Gazze hastanesine füzeli saldırı: O olayla ilgili yalandan diğer savaş yalanlarına bir özel bakış…

29
Gazze'deki El-Ehli Hastanesi çevresi, saldırı sonrası..
Reklam

Gazze’deki El-Ehli Hastanesi bombalandı ve hastanede yatan 100’den fazla hasta ile sayısız doktor ve görevli hayatını kaybetti.

Hastaneyi kim bombaladı?

Hamas, hiç tereddüt etmeden, zaten her gün füzelerle canlar almakta olan İsrail’i suçladı.

İsrail ise, bir hastaneyi hedef almanın imaj sıkıntısı yaratacağı kaygısıyla, dünyaya, karşı tarafın suçlu olduğunu duyurdu. Hamas diyemedi, onun rakibi İslami Cihad örgütünü suçladı.

Görevi İsrail’i savunmak olan ordu sözcüsü, o gün bu gündür, kendilerini suçlayan medyayı yalancılara hizmet etmekle suçlayıp duruyor.

Aynı sözcü, savaşın başından itibaren ‘Hamas yanlısı’ yayın yaptığını iddia ettikleri BBC kanalına çıktı ve orada bu iddialarını bir kez daha tekrarladı.

El-Cezire televizyon kanalı, “İşte görüyorsunuz bombalama bizim işimiz değil, kendi aralarındaki çekişmenin sonucu; İslami Cihad örgütünün fırlattığı füze hastaneyi vurmuş” tezi için kendi muhabirlerinin çektiği görüntüleri kullanan İsrail’in yalan söylediğini, aynı görüntüleri kanıt göstererek sergiledi.

Dünya kamuoyu tam ortasından olmasa da bu konuda ikiye bölünmüş durumda. 

Reklam

Türkiye’de de bazıları İsrail’in ve ona destek veren Batılı ülkelerin iddiasının gerçekliğine inanıyor.

İki taraftan biri yalan söylüyor, ama hangisi?

İngiliz başbakanı Rishi Sunak tam bu konunun tartışıldığı ortamda İsrail’deydi ve Netanyahu ile yan yana poz vererek İsrail’in kendini savunma hakkı olduğu tezini bir kez daha ısıttı.

Rishi Sunak gerçeğin yanında poz verdiği politikacı tarafından şimdiye kadar defalarca eğilip büküldüğünü ve o kişinin çıkarı için hiç çekinmeden yalanlar söyleyebildiğini bilir.

Netanyahu ülkesi yasalarına aykırı davrandığı konularda zaten sıkılmadan yalan söylemesiyle meşhur ve bu yüzden yargı tarafından hesaba çekiliyor.

İngiliz başbakanının bir selefi de –Tony Blair-, yine şimdikine benzer bir ortamda -11 Eylül 2001 sonrasında- savaşa gidilirken, ABD ile birlikte Irak’a saldırabilmek için, TV ekranlarında yalanları peşi sıra gündeme taşımıştı.

Halk Irak’ın elinde kimyasal silah bulunduğunu ve nükleer silah yapımına az kaldığını söyleyen politikacılarca inandırılmaya çalışılmıştı.

Gerçekleri bilen ve çekinmeden söyleyen bir bilim insanı da -adı: David Kelly-, o günlerde, yürüyüş için çıktığı evine bir daha dönmemiş, cesedi günler sonra bir kayanın altında bulunmuştu.

Reklam

Öldürüldüğü ciddi biçimde tartışılır o bilim insanının…

Benzer yalanlar ABD’de de politikacılar tarafından gündem belirleyecek ve yalnızca Amerikan kamuoyunu değil dünya kamuoyunu da savaştan yana şartlandıracak sıklıkla söylenebilmişti aynı dönemde

Colin Powell gibi ülkesinde genelkurmay başkanlığı yapmış, geleceğin ABD başkanı gözüyle bakılan asker kökenli biri, dışişleri bakanı olarak, Birleşmiş Milletler genel kurulunda, kendisine CIA tarafından verilmiş bilgilerle hazırlanmış bir konuşma yaparak, aynı yalanları tekrarlamıştı. 

Anılarında yalana alet edilmekten duyduğu pişmanlığa da yer verir Powell

Batılı ülkeler ve Batılı politikacılar yalansız yapamazlar.

Savaşların çoğu ya yalan gerekçelerle çıkmış ya da savaş sırasında devreye sokulan yalanlarla kazanılmıştır.

