Sportmenlik öldü ve bunun etkileri hemen her alanda hissediliyor… Özellikle de politikada…

17
Reklam

Bir sorum var ve buna sözlüğe danışma ihtiyacı duymadan cevap verebileceğinizi sanıyorum: ‘Sportmence davranış’ ne demek?

Hemen her alanda beklenenin dışında bir davranış sergilendiğinde, o davranış kural dışı ise, öyle bir davranışta bulunana “Sportmence davranmıyorsun” diye çatılır.

Sportmence, yani kurallara uygun…

Bu anlamdan yola çıkarsak, en kurallara uygun davranış tarzının spor alanında olması gerekir, öyle değil mi?

Gerçekte de öyledir. Sporun her çeşidinde ayrıntılı kurallar vardır, hem de yazılı olarak… Spor karşılaşmalarında sonucu belirlemek üzere bir de hakem bulunur, hakem bir yandan oyun içerisinde kurallara uygun davranılmasını denetler ve kuraldışı davranışları cezalandırırken, bir yandan da kendisi de hakemler için yazılmış kurallara uyumlu davranır.

Durum bu iken, bizde bir süredir nasıl oluyor da ‘sportmenlik’ ortadan kaybolmuş bulunuyor?

Futbola ilgim biliniyor. O ilgi beni gazetelerin spor sayfalarına da göz atmaya sevk ediyor. Gözümle gördüklerimi onaylayacak veya yanlış düşündüğümü hatırlatacak haber ve yazıların da takipçisiyim.

Buna ‘takipçisiydim’ demem gerekiyor. Çünkü, hemen her gün bir büyük kulübümüzün sözcüsü olduğu bilinen kişilerden rakip takıma hiç de hoş olmayan saldırılar, gazetelerde geniş yer buluyor ve bu da beni rahatsız ediyor.

Reklam

Çoğu kez, o görevi kulüp başkanları da üstleniyor ve genellikle ağız dalaşında onlar da sözcülerden geri kalmıyorlar.

İsterseniz birkaç günlük gazetelerin spor sayfalarını açın, bu dediğimin kanıtlanmış halini göreceksiniz. Birbirini suçlayıcı açıklamalar bir-iki takımın yöneticileri arasında gidip-gelse bile, sisli hava bütün ligi etkisi altına alıyor.

Ligde tad tuz bırakmıyor o hava.

Kendi deneyimimden sonucu aktarayım: Tuttuğum takımın maçlarını bile doğru dürüst takip edemiyorum. İçimden gelmiyor.

Sisli havanın sahalara yansıması olmaz mı, oluyor elbette. Maçlar bol kartlı olmaya, sakatlıklar artmaya başladı. Ne kadar belli etmemeye çalışırlarsa çalışsınlar, hakemler sahalara tedirginlikle çıkmaya başladılar.

Rakiplerini suçlamak için yanlış hakem kararlarını da kullanıyor kulüpler, oysa o kararlar hakemlerin farklı güdülerle hareket etmelerinden değil, daha çok sisli havadan etkileniyor…

Bizdeki kadar hakemlerin genç yaşta kendilerini emekli ettiği bir lig bilmiyorum.

Sebebi anlamakta zorlanmıyorum: Korkuyorlar…

Reklam

Tanımın spor ile ilişkilendirildiği centilmenlik sahalardan çekilince, bu durum başka alanları da doğal olarak etkiliyor.

En çok da politika alanını…

Partiler 20 gün sonra yapılacak seçimde oyların sandıkta kendileri için kullanılmasını sağlamak amacıyla kampanyalar yürütüyorlar. Kampanyalarda her parti kendisini yeniden seçmenlere tanıtmak, adayları da seçildikleri takdirde yapmayı planladıkları icraatları anlatmak yerine, rakip parti ve adayını küçük düşürmenin binbir türlü yöntemini piyasaya sürüyorlar.

Kampanyalarda doğrular ile yanlışlar -hatta yalanlar- yer değiştirmiş gibi. İnsanlar kampanyaların amaçladığı kafa karışıklığıyla sandık başına gidecekler.

