Japonya’da geçen bir yabancı TV dizisini izlerken nedense aklım ara sıra günlük siyasi gelişmelere de gitti geldi…

9
Reklam

Bir yabancı platformun yeni gösterime sunduğu Shogun dizisinin ikinci bölümünü izliyorum. 1980’den hatırladığım bir kavram ‘Shogun; ‘baş-savaşçı’ demek gibi bir şey. ‘Shogun’ o yıl bizde de çok beğenilen Richard Chamberlain’ın başrolünde bulunduğu bir diziye konu olmuştu. Eskinin artistleri Hollywood ünlüleriydi; bu defa Japon ağırlı bir dizi olmuş ‘Shogun’, olması gerektiği gibi…

Eskisinde, izleyenler bilir, ‘Efendi Tıoranaga’ vardı; yenisinde de yine onun etrafında geçiyor 1600 Japonya’sını aktaran dizi.  

Neyse lafı uzatmayayım da sadede geleyim.

Liderin ölmek üzere olduğu ortamdayız. Adam ölmeden önce ileride devleti yönetecek kişi olan henüz çocuk yaştaki oğlunu Toranaga’ya emanet ediyor. 

Ölenin arkasından değil o daha ölmeden iktidar savaşları başlıyor.

1600 Japonya’sındaki iktidar savaşları bana çok garip gelmedi.

Emanet edilecek yarının kralı olacak çocuk için, babası, “Oğlumu düşmanları kadar dostlarından da koru” diyor Toranaga‘ya ve ekliyor: “Yönetme sırası ona geldiğinde, zirvede yalnız olacağını bilsin, bu önemli dersi ona öğret…”

Zirvedeki yalnız kalmaya mahkum.

Reklam

O durumdakilere yaklaşılamıyor bile. Aşağılarda neler olup bittiğinden zirvedekinin haberi olmuyor tabii. En zirve en fazla yalnızlık demek; genellikle bu da zirvedekinin sonunu getiriyor.

Japonya’dan söz ediyorum.

Bizde durum farklı olabilir.

Farklı olabileceğini, Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet’in ilk döneminde (1874-1934) yaşamış Cenap Şehabettin’in özlü sözlerini topladığı ‘Tiryaki Sözleri’ kitabındaki şu cümlesinden anlıyoruz: 

“Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir. Önemli olan nereye gelmiş olduğunuzdan çok, nereden ve nasıl geldiğinizdir.”

Kitabın yayın tarihi 1918. Cenap Şehabettin sonradan Birinci Dünya Savaşı adını alacak Büyük Savaş’ın öncesi ve sırasında gözlemlediği siyasi ayak oyunlarından etkilenmiş olmalı.

İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın ‘Son Sadrazamlar’ kitabının o döneme ait bölümünü okurken, savaşa girme kararı alması için sürekli sıkıştırılan Başbakan Sait Halim Paşa’nın durumundan bayağı etkilenmiştim.

Müsaadenizle eski bir yazımdan bir alıntı yapacağım: 

Reklam

“Birinci Dünya Savaşı patladığında (1914) Türkiye Osmanlı İmparatorluğu idi. Ülkeyi yönetenler kendilerini bulunmaz Hint kumaşı sayan türden siyaset cahili bir kadroydu. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, ‘Son Sadrazamlar’ adlı eserinin Sait Halim Paşa’ya ayırdığı bölümünde, savaşa girme kararının nasıl alındığını ayrıntılarıyla anlatır. Karar Sadrazam Sait Halim Paşa’nın muhalefetine rağmen alınır. Kararı destekleyen kadro savaştan büyük kazançla çıkılacağı umudundadırlar.

Savaş bittiğinde (1918) Osmanlı değsen yıkılacak hale gelmişti ve savaşa girme kararını alan kadro daha güvenli saydıkları ülkelere gitmek üzere birerli ikişerli ülkeyi terk etti. Pek çoğu gurbet ellerde ve suikastlarda hayatlarını kaybettiler.”