Warren F. Kimball adlı Amerikalı yazarın, ‘Forged in War: Roosevelt, Churchill and the Second World War’ adlı eserinde, İkinci Dünya Savaşı sürerken, savaşan ülkelerin politikacılarının birbirlerine ve halklarına söyledikleri yalanların örnekleri sunulur.

Bu işin uzmanlarından sayılan İngiliz devlet adamı Winston Churchill, “Gerçek pantolonunu giyene kadar yalan dünyanın yarısını dolaşır” sözünü tekrarlardı.

[Sözün bizzat Churchill’e ait olduğunu söyleyen kaynaklar varsa da, o söz Amerikalı yazar Mark Twain’e aittir. Twain, pantolon yerine postal sözcüğünü kullanmıştır.]

Churchill “Sakın savaş sırasında söylediklerimize inanmayın” anlamına gelecek şu vecizenin de sahibidir: “Savaş sırasında, gerçek o kadar değerlidir ki, onu daima yalanlarla korumak gerekir.”

Gazze’de her gün onlarca, bazı günler yüzlerce insanın ölümüne yol açan ve şehitlerin sayısının toplamda bini aşmasına sebep olan İsrail, attığı füzelerden biri bir hastaneye denk gelir ve 100’ün üzerinde insan o saldırıda ölünce, “Ben yapmadım, onlar yaptı” yalanına da sarılabiliyor…

Bir taşla birden fazla kuş vurmak amacıyla…

İlk, hastaneye kendisinin füze göndermek istemeyeceği yalanı söz konusu. Sonra gönderdikleri füzenin yol açtığı ölümlerin sebebinin kendileri olmadığı yalanı. Daha sonra da, Hamas’ın yaralılarını tedavi eden hastaneyi bir başka Gazze örgütünün hedef aldığı yalanı ve böylece iki örgütü birbirine düşürme hesabı…

Etrafta buna inananlar olduğuna göre kısmen de olsa başarılı sayılabilir.

Daha pek çok savaş yalanına kendinizi hazırlayasınız diye bu yazı yazıldı.

ΩΩΩΩ

Reklam

29 YORUMLAR

  1. dün yazısında hitlere de vurgu yapmış sayın koru,
    hitler aşırı söylemleriyle iktidara geldi. seçimle. 1933 de çoğunluğu adolf hitler liderliğindeki nsdap aldı. % 44 ile. hitler sabıkalı bir politikacıydı. 1923 te münihte darbe girişiminde bulunmuş, yakalanmış, 5 yıl hapis yatmıştı. fehmi beyin bahsettiği kavgam kitabı bu zaman yazılmıştı. hitlerin 100 milyona yakın insanın ölümüyle sonuçlanacak deli saçması fikirlerinin ardında ona destek veren milyonlar vardı o meydanlarda konuşuyor ve milyonlar onu alkışlıyordu ve yaşa hitler diye haykırıyordu. bir şeylerin yanlış olduğunu düşünenler de vardı ama sayıları yeterli olmadı. farklı düşündüğü için bir çoğu hain ilan edilip öldürüldü.
    bugün dünyayı natanyahu gibiler yönetiyor büyük oranda.
    saldırgan, yolsuz ve tabiyatıyla yalancı liderler.
    o nedenle dünyanın öncelikli sorunları yoksulluk, yolsuzluk, cehalet.
    bu liderler ilk iş adaleti bozuyorlar, adil paylaşım yapmıyorlar. bir kaymak tabaka oluşturuyor, bu tabakanın zenginleşmesine, tekelleşmesine çalışıyorlar bunun karşılığı halklar olabildiğine fakirleşiyor. fakir insanları manipüle etmek kolaydır, biribirine düşürmek kolaydır. savaştırmak kolaydır. kandırmak kolaydır.
    junior bush 2 kez seçildi, ikiz kuleler muammasının ardından ırakta nükleer yalanını söylerken gerçekleri bilen tek kişi david kelly değildi. herkes biliyordu, halklarda biliyordu, kanmak isteyen kanıyordu.
    trump obamayı da işidi kurmakla suçlamadı mı? saldırganlığı, yolsuzluğu, yalancılığıyla tanınan, bilinen natanyahu yine seçildi, gücü yine ona teslim ettiler. ülkede aklı başında insan yok mu?
    yani ne bekliyoruz?
    suriyede rusya kimyasal silah kullanırken dünyanın neresinde protestolar yapıldı?
    myanmarda insanlara işkence edilirken dünyanın neresinde gösteriler düzenleniyordu?
    kim karşı çıkıyordu, kaç kişi?
    afrikada insanlar açlıktan ölürken diğer ülkelerde tonlarca yiyecek çöpe gitmiyor mu?
    afganistanda bir çürümüş zihniyet kadınların eğitim hakkını almayı bırak parka gitmelerini yasaklıyor.
    sanırım oturup bu natanyahuları hak etmek için ne yaptığımızı düşünmemiz lazım.
    her ne yapıyorsak vazgeçmemiz lazım.
    ya da tanrıyı göreve mi çağıralım?
    bizi kurtaracak mesihe mi odaklanalım?