Sporda olduğu gibi politikada da hakem konumunda olan bir kurum vardır: Medya…

Medyanın durumu da hakemliğe pek uygun değil günümüzde, özellikle de ülkemizde…

Onlara da güven yerlerde sürünüyor ama yine de onlarsız edemiyoruz; kamuoyu araştırma şirketlerinin yayımladıkları anket sonuçları, seçime üç hafta kala bile yüzde 30 civarında kararsız veya oy kullanmayacağını ifade eden bir kitlenin varlığına işaret ediyor. Şirketler o kitleyi bilimsel ölçüler kullanarak partiler arasında dağıtıyorlar dağıtmasına, fakat ben bir ilkten kuşkuluyum: Her seçimde yüksek olan katılım oranının bu seçimde bayağı düşebileceği kuşkusu bu.

İnsanlar kampanyaların başladığı günden bugüne politikadan uzaklaşmış görünüyorlar…

Futbolu ilk çağların gladyatör savaşlarına dönüştürdüğümüz gibi, politikayı da kuralsızlığın hakim olduğu bir alan haline getiriyoruz.

Sonuçta bunun acısını hepimiz çekeceğiz.

Hiç değilse ‘sportmenlik’ kavramının anlamı için sözlüğe bakalım ve politikada da sportmence davranmaya çalışalım.

ΩΩΩΩ 

Reklam

17 YORUMLAR

  1. Ne sporda ne de başka bir yerde hakkaniyete dayalı bir düzen olmadığını herkes biliyor. mesela hakem hatasının doğal olmadığını, bir ard niyetle meydana geldiğini düşünüyoruz. neden mi? çünkü biz de bu düzenin bir parçasıyız. Çarkın nasıl döndüğünü biliyoruz.