Shogun dizisinin ilk iki bölümünde tepeye en yakın noktada olduğu için rakiplerinin kendisini ortadan kaldırmak amacıyla karşısında birleştikleri Toranaga, bir yandan ölüme hazırlanırken bir yandan da kendisini rakipler karşısında galip çıkaracak formül arayışına girer.

Formül, karşısına ‘dış güç’ olarak çıkar…

Dönemin emperyalist Avrupalı güçleri İspanya ve Portekiz Uzak Doğu’yu -büyük çapta Japonya ile Çin’i- kendi aralarında paylaşmışlardır. Japonya Portekiz’in hissesine düşmüştür. 

Portekiz ülkeyi kendi çizgisinde tutmanın yolunu dinde bulmuştur. Japon öndegelenleri Katolik yaparak…

İkili anlaşmayı bozmak için İngiltere’den bölgeye gönderilen filo, yolda korsanlara dört gemisini kaybeder, beşinci gemi Japonya kıyılarına ulaşır; ancak az kalan tayfalar esir haline dönüşür.

O tayfalardan biri Toranaga için siyaset oyununda kurtarıcı ‘dış güç’ haline dönüşür.

Neyse, bizde de platformlardan birinde gösterildiğinde Shogun dizisini izlersiniz.

Nedense güncel siyasi gelişmeleri takip ederken, Shogun ile geçirdiğim iki saat bana zihin açıcı bir ilaç gibi geldi.

ΩΩΩΩ

Reklam

9 YORUMLAR

  1. Sn yazar ve yorumculardan birkaç konu dikkatimi çekti. “Toranaga” güvenilir bir japon karakter, Turan Ağa yı çağrıştıran bu kelime Türkçe kökenli olabilir mi? Agha dan değişmiş “aga” bildiğim kadarıyla Türkçe bir kelime. İkinci konu savaş! İnsanın yapısında bu da var. Ayetler de buna değiniyor. Doğru hakkaniyetli savaş! Yazıda geçen ifadede savaşa girme nedeni olarak “kazançlı” ifadesi kullanılmış. “Nefs”e yontan, kazanç için girişilen savaş “doğru” bir savaş olmaz. Üçüncü konu askerlik. İstirmara girmemek kaydıyla vatan hizmeti adı altında her türlüsü olabilir. İçinde bulunulan şartlara bağlı. Yurtdışına parasıyla çıkan askerliğini bedelli olarak yapan yurtta askerlik yapana haksızlık yapmış olur. Ancak, kişi iş bulamadığı için yurtdışına çıkmak zorunda kalmışsa ve geçimini doğru düzgün çalıştığı işten sağlıyorsa. Askerliğini bedelli veya mümkünse kısa süreli yapması doğru bir harekettir, hiç yapmamasına kıyasla. Yurt dışından askerlik yapmak istiyen kalifiye, işinde uzman olduğu apaçık belli olan kişilerin askerlik süreci “vatan hizmeti” kapsamında araştırma ve teknik konularda devletin bizzat işin içinde olduğu “Aselsan” gibi kuruluşlarda da aktif olarak geçirilebilir. Hizmet hizmettir. Bence bu da makul bir yoldur. Dördüncü konu Portekiz’in Japon ileri gelenleri katolik yapması işi. Zorla yapılacak bir şey değil. İyi örnek olarak, DiN’i, Allah’ı Kuran’a uygun olarak anlatarak keşke Osmanlı da bu işin üstünde hassasiyetle durmuş olsaydı. Bunun en iyi şekli “Akıl*İman Sentezi”yle olur. Bilgiye dayanır….