    • sosyal medyada yahudi malı deterjanları kullanmamaya çağıran paylaşımlar var. yine.
      markaları paylaşmışlar. bu ürünleri kullanmamalıymışız.
      hangi bir saçmalığa itiraz edeyim?
      bu markaların arkasında ekmek parası kazanan,
      pek çoğu aynı inançtan olduğumuz ailelerini geçindiren milyonlar olması bir yana bu deterjan boykotçularının
      çamaşır ya da bulaşık makinesi ne marka bi bakmak lazım.
      televizyonu ya da tableti hangi marka?
      sosyal medya hesaplarını kapatabilecekler mi?
      internet kimin tekelinde?
      teknoloji kimin elinde?
      kullandıkları ilaç,
      ektikleri tohum?
      attıkları her adım, kullandıkları her kuruşun içinde onlar dediklerinin değirmenine giden miktar hakkında fikirleri var mı?
      siyonizmi nerede arıyorlar?
      yel değirmenlerine savaş tadında.
      insanlar kendilerini hangi inançtan ya da dinden tanımlarsa tanımlasın siyonist zihniyeti taşıyor olabiliyor oysa, gaipte olup bir gün olaylara el atacak bir tanrı inancı taşımaktan tut, uygun zemin bulunca her türlü fırsatçılığı yapabilecek tıyniyette olmaktan, emanete ihanet ederek mal biriktirmeye kadar…
      müslüman olmak, hırıstiyan olmak, yahudi olmak, budist ya da siyonist olmak bir bilinç durumudur, bir anlayıştır, duruştur namaz kılmak ya da vaftiz olmak ya da mantra okumak gibi pratik ve ritüellerin arkasına sığınmak kimseyi dindar yapmaz, değeri artmaz. ortaya katma değer çıkarabilecek tek şey ahlaklı olmaktır.
      bugün dünyada iyilikten çok kötülük olduğunu düşünüyorsak bunun nedeni iyi/ahlaklı insanların kritik eşiği aşacak yeterli sayıda olmamasındandır oysa sorsak herkes dürüst, herkes dindar, herkes doğru yolda. birileri fena halde kendini kandırıyor demek ki.
      yani deterjan boykot ederek siyonizmle savaşamayız.
      anlaması neden zor?

      • Didem hanım bu kadar yazıp çizecek ne var, siz de boron alın, hem türk malı hem de doğal ürün:)

        • şu ara arayışta olan deterjan boykotçularına önermelisin bence, olaylar sakinleşince eski tas, eski deterjan dönerler bunlar gerçi ama entelektüel bir tavsiyeye ne itirazımız olabilir?

          • Atalarımız ne güzel demiş:
            Men dakka dukka/çalma kapıyı, çalar kapını…
            Kimse kimsenin evinin içine maytap atıp kaçmasın!
            Otoriteye saygılı olunsun,
            ama camlı köşkte oturuyorsanız komşunun penceresine taş atılmaz:)
            Entelektüel demişken, ekim sonunda “e-nin kayboluşu”nun yazarı perec’le söyleşimiz var, buyurmaz mıydınız?

          • bu defa zor ama houellebecq gelirse haberim olsun,
            insanların ve de insanlığın diyelim kaybolduğu şu günlerde antonu anmak hayli anlamlı olacak sanırım ama arap meselin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.