  2. H.B. 11 Mart 2024 De 23:22

    düşünce sıranıza göre yazayımlakin bir çok konu tekrardan ibaret kalacak mecburen ama neden olmasın?
    paşamızın bir ideolojik kutuplaşma başlattığı kanaatinde değilim, mücadelesi bugünde ciddi sıkıntılarını çektiğimiz dincilik, dinde yozlaşma, yobazlık, gericilik gibi kavramlar üzerinden açılmalıdır, din ve dindarlık kavramları kullanıldığı zaman yanlış anamaya sebep veriyor. din için ve dindarlar için harika bir tefsir yazılmasını sağlamış ve büyük hizmet etmiştir. din hoşgörü ve anlayışa dayalıdır ama bugün çoğunluk için bunu söylemek mümkün değil, her taraf kendi görüşünü dayatıyor dolayısıyla miladı dolunca değişim ister istemez kaçınılmaz olacak ekrem bey ya da başkası kim gelirse sonuç değişmeyecek.
    akp nin de elinde toplumsal barışı sağlamak için hem güç hem de zaman vardı, adalet ve kalkınma inşa edebilirdi. tam aksine kutuplaşmayı, adaletsiz paylaşımı ve israf başta liyakat yanında yanlış ne varsa onu yapmayı tercih etti,
    pek çok yorumda yazdım, toplumun bilinçlenmesi ve talep etmesi gerekiyor. yoksa bu kısır döngüden çıkmamız olası değil, toplum olarak barış talep etmeliyiz, adil paylaşım, yolsuzlukla mücadele, israfın önlenmesini, liyakatin gelmesini toplum olarak talep etmeliyiz, siyasilere kalırsa bölerek, kutuplaştırarak, düşman yaratarak iktidarda kalmayı tercih ediyorlar, bu sadece ülkemizde değil, dünyanın pek çok yerinde böyle.
    peki var mı toplumda böyle uzlaşma, anlaşma talebi???
    yok değil mi?
    öyleyse sonuç kaçınılmaz olarak güzelce tanımladığınız gibi düşeysel kısır döngü. ama bu kader değil. ideolojik farklılığımız olabilir lakin ortak paydalarda buluşamayacağımız anlamına gelmez, adalet gibi, ahlak gibi, etik değerler ve doğruluk gibi. ve hoşgörü.
    kimse diğerinin ne giydiğine karışmasın mesela, ortak bir payda olamaz mı? olmuyor işte. bir taraf değil, iki tarafında diğerinin giyimine, yaşam tarzına tahammülü yok. hoşgörüsüzlük, sevgisizlik, anlayışsızlık hakim toplumda.
    gelelim eskilere:)
    bilginin kaynağından çok doğruluğu önemli, vaktim olmadığından yorumcunun sınırlı kaldığı konu üzerinden alıntılama yaptım, o dönem için kurulmuş fabrika, işletme, yenilik üzerinden sayısız alıntılama yapabilirim pek çok işletme ve teşekkülün zaman içinde arpalığa dönüşmesi bizim toplum bilincimiz, memleket sevgimizle alakalı ki -son yıllarda türkiye çok gerilemesine rağmen- dünyanın 17. ekonomisine kadar yükselmiş bir ülke idi, bunu cumhuriyetimiz kuruluşundaki büyük adımlara borçluyuz elbette.
    paşamız, büyük başarılarla kurtuluş savaşlarını kazanmış, ardından büyük başarılarla devlet kurmuş, devrimler yapmış sonrasında da büyük gelişmelere öncülük etmiş, kuşkusuz biz bugün şu olabilirdi, bu olabilirdi diye oturduğumuz yerden sonsuz sayıda olasılık geliştirebiliriz kiminde belki haklı bile olabiliriz ama yapılan büyük işleri görmemize engel oluyorsa bu kasıtlı bir yaklaşım olur. kerkük musul petrolleri neden yabancılara gitmiş? kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında orhan bey döneminde cenevizlilere verilmiş, kanuni 1535 te osmanlının en güçlü döneminde fransızlara kapitülasyon vermiş, kurtuluş savaşı sonrasında da bazı imtiyazlar tanınmış demek ki, bugün altın başta pek çok madenimize sahip çıkamıyoruz değil mi hala?
    bugün ne bahanemiz olabilir?
    adil paylaşımdan cari açığa, paranın değer kaybından enflasyona, yoksulluktan yolsuzluğa güzel bir şey bulmak hayli zor son 15 yıldan fazla zamandır. paşamız, her alanda açtığı fabrikalar ve izlediği politikalarla sanayi devriminin filizlerinin ekilmesine büyük atılımlarla ön ayak olmuştur lakin toplum bilincimiz aynı idraki gösterememiş,
    bayrak yarışında başarılı olamamıştır. bugün halen çoğunluğu o dönemlerden kalan fabrika ve teşekkülleri satmaktayız. hepsini bir güzel arpalığa çevirdik ve sattık. şimdi eti, otu, kağıdı çoğunlukla ithal ediyoruz.
    üretmek zor ve masraflı, ithal etmek ise kolay ve rantlı işlerdir.
    öncelikle fehmi bey ve sizin ve platformda olan herkesin, yazanların ve okuyanların ramazanı mübarek olsun.

    • Didem hanım “kimse diğerinin ne giydiğine karışmasın mesela, ortak bir payda olamaz mı? olmuyor işte. bir taraf değil, iki tarafında diğerinin giyimine, yaşam tarzına tahammülü yok. hoşgörüsüzlük, sevgisizlik, anlayışsızlık hakim toplumda.” diyor ama tam olarak hangi toplumdan ya da ülkeden sözediyor anlamak mümkün değil?
      Daha geçenlerde istanbul caddelerinde tangalı bir kızımız salına salına geziyordu,
      plaj kıyafetiyle şehrin göbeğinde dolaşan da var, plajda karaçarşafıyla güneşlenen de, noolmuş?
      Canı isteyen tesettürünü yerlere atıyor,
      e.çakıra kim baskı yapmış, patronu filan mı?
      Türk kızı başörtüsüyle üniversite kampüslerine bile alınmıyordu, yerlerde sürüklenip sözde akademisyenler tarafından tekme yumrukla dövülüyorlardı, şimdi asker de oluyorlar pilot da, öyle değil mi?
      Eski türkiyede tek tip okul kıyafetleri vardı, şimdi yok, ne kaybettik?
      Nesi varmış toplumun? Tatillerde plajında bikinisinde, mangal keyfinde, ramazan gelince de orucunda namazında, kime ne?
      Hoşgörüsüzlük arıyorsanız güneydeki hepimizin çok sevdiği küçük ülkeye de bir gözatın:)

