AKP medyası içi tartışmada.. kim kazandı.. kim kaybetti..

9
CB Erdoğan'ın Hindistan gezisinde.. gazeteciler..
Reklam

Hindistan’dan dönüş yolunda, kendisine yöneltilen, ‘AK Parti’yi destekleyen yazarlar arasında başlayan tartışmalar’ konusundaki soruya cevap verirken.. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.. ne dedi, önce söylediklerini okuyalım: 

“İslamcı olanlar atılıyor, İslamcı olmayanlar getiriliyor’ deniliyor. Bir siyasi partinin çalışmalarında, İslamcı olmak ya da olmamak şeklinde bir ayrım yapmak zaten yanlış. Biz tekkeye mürit aramıyoruz ki. Siyasi parti için esas olan, dürüst, ilkeli, vatanını, milletini seven, parti ilkelerine uyacak insan aramaktır.

“Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Onların da böyle bir hakları yok, benim de yok.”

Ne anladınız siz bu sözlerden?

İki taraf da haklıysa…

Soruyu siz okurlara soruyorum, ama aslında, dün gün boyu ve bu sabah erken saatlere kadar, vaktimi, tartıştıkları konu hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hakem yapacaklarını açıklayan iktidar medyasının kılıçlaşmış kalemlerinin görüşlerini merak ederek geçirdim.

Vardığım sonuç şu: İki taraf da Cumhurbaşkanı’nın kendilerine hak verdiği görüşündeler…

İtiraz edecek değilim. Gerçekten de, “Erdoğan İslâmcıdır, yeniden başına döndüğü parti de İslâmcı kimliğe sahip olmalıdır” diyen varsa –ki var– onları yanlışlıyor Cumhurbaşkanı Erdoğan; buna karşılık kendilerini racon kesme mercii olarak görenleri ‘haksız’ bulduğunu da söylüyor…

Tartışmanın iki tarafı da ‘haksız’ bulununca.. taraflar kendilerini ‘haklı’ görebilir…

Reklam

Veya şöyle de diyebiliriz: Tartışma böylece iki tarafın da “Biz kazandık” diyemeyeceği biçimde kapanmış oluyor…

Öyle mi?

Hayır, öyle değil.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleri partisi içine dönük bir mesaj olsaydı tartışma kapanırdı.

AK Parti için doğru olan gazeteciler için yanlış olabilir

Bir siyasi parti ‘tekke’, partililer de ‘mürit’ değildir; AK Parti’ye iktidar olsun diye, Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçmek üzere oy veren.. anayasa referandumunda sistem değişikliği için ‘Evet’ oyu kullanan vatandaşlar.. seçmenlerin yarısı.. her eğilimden insanı içinde barındıran bir kitle…

“Böyle de kalmalı” diyor AK Partililere, yeniden partisinin başına geçmeye hazırlanan Tayyip Erdoğan

AK Parti’ye dönük mesaj olarak algılandığında doğruluğu kuşkusuz o sözler.. medya içinden birilerine dönük olduğu için.. üzerinde durulmayı.. ve tartışmayı bir sonraki aşamaya taşımayı hak ediyor…

Medya-siyaset ilişkisine…

Reklam

Gazeteci-parti ilişkisine…

Kuşkusuz, siyaset, özellikle Türkiye gibi ülkelerde herkesi kuşatıyor. 24 saat siyaset konuşulan bir ülke bizimki. Ekranlarında durmaksızın siyasi konuların tartışıldığı onlarca haber kanalı var ve bu sayı dünyada herhalde bir rekor…

Elbette gazeteci de gazeteler de bu kuşatmada yerlerini alacaklar…

Ne kadar?

Mesleğin, gazetecilik mesleğinin, izin verdiği kadar…

Partileri, siyasi çizgisini, siyasilerin tavırlarını savunabilir veya hoşlanmadıklarını eleştirebilir bir gazeteci.. doğrularını ve yanlışlarını sergiler.. ancak bunu ‘partizan’ olarak yapmaz.. okurlarını aydınlatmak amacıyla yapar…

Bundan ötesi propagandaya girer çünkü…

Daha da ötesi gazeteciyi mahçup edecek yanlışlıklara sürükler çünkü…

Siyaset kaypak bir alandır; ilkeleri belli katı bir ideoloji adına yapılıyor olsa bile, siyasette ‘doğrular’ ile ‘yanlışlar’ muğlaktır, gereğine göre değişebilir. “Dün dündür, bugün ise bugün” anlayışı tek bir politikacının (Süleyman Demirel’in) ağzından çıkmış olsa bile, siyaset alanı içerisinde yer alan her kişinin ağzına yakışır.

