Kanal İstanbul, Süveyş ve Panama gibi değil.. Ne sağlayacağını bilen, kamuoyunu ikna etsin…

43
Reklam

Son zamanlarda ilginç gelişmeler yaşandığı bir gerçek: AK Parti’nin termik santrallerin bacalarında filtre zorunluluğunu erteleyen yasal düzenlemesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan döndü; yasa veto edildi. Ziraat Bankası’nın bir yan kuruluşunun bir firmayı finansal sıkıntıdan kurtarma amacıyla devreye girmesi, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan son anda karşı çıktığı için, gerçekleşemedi.

Her iki olayda da halktan gelen tepkilerin etkili olduğu anlaşılıyor.

Şu yakınlarda çıkan ve kamuoyundan ‘varlık vergisi’ damgası yiyen ‘değerli konut vergisi’ ile ilgili yasanın da, kendisinin onayını alarak yürürlüğe de girdiği halde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı rahatsız ettiği belli. 

Dün, bir ödül töreninde yaptığı konuşmada sözü CHP’nin tarihine getirip şunları söyledi:

“Tek parti CHP’sine ait bir dönemde objektif bir şekilde tüm boyutlarıyla araştırılması gereken karanlık noktalar bulunuyor. Elbette bunu öncelikle yapması gereken ana muhalefet partisi CHP’nin bizatihi kendisidir. Açıkçası CHP’nin artık bu millete kendi tarihiyle ilgili kapsamlı, samimi öz eleştiri vermesi şarttır.”

CHP’nin tarihinde en acılı sayfalardan biri, girilmeyen savaşın (2. Dünya Savaşı) masraflarını karşılamak üzere konulan ve ağır şartlarını yerine getiremeyenlerin Erzurum/Aşkale’de taş kırmak zorunda bırakıldığı ‘varlık vergisi’ uygulamasıdır.

Bir yolu bulunursa yeni çıkan yasanın etkisini azaltacak yeni bir gelişme bekleyebiliriz.

Yanlışlar yapılıyor, bazılarından vazgeçilebiliyor.

Reklam

Ancak hesaba katılması gereken türden ağır eleştirilere muhatap olunduğu halde pek aldırılmayan bir proje bu gelişmeler ışığında özellikle dikkat çekiyor: ‘Kanal İstanbul Projesi’… 

Montrö Antlaşması (1936) ile belirlenmiş Boğazlar rejimini işlevsiz bırakacak, bu arada doğaya müdahaleyle gerçekleşeceği için çeşitli çevre sorunlarına da yol açabilecek bir proje bu. Hem uluslararası ilişkiler ve askeri strateji uzmanları, hem de çevreciler tarafından ciddi eleştirilere muhatap olan bu pahalı projeden vazgeçmek istenmiyor.

Vazgeçmek bir yana, her yönüyle savunulması zor ve bu yüzden AK Parti sözcüsü bilinenlerin bile eleştirilere cevap vermede yetersiz kaldığı görülen bu projenin önüne onun ne kadar önemli olduğunu vurgulamak için abartılı sıfatlar da ekleniyor.

‘Çılgın proje’ de deniyor ‘Kanal İstanbul’ için, “Türkiye’ye çağ atlatacak” proje de…

“Dünyada nasıl Süveyş varsa, Cebeli Tarık varsa, bizde de Kanal İstanbul olacak” dedi dünkü ödül töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan

Süveyş ve Cebeli Tarık’a Panama’yı da ekleyebilirdi.

Müthiş önem veriyor bu projeye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eleştirilere rağmen gerçekleşmesi için olağanüstü çaba gösteriyor.

Önümüzdeki haftalarda ihale yapılıp ilk kürek vurulacakmış…

Reklam

Neden acaba?

Kanal İstanbul neden önemli?

Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlayan ve bu yolla dünya ticaretine büyük katkıları bulunan 1869 tarihli Süveyş Kanalı’nın neden önemli olduğunu biliyoruz. 

1881’de hizmete açılan Panama Kanalı da Büyük Okyanus ile Atlas Okyanusu’nu birbirine bağlıyor ve bu sayede iki okyanus arasındaki mesafeyi çok kısaltarak dünya ticaretine katkı sağlıyor.

Yapay geçiş yolu her ikisi de, ancak gerekli olduğu tartışmasız iki proje.

Peki ya Kanal İstanbul?

Ege Denizi ve Akdeniz’i Marmara üzerinden Karadeniz’e bağlamak için Boğazlar var; Çanakkale ve İstanbul boğazları… Karadeniz zaten bir iç-deniz ve bu sebeple oraya giden yolların yeni projeyle kısaltılması söz konusu değil. Projenin İstanbul Boğazı’na alternatif bir geçiş yolu olarak düşünüldüğü çok belli.

İyi ama neden böyle bir alternatif yola ihtiyaç var?

Süveyş Kanalı ile Panama Kanalı deniz ticaretinde bugün de çok önemli ve her iki kanala alternatif yeni geçiş yolları yapılmasının dahi bir ekonomik mantığı bulunuyor. Nitekim Süveyş Kanalı’na ek olarak yeni bir yapay kanal daha inşa edildi; Panama Kanalı da şu yakınlarda genişletildi.

Boğaz’a alternatif olarak inşa edilecek Kanal İstanbul ne işe yarayacak?

Bu soruya cevap olarak getirilen her gerekçe yapılacak muazzam yatırımı hak edecek önemde değil. Konuya askeri strateji açısından yaklaşanlar ise, Boğazlar rejiminin değişmesiyle sonuçlanacak bu projenin, Montrö sayesinde Türkiye’nin kazanımlarını gölgeleyebileceğini öne sürüyor. Tek kazanan, Montrö Antlaşması ile Karadeniz’e geçişleri kısıtlanmış bazı ülkeler olacak; ABD ve İngiltere gibi Karadeniz’e sınırdaş olmayan ülkelerin savaş gemilerini Karadeniz’de daha fazla göreceğiz.