      • İsrail’le mücadele söz konusu olunca bazı marka ve ürünler hem de yanlı yanlış tepkiyle karşılaşıyor. Hiçbiri umurumda değil, karıştırılan markalar olması da. Üstelik bu tepkiyi de çok değerli buluyorum. İyi niyetli olduğunu ve tabanın duygularını ifade ettiğini düşünüyorum.
        Fakat İsrail’le mücadelenin hamburgerle yapılamayacağını bildiğimden meseleyi doğru zemine çekmek istiyorum.
        İsrail’le mücadele yüzeysel ele alınmamalıdır. Çok daha derine inilmelidir. Çok daha stratejik düşünülmelidir.
        Yani İsrail’le mücadele etmek isteyen kapitalizmin kalbini hedeflemelidir. Tıpkı Dracula filmlerinde gümüş mızrağın vampirin tam kalbine saplanması gerektiği gibi.
        İsrail’le mücadele faizsizlikle yapılabilir.
        İsrail’i ve İsrail gibileri var eden kapitalizmdir. Tefeci sermaye sistemidir.
        Faiz alanlar ve verenler, Allah ve Resul’ü ile nasıl savaşa girdiklerini Gazze’de görmüş olmalı. Bu savaş her gün başka biçimde gerçekleşiyor da Gazze’deki halini göremeyen de artık kör olmamışsa nedir?
        Müslümanlar faizcilerle iş tutmayı bırakırsa hacim ve derinlik kaybolacağından sistemi batırmaya yeter.
        Müslümanlar belli markalara karşı takındığı tavrı bu tarafa yöneltip faizli muameleleri bırakırsa İsrail’in de, İsrail’in sırtını sıvazlayanların da, İsrail’i besleyen sistemin de adil ve demokratik yaklaşımlar getirmekten başka çaresi kalmaz.

    • Bu ülkede çook akıllı insana ihtiyaç var diyor titancının biri.
      Bence dünyanın ihtiyacı var:)
      7500 lira emekli aylığı nı haketmediği halde lütfen alan abuzittin amca aklı olsydı emekli olmak için bu kadar parayı yatırır mıydı sgkya? (Başka seçenek var mı ki:(?)
      Evime bir yatacak çekyat alamaz ken ben,
      Lüx mobilya yok satıyor mağazalarda:(
      Dünya birini öyle bir hakediyor ki bence,
      Duymak istediğim bir cümle, ölmeden önce:
      “Benden önce cezalarını çekmeli; bana oy verenler!!” Hitler (intahar etmeden önce).

  2. 10 yılda bile 20’den fazla hastaneyi bombalayan İsrail, utanmadan hastanenin yanını vurduğu yalanını söylüyor. Yetmiş beş yıldır Filistinlilere yönelik sürdürdüğü soykırım ve işgal yetmiyormuş gibi medya gücünü de kullanarak dezenformasyon yapıyor.

    Dünyanın sözde bağımsız ve uluslararası medya kuruluşları maktullerin değil katillerin safında yer alıyor. BBC, CNN, Reuters ve daha birçok medya kuruluşu katil İsrail’i destekleyen yalan haberlere imza atıyor. Yalan haberlerle İsrail lehine algı oluşturan bu çok güçlü medya kuruluşlarına karşı İletişim Başkanlığı’mızın Dezenformasyon Mücadele Merkezi (DMD) tek başına mücadele ediyor. İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un kurduğu DMD’nin Koordinatörü İdris Kardaş ve ekibi Gazze saldırılarının başladığı andan itibaren yalan haberlerin gerçeklerini farklı dillerde paylaşıyor. Ülkemizde de sık sık başvurulan yalan haberlerin ve söylemlerin gerçeklerini paylaşan DMD, uluslararası alanda da hakikatin savunucusu oldu. Bu nedenle tüm sosyal medya hesaplarını takip etmemiz ve hakikatin yayılmasına yardımcı olmamız gerekir.

    İsrail yaptığı soykırımda Filistinli sivil halkın üzerine bombalar yağdırırken, uluslararası medya kuruluşları da yaptığı haberlerle soykırımı meşrulaştırıyor. 11 gündür yaptıkları yalan haberlerle katilleri masum, katledilenleri ise katil olarak göstermeye çalıştılar. DMD, Gazze katliamları sırasında yalan haberlere yönelik bir bülten yayınladı. İletişim Başkanlığı’nın internet sitesinde yer alan bültenin Türkçe ve İngilizcesine Filistin Özel sayısı olarak ulaşılabilir.

