Demirel “Yollar yürümekle aşınmaz” derdi; o söz politikacıların kulaklarına küpe olmalı…

29
Reklam

Şablon burada da aynı. 

İktidar tepki çekeceğini bile bile yanlış bir karar alıyor… Alınan kararın muhatabı olan kitle itirazlarını tepkiye dönüştürüyor… Gösteri haklarını kullananlar yetkili ağızlar tarafından ‘terörist’ ilan ediliyor ve hepsine ‘terörist’ muamelesi çekiliyor… Bu arada olaya dini duyguları rencide edecek provokatif unsurlar da ekleniyor… Görevini ‘iktidarın her yaptığını canla başla savunmak’ olarak tanımlamış kalemler itirazcılara ver yansın ediyorlar… Yanlış kararı alanlar dediğim dedik tavırlarını ısrarla sürdürüyorlar… 

Ve bütün bunlar ülkede ‘hukuk reformu’ yapılacağı, Avrupa ile yakınlaşma, ABD’deki yeni yönetimle tanışma hazırlıkları içerisinde bulunulan bir ortamda gerçekleşiyor…

Geçmişten günümüze ‘yanlış karar’ konusu değişse bile defalarca tekrarlanmış bir ‘şablonu’, bu yazının en sonunda ne olduğunu açıklayacağım bir önemli farkla, bu kez Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektör olayında yeniden yaşıyoruz.

Parlamenter sistemin geçerli olduğu dönemlerde de buna benzer olaylarla çokça karşılaşmıştık, şimdi ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ var, yine aynı şablon devrede.

Hayal kırıklığı büyük

“Herhalde yaşananlardan ders alınmıştır, bundan böyle farklı bir Türkiye olur” beklentisi umuduna sarılan benim gibilere nanik yapılarak verilen “O sizin hüsnü kuruntunuz” cevabı bu…

Türkiye’nin kendi yetiştirdiği değerler bir süredir gözlerini dışarıya dikmişlerdi, imkan bulanlar başka ülkelere doğru yol almaktaydı; şimdi Boğaziçi’nden en ücra köylerdeki evlere kadar yansıyan müdahale tablosu bu süreci biraz daha hızlandıracaktır.

Reklam

İnsanlarda -özellikle de gençlerde- bu tablonun meydana getirdiği hayal kırıklığını fark etmemek imkansız.

Acaba sorun, bazılarının “Güç insanı böyle davranışlara sürükler” diye özetlenebilecek yorumlarıyla mı, yoksa başka bazılarının “Zayıflayan iktidarların ayakta kalmak için gerilimlere ihtiyacı olur” tespitleriyle mi ilgili?

Yoksa sadece bir inat bir murat durumu mu söz konusu?

Kendi baktığım pencereden gördüğüm, sebep hangisi ve ne olursa olsun, Türkiye’nin dünyanın gittiği istikametle arasına bayağı mesafeler girdiği… 

Daha da önemlisi, Türkiye başka ülkelere ‘örnek’ olabilme özelliklerinden müthiş uzaklaşıyor… [Evet, öyle bir dönem vardı, Türkiye’nin kendine yeni bir yol arayan geniş coğrafyadaki halklara ‘örnek ülke’ olma hali önemseniyordu.]

Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılan yanlış yalnız orada eğitim gören gençler ile o gençlere eğitim veren öğretim üyelerini ilgilendirmiyor. Öyle sanılıyorsa, hatalı bir düşünce o. İtiraz eden, itiraz ettiği için yaka paça ve bazıları saçlarından tutularak sürüklenen gençlerin aileleri, yakınları var; öğretim üyelerinin de sosyal çevreleri… Konu Boğaziçi olduğundan, vaktiyle orada eğitim görenler yanında orada eğitim görmek istediği halde bunun gerektirdiği başarıya erişemediği için hayıflanan büyük bir kalabalık…

İçeride böyle, dışarıda daha da böyle.

Ülkemizin uluslararası arenada en iyi bilinen eğitim kurumu Boğaziçi Üniversitesi

Reklam

Orada yaşanan orantısız güç kullanımının günlerdir yabancı medyaya yansımaları sadece iktidar cephesi açısından değil, bütün ülke için de büyük prestij kaybı.

