Milli Eğitim’de 9. bakan.. Gidip gelenler sonrasında eğitime deve hızı hakim.. Bize kuantum hızı gerek…

20
Reklam

Türkiye kaliteye fazla önem verilmeyen bir ülke olduğu için, görevlendirilen insanlar ile onların geldikleri görevlere en uygun kişiler oldukları halde uzak tutulanlar arasında mukayese yapılamıyor.

Örnek olarak Milli Eğitim Bakanlığını alabiliriz.

Biraz önce Mehmet Y. Yılmaz’ın T24’teki yazısında okudum: Bugüne kadar AK Parti iktidarında tam 9 politikacı Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapmış. “Kaba bir hesapla her 2,5 yılda bir bakan değişmiş” diyor yazar ve şimdiki bakan Yusuf Tekin’e kadar aynı görevde bulunmuşların isimlerini sıralıyor: Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer.

Hiç kuşkusuz hepsi de değerli insanlar, bazılarını tanıdığım için buna eminim de. Ancak…

Çoğu kez unutuluyor: AK Parti iktidarının ilk hükümetini Abdullah Gül kurmuştu. İktidarın ilk dönemine damgasını vuran hükümet programını hazırlayan da Gül’ün kadrosuydu. Gül’ün başbakan olarak kendi seçtiği isimlerden oluşan ilk bakanlar kurulu listesini sunduğu dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, listede önemli bir değişikliği zorlamıştı.

Gül’ün listesinde Milli Eğitim Bakanı olarak yer alan Prof. Beşir Atalay’ın bir başka bakanlığa kaydırılmasını istemişti.

“İstemişti” dememe bakmayın, yeni başbakanı buna zorlamıştı Sezer

Beşir Atalay devlet bakanı oldu, Milli Eğitim’in başına sonraki dokuz kişinin ilki olarak Erkan Mumcu getirildi.

Reklam

Hep düşünmüşümdür: Acaba o liste sunulduğu gibi Sezer tarafından onaylansa ve Milli Eğitim’in başına bakan olarak Atalay gelseydi, Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi bugün nasıl olurdu?

Herhalde bu sorumdan sistemin olumlu anlamda bugünkünden daha farklı olacağını düşündüğümü anlamışsınızdır.

Sebebi basit: Beşir Atalay siyasete atılmadan önceki dönemin önemli bir bölümünü, uzun yıllar üniversite hocası olarak, sonra da Devlet Planlama Teşkilatı’nda eğitim konusunun sorumluluğunu taşıyarak geçirmişti.

Konuya en yakın AK Partili oydu.

Dünyada son on yıllarda hemen her alanda devrim niteliğinde devasa değişimler yaşanıyor. Bundan 100 yıl önce yaşamış biri mümkün olsa da bugünleri yaşayarak anlamaya çalışsaydı, kendi dönemiyle günümüz arasındaki derin farkı algılamakta zorlanırdı.

Bilim ve teknoloji hemen her alanda geçmişin üzerine sünger çekecek çapta dünyamızı değiştirdi.

Değişmeyen veya değişikliğin pek az fark edilebildiği alanların başında eğitim geliyor.

Çocuklara ve gençlere geçmişte ne eğitim veriliyor idiyse bugünün çocukları ve gençleri de hemen hemen aynı yöntemlerle eğitiliyor.

Reklam

En çarpıcı örnek, bir sonraki eğitim merhalesine geçiş için uygulanan sınavlar…

Fabrikasyon misali, ezbere dayalı bir eğitimin sonucunda çocuklar ve gençler ilkokul ve ortaokul sonrasında liseye, liseden sonra da üniversiteye, geçmişte dedeleri ve babalarına da sorulmuş sorulara muhatap olarak, yeterli puanı almaları sayesinde girebiliyorlar.

Oysa dedeleri ve babaları -tabii nineleri ve anneleri de burada anmak lazım- eğitim hayatında dirsek çürütürken, başvuracakları kaynaklar sınırlıydı.