    Bültende yer alan çok sayıda yalan haberin İsrail’in soykırımını meşrulaştırmak için sözde güvenilir medya kuruluşları tarafından yapıldığı görülüyor. Bu medya kuruluşlarının emperyalist güçlerin sözcüsü olduğunu zaten biliyorduk. Ancak İsrail’in katliamları maskelerinin bir kere daha düşmesine vesile oldu. Şimdi DMD bülteninde çok daha fazlası yer alan yalan haberlerden sadece bir örnek paylaşayım…

    Bir İsrail TV kanalındaki “Hamas’ın 40 İsrailli Bebeğin Kafasını Kesti” iddiası günlerce Batılı medya kuruluşlarında haber oldu. ABD Başkanı bile yalan haberi tekrarladı. İngiliz gazetesi “The Times” ise bu yalan haberi gazete manşetinden verdi. Üstelik manşette İsrailli çocuklar olarak kullandığı resimde yer alan çocuklar, İsrail bombardımanında yaralanan Filistinli çocuklardı. Oysa İsrail ordusundan yetkililer Anadolu Ajansı’na, ellerinde iddiaları doğrulayacak bilgi veya kanıtın olmadığını söyledi. Yalan haberi yapanlar sözde özür dilediler. Hamas’ın 40 İsrailli bebeğin kafasını kesmediği ortaya çıktı. Katil İsrail ise şimdiye kadar bin çocuğu katletti. Amaç hâsıl oldu ve tüm dünya İsrail’in yaptığı çocuk katliamlarını görmezden geldi, müdahale etmek bir yana konuşmadı bile.

    DMD bülteninde buna benzer çok sayıda yalan haberin hakikatine ulaşmak mümkün. Çağımızda artık savaşlar yalnızca askeri güç değil medyanın gücü de kullanılarak yapılıyor. Ancak soykırımcı İsrail ve ona destek veren devletlerin Filistin karşısında kullandığı askeri güçlerinde olduğu gibi medya güçlerinde de orantısızlık var. Ancak unutulmaması gereken nokta er ya da geç masumların ve hakikatin kazanacağıdır.

  3. Bu kafirler siyonist-evanjelist güruh ise hepsi saldırgan kuduzdur.
    Çok yalancı insanlara halk arasında yalan gölü denir. Yalan söyleye söyleye politikada ezilen birileri çürüyünceye kadar yalan söylemeye devam edeceklerini gösteriyorlar. Kutsalı olmayan, bu bir yana, tutarlılık gibi profan kaygıları bile olmayan bu tür dipsiz alçaktır. Yalan bataklığının bu kokmuş yılan balıkları gübreye dönüştüklerinin farkında değiller. Hiçbir insanî duyarlığa sahip değiller.

  4. Suyu, Elektriği, Doğalgaz, İlaç, Yiyeceğin İsrail’den geldiği, BM ve AB fonları ile yaşayan insanlar. Orası resmen Cezaevi yapılmış. Hamas müdürün adamı ve koğuş ağası, İsrail’de Gardiyan. Her cezaevi isyanı gibi cezalandiriliyorlar. Koğuş ağası Hamas asla yapmaz ama Gazze sol elitleri bunu dünyaya anlatabilirler. Önce İslam dunyasina Sonra dünyaya.

  5. Kişilere uydurulmuş siyaset olur mu? Kişi odaklı siyaset yapılmalı mı? Amaç uğruna (bazıları DAVA diyor) siyaset rehin alına bilir mi? Sonuç:bedeli ne OLUR??? Tramp belli bir kesimi “ben sizdenim!” Deyip oylarını alabilir mi mesela? (Obama başarmıştı!!). Sonuç ne olur? Menderes gillere Özalgillere ne olmuştu? Şimdi yine olma ihtimali yüzde kaçtır? Bir baş yönetici gittikten sonra başka biri yine aynı şeyleri yapıp onu aratmaya bilir mi? İkinci bir Hitler çıkar mı mesela? (Şekli değişmiş halde kılıfına da uydurup top güllesi yerine füzelerle çocukları öldürebilr ler mi? Dünya seyretmeyi geçtim arkandayız!!!:( diye birde gemi gönderirler mi?…..
    Ortadoğu daki tüm Hükümetler 3 yıllık olsun mesela. Meclis hükümeti 3 yıl sonra değiştire bilsin yada güven oyu versin!! Yine vekil seçimi 5-6 yılda bir olabilir istenirse. Aylığı peşinen belirtilsin:
    “ÖĞRETMENİN MAAŞINI GEÇMESİN”.