Rusya mı ABD mi örnek olmalı

İstanbul’da öğrenci gösterilerine verilen resmi tepki ile aynı günlerde Moskova başta olmak üzere çok sayıda Rus kentinde hareketlenen sokaklara Rusya güvenlik güçlerinin müdahalesi arasındaki benzerliğin görülmemesi mümkün değil.

Orantısız güç kullanımı iki ülkede de aynı. 

Rusya toplumsal olaylara verilen aşırı tepki manzaraları yüzünden özenilen bir ülke değil. Doğal kaynakları bulunduğu için zengin bir ülke, tamam; ama dünyaya ismini silinmez biçimde kabul ettirmiş büyük yazarlara, sanatçılara, müzisyenlere sahip geçmişine rağmen, bugünkü Rusya’nin milletler camiası içerisinde saygın bir yeri bulunmuyor.

En ciddi sebep, yanlışlık görünce itiraz etmeye kalkan insanlarına münasip gördüğü sert tavır…

Türkiye şimdi ismi Rusya ile birlikte anılan ülke haline dönüşüyor.

Yanlış karardan dönmesi beklenen kesimde gelişmeye hep aynı yaklaşım hakim. İktidar cephesinde ağzını her açan kalıplaşmış ifadelerle gençleri suçluyor. “Toplumun sinir uçlarıyla oynanıyor” doğru tespitini yapan da var o cephede; ancak ‘sinir uçları’nın daha en baştan, yanlış bir ismin atanmasıyla oynanmış olduğu gerçeği görülmek istenmiyor.

Medyaya hakim olan tek seslilik ise sinir bozucu. Medya ordusuna bırakılsa öğrencilerin üzerine daha da sert biçimde gidecekler. 

Oysa bir ay önce yakın tarihlerinin en rahatsız edici siyasi sarsıntısını bir darbe girişimiyle yaşamış olan ABD’ye baksalar, toplumsal olaylara doğru yaklaşımın nasıl olması gerektiğini görecekler. Kongre’yi basan, beş kişinin ölümüne sebep olan, önlerine çıksa ellerindeki silahlarla hedef seçtikleri politikacıları öldürmekten çekinmeyecek kadar gözü döndüğü anlaşılan kişilerin peşine düşüldü orada. 

Ancak anayasalı bir hukuk devletinde olması gereken nezaketle. Verilen tepkiler sınırlı tutularak. İnsanların fikir ve ifade özgürlükleri, gösteri hakları olduğunu kabul edip onun ötesinde bir saldırganlık sergilemiş olanları yargıya teslim ederek…

Daha önce ‘Siyahların da hayatı değerlidir’ gösterileri sırasında orantısız güç kullanan güvenlik güçleri mensuplarına karşı çok daha kararlı bir tavır alınmıştı ABD’de.

Dünyanın her tarafında olduğu gibi bizim ülkemizde de pek çok yönden haklı eleştirilere muhatap olan ABD, başına gelen darbe girişimine toplumun kimyasını bozma sonucu doğurmayacak tepkiler verebildi.

Yargı bu kez farklı davrandı

Bizde de aynı olgunluğa ihtiyaç var.

Geçmişte defalarca tekrarlanmış bir şablonu günümüzde Boğaziçi’nde bir kez daha yaşatma hiç akıllıca bir tepki değil.

Gençlerin itiraz haklarını kullanmalarına müdahale edilmemeli. Gösterilerini rahatlıkla yapabilmeliler. Toplumun sinir uçlarıyla oynanmamalı.

En önemlisi ise şu: Atamanın yanlışlığı atanan kişinin tavırlarıyla her geçen gün daha iyi anlaşılıyor; yanlışta ısrar edilmemeli.

Şablon bu defa da aynen geçerli oldu, ama bir yere kadar… Son kare bu kez değişti. Yargı gözaltına alınan gençlerin hepsini serbest bıraktı.