İnternet ve Wikipedia/Vikipedi yoktu bir defa… Google arama motoru yoktu… ‘Kitap’ denildiğinde akla gelen kitapçılarda satılanlardı; e-kitaba erişimleri yoktu…

Tabii yok olanlar yalnızca kaynaklar değildi, onlara ulaşmayı sağlayan bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar da yoktu…

‘Yapay zeka’ (AI) öngörüsünde bulunan yabancı bazı isimler olduğu biliniyor, ancak o zamanın çocuk ve gençlerinin onlardan haberi de genellikle yoktu.

Şimdi bunlar var, bilgiye ve bilgi kaynaklarına erişim kuantum hızıyla, ancak bugünün çocukları ve gençlerinin eğitilmesinde deve hızı geçerli.

Eğitim alanında karşı karşıya kalınan sorunların sadece bize özgü olduğunu sanıyor değilim; Batılı ülkeler sorunun farkındalar ve arayış içerisindeler; bizde ise, sorunların farkındalığında da sorun var.

İş geliyor bu alanın sorumluluğunu sırtında taşıyan yetkililerde düğümleniyor.

Bakan yeni olduğu için görevini nasıl sürdüreceğiyle ilgili öngörüye kalkışma haksızlığını göze alamam; ancak yine de açıklamalarına bakıp sorunların tam farkında değilmiş, eğer farkındaysa onları kendi döneminde çözme kararlılığından uzakmış hissine kapılmadan edemiyorum.

Radikal kararlar alınması gereken bir zaman diliminden geçiyoruz ve o kararlar şimdi alınmazsa geleceğin tehditleriyle baş edemeyecek hale gelecek ülkemiz.

Galiba da öyle olacak.

Ne kadar yazık.

ΩΩΩΩ

Reklam

20 YORUMLAR

  1. Bu gün 12 Eylül askeri müdahalesinin 43ncü senei devriyesi , G.Civaoglu’ndan başka konuya temas eden yok.
    Ben daha önceki yorumlarimda bu konudaki görüşlerimi dile getirmiştim , evet , tam bir felaket yaşayan ülkede gerçekten bundan başka kurtuluş çaresi kalmamıştı ama ne yazık ki önce kurtarıcı olmasına rağmen daha sonra bizzat
    kendisi felaket olmuştur!
    Hüküm tarihidir !

    • Hürriyet Rauf Tamer, Sabah Yavuz Donat, Yeni Akit Ahmet Maranki ve Yani Şafak Tamer Korkmaz 12 Eylül konuda yazmışlar. Bilginiz olsun.

    • 15 Temmuz’da çok daha önce tesadüfen bile tanışıp konuştuğum tüm askeri rütbeli şahıslara kes-kopyala cümlem şudur:
      “–Ordu içinde bir hareketlenme olabilir.Kimden gelirse gelsin, isterse emir-komuta içinde olsun, asla bu işin içinde yer almayın. Her koşulda anayasal düzene riayet edin.Aksi halde çok büyük bedel ödersiniz.”
      Bu uyarımı general seviyesine kadar yaptığım gibi, askeri şahısların yakınlarına bile yaptım.
      Darbe en büyük hukuksuzluktur.
      Tüm hayatım boyunca idam cezasını savundum.
      İdamların gerekli olduğunu ve öncelikle darbecilere uygulanması gerektiğini düşünüyorum.
      Bu düşüncemi, devlet başkanına telgraf çekmeye varıncaya kadar dile getirdim.
      Yine aynı düşüncedeyim.
      Ancak tüm kalbimle şunu ifade de vicdani bir yükümlülük tür:
      –Şu anki hukuk sistemimize değil idam, bir yıl hapis cezası yetkisi bile verilemez.

  2. Sayın yazar “Bize kuantum hızı gerek…” derken m.inceye filan özenmiş galiba, cb adayı olunca “artık kuantum teorisi tartışalım” filan diye meydan meydan dolaşmıştı kendisi:)
    Ama halkımız o seçimde doğrudan termodinamik yasalarını uygulamayı tercih etmişti…

  3. işe, sınavları yarışma sınavından yeterlilik sınavına dönüştürerek başlayabiliriz.

    başka bir mesele de, sınavlardaki soruların verilen eğitimle uyumsuzluğu. Sınavlardaki sorular hiç de fena değil, fakat verilen eğitim soruları çözmeye yetecek nitelikte değil.