Gazeteci de siyasetteki değişen dengelerle birlikte değişecek midir?

Mesleki ilkeler buna izin verir mi?

‘Partizan gazeteciler’ için bu sorunun cevabı bellidir; ama onları bekleyen de bir soru var: ‘Partizan gazeteci’ye ‘gazeteci’ denir mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın soruya cevap verirken kullandığı ‘sırat-ı müstakim’ terimi en fazla ‘gazeteci’ sıfatlı kişiye yakışır; halkı bilgilendirme amaçlı mesleğin erbabının doğrulardan şaşmaması beklenir.

Siyasiler için ise.. öyle bir zorunluluk pek aranmaz…

Dünyada ve ülkede değişen şartlar.. konjonktür.. siyasetçiyi tavrında değişikliğe zorlar…

Meslekler (siyaset ve gazetecilik) arasında çıkar çelişkisi vardır, sizin anlayacağınız…

Bunu görmez veya öyle bir çelişki yokmuş gibi davranır ve siyaset erbabının peşine takılırsanız.. gazetecilik mesleğinin kabul edilir alanının dışına düşersiniz…

Şunu mu demek istedi Cumhurbaşkanı?

Hindistan’dan dönerken.. son tartışmalarla ilgili görüşü sorulduğunda.. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gazetecilere verdiği mesajı.. şahsen.. “Herkes konumunu bilsin, siyasiler siyaset yapsın, gazeteciler de kendi mesleklerinin gereğini yerine getirsin” uyarısı olarak okudum.

Kendisi sözlerini tam bu amaçla söylememiş olsa bile…

ΩΩΩΩ

Reklam

9 YORUMLAR

  1. Haddime değil ama kişisel kanaatlerimi dilendireceğim.

    ..”sırat-ı müstakim” dini bir terim.. ”tekke” ve ”mürit” de din ile ilgilenen şahıs ve kurumlar için zaman içerisinde oluşan birer sıfat.

    Din ve dine dair terimler siyaseti neden bu kadar çok ilgilendirir?

    Hele ”sıratel müstakim [doğru yol] (Fatiha 6.ayet)”
    .. ve bunu tanımlayan-tamamlayan ”festakim kema umirte [emrolunduğun gibi dosdoğru ol] (hud 112)” ayet-i kerimesi.

    Şimdi Sayın Koru’nun: ”sırat-ı müstakim…”gazeteci’ sıfatlı kişiye yakışır;…Siyasiler için ise.. öyle bir zorunluluk pek aranmaz…”Dünyada ve ülkede değişen şartlar.. konjonktür.. siyasetçiyi tavrında değişikliğe zorlar…”değerlendirmesini;
    ”emrolunduğun gibi dosdoğru ol” emrini, Müslüman siyasetçiler için, yeri geldiğinde vazgeçilesidir! gibi mi anlamalıyız?

    Yani Müslüman bir siyasetçi, bunu üzerine alabilir mi? Vatanın, Milletin, toplumun menfaatine diyerek veya iktidarı adına sırat-ı müstakimden vazgeçebilir mi? Bunu ikrar eder mi?

    Hayır!

    Bunu neden irdeledim.. Bugün Müslüman, dindar bir Cumhurbaşkanımız var ve bir o kadar da siyasetçilerimiz.. Siyasette, İslami kimlikleri ile öne çıkmış, zahiren olmasa da İslami bir yönetim şeklini benimsediği bilinen siyasetçiler.. ve muhafazakar kitlenin de desteğini bu yüzden sürekli arkalarına alan..

    ”Sırat-ı müstakim’ veya ”festakim kema umirte” en çok bunlara yakışmaz mı? En azından mümin olmaları hasebiyle.. Kendilerinden ”emin” olunan.. elinden, dilinden emin olunulan..kimselerin zarar görmediği.

    Hoş, bu güne kadar olan siyasetçilerimiz de Müslümandılar ama yaşantıları, söylemleri ve iddiaları ile özdeş, dindar olan şimdiki idarecilerimiz, sırat-ı müstakim sıfatını üzerlerinde taşımaya-yansıtmayı daha fazla mecburlar.

    Mecburuz, bütün Müslüman olanlarımız. Yani bu bizim sorumluluğumuz.

    Koru’ya göre Sayın Erdoğan’ın verdiği mesaj; …“Herkes konumunu bilsin, siyasiler siyaset yapsın, gazeteciler de kendi mesleklerinin gereğini yerine getirsin”

    Evet; bütün meslek erbabı, mesleklerinin gereğini bi hakkın yerine getirsinler;

    Müslüman olanları da, her işlerinde ”sırat-ı müstakim” içerisinde…

    Çünkü bu onlar için farz.