Bunu hayra yoruyor ve bu olayla ilgili daha başka hayırlı gelişmeler bekliyorum.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. Yorumların kısa ve az olması konunun önemsiz olmasından değil.
    didem hanımın bilmek ve bilmemek benzeri aydınlatıcı cümleleri olduğu güzel yorumlar da olmasa tüm yorumları bir torbaya koysak tek bir sonuç çıkar, sen terorumu övüyon, polise mi kafa tutuyon provokasyonu ile şurdaki
    vatanperver milliyetci ve gayette birçoğundan daha inançlı birçok yorumcuyu sıkıntıya sokar.
    Öğrenciler ne yapar, atanan kişi neyi tercih eder, demirel yoldanmı yürüdü kaldırımdan mı ben bilemem ama,
    Bu günkü insanlar ne bidon kafalı, nede göbeğini kaşıyan adamlara benziyor. gençlik kimsenin gazına gelip te polisine devletine katil demez.
    Ama bir baba ve ana için üniversitede okuyan çocuğu “evlat” tır, bu hiç değişmez.
    Üniversitede okuyan mı sadece neyin doğru neyin yanlış olduğunu savunacak?
    Herkes kendi başını kaşısın mantığıyla gidersek; suriyelileri de esaed kesseydi bize neydi? Bizim ne işimiz vardı suriye de ırakta? Bu mantıkla gidersen evinde bekle bir tas çorba getirirlerse evine iç iç..
    Hiç kimsenin endişesi olmasın, siyasetçi ne yaptığını, öğrenci neyi savunacağını, devletin görevlileri kimin suçlu kimin suçsuz olduğunu bence herkesten iyi biliyor.
    Bize de bilmek, öğrenmek, güvenmek ve mutlu olmak düşüyor.


  2. Molla Kasım bu sana! keser bildiği gibi,
    Kırpar kuşa çevirir, o her hakkın sahibi!…

    İfade özgürlüğü mü?! –kendi bildiğince,
    Kafasına uyarsa, kendi dilediğince!….
    ….

  3. Her 500 puan alan akıllı mı oluyor. Akıllı insan aklını kullanan insandır. Sen öğrencisin ne işin var rektörün atamasıyla. O zaman lise öğrencileri de biz bu müdürleri istemiyoruz diye polise saldırsınlar çevreye zarar versinler.

  4. ….
    Sanki hiç hatası yok, gökten zembille inmiş!
    Milli kutuplaşma! nasıl da içine sinmiş,

    Ortalıktaydı o fitil, ilk o ateşledi…
    Merhum, hedef gösterdi hep Batı! Batı! dedi..

    Evet, Batı “laik”ti, “akıl”cıydı tamam da,
    DiN’ine sahip çıktı, ilerledi anlamda,

    Hemde ne engizisyonlara rağmen başardı,
    Bizlerden de kimbilir ne bilginler doğardı!
    …..


  5. Pastayı götürenler var, kronik bu hastalık!
    Götürenler “akıl”lı, milletin çoğu alık!

    Kim ne olursa olsun, partizan partizandır,
    Sözde hepsi müslüman, yöneten nesf ve zandır!
    ….

    • ….
      Türk polisi: “bak oğlum! «akl»ını kullan” demiş
      Öğrenci “Boğaziçi”li ya, pek dinlememiş

      İsyan etmiş hemen, «Yahu, ben akıl”lıyım!
      Daha ne olsun abi, tam Beşyüz puanlıyım”
      ….


  6. İnsanlar ekmeğe muhtaçken, ortada pasta,
    Ameliyata girmiş çıkmış, bu ülke hasta!

    Pasta başında faal, nefsin kalpazanları
    Bir iştah, bir iştah! hep kendi partizanları!

  7. İyi de Fehmi Koru Boğaziçi li genç dediğin kişilerden tamamına yakını orda okumayan insanlar.okumadıkları üniversitenin rektörü onları niye ilgilendiriyor onlar kadrolu muhalif göstericiler . Ayriyeten teröristler, kadının bir tanesi polisin kalkanına öyle bir hırsla tekme atıyor ki düşman başına.