    • Milletvekili ve Bürokratlar maaş için değil Güç İtibar ve Yan yollar için o mevkileri talep ederler, İşte o yüzden lidere biat ederler. İşte o yüzden topluma kapalidirlar. İyilerde vardır ama yok olur giderler

    • Demokrasi partiler rejimidir. Ama İpsala dan itibaren Çin denizine kadar Liderler rejimi başlar. Buralarda kuralları halk değil liderler belirler.

  6. ASIL SORUN
    Siyonizm ve Siyasal İslamcılık kollektif birer kötülük hareketleridir.
    Öncelikle bunu ne kadar kişi böyle kabul ediyor?
    Ancak asıl sorun, samimi Yahudi ile Siyonisti, samimi Müslüman ile Siyasal İslamcıyı nasıl ayıracağımız.
    Ayırma ihtiyacımız çok açık ve acil.
    Ayırabilsek ne kadar işimize yarıyacak onu da bilemiyorum.
    Zira birçok yerde ikitidardalar.
    Yani devletlerin gücünü kullanıyorlar ve kitleleri yönlendirebilecek güce ve imkanlara sahipler.
    Kendi açımızdan soruna baktığımda Siyasal İslamcılık ile “münafıklığı” özdeş görüyorum.
    Münafıkları ise Bakara suresi 8-20.ayetler ve Münafikun suresi tarif ediyor.Bu konuda çok net tarif yapan hadis de var.
    Yine tekrar edeyim asıl sorunumuz teorinin pratiğe dökülmesi.
    Geldiğimiz noktaya da dikkat çekmek istiyorum.
    Merhum Prof.Dr.Erol Güngör ne diyordu?
    İslam toplumlarının gelişme ve gerileleme dönemlerinin bakış açılarını ortaya koyarken şunu diyordu;
    –Gelişme dönemlerinde olumlu, benimseyici ve bütünleştirici yaklaşım sergilenirken;
    –Gerileme dönemlerinde olumsuz, ayrıştırıcı, ötekileşticici ve dışlayıcı bir yaklaşım sergilendiğini açıklıyordu.
    Bu bağlamda Osmanlı’nın son dönemlerinde en önemli gündemin “müşriklik ve münafıklık ” olduğunu dile getiriyordu.
    Bu realiteyi de es-pas geçmememiz gerektiğini düşünüyorum.

  7. Savaşmanın, bir ahlaki yönü vardır. Haçlı Siyonistler bundan anlamaz. İnsanları ve toplumları bölerek ve birbirine düşürerek güçlü olunmaz.
    Tarih göstermiştir ki gerçek güç dünyaya acı vererek değil, insanları kazanarak ve onları yaşatarak oluşturulur.
    Görüyoruz ki İstiklal Marşı yazarımız milli şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’un doğru ifadesiyle Tek dişi kalmış Batı medeniyetinin vicdanları çürümüş. Kalpleri kurumuş.
    Başkan Erdoğan’ın dediği gibi dünya beşten büyüktür. Dünya yeniden daha adil bir dünya olabilir. İnşallah dünyaya adaleti insanlığı getirecek Türkiye. İslam medeniyeti yeniden bir güneş gibi doğacaktır. Belki yarın belki yarından da yakın. Zafer inananların olacaktır.

  8. Tek gerçek şu ki, İsrail tüm Filistin coğrafya sını ele geçirmek, sonra ona göre yoluna devam etmek kararı almış!🤔.
    Bunun için yalan söyleme ihtiyacı da duymuyor. (Sadece yargılanma ihtimali! için tedbir alıyor👹).
    Bunun neticesi ne olur ona bakalım:
    -Filistin devletinin kurulup tanınması..
    -İsrail’in genişleme politikasının s.d.ğinin uzaklığı mesafesine göre ölçümü..
    -Natanbeyin Ortadoğu da ikinci bir actör (kıskansınlar benide😂🤣🤣) hevesi..
    -İsrail içinde birlik oluşturma çabası..
    -trampın geliyorum ey Kudüüss naralarının gerçek olması..!
    (Ekonomik politik siyasi her ne eklerseniz aşağısı boş ekleyin hepsi doğru).
    Son tahlilde, peki onca ölen masum insan!..
    İşte orasını yannış kişiler için söylediniz derim; daha dün kazanlarda yakılıp!..☹️.