    • yorumunuza katılıyorum, çok doğru noktaların altını çizmişsiniz. kişinin Müslüman kimliği var ise onun işaret edilen kavramlara karşı ciddi hassasiyet içinde olması beklenir ve evet elbette bunları taşımak çok yakışır, ama gazeteci ama siyasetçi ama sade vatandaş. hepimize farzdır imanı olan kişi bu hassasiyet içinde olmamanın bazı sonuçları olduğuna da zaten inanır…zira kişinin dini vecibelere uymasının ölçüsü imanı miktarıdır. o nedenle Kur’anın en sık tekrar edilen ayetlerinden biri mealen onlar ahiret gününe inanmazlar olmuştur.
      muhafazakar kitlenin desteği meselesi ise çok açıktır zira öncekilerin ve ya sonrakilerin Müslüman olup olmaması ve bunların kendilerinin dini hassasiyetlere uyup uymamasından çok bu dini özgür yaşamak isteyenlere verilen hak ve özgürlüklerle ilişkilidir…

  2. “Ama bazıları işi tamamen şirazesinden çıkardı. İşi, kendi belirledikleri çerçevede kalan insanları ‘doğru’, onun dışındakileri de ‘yanlış’ addetme noktasına getirdiler. Onların da böyle bir hakları yok, benim de yok.”
    Güzel bir açıklama ama sizce referandum sürecinde bu açıklama pratiğe döküldü mü? Cevabınızı bu süreçteki yazılarınızdan az çok tahmin ediyorum Sayın Koru.
    Ayrıca Erdoğan tekkeye mürit aramıyoruz diyerek İslamcı kimliğiyle tanınan yazarların gazetelerinde işlerine son verilmesini anormal bulmuyor. Bu tabi ki doğru olabilir çünkü bir parti -ki en son seçimde yüzde 49 alarak iktidar olmuş bi partiden söz ediyoruz- sadece İslamcı kimliğin değil başka başka kimliklerin de sesi olmalı. Yani İslamcı addedilen yazarların gönderilmesinde bir yanlışlık görüyorlarsa aynı yanlışlığı kendisini başka bir kimlikle tanımlamış yazarların gönderilmesinde de görmelidir. Ama ben meselenin İslamcılar ile İslamcı olmayanların kavgası olarak görmüyorum. Çünkü kavga edenlerin de kendisini İslamcı olarak niteleyenlerin de yanlışa yanlış dediklerini zannetmiyorum. Çok basit bir örnek (ama kanaat-ı acizanemce çok etkili bir örnek) verecek olursak İslam camiasında önemli bir konumda olan bir yazarın ‘evet demek farzdır’ açıklamasını doğru düzgün eleştiren insanlar iktidara yakın medyada pek görülmedi (ya da ben görmedim ki inşallah ben görmemişimdir). Şimdi bu insanlar ister İslamcı olsunlar isterse sosyalist olsunlar ister başka bir sıfat sahibi olsunlar yanlışa yanlış diyebilme cesareti göstermelidirler. Ama yanlış kendilerine dokunduklarında değil. Sayın yazarın yazısında Erdoğan’dan alıntıladığı ‘sirat-ı müstakim’ kelimesini kullanmasındaki amacın bu olduğunu düşünüyorum. İktidarı eleştiren gazetecilerin de bu kategoride değerlendirilmesini bekliyorum. Örneğin Ali Bayramoğlu’nun Yeni Şafak dönemindeki yazıları ile şimdiki yazıları arasında da kullanılan ifadeler açısından büyük farklar mevcut ki sirat-ı müstakim’in gazeteciler için ne denli önemli olduğunu gösteriyor bize. Ben bunu anladım.