    • o okuldan mezun olmuş insanların okul ile olan aidiyet bağları devam ettiği halde kendi okullarının insanlarıyla dayanışma içinde olmaları kadar doğal ne olabilir.

  8. Evlatmış!

    Bunlar evlat olsa eldivenle bile sevilmez.

    Devletin polisine “katil” diyecek.

    O polise saldıracak.

    Araçlarını parçalayacak.

    Sokakları yangın yerine çevirecek.

    Esnafın dükkânını yağmalayacak.

    Uluslararası yatırımcıya “Türkiye yanıyor” mesajı verip korkutacak.

    Kâbe”yi ayaklar altına alacak.

    Eli kanlı terör örgütlerine üye olacak.

    Sen de onlara “evlat” diyeceksin.

    Böyle evlat olmaz olsun!

    Bunu en son çukur eylemleri zamanında yapmıştı. O gün de PKK”lı teröristleri “arkadaşlar” diye kutsamıştı. Arkadaşlarının 793 güvenlik görevlisini şehit ettiğini unutmadı bu millet. Şehit aileleri de unutmadı.

  9. muhtemelen yazara/yaziya oldukca elestiri gelmis (yorumlarin azligindan belli)..
    (sayfanin editoru de yazar mi acaba)
    merak ettigim acaba kac yorum engellendi ve kaci makaslandi 🙂
    (bakalim bu da engellenip/makaslanicak mi 😉

    ekliyecegim tek bi sey olsa kolay olurdu en iyisi umursamamak:)

    [“cehalet mutluluktur” der..]

    diye

    Matrix filminden ornek vermis biri

    o karakter “Cypher” oyle bi sey de demiyor

    • dublaj ( çeviri demek)
      https://www.youtube.com/watch?v=7ZguIPRL8jI
      burada cahillik mutluluktur diyor…

      orjinal (ingilizce dilinde demek)
      https://www.youtube.com/watch?v=OLv6ycYcpGI
      burada ignorance is bliss diyor.

      ignorance; bilgisizlik, cahillik
      is; yardımcı fiil.
      bliss; mutluluk.

      orjinalinde şöyle diyor
      ignorance is bliss.
      cahillik(bilgisizlik) mutluluktur.

      Cehalet, ilmin zıddı olup, bilmeme halini ifade eder; üç şekilde görülür:

      1. Cehl-i basit: Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmaktır.

      2. Cehl-i mu’kab: Bilmemek ve bilmediğinin farkında olmamaktır.

      3. Cehl-i mürekkep ise; bilmediği halde, kendini biliyor zannetme veya yanlış malumatını doğru kabul etme halidir. Yani, yanlış bilgisini ilim sanmaktır.
      Birincisinin tedavisi kolay, ikinci ve üçüncüsünün tedavisi hayli zordur. Çünkü, böyleleri hem bilmiyorlar, hem de bilmediklerini bilmiyorlar.

      Cehaleti bir hastalığa benzetirsek, cehl-i mürekkep; hastanın kendisini sağlıklı zannetmesi halidir. Kendini hasta görmeyen, doktora gitmez. Verilen ilaçları da kullanmaz. Artık, bu hastanın tedavisi oldukça zorlaşır.

      Cehl-i mürekkepte bilgiye ihtiyaç hissedilmez. Çünkü her şeyi bildiğini zannediyor. Deveyi hendekten atlatırsın, ancak cehl-i mürekkeb’e giriftar olmuş birine bir hakikati anlatamazsın.

      • sizin durumunuz hepten müşkül
        hem bilmiyorsunuz,
        hem bilmediğinizi bilmiyorsunuz,
        hem bildiğinizi zannediyorsunuz,
        hem bilenleri düzeltmeye kalkışıyorsunuz.