    • Gerçeği savunduğu ve Filistinlilerin hakkını gözettiği için ölüm tehditleri alan Amerikalı Yahudi yazar Sim Kern şöyle söylüyor:
      “Bu çatışmayı Filistin değil, İsrail 75 yıl önce başlattı. Aşırı şiddet yanlısı İsrailliler, kendilerine ait olmayan toprakları çalıyor. ABD’lilerin vergileri İsrail soykırımını finanse ediyor. Olayı iki gün önce fark ettiniz ve olan biten hakkında çok cahilsiniz.”
      Bizde de “Filistin davası, bir insanlık meselesi değildir” diyen siyasetçiler var. Kör bile görürken…

  9. O hastahane vurulmadan önce etrafına uyarı bombası atılmıştı, arkasından da hastahane vuruldu.
    Ayrıca onun yanında üç hastahane ile zannedersem 15 civarında sağlık merkezi de vuruldu !
    Iğrenç adını söylemek istemediğim bunak ve satılmış herif de bunların sorumlusu eli kanlı canavara sarılıp tebrik ediyor !
    Insanlık ne iğrenç hale geldi !
    Allahım bunların müstahakını versin inşallah!

  10. “gerçek o kadar değerlidir ki, onu daima yalanlarla korumak gerekir.” lafı sadece savaşta değil insanın nefsine yontabildiği her alanda görülebilen bir zafiyet. Hayr getirmez. “Yalan” bütün dinlerde günah. Yalan söylememek, bir erdem olarak seküler hayatta da yer edinebilmiş bir değer. Günahkar insanların şekillendirdiği “yalan” bir dünyada yaşıyoruz. Mahşerde halleri ne olacak göreceğiz. Bu adamları Mahşerin gerçekliğine inandırmak mümkün mü? Dinlerin hafife alındığı bir dünyada pek mümkün değil….

    • İşin gerçeklik kısmı:
      Onun dinine göre yaptığı herşey ona mübah sayın hb.
      Bu gibi ikilemlerin olmaması için, inananlar asla,
      “faizin şu şekli haram değil!!!😡”
      “rüşvetin azıcık yenmesi mideyi bozmaz!😯
      “İnsanı cephede öldürürsen!….”
      Gibi ikilemi seçeneği sunarsan insanoğluna;
      gençler de camiye namaza kuran kurslarına gideceğine…
      Tercih eder gider kavede okey oynamaya..
      Akşamda diskoya🤗🤗.

      • Benimki genel bir ifade. Onun derken kimi kastediyorsun, belli belirsiz! Yahudiler dahil, başa gelenlerin en önemli sebeplerden biri nefs bonkörlüğü, kendine yontma! karşı taraftakileri empatiden uzak bir şekilde anlamak istememe. İnsanlar arasındaki tüm anlaşmazlıkların kökeninde Kuranın çok önem verdiği şu “Nefs ve kontrolü” konusu. Bunu dengeli bir şekilde yapabilen insan, Allah indinde en makbuller arasında… Siyasetçilerden bunu başarabilen malesef az. Büyük ihtiyacı varken bu Türkiyede mümkün olabilseydi. ülke hertürlü kaynaklarıyla birlikte çok daha iyi yönetilirdi ve Cumhuriyetin kurulmasıyla ele geçen toparlanma hamlesiyle şimdiye kadar çoktan gelişmesini tamamlayabilmiş olabilirdi. Kuran okuma işi içeriğinden bihaber, çokcası ezbere dayandırıldığında çocuklar da ona göre “nefslerinin çektiği şekilde” yani, genel ortama uyarak “monkey see monkey do (maymun gördüğünü yapar)” modunda yetişiyor. Daha güzeli “Akıl*İman Sentezi”ne göre mümkün….

  11. Netanyahu, üst üste birkaç seçim kazanıp güç zehirlenmesi geçiren bir kisilik. Diktatör bozmasi olan bu liderlerin ortak özelliği seri yalan söylemeleridir. Hatta bunu devletide yozlastirarak kurumlastirmislardir.

  12. CEHALETİN KAYNAĞI
    “Cehaletin kaynağı bilgisizlik değil, karaktersizlik ve ahlaksızlıktır”

    • İMAN FARKI
      Bu feci hadise Müslümanlar ile diğerleri arasındaki ahlak farkını da ortaya koydu. Biri her türlü zulmü meşru görüyor, diğeri ise düşmanına su ikram ediyor. Bu insanlık, onur ve vicdan meselesidir.

Yoruma kapalı.