    • Geçenlerde “Karar”a girdiğimde atıfta bulunulan bir köşe yazısı altına kafiyeli düşüncelerle yorum yaparken
      ….
      Diktatörce vurdu taşa,
      CeHaPeyi kurdu Paşa!
      ….
      demiştim. Reaksiyon n’olucak merak etmiştim. Fazla parmak gösteren olmadı diyebilirim. Kutuplaşmayı başlattığının bizzat taraf olduğunun en önemli ipucu ve siyasi ucu CeHaPe. Miladın başlaması ve icraatler CeHaPe ile. Osmanlı dönemini ele almağa gerek yok. Hatalarına rağmen yüzlerce yıl ayakta kalabildi, coğrafyada sayılı güçler arasında yer aldı. CeHaPe zihtiyetinin C.Gazetesi “aydınları”nın Osmanlıyı ters bakışla bir taraftan yererken Paşamızı abartarak gökten zenbille inmiş gibi yukarılara ululaştırması malum. Kuran’ı Türkçeye neden tercüme ettirdiği konusu da yoruma açık. SAĞlığında işlenen, Kemalizm şeklinde empoze edilen, tarih kitabı olarak okutulan dönemde tepe-eksenli kutup etkisi şiddetle hüküm sürüyorken bazı şakşakçıları lüzümsuz abartılara girerken M.K.Atatürk Paşamız bir nebze olsun “Efendiler, durun bakalım, durumu fazla abartmayalım” diyebilmiş mi? “Karar” da rastgeldiğim bir yazıda o dönemde katledilenler arsında bir Ali Şükrü bey olayı da yoruma açık. Bıraktığı miras ülkede “darbeler kültürü”yle derin iz bıraktı. Fazlaca okuyan biri değilim, olaylara genel bakıyorum. Gerisi muhakeme. Etkisinde o kadar kalmışım ki günümüzü şekillendiren tarihi sorunlara kafa yorarken Paşamız yanında iki ilginç/sembolik karakterle rüyama girdi. Biri avrupai diğeri ortadoğu tipi gibi geldi. Onlar tek kelime konuşmadılar, şaşkındılar diyebilirim. Hayatımda gördüğüm en ilginç ve en berrak rüya budur. Paşa sivil kostümüyle gülümseyerek karşıladı. Karşılıklı epeyce anlattık. Sorular sordum. Bir ara tartıştık ama kavga falan asla olmadı. Sonunda iyi ayrıldık. Hemfikirdi! Ayrıntılara bir ara girebilirim.

      Paşamızın hatalarını resmen kabul etmek ve konuyu makul bir şekilde kapatmak (closure) ve hep birlikte geleceğe bakmak mümkün, kanımca. Sanıyorum ki belki ondan sonra değindiğiniz dualardan istifade etmeğe başlar. Kutuplaştırma yok diyorsunuz. Kurduğu CeHaPe’nin icraatleri belli. Prof.Yaşar Nuri Öztürk’ü dahi iteklediler. Başı örtmenin şekli şemali olay oldu! turnusol oldu! Zihniyetin ülke geleceğine maliyeti büyük olmasaydı bugüne kadar değil 17. büyük ekonomi olmak belki de 7. büyük ekonomi ve köşe-bucak kenetlenmiş bir toplum olmuş olabilirdik. Bu pekala “Akıl*İman Sentezi” gibi çok makul bir geçiş süreci sağlanmasıyla olurdu (üç kelimeden oluşuyor devasa aytıntıları olan bir kavram ki üzerinde durmaya ısrar edeceğim). “Katibim” türkümüz vardır. Molalarda severek dinlerim. Bir noktada “Katibimi Arar İken Yanımda Buldum!” denir melodide. Bu kadar kolaydır realize olmak, sadece paradigma kayması türü yeni bir bakışı! Paşamızı bu kavramı göremediği için (önyargıları perdelemiş olabilir bir ihtimal) bir “Deha”, “ileri görüşlü” olduğunu sanmıyorum.