        • yani ‘bilenlerin’ basit bir yanlışını duzeltince bu kadar laf yersek kim bilir bilmeyenlerden ne yeriz 😉

        • Didem Hanım, ben Matrix’den falan anlamam ; ancak Atif Beyle aranızdaki yazışmaları tekraren ve dikkatli bir şekilde okudum .Atif Bey sizin kullandığınız o ifadenin yanlış olduğunu iddia ediyor ; siz de orijinal metinleri kullanarak doğru olduğunu ispatlamaya çalışıyorsunuz . Buraya kadar her şey iyi , doğru , ve düzgün ancak ondan sonraki bu tavrınıza ne demeli ! Kürsüde ders veren bir üniversite hocası gibi yaptığınız o akademik analizler ve de sentezler, ilmi yorumlar, çok bilmişlikler nedir Allah aşkına ! Adamcağızı , ağzını açtığına ve de açacağına pişman etmişsiniz !
          Doğrusu her gün manifesto gibi yorumlar yazan size hiç mi hiç yakıştıramadım – öncesinden kalma bir şey var mı onu bilemem –
          Atif Beyi de gösterdiği olgunluktan ve ağırbaşlılıktan dolayı naçizane tebrik ederim !
          Herkese selamlar saygılar

          • hayreti mucipsiniz gerçekten,

            atif isimli yorumcu yorumunda
            “Matrix filminden ornek vermis biri” diyor,
            kim örnek vermiş belli değil mi?
            biri diyor.
            iyiniyetli olsa yoruma gelir ya da kendi köşesinden bana seslenir didem hanım siz böyle demişsiniz ama bu karakter böyle bir şey söylemiyor der değil mi?
            yani gerçekten yanlış olduğumu düşünse,
            yani amaç düzeltmek olsa…

            öte yandan bu film kült bir film ve bu filmin en ünlü repliklerinden biridir bu cümle. filmi bilen herkes bilir. dolayısıyla bilmediği için karakterin ismiyle atıf yapmış olamaz. öyleyse neden yorumuma atıf yapıp inkar ediyor???
            hiç düşünmek gereğini hissetmediniz mi?
            filmi bilmeyen biri ne yapar?
            ya üzerinde durmaz, ya da merak ettiyse araştırır.
            yok böyle bir şey der mi???

            ben kendisine hem türkçe de hem orjinalinde olduğunu iddia ettiğim zaten de herkesin bildiği aslında ispata ihtiyaç olmayan repliği ispat eden yorumdan sonra sizin pek bi olgun pek bi ağırbaşlı bulduğunuz yorumunda ne diyor;
            “bilenin basit bir yanlışını düzeltince”…diyor.
            ortada basit bir yanlış/yanlışım var mı?
            yok.
            yanlış olmadığını göstermiş miyim?
            evet.
            ama hala benim yanlışımdan ve hala onu düzelttiğinden bahsediyor,
            hiç düşünmek gereği hissetmediniz mi?
            hadi matrixten falan anlamadığınız dolayısıyla neye atıf yaptığını anlamadınız peki yorumumdan sonra replik mevcut olduğu halde neden hala yanlışımı düzelttiğini söylediğini sorgulamadınız mı?

            ne yazık ki tekraren ve dikkatli okumuşsunuz ama ne onu ne beni anlamamışsınız.
            anlamamışsınız ama bu sizi anlamış gibi benden daha eleştirel, daha bilmiş bir dil kullanmaktan alıkoymamış.

            amacım tavır olsaydı matrix senin neyine sen recep ivedik izle derdim, o zaman sizin bunu rahatsız edici bulup eleştirmeniz de anlamlı olabilirdi.
            ama ben bir zihniyeti hedef alıyorum sayın hayreti mucip, anlamadığım bir metni ya da atfı değil…

  10. bu yürüyüşü yapanlar neyi icat ettiler de ellerinden alınarak engellendi.Milletin hayrına şunu icat ettik dediler ..yok .yakıp yıkmak. neyi icat ettiler. yakıp yıkmayı