    • Yks ve LGS de soruları mecburen seçici zor soru soruyorlar yoksa eleyici olmaz. soruları biraz normal sorulardan sorsalar 10.000 tane birinci 20 bin tane ikinci çıkar LGS sınavında bir defa yapmışlardı da yaklaşık 500 tane birinci çıkmıştı. çocuğun anlayıp anlamadığı ile ilgili değil mesele zannedersem katılım daha çok olsaydı bu sefer elemek için daha zor sorular soracaktı MEB. bu demek değildir ki öğrenciler hiçbir şey yapamıyor mecburen elemek için zor seçici sorular sormak zorundalar.

      • Bununla ilgili şöyle bir eleştiri var, 10’larca yıldır bizden önceki nesillere sorulan aynı sorularla kabiliyetlerimizi ölçmekten uzak, tamamen ezberimizdeki bilgileri ölçen sınavlardan geçiyoruz”

        Bu eleştiri bir doğruya işaret ediyorsa soruların zorluğundan bahsedilebilir mi?

  4. Önceki gün sosyal medya da bir paylaşım gördüm, tarih sahnesinde belirli belirsiz görünüp de tarihe yönünü değiştebilecek kapasitesi olduğu varsayılan şahsiyetler yaşamlarına devam edip de 1.aktör olabilselerfi tarih nasıl seyrederdi diye soruyor ve İran yakın tarihinden Ayetullah ünvanlı devrimci karakteri olan şahsiyetleri masaya yatırıyordu.

    Bu tür düşünceler zihin cimnastiğine elverişlidir mutlaka ama gerçekliğe hiç bir katkısı yoktur sanıyorum. Beşir Atalay ME bakanı olsaydı akparti kapatılmaktan kurtulabilir miydi diye de düşünmek lazım.

    Çünkü Türkiye gibi ülkelerde siyaset toplumun en çok önem verdiği değerler üzerinden yürütülüyor ve bu değerler siyasetçilerin elinde korkunç birer silaha dönüşüveriyor. Din siyaseti bayrak siyaseti etnik köken siyaseti gibi eğitim de siyasetçilerin elinde adeta bir kitlesel imha silahına dönüşüyor.

    Diğer kutsallarla beraber eğitim öğretim de siyasi dokunulmazlığa kavuşamadığı sürece kimi başına getirirseniz getirin bir netice alamazsınız!

  5. NureddinTopçu çok güzel demiş;
    Bize bir insan mektebi lâzım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hâyâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.
    Peki bu egitim müfredatı ile mümkün mü?hayır…Eğitim bakanlığımızın sadece tabelada adı MİLLİ….materyalist sömürge sistemi bize milli diye yutturuluyor.peki bu değişir mi? Ben hiç de ümitli değilim.çunki bu partiler üstü kuruluş felsefesi ile ilgili…..

  6. Benim artık ümidim kalmadı. Millet olarak ne ortak acılarda ne de ortak sevinçlerde beraberlik içerisinde olup kenetlenebiliyoruz. Buna en son yaşadığımız deprem felaketi ve bayan voleybol takımımızın şampiyonluğunu örnek gösterebilirim.

    Bu sitede adı çokça anılan 11.Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül, şayet anılan başarıları hasbelkader değilse geçmişte iç ve dış siyasette ve ekonomi alanında, milli eğitimde, adalet, kalkınma, özgürlüklerde ülkeye katkı sağlamışsa ve böyle bir yeteneği varsa neyi bekliyor?
    Daha önce yapmışsa yine yapabilir.

    Yağmur yağmur demekle ıslanılmıyor sayın yazar..

  7. SİSTEMİN EĞİTİMİ

    Türkiye de en kolay şey eleştirmek, ekonomi vs konuları eleştirelim fakat eğitim konusunda da herkes allame. Lise mezunu bir kaç varlıklı tanıdık geçen gün üniversite eğitiminin ne kadar yetersiz olduğundan bahsediyordu.
    Oysa eğitim akparti en iyi alanlardan biri ve hayrettir akpartililer bile bunu savunamıyor, hatta tanıdığım akpartililer bile bunu eleştiriyor. Geçen gün dayanamadım “Hanginiz bu gün sınava girse hatta o günki puanlarınızı baz alsak mezun olduğunuz okullara girebilirdiniz diye sordum. Cevap sıfır. Eskiden yeterli olan cevabın iki katı lazım bu günlerde. Sayın yazar kendi puanını da karşılaştırabilir. HAtta soruların zorluk derecesini bile karşılaştırsın. Konuyu anlayacaktır.

