İki İngiliz iki ayrı dönemiyle Türkiye’yi yazdı; kitaplarında ilginç bölümler var…

31
Büyükelçi Westmacott, eşi Susie ve Abdullah Gül..
Reklam

İngilizler oldum olası Türkiye ile yakından ilgilidir. Osmanlı döneminde başlayan ve kimi zaman dostane kimi zaman hasmane devam eden ilgileri günümüzde de devam eder.

Bu yakın ilgi Ankara’ya gönderilen büyükelçi ve büyükelçilik görevlilerinde de kendini belli eder. Bir önceki (2014-2017) büyükelçi Richard Moore ülkesinin istihbarat örgütü MI6’in başında bugün. Onun seleflerinden Peter Westmacott da (2002-2006), Ankara’dan sonra Paris’e, bir sonra da Washington’a büyükelçi olarak gönderildi.

Fransa ve ABD düzeyinde görür İngiltere Türkiye’yi ve burada başarılı olan büyükelçiyi de ödüllendirir.

Nereden çıktı İngiltere ve İngilizler konusu?

Yeni çıkan ve birinin Türkiye ile ilgili bölümlerini derhal okuduğum, diğeri elime geçmediği için henüz okumadığım, ancak hakkında yazılan tanıtım yazılarından önemini fark ettiğim iki kitaptan…

Jeremy Seal seyahat yazılarıyla ünlenmiş bir yazar. Onun daha önce de Türkiye’yi konu edinen üç kitabı vardı, ‘A Coup in Turkey’ (Türkiye’de bir Darbe) isimli olanı çok yeni.

Henüz okumadığım kitap Jeremy Seal’inki…

Kitabın ismi akla 15 Temmuz 2016’da yaşanan hain darbe girişimini anlatıyor izlenimi veriyor; yazar ona şöyle bir değiniyor oysa… Kitaba esas konu ettiği ‘darbe’ daha sonraki bütün askeri müdahalelere yol açan 27 Mayıs (1960) darbesi…

Reklam

O darbe ve darbeye muhatap edilen Demokrat Parti ve Adnan Menderes

Menderes’in partisini iktidara nasıl taşıdığını, ülkenin tek parti döneminde ihmal edilmiş kesimlerine sahip çıkarken ülkeyi dönüştürme hamlesi başlattığını, ‘çarıklı’ köylüleri siyasetin merkezine taşıyarak bunları gerçekleştirdiğini anlatıyor.

Anlaşılan kitabın en önemli bölümleri ülkemizdeki ‘laik-dindar’ çekişmesine ayrılmış. Tanıtım yazısında kitaptan aktarılan bölümler kıyıcı eleştiriler içeriyor. Bir yerde “Menderes kendi sonunu hazırladı. Fırlayan enflasyonla halkın ağzında ülke ‘Yokistan’ diye adlandırılır hale gelmişken, vaktiyle savunduğu özgür basını susturma gayreti içerisine girdi” diye yazmış.

Darbecileri kıyasıya eleştirdiği de bir gerçek. “Bu darbeyle ülkenin başına darbeler dönemini açtılar. 1970’ler, 80’ler ve 90’larda üç darbe daha onların açtığı yoldan gerçekleşti. Fransa’da çiftçilerin grevleri, Kuzey Kore’de nükleer füze testleri, ABD’de okullarda silahlı saldırılar neyse darbeler de Türkiye için öyle bir şey oldu” da demiş yazar… 

Büyükelçi’nin Türkiye anıları

Paris’te ve Washington’da görev yaptığı sonraki yıllarda da ülkemize ilgisini koparmamış Peter Westmacott AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında büyükelçi olarak ülkemize atandı, 2006 yılına kadar Ankara’daydı. Türkiye’nin AK Partili ilk yıllarına ve özellikle Avrupa Birliği’ne tam üyelik çabalarına yakın tanıklık etti. Bu arada, İstanbul’daki konsolosluk hizmetlerinin verildiği Pera Sarayı’na konulan bombanın patlamasıyla kendilerine dönük terörle de karşılaştı. O terör eyleminde ülkesinin İstanbul başkonsolosu ile yardımcısı hayatlarını kaybettiler.