  11. 29 Nisan 1960 günü , önce Hukuk fakültesinde başlayan daha sonra da yandaki Siyasal Bilgilere sıçrayan öğrenci gösterilerinde ; özellikle içerdeki direniş nedeniyle Siyasal Bilgilerin duvarlarında meydana gelen utanç vesilesi mermi izleri için 19 Mayıs günü Adnan Menderes dekan Fehmi Yavuz’a telefon eder ve o izlerin hemen kapatılmasını ister .Dekan ,
    – Henüz tespit çalışmalarımız bitmedi , devam ediyoruz .
    Başbakan oldukça kızar ,
    – Ne tespit çalışması ! Bunlar sizin için bir şeref midir ki bu güne kadar devam ediyor !
    Dekan da şöyle cevap verir ,
    – Evet, bizim için şereftir
    Not. Yazı Melih Aşık’tan alınmıştır .
    Selamlar saygılar

  12. Yollar aşınmadı ama o yürüyüşler çatışmalar darbelere zemin hazırlayıp demirel i götürdü.

    Yazarın ABD nin örnek alalım dediği ülkede bir bina işgal edildi diye iç terörist oldu hepsi.
    Bizde dış destekli olaylar ,darbeler ,hendekler ,binlerce kişinin ölümü hepsi demokratik hak.

    Truncu devrimlerinizi başka ülklere alıp gidin Biden ve Biden in demokratik dostları

  13. ABD göstericilerin anasını ağlattı öldürdü. Ya Fransa ne yaptı? Peki onlar neden saygın kalabiliyor. Bunun farkın nedeni, yeni dünya düzenin kavramları ve bu kavramların hakim borazanları olmasın!!

  14. Yollar yürümekle aşınmaz.
    Ancak mazlumlara, mağdurlara cesaret getirirse, bazılarının oyu endişe verecek derecede aşınır.

  15. Dört Yanlış Bir Doğruyu Götürür ama Dört Doğru Bir Yanlışı Getirmez

    Bizim siyasi kültürümüzde asla hata kabul edilmez sadece bir yanlışı dört doğru veya bazen bir doğruyla üzeri örtülmeye çalışılır. Daha sonra sürekli bu doğru işlenir.

    Daha önceki siyasilerimizin yaptığı gibi şimdide yanlışların üzeri örtülmeye çalışılıyor ama bu defa yanlışı yanlışla örtmek isteniyor.

    Bu olaylarda birileri birilerin ekmeğine yağ sürüyor. Sanki danışıklı dövüş gibi.

    Ne çare ki artık mızrak çuvala sığmıyor.

  16. 2012’den sonra iyiye ve iyilere karşı adeta mücadele ediyorlar. Ne için? Yanlış yolda oldukları için. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Çoğu zaman buraya yazdığım yorum cümlelerini siliyor ya da daha suya sabuna dokunmaz durumuna getiriyorum. Esprilerin modası bir süre sonra geçer ama “Silivri şimdi soğuktur”un modası geçmedi. Yakında bu espiriye de gülen olmaz inşallah.

  17. Herhalde yaşananlardan ders alınmıştır, bundan böyle farklı bir Türkiye olur” beklentisi umuduna sarılan benim gibilere nanik yapılarak verilen
    “O sizin hüsnü kuruntunuz”
    cevabı bu…
    evet, kesinlikle öyle.
    bunlardan bir şey olmaz,
    kim gelse daha iyi yönetir diyenleri haklı çıkaran, selam çakan bir cevap…