  8. “FATİH PROJESİ”NE NE OLDU?
    Malum mu? Merhum mu?
    Bir Fatih Projeleri vardı.
    Bu projeye göre her çocuğa bir bilgisayar parasız verilecekti.
    Bırakın bedavayı, şu anda çocuklarımıza bir bilgisayar alabilmek için devlete iki(2) bilgisayar daha alıyoruz.
    Yani en az iki katı da “vergi” veriyoruz..
    Daha doğrusu bunu da devlete mi, 5’li çeteye mi o da belli değil.
    Eski başbakanları bazı uyguladığı projelerden rahatsızlığını dile getirmişti.
    Belki Fatih Projesinden de rahatsız olmuştur.
    “Hoşuma gitmeyen proje Fatih Projesi” diyerek

  9. Valla dün ben bu konudaki görüşümü belirtmiştim , bu gün de farklı olarak şunu ilave edebilirim :
    Dön baba dönelim , hacılara gidelim !
    Hadi eyvallah .

  10. TR’de hiç bir bakan kendi başına bir iş icat yapamaz! harcarlar☹️.
    Bir masa etrafında ise asla toplandırıp ortak karar aldırmazlar! (En son KKILIÇTAROĞLU nun ayağı kırık masası idi) -son masa-
    Bunca zaman hükmedenler, eğitim öğretim kısmını bir tarikat cemaata, kültür kısmını gomonist 😂 gördükleri ortaklarına havale ettiler. (Ye yemeğini sesini çıkartma😡).
    Devamlı okullar bölünür, bir sene sosyal ciler öbür sene imam hatipciler bir diğer sene meslek liseciler bir kaynar alevlenir..
    Tıss pısss diye sönüverir; 2-3 dakkada🤣🤣
    4+4+4 vardı birde pardon🤣.
    OKUL ÖNCESİ EĞİTİM, İLKOKUL, orta öğretim-lise.
    Son dörtlükte çocuğun hayatı değişmesi lazım! Ama heyhaatt!.. kararıyor!😡
    Üniversiteye bir amacı becerisi isteği olan da gidiyor, olmayanda!!
    Yatak yorgan yurt !… derken,
    Çocuk oluyor herif! Kadın!😯
    BU İŞTE BİR DEĞİL! BİRÇOK EKSİKLİK VAR AMA NE?????????

    • “Atilla.
      12 Eylül 2023 De 08:22
      TR’de hiç bir bakan kendi başına bir iş icat yapamaz! harcarlar☹️.”
      Hangi ülkede yapabilir???
      Bakan dediğin ne ki, adı üstünde:)

  11. Bugünkü duruma bakarak sorunu çözümleyebiliyoruz fakat çözemiyoruz malesef.
    En büyük problemimiz de nasıl olmalı sorusunun yanıtını bulamıyoruz.

    İlk eğitim hayatımdan bir örnek vermek istiyorum. Eğitim durumumuz neymiş ne olmuş belki bir kanaat verir.

    İlkokul birinci sınıftayım sene 77 okumayı ilk önce ben öğrendim sınıfta, yazmayı da öğretmene yardımcı olmaya bile başladım onun olmadığı veya izin aldığı zamanlarda okuma yazma derslerini onun gösterdiği şekilde tahtaya yazarak yardımcı oluyordum hem öğretmene hem arkadaşlarıma.

    Birinci sınıfta sınıf birincisi ve okul birincisi, ikinci sınıfta da. Okulun en başarılı öğrencisi olarak okulun kurucusu ve okula isminin verildiği hayırsever işadamını okulca edilen ziyaretlerde ben de yer alıyordum kafilelerde.