İsmi ‘Buna Diplomasi Diyorlar’ diye çevrilebilecek kitabında (They Call It Diplomacy) o döneme damgasını vurmuş Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ile kapsamlı sayılabilecek görüşmelerine de geniş yer veriyor. Kitapta çeşitli vesilelerle Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Vecdi Gönül, Bülent Arınç ve Beşir Atalay’ın da isimleri geçiyor.

[İngiliz Büyükelçiliği’nin kalabalık davetleri olur. Onlardan biri AK Parti’nin seçimden yeni zaferle çıktığı günlerdeydi. Partinin lideri Erdoğan siyasi yasaklı olduğu için başbakanlığa kimin getirileceğinin günün konusu olduğu günlerde öyle bir davetteydik. AK Parti kadrosu büyük çapta davette hazırdı. Westmacott yanıma gelip kümeleşenlerden kimin başbakanlığa gelmesini muhtemel gördüğümü sordu. O Vecdi Gönül’ün başbakan olacağını sanıyordu.]

Reklam

Görevden ayrılması sonrasında da Türkiye ilgisinin sürdüğü 2007 dönemecini sanki Ankara’daymış gibi yazmasından belli oluyor. CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ni de kullanarak akamete uğrattığı 2007 cumhurbaşkanı seçimi, erken seçimde AK Parti’nin yüzde 47.5 oy alması, ardından yenilenen cumhurbaşkanı seçimi ve Abdullah Gül’ün yeniden aday olup seçilmesi… 

Şu cümle kitaptan:

“Erdoğan’ın kişisel tercihi Savunma Bakanı Vecdi Gönül’dü. Fakat etkili Meclis başkanı Bülent Arınç Gül’ün adını öne sürdü –bu davranış Erdoğan’ın yanındaki bazı isimlerin sadakatini sorgulamasına yol açtı.”

Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı süresini doldurmasına az bir süre kala Westmacott yine Türkiye’dedir. Gül’ü de ziyaret eder. Sonrasını kitaptan aktarayım:

“Cumhurbaşkanlığından ayrılmasına günler kala kendisini siyasi hayattan kopmamaya ikna etmeye çalışmak üzere Gül’ü görmeye gittim. AKP parti liderliğinde Erdoğan’ın yerine gelecek kişiyi belirleme tarihini öne çekmişti, ama Gül yine de ağırlığını koyup gidişi değiştirebilirdi. / Böyle bir şeyi hiç düşünmüyordu. Cumhurbaşkanlığından sonra başbakanlığa talip olmak ona ters geliyordu ve dahası yeni cumhurbaşkanı ile muhtemel bir çatışma içerisine girmek de istemiyordu.”

Bu konunun ele alındığı sayfada, Westmacott eşiyle birlikte ziyaretlerinde görüştükleri Hayrünnisa Gül’ün İngilizcesi’ni methediyor.

Türkiye’deki görevi sonlanırken o sırada başbakan olan Tayyip Erdoğan’dan nazik bir teklife muhatap olur. Davet ederse Başbakan Erdoğan adeti hilafına bir akşam yemeğinde kendisinin misafiri olabilecektir. “Bu büyük bir incelikti” diyor Westmacott. Başbakan eşi ve kızıyla İstanbul’daki İngiltere’nin Pera Sarayı’na gelir. İngiliz büyükelçi bazı bakanlar ile başbakanlık kadrosundan birkaç kişiyi daha davet eder. 

“Gerekli gördüklerimi çağırdım, ancak davetten haberdar olup aynı masada kendileri de olmazsa başbakanın bunu anlamakta zorlanacağını ileri sürüp davet edilmek için bize telefon eden yandaşları değil” cümlesini ilginç buldum.” (s. 87) 

İki kitapta iki İngiliz yazar farklı dönemlere ışık tutan iki Türkiye tablosu sergiliyor.