Tabii böyle bir durum da, Karadeniz’e sınırı bulunan ülkeleri -özellikle Rusya’yı- rahatsız ediyor.

Rusya ise, hep biliyoruz, son birkaç yıl içerisinde Türkiye’nin kendisini yakın gördüğü ülke.

Bu sebeple Rusya da Kanal İstanbul projesine karşı.

Projeye karşı olanlar arasında İstanbul’un yeni büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ve partisi CHP de var.

Görünen, yalnızca Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın arzu ettiği bir proje durumunda Kanal İstanbul.

Filtre ertelemesinden vazgeçilmesi kolaydı. Şirket kurtarma girişiminin durdurulması da öyle. ‘Varlık vergisi’ adını alan ‘değerli konut vergisi’ bile bulunacak bir formülle gündemden düşürülebilir. Peki ya Kanal İstanbul?

O kadar masraf yapıldıktan ve devreye girdikten sonra yanlış olduğu anlaşılırsa ne olacak?

Demek istediğimin özeti şu: Proje için kürek vurmadan önce bu proje bütün yönleriyle tartışılmalı ve tek kişinin değil ilgili-ilgisiz her çevrenin benimsediği bir proje haline getirilmelidir.

Veya daha baştan vazgeçilmeli.

[Kanal İstanbul’u 1994’te Bülent Ecevit de gündeme getirmiş. Ecevit’in basın toplantısıyla tanıttığı projeye Hürriyet’in o zaman koyduğu ad ‘Mega Proje’. Ne kadar ilginç değil mi?]

ΩΩΩΩ

Reklam

43 YORUMLAR

  1. Azerbaycan kardes ülke bir devlet iki milletiz Gürcistanla sınırları kaldirali çok oldu Rusya ile de aramız iyi hadi ecdadımıza bi selam gönderelim Hazar Denizini Karadenize bagliyalim yüz yıl değil 1000 yılın projesi olsun.

  2. İstanbul Kanal projesi çokçası “olsa-iyi-olabilir” kategorisinde bir proje. Daha önce de ifade ettim. İçinde bulunduğumuz bugünkü zor şartlarda öncelik olarak 1. sırada bir projeymiş gibi üzerinde önemle durulması ve bu işe girişilmesi yanlış (ülke açısından para ve zaman israfı)! Tarihçesi Osmanlı dönemine, yani çok eskilere giden projelerden biri. Zamanı geldiğinde, şartlar daha elverişli hale geldiği bir zamanda yine yapılabilir. Ancak bu günkü stratejik ve kritik fazla bir değeri değeri yok. Pek vaktim olmadığı için şimdilik bu kadar. Bu arada bazı ayrıntılara bir sonraki sayfada girmeğe niyetli olduğumu belirtmiş olayım…

  3. Sevgili Bernar Bey,
    (İki gündür yazı yükleyemiyorum, reddediliyor. Umarım bu yüklenir. Yarısını yüklemeyi deniyorum önce)
    Sizin 15-17 Aralık’ta, kısmen benim ilk cevabım öncesi ve kısmen de sonrası çıkan yazılarınızı esas alarak ama ağırlıklı iki yazınızda (17 Aralık 2019, ilginç tam da malum gün olmuş) ve önceki bir yazınızde (15 Aralık) dile getirdiğiniz eleştirilerinize cevap vermeye devam edeceğim. Medenice ve nezaketle yapılan, hakaret içermeyen eleştirilere elimden geldiğince cevap yazıyorum. Hepimizin ön yargıları var, bu normal, kimse gökten zembille inip hayata başlamıyor. O nedenle önceki kazanım/maruziyetlerimizi kullanarak fikir yürütüyoruz. Sizin uslubunuzun insani olması ve kimseye hakaret kastınızın olmaması benim açımdan çok önemli ve saygıyı hak ediyor. Ayrıca kimse benimle aynı düşünmek zorunda değil, herkesi kendi fikirleri ile kabul edelim. Bir önceki yorumumda biraz espri niyetli yazdığım iki şeye (Cemmat kelimesi ve “siz gizli bir İslamcı olmalısınız diye düşünüyorum bazen”) uzunca cevap yazdınız. Sadece espri mahiyetinde yazdım, öyle olmadığını zaten biliyorum.
    Bir yorumunuzda “Gizli ve hiyerarşik yapınıza artık son vermediğiniz sürece, iktidar savaşlarına yapılmış olan biçimiyle dahil olmanın Cemaat’i çok zora soktuğunu söyleyip bunun yanlışlığına işaret etmediğiniz sürece, hayli yüksek entelektüel donanımınızı ve enerjinizi “Bizler etliye sütlüye karışmayan masum ve güzel bir dini cemaatiz” iddianıza inandırıcılık kazandırmak için tüketmek yerine, tartışan, yanlışlarını kabul eden, Gülen’i normalleştiren yeni bir zemin kursanız inanın sizin yararınıza olur” demişsiniz.
    Bugün sizin bu paragrafta özetlediğiniz konulara ve sorduğunuz Sezai Olayı ve Adil Öksüz vs. konularında bildiklerimiz yazacağım. Her iki konunun netameli olduğunu biliyorum.
    Aslında birinci önerinizde mutabıkız: Cemaat’in “iktidar savaşlarına yapılmış olan biçimiyle dahil olmasının Cemaat’i çok zora soktuğu açık ve bu yanlıştı”. Bu zaten defalarca ifade edildi, nedenleri, nasılları vs. ayrı konu ama Cemaat bir siyasi öge değildir, iktidar hedeflemez, iktidar savaşlarında taraf ol(a)maz, olmamalıdır. Siyasetle olan ilişkisi kendi asli misyonu olan “insanlara ulaşarak inandığı değerleri barışçı bir ortamda iletme” misyonunu korumak ile sınırlı olmalıdır. Bu konuda vahim yanlışlar yapıldığı ve malum partiye yakın görünüldüğü doğrudur ve (niyet iyi bile olsa) bu yanlıştı. Bundan sonra da bir partiye yakın durmak, görünmek ve idare üzerinde söz sahibi imiş gibi bir görüntü vermek yanlış olacaktır. Bunu böyle anlamayanlar, Cemaat içinde çok önemli kişiler de olsalar, Cemaat’in felsefesini anlamamışlar veya yanlış anlamışlar diyorum. Ben Hizmet Hareketi’ni tanıdığımdan beri bu felsefedeyim. Farklı düşünenler varsa onlara da asla katılmıyorum.
    Bir yorumunuzun sonundaki “Gülen’i normalleştiren bir zemin kursanız inanın sizin yararınıza olur” önerisine de candan katılıyorum. Benim nazarımda Gülen hep normaldi, gene normal. Ben bazılarının Gülen’in arkasına saklanarak Cemaat’e ve topluma kendi isteklerini empoze gayreti olduğunu gördüm, maalesef insanlar bunu kolayca ayıramayabiliyorlar. Gülen’in söyedikleri ve yazdıkları ortada, bunun dışındaki “dedi” “söyledi” vs. iddiaları, olayları ve sözleri bağlamından koparıp, kısmen çarpıtıp, tamamen kişilerin kendi görüşlerini Gülen’e söyletmesidir. Zaten Gülen neredeyse her hafta kamuoyuna açık konuşuyor. Herşey orada var.

