Dün Türk siyasi hayatı için önemli bir gündü.
Hep geride kalmasına alıştığımız bir siyasi parti, bu defa, kendisinden beklenmeyecek bir girişimle herkesi şaşırtan bir toplantı düzenlemeyi başardı.
Genel hatlarıyla “Türkiye ne durumda ve bu durumdan nasıl kurtulur?” genel başlığı altına girecek söylenmesi gereken ne varsa hepsinin, yetkinliği tartışılmayacak uzmanlar tarafından ifade edildiği bir toplantıydı bu.
Aylardan beri üzerinde çalışıldığı, birkaç kez provası yapılarak büyük güne hazırlanıldığı, hiçbir anında en ufak bir falso bile yaşanmaması için büyük çaba sarf edildiği belli olan bu toplantının, ülke sınırlarını aşan bir ilgiyle izlendiğine eminim.
Konuşmacılardan biri, daha önce Fransa cumhurbaşkanına, Almanya şansölyesine danışmanlık ettiği bilinen, iklim bozulması ve geleceğin planlanması gibi hayati konularda uzman olduğu iftiharla duyurulan Amerikalı bir profesördü.
Parti adına kürsüye çıkan konuşmacılar da her bakımdan göz dolduran kişilerdi.
O salonda bulunma bahtiyarlığına erişmiş davetlilerin mutlulukları yüzlerine de vurmaktaydı.
Umarım, toplantıyı düzenleyenler de bekledikleri ilgiyi görme bahtiyarlığına erişirler.
Girişinde övgüde aşırıya kaçtığım yazımın bu son cümlesinden, toplantının düzenleyenlere siyasi maliyetinin olumlu olacağından kuşku duyduğum hissine kapıldıysanız, yanlışta değilsiniz; bundan gerçekten kuşkuluyum.
Yapılacağı -biraz da işin içine gizem katılarak- günler öncesinden siyasete ilgi duyan kamuoyuna duyurulmuş, merak uyandırması için elden gelen bütün çaba gösterilmiş bu toplantı, ana muhalefet partisi CHP tarafından İstanbul’da düzenlendi.
Açılımı Cumhuriyet Halk Partisi olan CHP tarafından…
Bayağı büyük salonu dolduran erkek-kadın partililerin bayramlık giysileriyle katıldığı, güncel politika alanına giren konuların uzman konukların katkılarıyla akademik bir hava da kazandırılarak ele alındığı bu toplantıyı, çok değil sadece bir hafta önce, ülkemizin yine bu en büyük kentinde, 20 yıldan fazla süredir ülkeyi yöneten AK Parti tarafından düzenlenmiş toplantıyla mukayese edebiliriz herhalde.
AK Parti’nin toplantısı kentin onbinlerce kişi alan en büyük stadında düzenlenmişti. O toplantıya katılanların sayısının 30 binden az olmadığını muhalefet sözcülerinden öğrenmiştik.
CHP’ninki ise büyükçe olsa da sonuçta sınırlı sayıda insan alabilen bir kapalı salonda yapıldı. Bin kişi var mıydı o salonda, gerçekten bilmiyorum.
İlkinde ön planda görülenler düpedüz halktı. Oraya lider bildikleri birinden talimat almaya geldikleri her hallerinden belli oluyordu.
Dünkü toplantıda ise politikacılar ile uzmanlar ön plandaydı. En koyu renkli takım elbiseleriyle salona gelmiş saygın beyefendiler ile şık hanımefendiler, kamuoyunu ilgilendireceğini düşündükleri konuşmalarla, kendilerini beğendirme yarışına girmiş görüntüsü verdiler.
Lider ilkinde “Merak etmeyin, ben buradayım, yarın da burada olacağım, yeter ki sizler de görevinizi unutmayın” algısını kitlelerine iletirken, diğerinde lider kendini biraz da geriye çekerek, “Bakın biz ne kadar haklıyız, yerli-yabancı bu kadar kişi de bizim doğru yolda olduğumuzu söylüyor” mesajı verdi.
AK Parti’ninki tam anlamıyla politik bir çıkıştı, CHP’ninki ise…
Çok önem verilmiş ve yazımın girişinde öve öve bitiremediğim bir toplantıyı düzenleyenleri fazla üzmek istemediğim için mukayeseyi burada kesiyorum.
Seçimlere doğru hızla yol alınan ve muhalefetin sandık meydana gelene kadar süreci sıfır hata ile yönetmesi gereken günümüz ortamında, iki toplantının mukayesesinde, doğru davrananın iktidar cephesi olduğunu söylemek zorundayım.
AK Parti ‘halk’, CHP eski deyimle ‘mütegallibe’ temsilcisi görüntüsü verir geniş kitlelere; bir hafta arayla tanık olunan iki toplantı, CHP’nin kurtulmaya çalıştığını sandığım kendisiyle ilgili olumsuz görüntüyü pekiştirmeye yaradı.
Daha da vahimi, oraya muhalefeti sevindirecek sonuçlar çıkarma niyetiyle gitmesi beklenebilecek yorumcuların, AK Parti toplantısı ardından son derece olumlu izlenimler paylaşmalarına karşılık, CHP toplantısını övmek için fırsat gözettikleri bilinen yorumcuların, dün, toplantıyı sahiplenirken, seçimde CHP’ye veya onunla birlikte hareket eden ‘6’lı masa’ ortaklarına oy vermeyi düşünebilecekleri soğutacak bir yaklaşım sergilemeleriydi.
“Çağdışı zihniyet”, “Ortaçağ zihniyeti”, “İnanç saplantılı insanlar” kalıplı laflarla iktidar kötülemesi yapıldı CHP’ye sempati duyan kanallarda. CHP’nin ‘çağdaş’ insanları temsil ettiği vurgulandı da vurgulandı.
Her politik girişim oy kazanmak, daha doğrusu oy vermesi istenen kitlelere sevimli görünmek için yapılır; CHP’nin bu toplantısı tam tersi sonuç verirse şaşırmam.
En azından 100 yıllık bir geleneği sürdüren, bünyesinde politikayı başkalarından çok daha iyi bilen bir kadroyu barındıran, isminden başlayarak ‘halkçı’ olma iddiasının sahibi bir partinin, böylesine ‘seçkinci’ bir görüntüyle halkın karşısına çıkarak oy istemesini anlamakta zorlanıyorum.
Salonda, en ön sırada, CHP’nin geçmiş dönemlerde genel başkanlığını yapmış kıdemli politikacılar oturuyordu.
Herhalde toplantıyı yadırgamışlardır.
Parti görüşlerini açıklamak ve iktidarın yanlışlarına cevap yetiştirmek için her akşam ekranlardan kamuoyu karşısına çıkan yönetim kademesinden insanlar, gazete köşelerinde ve TV ekranlarında CHP güzellemesi yapmalarıyla tanınan yazar ve yorumcular da oradaydılar.
Sanıyorum, onlar da toplantıya ilgi çekmek için günlerdir sarf ettikleri gayretlerinden pişmanlık duymuşlardır.
Yoksa tam tersini mi düşünmeliyim?
Orada mutlu oldukları gibi, günün sonunda da mutluluk duymuşlar mıdır dünkü toplantıdan?
İktidar baskın seçim zamanının geldiğine bu toplantıdan sonra daha rahat karar verebilir gibime geliyor.
ΩΩΩΩ