    ülkenin içine gömdürüldüğü gerçekten çok sıkıntılı duruma bakınca muhalefeti toptan terörist, olmadı fetöcü ya da proje ilan eden kendinden olmayanları da aynı potaya koyan bir anlayışın, 18-20 yaşındaki gençlerin hepsini terörist ilan etmesi bizi şaşırtmalı mı? elbette, hayır.
    işte kamu alanlarından medyaya, üniversitelere kadar her yere partili insanları doldurursanız, hepsi de iktidar ne yaparsa canla başla ve tabi ki can havliyle savunmak zorunda kalır, içinde bulunduğumuz değerli yalnızlık, yolsuzluk ve yoksulluk kaderimiz gibi olur.
    sonra bu günleri de ararız.
    gençler yurt dışına kapağı atar, çiftçiler kapıcılık yapar,
    akademisyenler hokkabazlık…
    iktidarlar halka refah sunarak iktidarlarını devam ettirmek yerine kendilerini ve yandaşlarını beslemeyi iktidarlarını da halka gerilim, korku sunarak sürüngen beyni kontrol ederek kendi faydalarını refahlarını sürdürmeyi tercih ediyorlar.
    ne kadar nasipsiz insanlarmış.
    üç günlük dünya hayatında tenezzül ettikleri şeylere bak, gencecik insanları bile hedef almaya çekinmiyorlar. protesto ya da sokak gösterileri olmasını hiç bir aklı başında kimse istemez, çünkü tehlikelidir. araya teröristler sızabilir, provakatörler kitlelere istemeyecekleri davranışlar yaptırabilir. gezi olaylarında görevli devlet çalışanlarının bazıları hapiste şimdi değil mi? demek ki gezi de kimse masum değildi, şimdi de dikkatli olmalı öyleyse. işlerin raydan çıkmasını hiçbirimiz bunu kabul etmeyiz.
    öte yandan protesto etmek demokratik bir haktır.
    öyleyse devletin sapla samanı ayırıp herkesin bu demokratik hakkını güvenle sağlaması gerekir. herkesi terörist ilan etmesi değil. hele gençleri hiç değil.
    bırakalım bari gençler yanlışlara seslerini çıkarsınlar.
    “En önemlisi ise şu: Atamanın yanlışlığı atanan kişinin tavırlarıyla her geçen gün daha iyi anlaşılıyor; yanlışta ısrar edilmemeli.”
    diyor sayın koru.
    tamamen katılıyorum.
    boğaziçini ilk 100 üniversite arasında görecekmişiz 4 yılda, sayesinde, öyle diyor. bir yardımcı bulabilseydi, belki ” küçük atın, civcivler yesin” derdi.
    eğitimin özellikle yüksek öğretimdeki kalitenin ne denli tepetaklak gittiği/yuvarlandığı hakkında bir fikri yok gibi. tahribatın yıllar sürdüğü gibi, toparlanması bu iyi okullarda bile yıllar sürecek. ben hallederim zihniyetiyle olacak işler değil.
    ama bu bildik bir zihniyet.
    ekonomi şahlanıyor,
    dünyanın en iyileri arasındayız,
    islam ülkelerine liderlik ediyoruz,
    uçuyoruz zihniyeti.
    gerçeklerden kopuk,
    büyüklere masallar zihniyeti…
    bakarsan dünya listelerine öğrencilerimiz değil, müteahhitlerimiz giriyor.
    hem de birinci sıraya.
    astronomik rakamlar okullara, üniversitelerimize değil,
    beşi bir yerde müteahhitlere gidiyor…
    dünya sıralamalarına makalelerimiz değil, atıflarımız değil,
    yolsuzluk endekslerimiz giriyor,
    vergi adaletsizliği,
    işsizlik rakamları,
    enflasyon rakamları ile en üst sıralamalardayız.
    en yüksek faiz veren ülkeler
    en yüksek faizle borç alan ülkeler içindeyiz.
    ama baksan uçuyoruz, kaçıyoruz.

    matrix filminde bir karakter vardır, matriksten çıkınca/kurtarılınca gerçeklerden rahatsız olur ve matrikse geri dönmek ister,
    “cehalet mutluluktur” der.
    geri dönmenin elbette bir bedeli vardır,
    arkadaşlarına ihanet eder
    gerçeklerden kaçmak cehalettir.
    cehalet insanın kendine ihanet etmesidir.
    zaten nereye kadar kaçabilirsin?
    ve kendini ne kadar aldatabilirsin???

  18. Bu rüyada hayra yorulacak bir şey olmadığını az bir zaman sonra solmuş güller kervanına has partiden devşirme bir başka gül’ün eklenmesi ve ortamın perinçek soylu ülkü sahiplerine kalacağını üzülerek göreceğiz. Az bir zaman kaldı, nerede ise serapa hayır olması beklenen bir mefkurenin içinin çimento ile doldurularak esfeli safiline doğru yani hayra kabiliyeti kalmayanların derekesine hızla sukut edişine şehadetimiz devam edecektir.
    “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik.”Tin/4-5

Yoruma kapalı.