  4. Şu değerlendirmeyi İlber Ortaylı yapmış:

    “2017’nin Haziran ayında Beylikdüzü Belediyesi’nin düzenlediği Ramazan etkinliklerine konuşan Tarihçi İlber Ortaylı, Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı programda Kanal İstanbul’un gerekliliğine vurgu yaptığı sözleri tekrar gündeme geldi.

    Beylikdüzü’nde yaşayan vatandaşlarla Yaşam Vadisi’nde söyleşide bir araya gelen İlber Ortaylı düzenlenen söyleşide Kanal İstanbul’un gerekli olduğunu söyleyerek, Ekrem İmamoğlu’nun yüzüne karşı şu ifadelerde bulunmuştu:

    “Zaten Lozan değişti ve daha çok değişecek. Montrö Lozan’ın tashihi demektir. Daha da tashihi edilecek çünkü İstanbul Boğazı’ndan bu kadar şilep geçemez. Aksi takdirde her gün deniz kazaları olur haberiniz olsun. Yani bundan sonra ciddi bir hükümetin programı o çılgın kanal denen kanalın yapılmasıdır. Onu aklı başında jeologlar Celal Şengör gibileri evet diyorlar, bu iş lazım diyorlar. Çünkü İstanbul boğazları milletler arası bir trafiğe müsait değildir. Lozan ve Montrö zamanında buradan geçen gemilerin yoğunluğu yüzde 1’in de altında. Bu hacmi kaldıramaz. İstanbul’un nüfusu 1 milyondu boğaz işlemiyordu zaten. Şimdi bizim okuldan bile motor kalkıyor sabah akşam karşıya. Servisle taşıyacak halimiz yok. Her yakada 10’ar milyon adam yaşıyor”

    Şu gazete haberini de unutanlara hatırlatmış olalım:

    “Libya’dan yüklediği 95 bin ton ham petrolü Romanya’ya götüren Independenta adlı tanker, 15 Kasım 1979’da İstanbul Boğazı’na girdiği Haydarpaşa yakınlarında Karadeniz yönünden gelen Yunan bandıralı “Evriyali” adlı kuru yük gemisiyle çarpışmıştı. Bakırköy’den Pendik’e kadar hissedilen büyük bir patlama sonucu alev alan tanker, 27 gün boyunca söndürülememişti. 43 kişi hayatını kaybederken 70 bin ton ham petrolün çevreye verdiği zarar ürkütücü boyutlara ulaşmıştı. Yangının sebep olduğu duman, İstanbulluları tehdit ederken altı kilometrelik alana yayılan ham petrol deniz dibinde yaşayan canlıların tamamını öldürmüştü.”

    • Kanal İstanbul’un da etrafında yoğun bir şehirleşme olacak. Yangın çıkması için çarpışma şart değil.
      Ayrıca bekleyen gemilerden bize ne beklesinler. Çok şikayetleri varsa o ülkeler gündeme getirsin bunu. Gerekçeler samimi ve akılcı değil. Yapılmak istenen Türkiye’nin menfaatine aykırı.