  3. Bir ülke bir anayasanın etrafında toplanır. 1920’de Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında toplanan gönüllülerden oluşmuş halk meclisi 1920 Anayasası’nı yaptı ve halkı bu anayasaya çağırdı. Ülke ikiye ayrıldı. Ankara Anayasasını kabul edenler ve etmeyenler. Savaş devam etti ve sonunda Ankara Anayasasını tutanlar önce dış dünyayı sonra iç muhaliflerini bertaraf ederek 1924 Anayasası’nı ortaya çıkardılar. Tek parti yönetimine dayanan anayasa askeri ihtilalle değiştirilerek 81 Anayasası’na ulaşıldı.
    81 Anayasası’nı sivil profesörlerden oluşan bir ilim heyeti yaptı. Gönüllülerden oluşan kurucu meclis görüşerek milli anayasa olarak hazırladı. Evren son şeklini verdi. Anayasa oylamasına kendisi koydu. AK Parti’nin ‘Evet’ için kullandığı devlet imkanlarının onda birini bile kullanmadı, ‘Evet’ baskısının onda birini bile yapmadı. %92 oyla birlik sağladı. Milli anayasa oluştu.
    Sermaye’nin fitnesiyle anayasa maddelerinin yarısı değişti. Hepsi başarısız oldu. Bugün %92 ile geçen anayasa ve %92’nin oyunu alan cumhurbaşkanı yerini %52’nin oyunu alan tartışmalı anayasaya bıraktı. Bugün seçim olsa cumhurbaşkanının seçilemeyeceği bir duruma geldik.
    Bizim itirazımız %92 oyla geçen bir anayasanın %52 ile rafa kaldırılmasındadır. Mecliste parti baskısı yapılmıştır. Oylamada devlet baskısı yapılmıştır. Şimdiye kadar ne AK Parti bir dikta partisiydi, ne de Erdoğan bir diktatördü. Başarılı bir yönetici idi. Bundan sonra Erdoğan ya diktatör olmak yahut oradan ayrılmak hatta daha ağır muamelelerle karşılaşmak zorunda kalacaktır.
    Basına gelince, Sermaye’nin işçileri tarafından yürütülen bir basından gerçek gazeteciliği beklemek hayaldir.
    İnsanlık üçüncü bin yıl uygarlığının sancılarını yaşıyor. Kuran’ın ifadesi ile söylüyorum “Allah nurunu kafirler istemese de tamamlayacaktır.” Bunun dışında olanlar doğum sancılarıdır.

  4. Sayin Koru, gene nukteli bir sekilde bitirmissiniz “Erdogan herkes gazetecelik yapsin dedi” diyerekten. Aslinda kendisine sorulen soruya “Bu benimle alakali degil, medya organlari, gazeteciler kendi dusuncelerinde bbagimsizdir, ben sadece okuyucu olarak takip ederim” gibisinden bir sey soyleseydi keske.

    Savasi kimin kazandigina gelince su anda ibre “yanasmaci liberallerden”, mesela Mehmet Metiner, Rasim Ozan Kutahyali v.s. gibi gozukuyor. Hem Erdogan’in dedikleri dikkatli okunursa, hem TRT’nin kimi haber bultenlerinde Erdogan’in sozlerinin son bolumunu kirpmasindan hem de Erdogan’a cok yakin kimi kalemlerin yazdiklarindan. Mesela Hayrettin Karaman “Islamcilik diye bir sey yok ki, hepimiz zaten muslumaniz” diye anlasilacak sekilde yazdi gecenlerde.

    Bu olan ganimet paylasimi savasindan baska bir sey degil. Asil buyuk mevzulari klik yonetiyor.

    Dunyada ise onemli gelismeler var: Trump’in Filistin ile ilgili aciklamasi bayagi pozitif. Sonucta bir sey cikmaz ama gonulleri bayagi oksar. Hamas’in yeni manifestosu gozden kacmamali. Ayni zamanda Suudi Prensin “Iran ile dost olamayiz” cikisi. Bunlari birlestirince Iran’a karsi bir cephe olustugu belli oluyor. Muhtemelen Suriye’de statukonun iyi kotu korunmasi yolunda anlasma saglanacak ABD ve Rusya arasinda. ISID de iki uc ay icinde elindeki tum yerleri kaybeder. Sonra sirada Iran.

  5. Bizde münhasıran halkı bilgilendirme adına
    gazetecilik yapan gazete de,gazeteci de yok
    desek abartılı bir şey söylemiş olmayız.Hatta
    bazan halkı bilgilendirmeme,halkın gözünden kaçırma niyetinin öne çıktığı bile olur.Bu son tavra muhaliflerde daha çok rastlanır.Karşı oldukları partinin hizmetlerinin, başardığı önemli işlerin halk tarafından bilinmesini istemezler.Çünkü gazeteciliği, karşı oldukları partiyi gözden düşürme faaliyeti olarak görürler.

    Öte yandan tarafsızmış,partizan değilmiş
    görüntüsü veren gazeteciler de bir tarafı,
    bir partiyi tutmaktadırlar.Bu gruba giren gazetecilerin tavrı,doğrudan bir partiyi destekleyen,bunu saklama ihtiyacı duymayan
    gazetecilerin tavrından biraz daha fazla
    sorunludur.Çünkü oldukları gibi görünmemektedirler.