      Hayırlı Ramazanlar, dualar kabul olur inşallah!

    • Didem hanım “bugün halen çoğunluğu o dönemlerden kalan fabrika ve teşekkülleri satmaktayız.” diyor,
      eğer sümerbanktan sözediyorsanız, bu iktidardan çok daha önceleri ihlas holdinge satılmış, bir de ankara ve istanbulda iki tane harabe vardı(gazhane mi yağhane mi ne?)
      onları da hurdacıya filan vermişlerdir…
      O yıllarda ithalat yapabilecek türk sermayedar bulunamadığından gazyağı ithalatı işi ermeni bir tüccara havale edilmiş, rant olayı nasılmıştır ben bilemem ama sonradan bağına bahçesine el konulup içine çankaya köşkünün kondurulduğu arazinin sahibi aynı ermeni vatandaştır belki de:)
      Bu hükümet döneminde ise türkiye kendi doğalgazını petrolünü, arayıp buluyor, vatandaşına bedavaya kullandırıyor, sınır ötesine ihraç ediyor, denizin dibi dağın başı demeden her türlü sondajını yapıyor, sismik araştırmalarını yürütüyor,
      azerbaycanda, ırak kürdistanında, libyada enerji yatırımları işletiyoruz, milyarlarca metreküplük doğalgaz depolama tesislerimiz var, hem trakyada hem anadoluda, her yerde ve her evde doğalgaz var…
      Benim bildiğim beş tane dev sondaj gemimiz var, kim neyi satmış?

  3. SPORTMENLİĞE GEL VATANDAŞ!
    “–2 milyon Euro ödenmiş bir futbolcu 279 dakika oynamış,
    –1,4 milyon Euro ödenmiş bir futbolcu 156 dakika oynamış
    –B.G. isimli 5 yıllık sözleşme imzalamış bir oyuncuyu kimse bilmiyor. Her ay para alıyor.
    –Kulübe ait mallar(5li çeteye peşkeş gibi yok fiyatına) çok uzun yıllar yok pahasına kiraya verilmiş,
    –Konser faturası var. Ortada konser yok.”
    Bu ifadeler evvelki gün gazetede yayınlanmış üç büyüklerden bir kulübümüzün başkanına ait ifadeler.
    Aynı Ülkemizin durumu gibi.
    Neymiş sporumuz altın çağını yaşıyormuş.
    Evet bir altın çağ var.
    Sporumuza da çöreklenmiş çeteler için.

  4. Sayın yazarın da tespiti gibi, seçmen siyasetten soğuyup bir kenara çekilmeyi tercih edebilir!
    Yani oy kullanmaya gitmeye bilir!
    Gitsede önceki gibi aynı partiye de,
    başka rakip partilere de (muhalefet) oy kullanmaya bilir!!
    Bir akıl yürütmesi: İmamoğlu’na da Kurum’a da oy vermek istemiyorum diyelim!
    Erbakanı beğeniyorum muhafazakar ve mütedeyyin biriyim!..
    “Lakin Erbakan ın büyük şehir başganı çıkarması mümkün görünmüyor diyelim”
    1- İlçe belediye başganlığı var!
    2- Meclis üyeliği var!!
    3- üçüncü şıkta dahi; bir (seçilme ihtimali olan) kuvvetli adaya İmamoğlu yada Kurum dan birine oy kullana bilirsin mesela!!
    Burdan:
    Bir sonraki seçimlerde partilerden yada politikalarından hangisinin gidişatını beğeniyorsun?????
    SİYASETÇİ BUNA GÖRE DAVRANIR VE HERKES HER ÖNÜNE GELEN PARTİ BİNASINA GİRMEZ!
    Bir sonraki adımda ülkeye yararlı faydalı olan! Seçilir belki.
    En azından zararlı mahlukat sınıfından kim varsa arada kaynayıp meclislere girmeleri önlenir!
    Herkes ayağını denk alır!
    Siyasetçi de seçmende halkta ayağını yorganına göre uzatır!!!
    Senin benim vergimle çalışmayan adama oy versin diye süt yağ kemik yakıt dağıtılıp,
    dumanının havaya üfürülmesi de ÖNLENİR BELKİ:((

  5. Sayın hocam sportmenlite takılı kalmış, ben ise adayların savurdukları paralara takıldım.
    Ramazan ayı münasebetiyle de hurmalar gerçekten çok güzel. şimdilik.
    Fakat toplum olarak çok şey kaybediyoruz.
    Herkese Hayırlı Ramazanlar….