    • Bizdeki gibi büyük ve hantal bir orduya ihtiyaç yok elbette. Profesyonel orduya çoğunlukla geçildi zaten. Acemilerden ordu olmaz. Aldıkları acemileri eğitmiyorlar, süründürüyorlar. Bir faydası yok kimseye. Profesyonel ordumuz da çok becerikli mi sorgulanır. Savaşta test edilmediler çünkü. NATO desteği olmasa örneğin bir Rus işgaline karşı çıkabilir miyiz bilemiyorum. Zor görüyorum. 15 Temmuzda olanları biliyoruz. Komutanlar düğün dernek yaparken derdest edildiler ve görevini yapması gereken kimse işini yapmadı, örneğin kışlalardan çıkışın yasaklanması gibi. Darbeyi bile sorgulayamadı kimse. Göstermelik apar topar bir meclis soruşturması yaptılar ve raporunu da sümen altı ettiler. Ordunun hali budur. Hiçbir alanda denetim olmadığı için her konuda çöktü sistem. Eğitimi de, depremi de, felaket yönetimi de, meclisi de, hazinesi de böyle. Dingonun ahırı misali. Herkes bir tarafa yontuyor. Demokrasi yoksa şeffaflık da yok, hesap sorma da yok, refah da huzur da gelmiyor. Oy veriyoruz ama boşa atıyoruz.

  2. Mükemmellik akan yağ gibi bir yazı olmuş tebrikler 👏👏👏
    “Liderin ölmek üzere olduğu ortam..”
    “ ..henüz çocuk yaştaki oğlunu Toranaga’ya emanet edi..”
    “ Zirvelerde kartallar da bulunur, yılanlar da. Ancak birisi oraya süzülerek, diğeri ise sürünerek gelmiştir..”
    (Nerden bulur da uyarlarsınız günümüze)
    Kartal bir tane olur, herkes ona HAYRAN dır
    Benim ilginç bulacağım benzetme ise SÜRÜNGENLERİN ÇEŞİTLİLİĞİ..☹️ Olurdu.
    Zihin açma kısmına gelince,
    Etki alanı oluşturduğun yerlerde inanç! kozunu kullanmak tan ziyade, KULLANA BİLECEĞİN BİR ALT YAPI BULUNUYOR OLMASI!!!
    Ne annadık derseniz;
    Askerlerimizin ölmesine tehlikeye atılmasına gerek kalmadan sınırlarımızın ötesini de kontrol altına almak şansı doğmuş🤔.
    Nassı mı? Tepede iha siha yerde tank top trampla ortak olduğumuz kurşunlarla herhalde🤗.
    Siz de hâlâ annenizin deterjanı ile ovunndurun tın tın tencereleri😂😂
    Ne zaman diyen olursa,
    Yaza, belki yazdan da önce bahara inşallah..
    demeyi isterdim tabi..
    Başka bir absürt iş bulup koltuk devri!..
    Yine.. yeniden!.. seçimm!.. gibi
    manyaklıklar bulup üljenin oynayan çivilerini yerinden fırlatmazlarsa birileri😡😡😡

  3. Filfilaşil Yebuli

    Sayın chp başkanı özel kürsüden “bedelli askerlik yapanların oyunu istemiyoruz, vatanını sevenlerin oyunu istiyoruz” şeklinde bir konuşma yapmış. Tüm yorumcular bunun bir “gaf” olduğu hususunda hemfikir. Zira kendisinin İstanbul adayı yaptığı i.mamoğlu askerliğini bedelli yapmış ve rakibi akpartili kurum uzun dönem komondo olarak yapmış, hemde şırnakta.

    Bana kalırsa bu bir gaf değil. Sayın yazarın yukarıdaki yazısı ile birleşince sayın özer 2028 de rakibi olacak kişiyi şimdiden elemek maksadı ile söylediği görülüyor. imamoğlunun seçimleri kaybederek madara olmasını sağlayarak kendi yolunu açacağını görüyoruz.