ΩΩΩΩ

Reklam

31 YORUMLAR

  1. Dünün mağdurları,
    Bugünün mağrurları,
    Yarın ne olacağız diye düşünmüyor musunuz? Evet siz, aynaya bakabiliyor musunuz hala?

  2. 28 Şubat’ta askerlere aslanlar gibi direnen iki kadın vardı. Meral Akşener birisi. Ona bugün 28 Şubat’ın mağduru geçinen zümre zulüm yapıyor artık. Partide lider adayı oldu, iktidar mahkeme kararı ile iptal ettirdi kurultayı. Parti kurdu, illerde toplantı yapamasın diye parası ödenmiş salonların sözleşmelerini iptal ettirdi. Her türlü iftirayı yaptılar havuz medyalarından. Hala da uğraşıyorlar onunla. Bu ak partisinin yatacak yeri yok gerçekten. Yaptıkları zulümün haddi hesabı yok. Sorsan en mazlum onlar. İktidar koltuğu gerçek yüzlerini görmemizi sağladı ama.

  3. Şu an!Türkiyeyi kim yönetiyor?
    Cevap! 28 Şubatcılar. Hatta bin kat daha zalimler.
    O zaman Şeriatcı Yani “Allahın kanunlarına” itaat edenler olarak saldırıya uğrayanlar.
    Şimdide 28 Şubat’a mağdur oyunları oynayanlar tarafından Namussuz, terörist, vatan Haini olarak hapishanelerde çoluk çocuk, nine,dedeleri ile birlikte istiflenmişler.
    Şu an 28 Subatciların altin çağı yaşadıkları bir dönem.
    Muhteşem saraylarda at oynatiyorlar.
    Sahi bu kadar mahlukatı Erdoğan nasıl yetiştirdi.
    Kendi kendilerini anlatırlarken başkalarını suçlamalri tam bir……

    • Bu haşhaşi sesi ,şu Haçlılar namusunuza dokunmaz diyen ABD kucağında oturan papazın atlet koklayanlarundan olanı
      Hiç akıllarına bir din adamı ABD kucağında ne işi var demek akıllarına gelmiyor

  4. Yazarımız neden 28 Şubat konusunda yazmıyor diyor yorumcuların bazıları. Anlayana sivri sinek saz. Yazarımız 28 Şubatta da mağdurdu. Bugün de mağdur. Üstelik 28 Şubatın güya mağdurları iktidarda. Demek ki neymiş? Devirler geçer ama mağdurluk bitmez burada. Neden acaba? Nasıl bir virüs var ki bu ülkenin genlerinde zamanlar geçiyor ama ülke bir milim ileri gitmiyor. Bazıları unuttular tabii o günleri. Ama yakında hatırlatırlar size.

    • Acaba niye
      Şu darbe hakkında 3 kuruş yazsa ya
      Kim yaptı niye yaptı
      Trump hakkında yazdığının 1/10 u kadar

  5. Bu kitapta yazılanlar, AB ve ABD gibi ülkelerin başkanları hakkında yazílsa’idi. Şu an oranín basını ve halkı o başkaní istifaya ettirmişti.
    Bizdeki taraftarlarín hali rezalet.

    İngiltere Büyük elçisi Gúlü ziyaret ediyor! Bu gayet normal. İngilizler’de dahil Bütün demokırası úlkeker Abdullah Gülün siyaseten çekilmesinin hem dünya hemde Türkiye için felaket olduğunu bildikleri için ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini sonradan yazdıkları kitaplardan öğreniyoruz!
    Fehmi bey kıbar ve anlaşılır bir üslupla okurlarını perde arkasínda dõne dolaplardan habardar ediyor.
    *****
    “Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı
    süresini doldurmasına az bir süre kala Westmacott yine Türkiye’dedir. Gül’ü de ziyaret eder. Sonrasını kitaptan aktarayım:”

    “Cumhurbaşkanlığından ayrılmasına günler kala kendisini siyasi hayattan kopmamaya ikna etmeye çalışmak üzere Gül’ü görmeye gittim. AKP parti liderliğinde Erdoğan’ın yerine gelecek kişiyi belirleme tarihini öne çekmişti, ama Gül yine de ağırlığını koyup gidişi değiştirebilirdi. / Böyle bir şeyi hiç düşünmüyordu. Cumhurbaşkanlığından sonra başbakanlığa talip olmak ona ters geliyordu ve dahası yeni cumhurbaşkanı ile muhtemel bir çatışma içerisine girmek de istemiyordu.”
    *******
    Yazının yukardaki bõlümunde anlatílan ziyaret gayet normal ve diplomasiye uygun.