  5. 1- Kanalı yapacak para yok. isteseler de yapamazlar.
    2- Kanal yapımına çıkılırsa, herkes zarar görür. ordan nemalanmayı düşünen yandaşlar da zarar görecektir. çünkü artık rant getirisi olacak bir ekonomimiz kalmadı.
    – Yani ekonomi öylesine bir battı ki, artık rant bile imkansız hale geldi.
    – yani, ordan rant elde etmeyi hayal eden açgözlüler avuçlarını yalayacaktır. nitekim, istanbul havalanında ve başka işlerde, akp ile birlikte, iktidarın nimetlerinden yararlanan epey yandaş zor durumdadır. bir kısmı, diğer insanlarla birlikte battığı gibi, diğer bir kısmı da çok zordadır.
    – Bu durum istanbul kanalından 3 koyup 50 lira ülkeyi soymayı hayal edenler için de geçerli olacaktır. O 3 kuruşlarını da kaybedeceklerdir.
    3- Chp’nin istanbul kanalı için ortaya çıkacak borçları ödemeyeceğini açıklaması önemlidir. Diğer partilerin de, benzer açıklamaları yapması, ülkenin talanının durması açısından önemlidir.
    4- hem chp hem de diğer partiler, yani iktidar alternatifi partiler, ülkedeki yolsuzlukların araştırılması ve varsa suç işleyenlerin cezalandırılmasını talep etmeli. bu konuda, yargılamanın hukuka uygun ve cezaların hukuka uygun olması gerektiği ve bunu sağlayacakları konusunda güvence vermelidir.
    – Yani, durum bir devr-i sabık olmamalı ama suç işleyenlerin de yanına kar kalmamalı. gerekiyorsa, uluslararası kanallar kullanılarak, bunların ülkeden kaçırdıkları ve kaçıracakları paranın tahsili yoluna gidileceği açıklanmalı ve bu konuda, eğer iktidar olunursa çaba harcanmalı.
    5- ne zaman seçim olsa, yerli oto vb. şeyler gündeme geliyor. yerli oto gündeme geldiğine göre, seçimin çok uzak olmadığı düşünülebilir.
    – otomobil yapabilmek ile iş bitmiyor (ki otomobil bile yapılamıyor) otomobilin satılabilir maliyetle yapılması ve yedek parça, servis desteği, pazarlama ağı gibi unsurlar gerekiyor. türkiyenin, yetimin parasını verip böyle bir destek vermesinin dışında, kar ederek böyle bir işi başarması mümkün değildir.
    – Yani yerli ve milli otomobil, aşağılık kompleksi içindeki kitleyi gaza getirmenin ötesinde bir anlam taşımıyor.
    – Kaldı ki, artık yenilecek yetim parası bile kalmadı. hatta gelecekte yetim kalacakların paralarını bile yediler. hazine garantilerinin miktarı türkiyenin yıllık gsyhsının önemli bir bölümünü tutuyor. o da bilinenler. bilinmeyen ve bundan sonra ne olacağı tahmin bile edilemiyor.
    – bu arada, bu hazine garantilerinin amerikadaki enflasyon ile artması gibi bir durum da var.
    – Yani kanal istanbul olayının da, yerli otomobil gibi, seçim için ve/veya gündem değiştirmek için gündeme geldiğini düşünüyorum.
    – Akp de bile, kanal için gerekli parayı bulamayacağını ve artık beklenilen rant için para olmadığını kavrayacak kadar zeka vardır herhalde.
    ——-
    – Termik santraller ve simit sarayı gibi olayları bazıları, reisin kendi hazırlattığı yasaları ve kendi uygulamalarını geri çevirerek, kredibilitesini artırma çabası olarak görüyor ve olayı yaklaşam seçimlere bağlıyorlar.
    – Oysa, olay, birilerinin deveyi hamuduyla götürme veya termik santral işleticilerinden nemalanma olayının ötesindedir.
    – Ortak olunan, yandaş gemisi yüzdürülmeye çalışılıyor. devleti pay pay etme konusunda organize olan kesimin ayakta kalma mücadelesidir durum.
    -Yani, eğer termik santrallere baca takılması zorunluluğu getirilirse, zaten zar zor ayakta duran santrallerin bir bölümü kapanacaktır.
    – Zor durumdaki termik santrallerin kapanması denilince, biriki yandaşın batmasının ötesi anlaşılmalıdır. ülkeyi talan üzerine bir eko-sistem oluşturulmuş ve bu eko-sistem bir noktasından koptuğunda bu eko-sisteme bağlı pekçok yandaş da ya batacak ya da zor durumda kalacaktır.
    – simit sarayı olayı da aynı şekilde.
    – Yani, iktidar, birtek simit sarayının patronuna tatlı para verme derdinde değil. ya da birileri, birtek simit sarayı patronu ile birlikte yetimin parasını yeme hesabı yapmıyor. talan eko-sisteminin parçası olan yandaşların batması sorunu var.
    – Nitekim, simit sarayının kiraladığı binaların kimlere ait olduğu soruları, simit sarayına özel bankaların nasıl böyle bir kredi açtığı soruları vb. gündeme getiriliyor.
    – Tabii, gelen tepkiler nedeniyle geri adım atılması da seçimin çok uzak olmadığını gösteren bir başka belirti.
    Yoksa, halk, kimsenin umurunda değil. siyasilerin hiç değil, akp-mhp kliğinin ise hiç mi hiç değil.

    • İlave!
      – Bu eko-sistem, başlangıçta talan amacıyla oluşturulmuyor. “Büyük ve kutlu dava” için oluşturuluyor.
      – Tıpkı, kombassan, yimpaş gibi kuruluşların olduğu gibi.
      – Ancak, oluşturulan eko-sistem, öncelikle bu “büyük ve kutlu dava” adamlarının bozulmasına neden olurken, sonra da ülkenin felaketine neden oldu.
      – Oluşturulan eko-sistem nedeniyle, “büyük ve kutlu dava”nın adamları, bugün, en güvenilmez, en açgözlü, en hain kesim haline geldiler.
      – Karar gazetesinde arasıra yazan bir okurun deyimi ile, “eski mücahitler hep müteahhit oldular”, aslında daha kötüsü, hepsi ahlaksız oldu, soyguncu oldu.
      – Bunların bu durunu, “büyük dava”ların nasıl insan ögüten, insanı insanlıktan çıkaran mekanizmalar oluşturduklarını, insanların hangi mekanizmalarla insanlıktan, dinden, imandan çıktığını da gözönüne seriyor.
      – Bugün, “kutlu dava” adamlarına baktığımızda, toplumun en ahlaksız kesimini görüyoruz.

  6. Oldu bittiye getirilmek istenen her iste bir bityenigi vardir. Cunku uzerinde dusunuldukce konusuldukca butun olumsuzluklarinin goze batacagi hatta buda olurmu denilecegi bilinir. Sirf Amerika karadenize ciksin ranta insaata acik araziler olussun diye cevreyi tarim arazilerini mahvetmek kabul edilemez.