    • Şu bedelli yapanlar az vatansever dir teranesi bitmeli artık!
      Bunu bitirecek olan ise muhalefet partileri olmalı!!!
      Hükmedenler bedelsiz! Hatta kendi cebinden bir kuruş harcamadan bedava gencecik çocukları bulmuş!!!
      Kullan at gibi düşünüyor olabilir mi yarın bir gün müptezelin biri gelir onun elinde??
      Yani, bir kişi asker olarak değerlendiriliyor ise, bunun bedelini (aylık tazminat) yüksek olmalıdır!!!
      Ayrıca bu cepheye gidenlerin şehit olması durumunda, bedelini halk vergisiyle tazminat ödemenin yanında; EMİR VEREN SİYASETÇİ LERDE herhangi bir yanlış karar vb nedenden ötürü BEDEL ÖDEMELİDİR:(
      Peşine düşmen gereken bedelli!!!
      DEĞİLMİŞ YANİ SÖZDE MUHALEFET!!!:(

      • Yenilgi korkusu yaşayan tek kişi İmamoğlu değil elbette. Partinin eş başkanı Özgür Özel de benzer bir tedirginlik yaşıyor. Bu telaş onun da konuşmalarına yansımış durumda. Aksi halde İmamoğlu’nun bedelli askerlik yaptığını bile bile, “Bize gerçek vatanseverler oy versin. Askerliğini bedelli yapanlar vermesin” demezdi herhalde.

        Kim bilir, belki de bile isteye söylemiştir.

  4. Bizde bir türlü yakın ve uzak tarihin dizisi belgeseli çekilemiyor. Bir Atatürk filmi bile çekemedik. Tüm dünyaya aşk meşk dizisi ihraç ediyoruz, ama ciddi konulara asla gelemiyoruz. Çünkü hala çözülememiş meseleler, hala sır hakikatler var. Dokunulmazlıklar var. Demokrasi olmadığımız için de bu böyle. Dünyayı ve kendimizi her konuda aldatmayı ve geçiştirmeyi tercih ediyoruz. Herşey sümen altı. Geçende Yıldıray Oğur’un Bulgur Palas’ın hikayesini anlattığı yazıdaki göz açıcı gerçekleri okurken hep vay be diyordum. Bulgur Palası Bulgarlardan kalma zannederdim hep. Meğerse bildiğimiz bulgurdan geliyormuş. O bulgur yokluğunda bulgur kralı olan çapulcuların ve yiyicilerin derin hikayesi sizi hayrete düşürüyor gerçekten.

    Neyse bu iktidar değiştiğinde bütün numaraları ortaya dökülecek ama fakat. Dizi üstüne dizi olacak. Çünkü tek adam yalnız. Gittiğinde kimse de mirasına sahip çıkmayacak. Çünkü mirası yok.

    • Ender bey “muhteşem yüzyıl” dizisi neyine yetmiyor, yemin ediyorum tüm avrupa ve asyada sadece türk dizilerinden türkçe öğrenmiş yüzbinler var, hem de 7den 70e…
      İllaki yakın tarih istiyorsan kemal tahirin bir eseri vaktiyle sinemaya uyarlanmış ama daha gösterime girmeden filmini darbeciler yakmış filan diyorlar?
      Neyse, tarih bilinci birkaç hafta öncesine ancak giden bir izleyici kitlesi olarak çok şey kaybetmiş sayılmazsınız:)
      “Çünkü hala çözülememiş meseleler, hala sır hakikatler var.” ifadenizde hangi
      “sır hakikatler”den söz ediyorsunuzdur bilmiyorum ama daha çok beklersiniz, filmler çekilecek de sizin gibiler izleyip aydınlanacaklar!
      En iyisi yıldıraya devam, yoklukta bal katık:)
      (Hani gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı, nooldu? Vaz mı geçmişler:)

  5. Sayın yazar da işin yolunu bulmuş artık, futbol yoksa film özeti verelim tadında bir yazı daha:)
    Dış güçler muappetini açmak için taa japonyalara gitmeye filan gerek yok:
    Güç içinizde!
    Ya da şöyle söyliim:
    O….. içerdeyse, kapı kilit tutmazmış…

Yoruma kapalı.