    PEKİ AŞAĞIDAKÍ BÖLÜME NE DEMEL!
    ******
    “Türkiye’deki görevi sonlanırken o sırada başbakan olan Tayyip Erdoğan’dan nazik bir teklife muhatap olur. Davet ederse Başbakan Erdoğan adeti hilafına bir akşam yemeğinde kendisinin misafiri olabilecektir. “Bu büyük bir incelikti” diyor Westmacott. Başbakan eşi ve kızıyla İstanbul’daki İngiltere’nin Pera Sarayı’na gelir. İngiliz büyükelçi bazı bakanlar ile başbakanlık kadrosundan birkaç kişiyi daha davet eder.”
    *******””
    “Türkiyenin başbakanı! Bir büyúk elçiye kendi kendisi ve ailesini davet ettirmesi.. Türkiye adına Gurur vericimi? Yoksa! Utanç, vericimi? Bir başbakan ülkesini Dünyada ancak bu
    kadar küçúk düşúrúr.

    *******
    ?“Gerekli gördüklerimi çağırdım, ancak davetten haberdar olup aynı masada kendileri de olmazsa başbakanın bunu anlamakta zorlanacağını ileri sürüp davet edilmek için bize telefon eden yandaşları değil” cümlesini ilginç buldum.” (s. 87) ”
    ******
    Evet bu cümle çok ilginç, ve kos kocaman bir úlke kimlerin elinde oyunçak olmuş, olduğunun ispat.

    Yavaş yavaş sıra 15 Temmuz’a geliyor.

  6. Ben şahsen!Türkiyenin 11. Ve son Cumhur başkanı! Sn Abdullah Gül’ün Türkiyeyi bu duruma düşürenler’e engel olmaması veya “OLAMAMASI’DAN ” dolayı kendi adıma onu sorumlu buluyorum. Oysaki Köşkte iken elindeki imkanları yol arkadaşı’nı korumak yerine! Adalet korumak için kullansa’idi bugün bizim ülkemiz Dünya’ya rezil değil vezir olmuştu.

    İngilizler’e gelince her konuda işlerini hillesiz yapan çalışkan, dürüst, ve başarılı, bir millet, boyunlarını kesseniz yalan söylemezler. Babalaride olsa hak etmiyen kimseleride övmezler…

    Biraz’da Cumuhur Başkani Gül Türkiye için neler taptığına değinelım.
    Bizim gelimiş geçmiş C Başkanları arasında doğulu batılı, her milletti iyi taniyan, devletler ile en iyi dostluklar kurarak siyasette aktif olduğu dõnmede “ERDOĞANA” rağmen! Türkiyeyi Dünya lideri yapmış! Dürüst, Çalışkan, Müthiş
    zekasi ve yumuşak uslubu ile bunları başaran’da gene 11.C Başkani Gül’den başkası değil.
    Herkes ile tercümansız konuşan birisi”nin insanlar üzerinde etkisi daha olumlu olur.
    Gül ve Ailesi’nde bunlar fazlası ile mevcüt.

    Hayrünnisa Gül’e gelince! O eşinden 10 kat daha başarılı oldu? Bir dergiye kapak olduğu zamanda yabancı basında, şöyle tarif etmiştiler! “First lady
    Gül ile Çankaya Köşkünde görüştük! First Lady Gül! Misafir perverliği yani sıra, Kültürlü, bilgili, hanımefendıliği ve harika İngilizcesi ile bizler adeta büyülendik.” O derginin muhabirleri Dindarliğından’da etkilendiklerini’de yazımıştılar.
    11.first lady’de eşi gibi gelmiş geçmiş first lady ler arasıda’da en başarılısı. Yalnış hatırlamiyorsam Hollanda kiraliyet ailesindenden ödül aldı.