    • Şu yorum Ahmet Taşgetiren’in Karar’daki
      yazısına bu gün yazıldı,dileyen oraya bakıp görebilir:

      “Oldu bittiye getirilmek istenen her iste bir bityenigi vardir. Cunku uzerinde dusunuldukce konusuldukca butun olumsuzluklarinin goze batacagi hatta buda olurmu denilecegi bilinir. Sirf Amerika karadenize ciksin ranta insaata acik araziler olussun diye cevreyi tarim arazilerini mahvetmek kabul edilemez.”

      Demek ki bazı yorumcular bu platforma yazdıkları yorumu hiç değiştirmeden başka mecralara da yazıyorlar.

    • Erdoğan ne icraat yaparsa yapsın sizin gibi düşünen güruh her zaman her şeye karşı olucak onu biliyoruz. İliklerinize kadar işlemiş.

  7. Bu ülkede maalesef her iş herkesin hiçbir iş uzmanının değil. ya gazeteci çıkmış hiç yakından Alakası olmayan konularda ahkam kesiyor. Şu adının başında torpille alınmayan PRof yazanlar kendi alanlarında neden konuşmuyor. kamuya açık veya kendi iç toplantılarında. Mesela doğacak göç sorunları su yolları savunma su geçişleri içme suyu yeterlilikleri yapılaşmanın doğuracağı kanalizasyon sistemi trafik orman talanları istanbula gıda tedariki vs. Allah’ına hiç açıklama yapan var mı. Bunların hepsi ötlek yani korkak bak filitre olayına düne kadar gerekli değil diyenler bir günde 180 derece ters.bir de bu akıl ziyanları daha açık başkasının aklını kendi aklı sayanları tv ye çıkarıyorlar. Yazacak çok şey varda parmağım yoruldu.

  8. Kanal İstanbul için 3 gerekçe öne sürüyorlar :

    1) Boğazda kaza olma riski : Boğazda kazalar çok nadir oluyor. Daha fazla güvenlik önlemi almak için de uluslararası hukuka göre bir engel yoktur. İlave güvenlik önlemlerinin ek bedelini ödemek istemeyen gemiler de trafiğin rahatladığı anı beklemek zorundadır. Yani bu gerekçeye dayanarak bu kadar pahalı bir yatırım yapılamaz.

    2) Boğazdan geçecek gemilerin bekleme sürelerinin uzaması : Boğazdan geçecek gemilerin bekleme süresinin uzaması bizi ilgilendirmez. İstanbul Boğazı’nın şehir içi ulaşım ve transit geçiş için toplam kapasitesi bellidir. Türkiye 1936 Montrö Antlaşmasına uymaktadır.

    3) Siyasi bir gerekçe : Erdoğan zamanı gelince açıklarım dedi. Böyle şey olmaz, hemen açıklamalıdır.

    Kanal İstanbul projesine karşı gerekçeler :

    a) İstanbul’un toprak büyüklüğü bellidir (5461 km2) ve rantiye amaçlı şişirilen nüfusu ile (17 milyon) “hasta adam” haline gelmiştir. Kanal İstanbul civarında tanıtımı yapılan yeni şehirleşme ile birlikte bu nüfus kısa sürede 20 milyonu geçecek ve İstanbul “felçli adam” olacaktır. (Diğer olası çevre sorunlarını da uzmanları anlatıyor).

    b) Eğer İstanbul Boğazı’ndan transit geçecek gemiler fazla beklemekten şikayetçi iseler, Kanal İstanbul’un maliyetini onlar karşılasın. Biz ne diye bu kadar büyük bir masrafa girişelim ki? Eğer Boğazı transit geçişlere kapatıp kanaldan geçiş ücretli olacak ise de, Montrö Antlaşması’na ilave olarak ücretli geçişi uluslararası bir antlaşma ile şimdiden garanti etmeden bu kanal yapılamaz. Aksi takdirde elimizde sadece Kanal/Katar İstanbul manzaralı bir rantiye şehri olur.

    c) Kanal İstanbul’dan gemi-tonaj geçişi için devlet garantisi verilmeden, bu dev proje için kredi bulunamaz. Bu durumda kendi bütçe imkanlarımız ile yaparız denmesi ise gerçekçi değildir, zira yapılamaz. O zaman “siyasi gerekçe” akla geliyor. Siyasi olarak bu projeye Rusya karşı çıkar, ancak ABD destekleyebilir. Bu durumda şu soruyu sormak gerekir : Hani ABD Türkiye’ye diz çöktürmek istiyordu da malum kişiler dik duruyordu? Kanal İstanbul projesinde edilen ısrar, diz çöküldüğünün bir işareti midir?

    Herşey bir yana çılgın Kanal İstanbul projesinin yapılabilirliğini imkansız görüyorum.

  9. İstanbul Kanalı projesiyle Yeni İstanbul Havalimanı projesi arasında eleştirilebilecek ortak paydalar:

    -AHL makul bir ek yatırımla yakın ve orta gelecekte ihtiyacı görecek bir kapasiteye kavuşturulabilirdi.Hem AHL’deki mevcut sabit yatırımlar israf edilmiş, hem de ülkenin kıt kaynakları
    önceliği tartışmalı bir projeye hasredilmiştir.Benzer itirazlar Osmangazi Köprüsü ve Viyadüğü için de geçerlidir.Araçlı Feribot kapasitesi arttırılarak çok daha az ek bir yatırımla aynı verim alınabilirdi şeklinde alternatif görüşler kale alınmamıştır.Aynı şekilde ülke kaynaklarının kıt olduğu ve Boğazlardan geçişlerin sorunsuz gerçekleştiği bir dönemde İstanbul Kanalı projesinin önceliği meselesi haklı itirazlara yol açmaktadır.