  6. Siyaseti dindar ve kindar bir nesil esir aldı. Ülkeyi ellerinden geldiğince kutuplaştırdılar. Böylece iktidarlarını sürdürüyorlar. Ama çürüme içten ve derin olunca yıkım da kaçınılmaz. Ülke bu enkazın altında kalacak ama umurlarında bile değil. Onlar koltuklarını ve saraylarını düşünüyorlar sadece. Millet de saf saf ne varsa bunlarda var diye aynı yolsuz tayfaya destek vermeye devam ediyor. Ama eninde sonunda saadet zinciri bir yerde kopuyor. Herşey değersizleşiyor, kalitesizleşiyor, çirkefleşiyor. Spor da siyaset de devlet yönetimi de her yer böyle.

    • Çanta içindeki para işini ciddiye almak gerekiyor. Millet, “Bas bas paraları Leyla’ya” diyerek eğlenir ama say say bitmeyen paralar CHP’yi yıpratır. Hem Meclis’teki içi dolar dolu poşet işi hem de çanta içindeki para konusu aydınlatılmalı. Yoksa bedeli CHP öder.

  7. ……
    Sportmenlik! ahlak, saygı gerektirir,
    Zaaf ve zafiyetler! çok şey kaybettirir,
    Farkındalık! “Yaradan”dan ötürü….
    Sevgiyle eğitim! çok şey farkettirir!

    Yeni normlar oluşturur, atfedilir,
    “Bilgi”dir hep farkedilen, keşfedilir,
    “Bilenle bilmeyen hiç bir olur mu” gibi,
    Nice vurgular var ki görmezden gelinir!

    ENöncelik eğitim, ihtiyaçtır insanda,
    “Oku” ve anlat da denmiş Kuran’da,
    Anlamak! layıkıyla öğretmenin ilk şartı
    Öğretmek! her zaman ve her mekanda!…
    ……

  8. Ülkemizde onyıllardır 38-40 yaşlarında devedişi gibi sağlıklı güçlü becerikli insanlar emekli oldular, Teşvik edildiler😡
    Bilgisayar okumuş doktor hemşire gibi nitelikli gençler yurt dışına kaçtılar!..
    Yada kaçmanın yolunu arıyor, hesabını yapıyorlar🤔
    “İhtiyaçtan!” satılık 😂 pardon çalışmaya devam edenler de var; iş bulabilirse!!!
    Bu arada DÜŞÜNMEMİZ GEREKEN EN ÖNCELİKLİ GENÇLER İŞ BULABİLİP İSTEDİĞİ BİR İŞ BULUP ÇALIŞA BİLİYORLAR MIIIIII????
    işte asıl ilgilenmemiz gereken bu. Ama bizim siyasetçiler;
    Sen 8 km yol yaptın ben aya duble yol..
    Sen bir lt süt bedava verdin ben bir koli..
    Sen 500 kaat lık gaz pompaladın ben kömür verdim 5 torba😡😡😡😡😡
    Not:sosyal yardımlar babanızın kesesinden dağıtılmıyor!!!!!
    Bunu belediye yada hizmet vakıflarıda yapmaz!!! KİM YAPAR?
    DEVVVVVLEEETTTTTT!!!
    (Onu temsilen hökümet!)
    Kim eliyle vasıtasıyla yapar nasıl yapar eder onlar bilir; sonuçta TBMM ye rapor vererek!
    İsterse belediyeler eliyleee,
    İsterse bakanlık birimiyle.
    Yetmedi mi? Kontrol ederek kızılay sosyal yardım vakıfları kurarak.
    Ama fakat, sonunda hep hesabını verir halka, vergisiyle yaptığı bu işleri raporlayarak🤔.