    Geçmişte Özal’ın,bu gün Erdoğan’ın her yaptığını yanlış bulan “gazeteci”nin haddi
    hesabı yok.Bu tavır,iktidarın her yaptığını
    doğru bulmaktan daha az sakıncalı değildir.
    Çünkü politikacıya verilmek istenen zarar,
    ülkeye verilen zarara dönüşmektedir.

    Ekonomideki küçük bir olumsuzluğu abartarak veren gazete ve gazetecileri
    çok gördük.Bunlar,ekonomik krizleri,karşı
    oldukları iktidardan kurtulmanın bir aracı
    olarak görürler.Önce şu iktidardan bir kurtulalım,ekonomideki bozulmayı sonra
    düzeltiriz anlayışı içerisindedirler.

    Halbuki gazeteci,gazetecilik yapacaksa
    doğruya doğru,yanlışa yanlış diyebilmeli.
    Desteklediği iktidarın yanlışına yanlış diyebilen bir gazeteci,iktidarın her yaptığını doğru bulan gazeteciden daha yararlı olur
    tuttuğu partiye.İktidarın doğrularına da yanlış
    diyen gazeteciler ise sadece karşı oldukları
    partiye değil,ülkelerine de zarar vermiş olurlar.

    Türkiye’de gazeteciler,siyasetçilerden biraz daha fazla siyaset yaparlar.Gazeteciliğin
    kutsal bir meslek olduğunu söylemeyi de
    ihmal etmezler.

  6. Malesef ülkemizde nasıl siyasiler zaman zaman sınıfta kalıyorsa basında aynı duruma düşüyor

    Yazarlar gazeteler tv ler ve bunun gibi diyer araçlar
    ilkeleri halkı doğru yalansız yansız ve hilesiz bilgilendirmek olmalıdır

    İllaki bir görüşü bir idolojisi olacak olmalıdırda bunu birilerine baskı aracı olarak kullanmamak gerek

    Bir partiye bir şahsa. doğrusuyla veya yanlışıyla sonuna kadar savunursa bütün yaptığı işleri bu iki arguman üzerinden yaparsa bu sadece dünya menfatlerinden daha çok yararlanmak olur yani çıkar.
    Medya patronları malesef bunu hep yapa gelmiştir .

    Bu iş densizin birinin Mavi Marmara olayını aşağılamakla başladı aslında bu densizler 15 temmuz dan sonra bir açık kapı buldu ve buradan her önüne gelene parmak sallar hale geldi illaki buna birileri dur demeliydi yalnız bu tartışmaya müdahil olanlar işi Yüce dinimiz üzerinden götürmeleri yanlıştı islamın temsilcisi ne bir parti nede bir şahıs olabilir
    İslamın temsilcisi Kuranı kerim ve Hz Muhammed s a v Efendimiz dir bundan başkası yalan ve yanlış
    İşte tartışma tamda burda iki tarafında hatasını ortaya koyyor

    Mesele bir şahsı sevmekse bunu çook ileriye götürüp topluma onun ilahlaştığı algısını oluştursunuz buda o sevdiğiniz kişiye zarar verir .

    Allah cc bizleri bilerek yanlış yapmaktan korusun

  7. “Dürüst ilkeli vatanın milletini seven”?
    Hangi milletini seven? Hayircılar vatan haini, bebekler fetocu, Kürtler pkk cı, e ey milletin okumuş bilim adamları, gazeteciler ve diğerleride zindanlarda ağırlaniyorlar bu nedendenle biyatcılar kendilerine malzeme bulmakta zorlandıklarından dolayı birbirlerine karşı atağa geçmiş durumdalar.
    Tükcemi değişti benmi anlamadım diye kendimi suçluyacam ama! Trumpun Anderow Jeckson Amerikan Iç savaşında 16 yıl önce ölmüş olmasını bilmediğine inanamadım kendimi İngilizce anlamamak la suçladım! Birde ne göreyim bütün kanallar Trumpun bilgisizliğini hayretler içinde durmadan kırık plak gibi tekrarlayıp duruyorlar 300 senelik ABD tarihini o bilmiyormuş ben boşuna kendimi suçlamışım.
    Şimdide bizimkilerin ne demek istediğini anlamakta zorlanıyorum.
    Siyasi partiler için dürüst ilkeli vatanını milletini seven, parti ilkelerine uyacak adam aramaktır. (Dürüst,ilkeli,vatanını milletini seven) bunu birtürlü anlayamadım! Türkiye’nin yarısı onlara göre terörist ve vatan haini.diğer yarısıda menfaatleri gereği birbiri ile savaş halinde.
    Ben çok merak ediyorum, acaba C Başkaninın arzuladığı partililer hangi guruptalar????? Ve sayıları nekadar?

Yoruma kapalı.