    Abdullah Gül ve Ailesi Hakkında hem Arap ve Müslümanlar, hemde Bati ,Hırıstiya,ve Müseviler tarafindandan
    en ufak bir olumsuz eleştiri almak şöyle dursun;aksine sevilen ve saygı, duyulan bir aile.

    Oğulunun biriside Tofal sınavında tam puan almıştı, onuda yabancı basında okumuştum.
    APP gibi
    Dicital yazişmalar’da Abdullah Gül Türkçe karekterlerin konulmasını istemişti.

    Onları, arkadaşlari değil! Dünya öviyor…

    Not: Herşeye rağmen! Türkiyeyi bu hale sokanları Abdullatif Şenerin gibi açılamadığı için 11 C Başkanı’de sorumluluğunu yerine getirmedi veya getiremedi!
    iki ara bir dere de kalmakda kolay değil.
    Sonunda evlat var.

    • Tony Blair in yalanları ile Irak’ta kaç milyon gunahsizin katledildiğini hatirlamiyorsunuz herhalde .Doğru sizin DURUSTLUK anlayışınız bu.Ne demeli.

      • Sahi benim yazdıklarım sizi neden bu kadar rahatsız ediyor? Ben doğruluğuna emin olmadığım değil kelime tek bir harf dahi yazmam.
        Size tavsiyem kendi seviyenizdekilere musallat olun bana değil.
        Sadam yükleher silah üretiyor olayı ne batı tarafından uydurulmuş yalan nede iftira.Yükleher silah olayi Irakli bir sığınmacının ingiltere mahkemelerini kandırmak için uydurduğu bir masal.
        Ingiltereye kaçak girdiği zaman,” ben saddamın yer altındaki gizli yükleher silah fabrikasınada görev yapiyordum, insanların ölmesine gönlüm razı olmadığı için ordan kaçtım ve Önce ırakta gizlendim, daha sonra Türkiyeye geçtim.
        Türkiyede saddamın görevlendirdiği casuslarından çok fazla olduğu için orda en güvenilir ülke İngiltere olduğunu öğrendim ve yunanistan üzerinden buraya geldim. Şu an saddam beni ariyor bulduğu zaman beni ve ailem öldürecek.”

        O yalancının yalanını önce Buşa bildiriyorlar, Buşda zaten 11 eylülün meyvelerini yerken bunda balıklama atliyor.
        Yani bunda Yalanci ırak vatandaşı ve yalanı sayesind Irakı cehenneme çevrdiler.
        Ha batıda idareciler öğle “biz kandırıldık, milletim ve Allahım beni aff etsin diyemezler, çünkü o ulkelerin halkı ona hesap sorar, sizin gibi onu kandıranlara değil.

        Daha fazla rezil olmamak için! Benim yorumlarıma musalat olmayı bırakın.
        Siz Kapi gibi belgeleri görmüyecek kadar bilgiden noksan biri olarak Resmi gazete Yazmiyor diye iddia ediyorsunuz.
        Tabi! Resmi gazetenin isim isim yazmadığı gibi ihraç edilenleri ertesi günkü nusasında toplu halde yazıldığından dahi bey habesınız.
        Sanki Bakanlar kurulu listesinden bahs ediyorsunuz.