  9. Toplumu saran öylesine derin ve şiddetli bir ahlaksızlık var ki her alanda , her konuda , her sahada bunu çok açık ve hazin bir şekilde bizzat görüyor , bizzat yaşıyoruz .
    Bu derin yozlaşmanın , bizi göz göre göre uçuruma doğru sürüklediği de bir gerçektir ve en tehlikeli tarafı da düzelme ümidinin
    hiç olmamasıdır!

  10. SİYASAL, SOSYAL, ANAYASAL KRİZ.
    Herkes krizin ekonomik boyutuna odaklanmış durumda.
    Halbuki ekonomik kriz sadece ve sadece bir sonuç.
    Asıl olan siyasal, anayasal ve özellikle de sosyal bir kriz daha doğrusu çürümüşlük yaşıyoruz.
    Bitkisel hayat yada çoklu organ yetmezliğinde bir süre sonra sağlıklı organlar da zarar görüp işlevini yitirmektedirler.
    Fizikte kaplar bi(r)leşik ise, kapların seviyesi hep aynı kalır.
    Birinin seviyesinin değişmesi diğerlerini de seviyesini aynı doğrultuda ve oranda değiştirir.
    Toplumsal durum da aynıdır.
    Özellikle siyasetin seviyesi diğer alanları doğrudan etkiler.
    Daha doğrusu “olumsuz” anlamda DERHAL VE DAHA FAZLA,
    “olumlu” anlamda ise UZUN SÜRE SONRA VE BİR MİKTAR etkileyecektir.
    Zira tahrip etmek çok kolay, yapmak ise çok çok zordur.
    Bir de öyle bir hal aldı ki; tüm alanlar adeta bir birlerini olumsuz etkileme yarışına girmişçesine kısır döngü mekanizması oluşturdu.
    Siyaset eğitimi, eğitim sporu, spor sağlığı, sağlık hukuku, hukuk iktisadı, iktisat siyaseti vs, vs.
    Tüm alanlar birbirlerini dibin dibine çekiyor.
    Çok büyük bir şok,b daha doğrusu felâket yaşanmadan bu kısır döngü kırılamaz

    • Türk sporu altın çağını yaşıyor,
      son yıllarda elde edilen altın madalyalarımızın merkezbankası rezervlerine önemli bir katkısı olduğunu düşünüyorum:) Sağlıkta ise şehir hastanelerimiz olağanüstü başarılı…
      Ama sokaklarda dolaşan başıboş köpek sürüleri yüzünden kendi köpeklerimizi dolaşmaya bile çıkaramıyoruz,
      kuduz vakalarında ve zoonoz riskinde dünya şampiyonuyuz!
      Belediyelerimiz ise hala damperli kamyonlara yükledikleri karkas et yığınlarını açık alanlara dökerek bu hastalık saçan hayvanları besleyip üretmekle meşguller:(

    • Bu seçimlere, ve aslında ülkemizdeki her seçime; finans oligarşisinin, para baronlarının, Haçlı Hristiyanların ve Siyonist Yahudilerin Türkiye’deki siyasi partileri de giriyor.
      Bu nedenle, bu seçim ve her seçim, aslında bir beka meselesidir.
      Düşmanlarımıza hizmet eden içimizdeki hainler, 100 yıldır demokrasi adı altında, kurdukları siyasi partiler ile seçimlere giriyorlar. Yani; isimleri, yöneticileri, görüntüleri bizden gibi ama ruhları Batı’ya kul köle olmuş siyasi kuruluşlar faaliyet gösteriyorlar.

  11. Sayın yazar “Her seçimde yüksek olan katılım oranının bu seçimde bayağı düşebileceği kuşkusu bu.” derken haksız sayılmaz,
    niteliksiz kalitesiz politikacılar piyasayı düşürüyorlar, yozlaşma varsa seçmen kaçar…
    Ama yine de avrupa demokrasilerine göre daha iyi durumdayız, kıran kırana bir seçim yaşıyoruz,
    milletimizin eli kuyumcu terazisi gibidir,
    herkesin hakkını tam verir,
    sonuçları beğenmeyen önce kendine baksın,
    kimse ırkımıza küfretmesin!

Yoruma kapalı.