylesine işte alelade..

    Ab-ı hayat olacağım deyu içinde bulunduğu, katıldığı kaba hayat sunmak.

    O kabın kime/kimlere hayat olduğunu, olacağını sormadan, sorgulamadan, eylemeden geçip gitmek.

    Bir damla su iken yolunda, insanlık ummanına ulaşamadan yolundan alınıp ışıltılı etiketli pet şişelere konmuş sular gibi..

    Ne idim ne oldum ne olacağım diyemeden.

  3. siyaset eger ozgurlukleri adaleti hedeflemiyorsa veya etkilemiyorsa elbette ciddiye alinmasina gerek yok.
    ozgurlugun ve adaletin dogru tanimlanmadigi ve uygulanmadigi bir ulkede neyi konusursaniz konusun bos konusyorsunuz demektir. simdi sorayim o arkadas grubunuzla ne konustunuz? fehmi bey.

  4. Bu konuda çok şey de söylenebilir , hiç bir şey söylenmeden de
    geçilebilir, ben şahsen ikincisini tercih edeceğim!
    Evet , yazının en sonunda Fehmi Beyin de belirttiği gibi siyaset öylesine ayağa düştü, öylesine itibar ve kalitesini kaybetti ki şahsen ben artık iyice nefret etmeye hatta tiksinmeye başladım, adını dahi ağzıma almak istemiyorum !
    Bizim siyasetçiler hayrını görsün !

  5. EN BÜYÜK HAKARET
    Milyonlarca kişiden kendi siyasi makamlarına varis yada 2.,3. vd. kişi çıkaramamak.
    Olayın, yani hakaretin iki(2) yönü var:
    1–Maalesef ülkemizde ister iktidar, isterse muhalefet olsun liderlerin vatandaşlara yaptığı hakaret.
    Kendilerini doğal, yani anadan doğma lider görenler milyonlarca kişiye “siz değil ülkeyi kendi kendinizi bile yönetemezsiniz ” demeye getiriyorlar.
    2–Milyonlarca seçmenin bizzat kendi kendilerine yaptığı hakaret.
    Lider olduğunu iddia eden bu kişilerin,
    bu dayatmasını aynen kabul etmek.
    “Ben yönetebilirim, yapamıyorsun, yapamayan gider yapan gelir” diyememek.
    İddia ediyorum:
    “–İster iktidar, isterse muhalefet olsun, sokaktan rast gele vatandaşlarımızı tutup başa getirsek çok daha iyi yönetirler. En azından daha kötü bir tablo imkan ve ihtimal dahilinde değil”.

    • Sayın yk “sokaktan rast gele vatandaşlarımızı tutup başa getirsek çok daha iyi yönetirler.” diyorsun da, aynı vatandaş zaten bu hükümeti seçti, haberin yok galiba?

      • Evet bu kükümeti, AİHM’de ;
        “–Başörtüsü hijyen kurallarına da aykırıdır” diye hükümet savunması yapanı seçti.
        Gerçekleri öğrendiğimize ne yapacağınızı merak ediyorum.

        • Rahim Er şimdi ne yazıyor diye bakmaya gittim “bu haberi okuyabilmeniz için abıne olmanız gerekiyor” uyarısıyla karşılaştım. Eyvah eyvah erdoğanın akıl hocasından mahrum kaldığım için üzgünüm!

  6. Türkiye’de siyasetin konuşulacak hiç bir tarafı yok artık, siyaset ortada ve siyasetin ilgilendiği konular da ortada, siyasete dair ne varsa hepsi göz önünde, bilinen ve sonu belli olan gerilim-korku filmi bu. Filmlerden bir farkı var elbette, o da filmlerde önce figüranlar ve kötü insanlar görüntüden kaybolur, en son iyi insanlar kalır. Türk siyasetinde ise önce iyi insanlar görüntüden kayboldu ve bir iki iyi siyasetçi hariç geriye sadece kötü insanlar kaldı. Bunun konuşulmaya değer hiç bir tarafı yok.

    Mesleği siyaset konuşmak olan gazetecilere üzülmemek elde değil, hiç sevimli olmayan işlerini yapmak zorundalar.

    Zaten gazeteci piyasasına baktığınızda da müstesna olanlar hariç diğerlerinin tamamı siyaseti bırakmış birbirlerinin kuyusunu kazmakla meşguller.

    Can Ataklı’nın anlattığına göre saray trollerinin gazetecileri bir birlerine düşürdüğü anlaşılıyor. Hem bunu biliyorlar hem de birbirlerini taşlamaktan vazgeçmiyorlar, neden?

    Ortada siyaset olmayınca gazeteciler de birbirlerini taşlayarak çorbalarını kaynatabiliyorlar da ondan galiba!

Yoruma kapalı.