  7. Şubatçıları bırak UK’a bak.
    Yazar subliminal mesaj mı veriyor?
    Malum bugünün anlam ve önemine uygun yazı beklerken ters köşe mi olduk?
    Ben Şubatçılar’ın IQ seviyelerine takmış durumdayım;
    – Adamlar masum Kürtlere işkence yapınca Kürtçülük hareketinin doğacağını yada gelişeceğini hesap edemiyor.
    – Dini değerleri aşağılayınca milletin bu değerleri referans alan bir partiye yöneleceğini düşünemiyor.
    – Bir partiye iki milyon fazladan oy verilmiş gösterince bu partinin iktidara gelebileceğine zerre kadar ihtimal veremiyor.
    Bizimkiler tek kitap okumadan, deliriş filmiyle herşeyi çakozluyor.

    olduk

    • Yazarın kıdemli bir okuyucusuyum. Hiç “subliminal” mesaj verdiğine rastlamadım. Bilemiyorum, belki vermiştir, ben kaçırmışımdır… Hep söylerim “ters köşe” olmak istemeyen, beğenmeyen, hoşlanmayan okumaz… Subliminal mesaj vermeyen, okurunu düz köşeye yatıran yazarlar vardır mutlaka. Onları okuyun… Sabah’ta, Yeni Şafak’ta, Türkiye’de vardır böyle yazarlar. Hürriyet’te bile üç tane var. İktidar sahipleri sağolsunlar memlekette okunacak gazete bırakmadılar. Allah internet denen şu nimete zeval vermesin. Amin.

  8. Bugün 28 Şubat
    Gül ün eşinin kendi sarayına giremediğim günlerdi.
    Kim mi halletti bu büyük melanetleri
    İngilşzlerin fikirleri tabii ki bu günün öneminden daha önemlidir Şb koru dan daha mı iyi bileceğiz

    • 13 insanımızı 5-6 sene rehin / esir tuttular sonra kafalarına sıktılar. Bu 13 insanımızı “pazarlık”la, “takas”la kurtarmak mümkündü. Operasyonla kurtarma girişimi sırasında üç şehit daha verdik… Bu melanetlerin sorumlusu kim? Daha önemlisi böyle olaylar yaşanırken bin odalı sarayda yaşayabilmek nasıl bir hazım genişliğidir? Bin odalı saray en önemli sorunumuzdur. Fikir namusu ve vicdanı olanlar bunu kendine mesele edinir… Mehmetçik yakılırken, şehit edilirken bin odalı sarayda yaşamak caiz değildir. Hiçbir İslam alimi buna cevaz veremez. Bak bu konu çok önemli…

      • Ergün bey! Öyle demeyin! Bunların müslümalığı milleti kandırmak. Bunlar Perinçek yani 28 şubatcılar ile birlikte.Çinde Uygurlari, hallettiler, şimdide Türkiyede faisiz ev satiyorlar. Açıkcası Erdoğan’ın Inşatciları! ayy pardon mutahitler.
        Onun için buralarda kendi kendilerini rezil ediyorlar.
        Ayrıcada sn Korunun okuyucularını akit tv nin izliyicileri olarak görmeleride ne kadar kurnaz olduklarını göteriyor.

      • Mehöetçik şehitde olur leşde alır.Savaştayız nihayetinde 40 yıldır okçular tepesi hiç boş kalmadı şükür.
        Olmayacak şey ise Emperyal kucağında oturup “Haçlılar namusunuza dokunmaz ” diyen ABD ajanı olmaktır.

  9. Yabancı misyon şeflerinin ülkemiz hakkında sonrada kaleme aldıkları yazıları çok önemserim.
    Mutlaka kendi devlet politikalari ile ters düşmeyecek gerçek kırıntılarının en fazla bulunacağı imalar bile altın madencilerinin tonlarca taşları aktarıp elde ettiği altın parçacıkları kadar değerlidir.
    Analitik zekasıyla önemli görevlerde bulunmuş kişilerin yazılarını yorumlama kabiliyeti olanlar
    geleceğe ilişkin daha doğru tahminde bulunma şansları yüksektir.
    Gerçekler özellikle kıymetli olan gerçekler saf ve yalın sunulmaz.
    Anlayan bir dimağ ararlar.
    Anlama seviyesi düşük olanların anlayacağı şekilde olayları basite indirgemek gereksizdir.
    Basit anlayanların basit kişiler olması sebebiyle anlamasalar da olur mantığı geçerlidir.
    Herkes sandığının büyüklüğü kadar kendince kıymetli olanlardan yükleme yapabilir.
    Çoğu zaman etkili ve yetkili değilsen bütün gerçekleri anlasan bile ancak durum tespiti yapabilirsin.
    Gidişatı değiştirme engelleme hızlandırma gücün yoktur.
    Yine de merak her şeydir.
    Merak etme vazgeçilmez bir öğrenme iksiridir.