    Üçüncü sınıfa geldiğimizde ise öğretmenimizin başka bir okula tayin olması nedeniyle ikinci dönemi başka bir ögretmende 4 ve 5. sınıfları ise sınıfımız dağıtılarak diğer şubelere gönderildik. 4. ve 5. sınıf tam bir kabustu bizim için mümkun olsaydı da o yilları geri alabilseydim de o öğretmende okumasaydım hatta hiç okumasaydım eğitimim olmasaydı. Okur yazar dahi olmasaydım. Keşke keşke.

    Yeni sınıfımız ve öğretmenimiz bir koministmiş tabi sonradan idrak ediyorum ne demek olduğunu.
    Tam bir dayak makinesiydi o küçücük bedenleri yumrukla dövüyordu. Sınıfta herkese dayak atmıştı. Döverken de sinirlendiğinde de öküz aleyhisselam diyordu. Hatta bir gün bir arkadaşımızı yerde üstüne ayağıyla basarak çiğnedi. Kabus korku yılları okula gitmek istemiyordum. Fakat zorla gönderiliyordum. Yapacak bir şey yoktu.

    Okul müdürü mü onu hiç sormayın bizim din derslerine giriyordu. Neden bilmiyorum.
    O zamanlar kahvehanelerde içki de içiliyormuş. Hatta bir gün arkadaşlar kahvenin önünden geçerken okul müdürünün bira içtiğini görmüşler.
    Neyse bu şartlarda benim ilkokul mezuniyetimde yapılan mezuniyet öncesi sınavda, okulun 15. si olarak ilkokulu bitirdim. Ortaokul lise bunları yazmaya kalksam bu sayfada yer kalmaz. İşte benim ilkokul eğitim hayatım.
    Burada bir suçlu var bana göre ama kim? Eğitim sistemimiz mi? Okulu yaptıran hayırsever kişi mi? Okul müdürü mü? Öğretmen (bunu hangi sistem yetiştirmiş öğretmen yapmıştı?) kesin suçluydu da peki benim suçum neydi?
    (Bu okul bugün gelişmiş şehirlerimiz arasında gösterilen bir şehrimizde. Şimdi büyükşehir )

    Kötüyü hatta en kötüyü gördüm daha hayatın başında, hayata daha yeni başlamışken şah ve mat olmuştum.

    Bugüne gelirsek, insanca yaşanan insana değer verilen insan onuru korunan insana saygı duyulan bir sistem olsun, insanca yaşanılan bir ülke olsun, ideolojilerin de inançların da inançsızlığın da şiddetinden uzak bir sistem olsun. İnsan gibi insanca hayatlar sürelim gerisi kolay..

    • “ideolojilerin de inançların da inançsızlığın da şiddetinden uzak bir sistem olsun.” diye bitirmişsiniz ama daha en baştan
      “Yeni sınıfımız ve öğretmenimiz bir koministmiş tabi sonradan idrak ediyorum ne demek olduğunu.” diyerek komünizmi kötülemeyi de ihmal etmemişsiniz bakıyorum…
      Sonradan neyi ne kadar idrak ettiğinizi bilemem ama komünizmi daha en naşından suçlamanız biraz abes kaçmış…
      Çünkü:
      “Avrupada insanların köpekleri değerlidir, afrikada generalleri! Sowyetler birliğinde ise çocukları değerlidir!”

  12. “Kaba bir hesapla her 2,5 yılda bir bakan değişmiş” diyen yazar,
    Akpartiden önce bırakın bakanı “Kaba bir hesapla her 1,5 yılda bir hükümet değişmiş” de diyor mu?
    “Hep düşünmüşümdür: Acaba o liste sunulduğu gibi Sezer tarafından onaylansa ve Milli Eğitim’in başına bakan olarak Atalay gelseydi, Türkiye’de uygulanan eğitim sistemi bugün nasıl olurdu?”
    Elcevap:
    Başkan bushun türkiye ziyaretinde, koruma diye yanında getirdiği gorillerden birisi, sıra dayağına çekercesine ya da tırnak kontrolü yapar gibi, protokoldeki bir titrek efendiye “aç elini!” diye bağırınca o devletbakanımız nasıl da bir ilkokul talebesi gibi avcunu açıp öne doğru uzatıvermişti:)
    Ya bir de milli eğitim bakanı filan olabilseydi,
    o dönemin öğrencilerini allah korumuş!

Yoruma kapalı.