    -İstanbul Hava limanının konumuyla ilgili özellikle kış rüzgarlarının uçakların inişini zorlaştıran teknik sorunlara neden olduğuna dair bir çok spekülasyon gündeme gelmiş, ancak konuyla ilgili kamu vicdanını rahatlatacak açıklamalar hükümet tarafından yapılmamıştır.Şayet bu iddiaların dayanakları gerçek ise, proje hayata geçirilmeden önce yeterli teknik fizibilitenin yapılmadığı, Tayyip Bey’i hiddetlendirmemek amacıyla bazı hayati konuların dile getirilmediği kuşkusunu akla getirmektedir.İstanbul Kanalı projesinin karar sürecinin de benzer bir süreçten geçtiği izlenimi vardır.Maalesef Tayyip Bey yapılacak dediğinde akan sular durmaktadır.İstanbul Kanalı gibi bir projede onlarca alanda uzman görüşlerine ihtiyaç olduğu açıktır.

    • AHL mevcut haliyle trafigi kaldirmiyordu.Ayrica limana hizmet veren tum binalarda depreme karsi guclendirme yapilmasi gerekiyordu Bu ise sistem calisirken mumkun degildi.olaya birde bu acidan bakilmasinda fayda var.Konulari bilip bilmeden yorum yapiliyor.

      • AHL yüksek katlı bir bina mı ki depreme karşı güçlendirme gereksin. Ayrıca Sabiha Gökçen’de kapasite artırımı için yer vardı. Yani bu kadar dev maliyetli bir havalimanı yapmaya gerek yoktu. AHL gibi değerli bir havalimanı sıfırlandı, bu büyük bir milli israftır.

  10. Merkezine Türkiye’yi yerleştirmeyen, gücünü milletten almayan hiçbir siyasi hareket ülkemize fayda sağlamadı, sağlamayacak.
    Bunun başını bugüne kadar CHP çekti, tamam…
    Ancak CHP o noktada yalnız değil.
    Gücünü Türkiye dışındaki bir yerden alan kim olursa olsun, bizden değildir.
    Son örneklerini de yaşayarak görüyoruz…

  11. Türkiyenin Libya’da Suriye’de Kıbrıs’ta ne işi var diyenler…niye, Abd nin Batının buralarda ne işi var diyemiyor…Bu kadar da gözünüz kör olamaz…Karlımızdakilerin insafı, adaleti varmı kendi sınırlarımızın çevresinde olup bitenlere bu kadar duyarsızmı kalacaz… Hadi onları anladık kendi menfaatleri uğruna herşeyi yaparlar…Bizim içimizdekilere ne oluyor…Körü körünede muhalefet olmazki…Neye muhalefet ediyorsun… iş olsun torba dolsun…

    • Sayın Türkeş. Türk Devletinin Suriye’deki harekatları meşru ve haklıdır. Bazılarımızın eleştirdiği ise şudur: Neden Türkiye’nin menfaatlerine uygun olarak Esad ile akılcı bir işbirliği sağlanmıyor, neden Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail ile en azından ilişkilerimizi normalleştirmiyoruz. Türkiye süper güç ABD değil fakat sanki öyleymiş gibi davranması sizce mantıki mi, milli menfaatlere uygun mu?
      Türkiye Libya’da iç savaşa müdahil olduktan sonra, Suriye’de olduğu gibi sap gibi ortada bırakılmayacağı ne malum. ABD, Rusya, İngiltere, Fransa’ya rağmen Türkiye Libya’da istediğini alabilir mi?

      • Türkiye süper güç değil haklısın.Bence de menfaatleri doğrultusunda manevrelar yapabilmeli…Ama etrafında o kadar dönen dolap varki…Türkiyeye Enerji kaynaklarını koklatmak istemiyorlar….Ellerinden gelse bi kaşık suda boğarlar…Ama kardeşim illa muhalefet yapacağım diye de atılan her adım değersizleştirilmezki…Dışarı yetmezmiş gibi gereksiz Libya- Kıbrıs çıkışları neden…Türkiye ön alıyor..Libya da savaşmıcaz…Kıbrısta dronların ihaların varlığından niye rahatsız olunur….Yav birbirimizi yerken adamlar malı götürecek…Bari Ülke menfaatlerinde müşterek ortak hareket edilsin… Yine yap muhalefetini buna karışan yokki…

        • Türkiye Keşke yakınlaşsa Suriye, Mısır ve Suudilerle…Sen istesen bile kukla yönetimlere agababaları izin vermez…Ne zaman petrol ve doğalgazları biter… Abd ve batı çekilir… o zaman yanaşırlar…

    • Sayın Türkeş burada bir yanlış anlama durumu var bana göre. Ak denizde yapılan arama faliyetlerini güney Kıbrıs başından beri uluslararası hukuk zeminini sağlam tutarak çok evvelinden ilgili ülkelerle gerekli anlaşmaları yaparak arama faliyetlerini yürütüyorlarken KKTC ve Türkiye uluslararası hukuk zeminini tamamen boşvermşilik haliyle kabadayıvari tavırla gemileri bölgeye gönderdi, askeri gemileri de onları korumak için görevlendirdi. Bu garip durumu aylarca bugün sizin ‘hain’ ‘terörist’ olarak nitelediginiz insanlar tartıştilar. Türkiyenin hukuki ihmalkarliğini haykırdılar. Nitekim sesleri bir yerlerden duyulmuş olmalı ki alelacele Libya ile anlaşma yapıldı.
      Demek istediğim uluslarası arenada Türkiye’nin çıkarlarının savunulmasinda zaafiyetler yaşanıyor, muhalif kesimin esas muhalefet gerekçesi de bu zaten. Yoksa kimse hain olduğu için ya da iktidara düşmanlık olsun diye muhalif deyil.

  12. Duayen ileri görüşlü,her partiye mesafeli tarafsız objektif bütün meselesi Türkiye olan haktan hukuktan özgürlükten bahseden bir kalem… Burdan bakınca hiçte öyle görünmüyorsunuz.