  10. Erbakan’ın partisini kapatıp, 5 yıl siyaset yasağı getirdiler..
    Başbakanlık yapmış Erbakan Hocayı, “dolandırıcılık”tan mahkum ettiler..
    Bir 5 yıl daha siyasetten uzaklaştırdılar..

    Erbakan’ın talebesi Erdoğan’ın partisine de aynı gerekçelerle kapatma davası açıp, siyasetten men etmeye çalıştılar..Kıl payı Erdoğan kurtuldu..28 Şubatçılar, hedefledikleri gibi, Erbakan’a yaptıklarının aynısını, Erdoğan’a da yapmayı başaramamış oldular..
    Ama 28 Şubat kafası, dur durak bilmez..

    Şimdi her türlü kirli ittifakı yaparak.Hatta AK Parti’den makam uğruna atılanlarla işbirliğine soyunarak.
    Abdüllatif Şener’lerle..Abdullah Gül’lerle..Ahmet Davutoğlu’larla.Ali Babacan’larla..Birlikte yol alarak, Tayyip Erdoğan’a da Erbakan Hocaya yaptıkları suçlamayı yapıyorlar..

    Bakmayın siz, “128 milyar dolar buharlaştı” iftiralarının, siyasi söylem gibi dillendirilmesine..Eskisi gibi, yargıda militanları görevde olsaydı..Erdoğan’a da Erbakan’a attıkları iftiraları, yargı eliyle de atacaklardı..

    • Doğu Perinçek, simdiler kimlere kanka, şu anda nerede ise hakikat iyot gibi 28 şubat mağdurları ile 1000 yıl sürecek mafyası nerede anlaşılır. Biz sadece hakikatten yana olmaya programlanmış bir algıya sahibiz çünkü tokatlı vekile tokat gibi verilen cevaplar vicdanımız nezdinde rahatlamaya sebep olmuyor. Vicdanlı Gergerlioğlu 28 şubat mezalimi esnasında başörtülü kızların hakkını savunup terörist olarak isimlendirilirken bugün başka mağdurların uğradığı haksızlıkları söylüyor diye gene terörist ilan edilip kendisine hapis yolu açılmaya çalışılıyor ise biz adaleti mahza tarafında olmak ve sesimizi bir duyan var mı? diye sormak zorundayız. ” Kimsesizlerin sahibi kimdir?” bilmek istiyorum. Teemmel

    • RTE, Erbakan için “Bunlar gelmeyi biliyor, gitmeyi bilmiyorlar” diyordu. Şimdi kendisi de aynı durumda. Erbakan partisinin başından ayrılmadı. RTE, Gül vs. ayrılıp yeni parti kurdular. Bunu “makam uğruna” yapmadılar. Daha iyi siyaset yapabilmek için yaptılar. Bu, ilerici bir hamle idi. Yeni parti kurmak “ihanet” değildir. AKP’ye karşı kurulan ittifaklar da “kirli” değildir. Millet ittifakını oluşturan partilere “illet, zillet ve ihanet” ithamı yapılamaz. Bu ithamları “kirli zihinler” yapar. AKP’den atılanlar “saltanat”ın, “tek adam rejimi”nin, haksızlığın, hukuksuzluğun, yolsuzluğun önünde engeldiler. O yüzden atıldılar; “makam uğruna” atılmadılar. RTE’nin ve AKP’nin miadı doldu. Gidicisiniz. Gideceksiniz. İktidardan gidince millet derin bir nefes alacak. Türkiye süratle normalleşecek. AKP’ye karşı “kirli ittifak” yoktur. Bunu söyleyenlerde de fikir namusu yoktur…