  13. Bence Fehmi beyin dediği gibi partizanlıktan uzak bir yaklaşımla konu ele alınmalı…Her yönüyle artısına eksisine bakılmalı…. Yapacağım diye yapılmamalı…..Muhalifim diye de baştan karşı çıkılmamalı… Ama Türkiyede siyaset taraftar psikoloji ile yapıldığı için bu iştede mutabakat veya ikna zor görülüyor…
    Bugünkü derbide Fenerbahçeye başarılar….

  14. Üstadım sen diyorsun ki tartışalım(kanal istanbulu).Tartışacak bir ortam mı kaldi?Tvler aynı sesten, kamuoyunu oluşturan yazar çizer takımı aynı sesten,Türkiye öyle bir hal ooldu ki ya karşıdansın ya bizdensin.Eleştirdiğin zaman direkt karşıtsın.Yani üçüncü bir yol yok.28 şubatta irtica diyorlardı,baskı yapıyorlardı, onun etkisi bile herhal bu kadar değildi.Gerçekten son günlerde ülkemizde bir gariplik var.İnşallah bu günleride az hasar ile atlatırız.Allah bütün insanlığı ve ülkemizi güzel eylesin.Üstadım bu günler de gelip geçer inşaallah.

  15. Biri beni AKP nin içine ajan olarak gönderip “bunları zor durumda bırakacak, rezil edecek işler ve açıklamalar yaptırt” dese yaptıklarını yaptırtamam.
    Yakında deşifre olacağım derim.
    Buna onlarca değil yüzlerce belki binlerce örnek verilebilir.
    Kanal olayı en güzel örnek.

  16. kanal açılırsa kim ekmek yer kim pasta yer o benim işim değil!
    savaş gemileri mi geçer, dronlar mı yüzer o da değil!
    tam da kazma yı vurdun, paraları saydın; durdurdular: yapılan masraflar, sorumluluk, yükümlülük, bedel ödeme!? amaan banane canıım..
    istanbulun, çatalcanın su denen ne menem şeyse artık dabacanalardan haberi yok bunların..
    yaa tutturmuşlar depremde yıkılır diye: binaları sağlam yapmayı değilde neleri dert ediyorlar arkadaş?
    sen bu ufak tefek şeylerle 10 cm işlerle uğraşma derim, 175 mt en, enaz 8-10 asma köprü, marmaraylar, metrolar, yollar, güvenlik askeri tedbirler, villalar, yalılar, limanlar, yeni bir şehir, neler neler ile ilgilen.
    kardenize girecek! gemiler neye yarar? neyin, kimin önünü keser?
    yapılması gerekiyorsa yapılır. kimse bunun önüne geçemez.
    yinede bu tür kararların seçim sonrası alınması, ihalesinin bile sonra yapılması, maddi yükümlülüklerin yeni hükümet tarafından kararlaştırılması etiktir. bir siyasi dönemde alınan kararlar eğer doğru bir iş ise halk yetki vererek zaten onaylamış olur.
    yarın kılıçtaroğlu gelir de mazallah; konyaya kanal açacam, oraya gelen gemicikler dolusu mallar çin trenine yüklenecek, demiryolu uzun, kenerlarına havagazı depoları yapacam, her tren geçtiğinde oralara karbondioksit dolacak, onları depolayıp satacam, dalır olacak 1 tl derse neyapcez!?

  17. Boğaz,bunca gemi trafiğini kaldıramıyor.Gittikçe de artıyor.Gün gelir Marmara denizi ve Boğazın Karadeniz girişi gemilerle dolup taşacak.Boğaz kullanılamayacak hale gelecek.Hem İstanbul için,Hem Türkiye için,hem de dünya deniz trafiğini rahatlatmak için kaçınılmaz bir proje.İşi partizanlıla izah etmek yersiz olacaktır.Ecevit de önermiş,iyi etmiş ama iyi ki başlamamış.Kesinlikle bitiremezlerdi.Bu iş,büyük düşünen fedakarların işidir.Mutlaka ama mutlaka zaman geçirilmeden başlanmalı ve bitirilmelidir.

    • haklısınız ragp bey!
      – Geçtiğimiz gün 30 tane gemi aynı anda geçmeye çalışmış. bu yüzden istanbul trafiği gibi kilitlenmiş. hiçbiri geçememiş. 30 gündür boğazda bekliyorlarmış.
      – bu kadar geminin ağırlığına dayanamayan istanbul boğazından gıcırtılar geliyormuş.
      – bu nedenle istanbul boğazının yapılması, yeni yapılacak kanal ile birlikte bütün istanbulun yükü paylaşması, böylece eğer bir taşıyamama durumu varsa, bu durumun sadece boğazlara yıkılmaması, bütün istanbulun harap olması tercih edilmelidir.
      – Pardon kafanız çalışıyorsa, şu işi biraz açsanız.
      – Dünya trafiği konusunda çok hassassınız maşallah. kanal istanbul yapılınca, istanbul trafiğinin durumu konusunda da biriki laf etseniz diyorum. hani çok zekisiniz ya.
      – Ha bu ara, reisiniz istanbulun su sorununu çözdüğünü açıklamıştı da hani açıklama fos çıkmıştı. sonra yine kendisini yalanlayıp, istanbulun 40 günlük suyu kaldığını söylemişti.
      – Kanal istanbul yapılınca bu 30 günlük suyun taksimini de yapasınız herhalde.
      – Bir de, kanal istanbul yapılınca bunların kanalizasyon ve atıkları sorununa da çözüm bulursunuz. Tabii ki yalandan bulacaksınız. böyle bir çözüm yok çünkü.
      – hele o fedekarlık kısmından bahsediyorsunuz ya, sizin için öyle üzülüyorum öyle üzülüyorum ki.
      – Fakat en çok da bu katarlılar için üzülüyorum. büyük bir fedakarlık yapıp, kanal güzergahında çoook para harcayıp çoook büyük fedakarlıkta bulundular, çook çok arsalar aldılar. Muhtemelen akpli yöneticilerin de bu fedakarlıkta payı vardır.
      – Eh onların biraz payı varsa, size de düşer. Atalar ne demiş. Akp’de pişen, mhp ve yandaşlara da düşer.
      – Ha bu ara bu ülkenin insanlarının dünya trafiğinin yanında lafı mı olur. burdakiler insan değil. sizin sırtına yapışıp kanını son damlasına kadar emeceğiniz yaratıklar.
      – Sizin işkembeleriniz tıka basa doysun. saraylar size yetmiyor.

      • şu işi açık açık yazın. kaç para sizi doyurur.
        – Pazarlıksız, net rakam söyleyin.

        • Üslub-i beyan,ayniyle insan demişler.Ne güzel söylemişler.Geleceği göremeyenlere,muhatabını tanımadan ithamda bulunanlara söylenecek bir sözüm yok.

    • Gemilerin beklemesi neden sizin derdiniz oluyor? Beklesinler, boğazın kapasitesi belli. Eğer çok rahatsız iseler Kanal projesini onlar önersinler, geçiş fiyatları belirlensin ve bunu baştan kabul etsinler. Bunlar yapılmadan böyle bir projeye başlanırsa bunun adı Kanal-Rant İstanbul olur.

      • Marmara Denizinin işlemez hale gelişini ve İstanbul’u yaşanmaz hale getirmesini mi bekleyelim.Büyük kolaylık sağlayacak bir projeye neden karşı çıkılır ki? Uçaktan bile zor farkedilebilecek ince bir çizgiyi abarttılar da abarttılar.Hep aynı taife.Herşeye karşı çıkan pesimist bir kitle var.Aynı şarkıyı söyleyip duruyorlar.Makamı,güftesi bile belli olmadan.

        • Geçen gemilerin artış hızı durdu. Zira petrol-doğalgaz artık boru hatları ile taşınıyor. Gemiler beklesin, bize ne. Ne diye bu kadar büyük masrafa girelim. Bu projenin esas amacı Rant-İstanbul.

  18. Türkiye’nin haklı olduğu pek çok konuda (Kıta Sahanlığı, Kıbrıs, AB üyeliği, terörle mücadele, şu sıra Doğu Akdeniz vb.gibi) sözünü dinleyen tek bir ülke yoktur, dinletecek gücü de yoktur. Hala ayakta olmasını Lozan’a, Montrö’ye borçludur. Bu antlaşmalarla ilgili her adımımız zararlı çıkmamıza neden olacaktır. Sağa sola “eeyyy” demekle, “One minute” demekle, “Dünya beşten büyüktür” demekle sözü dinlenen devlet olunamaz. Eğitimde ve adaletde dünya sonuncularına yakınız veya hızla onlara yaklaşıyoruz. Bunun doğal sonucu bilimden uzakız, ekonomide dökülüyoruz. Ufukta iyiye gidiş yok. Kanal İstanbul gibi inat yatırımlar yerine çok yakın gelecekteki Türkiye’deki susuzluk için, İstanbul depremi için neler yapılacağına kafa yormak, kaynak ayırmak gerekiyor. Kendi ayakları üstünde duramayan (gıda üretimi-tarım sekteye uğramış, savaş gücü-sanayi ve bilimde güdük, enerjide dışa bağımlı-kendi kaynaklarını değerlendirmekten aciz, ve yedi düvele borçlu) bir toplumun önceliği gösterişli/yararı tartışmalı yatırımlar olmamalıdır.

  19. Hayret, bu saate kadar kimse yorum yapmamış ; siftah bize nasip oldu ! Evet, bu konuda belki de ilk defa gerçekçi ve doyurucu bir yazı okudum ,teşekkür ederiz . Ancak benim anlayamadığım bir nokta var ; biz neden gemilerden geçiş herhangi bir ücret almıyoruz ! Evet Montröde böyle bir hüküm var ancak bu konu ilgili ülkelerle tekrar müzakere edilir ve ücrete bağlanabilir ; 1936 ile 2020 yılı dünya ve ekonomik şartlar bir mi , o zaman yılda 3000 şimdi ise 45000 gemi geçiş yapıyor ! İstanbul boğazı gerçekten çok büyük bir tehlike altında bulunuyor ; nitekim zaman zaman meydana gelen kazalar büyük can ve mal kaybına sebep olmuştur ! Üstelik gemiler kılavuz kaptan da almayabiliyorlar çünkü öyle bir mecburiyet yok ; burası dingonun ahırı mı ! Bütün bunlara göre yeniden bir düzenleme yapılması şarttır , kabul etmek zorundalar ; etmezlerse Türkiye de kendi şartlarını dayar ,olur biter ! İsrail acaba bu durumda olsa ne yapardı ,bildiğini okurdu vallahi ! Herkese selam ve saygılar

  20. Sanki Türkiye! Erdoğanın babasının malı.Ülkenının içini boşaltı, “TARİMI,HAYVANCILIĞI, EĞITIMI, bitirip FABRIKALARINI, satti MADDI BÜTÜN KAYNAKLARINI” kuruttu.
    Bunları yaparkende sûlalece dışariye yatırım yapip geleceklerini garanti altina aldıktan sonra. Bu seferde Istanbulun depremede yok olup bitmesi için kolları sıvadı.
    Ne kadar korkak bir milletimişız!Türkiyeyi cahillere peşkeş çekti ve kendisine oy verecek,cahiller ordusu kurarak dünyaya troll yetiştirdi.

    Yalan ve hırsızlıkla abad olanın sonu berbat olur.

Yoruma kapalı.