  11. Dışardan birinin hele tarafsız ve gerçekçi bir bakışla bizi anlatması şüphesiz bizlere de ışık tutar , sağlam ve doğru yolu görmemize yardımcı olur ; kendilerine şükran borçluyuz !
    Ancak ben konuya biraz tarihi açıdan bakmak istiyorum .Ben şahsen tarihi ve tarihi olayları okurken konuya , işin içinde hep İngiliz parmağı olup olmadığına bakarım .Çünkü tarih boyunca hemen hemen her hadisede İngiliz siyaseti , perde arkasında hep Osmanlı’nın aleyhinde hareket etmiş, hep kendine bir menfaat sağlamaya çalışmıştır. Nitekim bu gün bile başımızdaki bir çok sorunun temelinde bu sahtekar ve ikiyüzlü İngiliz siyasetinin hainlikleri yatmaktadır ! Hal böyle olmakla beraber bir yandan geçmişi unutmamaya çalışırken bir yandan da bu günün gerçeklerini görmek , bu günün şartlarına göre hareket etmek , ona göre ilişkiler ve dostluklar tesis etmek gerekir .
    Herkese selamlar saygılar ; sağlıklı günler dilerim.

  12. SN KORU günün ANLAM VE ÖNEMİNİ anlatmak yerine lafı yine Abdullah Gül e getirmeniz ilginç .Oysa bugun anlatılacak okadar mevzu varki.
    Bugün hukuğun keyfiliğinden bahsedenlerin hukuğun katledildiğinden bahsedenlarin O günlerde askerlerin karşısında esas duruşta bekleyen hakim ve savcılardan neden bahsetmezler. Bugün çıplak aramada ile insanların onurlarının kırıldığını bahsedenler Başörtulü bayanların insan yerine konmamasından bahsetmezler. İmam hatipleri çökertmek adına eğitim sisteminin katledilmesinden bahsetmezler.
    Bunları yapmayanlar O günü yaşayan muhafazakarların halen neden AKP yi terketmediğini anlayamazlar.

    • Ahmet kardeş , sen de lafı döndürüp dolaştırıp habire aynı konulara getiriyorsun ; arada bir fark var mı ! Hem o konularla ilgili dünya kadar yazılar yazılıyor ; hepsini Fehmi Koru mu yazacak ? Peki o gün askerlere esas duruşta selam veren adalet bu gün kime esas duruş gösteriyor !
      En iyisi sen aşağıdaki Ender Beyin yazısına bir göz at , iyi gelir !
      Selamlar , iyi günler

  13. Yemek daveti paragrafı daha karmaşık yazılabilir miydi diye düşündüm. Yok, yazılamıyor.

  14. Sayın Koru bir de son darbeyi aydınlatan kitaplar listesi yapsanız.

    İlk kitabın alt başlığı tam yerinde olmuş. “Despotism and vengeance in a divided land” (bölünmüş bir ülkede despotluk ve intikam). Türkiye’nin özeti bu aslında, ve hiç değişmeyen, devam edegelen hikayesi.

    • bizim hikâyemizi başkaları yazıyor ama biz ne yaşarığımızı bile anlamamakta ısrar ediyoruz.

  15. Erdoğan’ın dengelenmesi gerekiyordu Cumhurbaşkanı olduktan sonra. O hep tek adam olmak istedi. Önce Davutoğlu’nu getirdi yerine. Baktı ki yeterince sadık değil, anında Pelikan oyunlarıyla devirdi yerine has adamını getirdi. Büyükelçi çok öngörülüymüş. Maalesef bizim siyasetçiler hep korkak, ürkek, ve fazla sadık oldular. Sonunda Erdoğan istediğini elde etti ama Türkiye’de bir çuval inciri berbat etti. Demokrasinin de içine ettiler. Herşey alt üst oldu. Yazık oldu baştan sona. Başa bile dönmedik. Bugün batı bloğundan da uzaklaştık, iki arada bir deredeyiz. Buradan çıkış da kolay görülmüyor. Birileri kendilerini dev aynasında görüyorlar, ama bütün rakamlar ve ülkenin perişan hali ortada.

Yoruma kapalı.