AK Parti’de cesaret artmış; CB Erdoğan’a giden heyete baksanıza kendisine neler söylemiş.. Söylenenlere kulak verilir mi, ha ne dersiniz?

51
Reklam

Türkiye’de iktidar odaklı olma iddiasıyla hazırlıklarını sürdüren iki yeni partiden ilki kuruldu; diğeri de ay sona ermeden kurulabilsin diye kurucu kadro çalışmalarını hızlandırmış bulunuyor.

‘İktidar odaklı olmak’ mevcut iktidar partisinin yerini almayı hedeflemek anlamına geliyor.

AK Parti iktidarının yerini…

Peki AK Parti’nin bu rekabet yürüşüne karşı tavrı ne?

Umursamıyor mu?

Rekabetin ciddiye alındığı, medyaya yansıyan haberlerden anlaşılıyor.

Durumu daha iyi görebilmeniz için AK Parti yönetiminin önem verdiği iki yazardan biraz uzunca alıntılar yapacağım.

İlkinin yazarı Hande Fırat.

Reklam

Yazdığına göre, çoğunluğunu AK Parti’nin eski milletvekillerinin teşkil ettiği, aralarında partiye yakın işadamlarının da bulunduğu 14 kişilik bir grup durumdan vazife çıkarmış ve randevu alarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ziyaret etmiş. 

[Aynı gruptan bazı isimler yeni parti çalışmalarını sürdüren Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Abdullah Gül’le de görüşmüşler, ama haberden esas görüş aktarmak istedikleri kişinin Cumhurbaşkanı Erdoğan olduğu anlaşılıyor.]

Okuyalım:

“14 AK Partili isim o görüşmeye ‘önerilerini’ sıraladıkları bir raporla gittiler. Görüşmede metni içlerinden bir isim okudu. Giriş bölümünde seçim sonuçlarının doğru analiz edilip parti tüzüğündeki ilkelere sadık kalınması istenen raporda; teşkilatlar, belediyeler, hükümet ve bürokrasi, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, seçmenin genel eleştirileri ve talepleri, FETÖ ile mücadele, ittifaklar, ekonomi, değişen seçmen profili başlıklarında eleştiriler ve öneriler yer alıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaptıkları sunumda, ‘yeni oluşumların ‘millet ittifakı’nı güçlendireceği’ tespitlerini paylaştılar. ‘Bunun için özel bir çalışma yapılmalı’ dediler. Konu raporun ‘İttifaklar’ başlığında yer aldı. 14 ismin bu konuda tespiti özetle şöyle:

– MHP’den beklenen oy alınamadı. Aksine, AK Parti’den oylar MHP’ye kaydı. Saadet Partisi başta olmak üzere muhafazakâr seçmene hitap eden partilerle ilişkiler geliştirilmelidir.

YEREL SEÇİM DEĞERLENDİRMESİ / 14 isim hazırladıkları metinde yerel seçimler ve değişen seçmen profiline de değindi. Seçmenin eleştirileri, talepleri de şöyle sıralandı:

– Teşkilatların yenilenmesinde ehliyet ve liyakat kalktı, gruplaşma ve adam kayırma kalitede kayıplara neden oldu.

– Belediye başkanlarımızın istifa ettirilerek görevden uzaklaştırılmaları aleyhimize gelişmiştir.

Reklam

– Lüks ve israf iddiaları seçimlerde aleyhimize olmuştur.

– Belediye başkanları, meclis üyeleri ve kamu görevlileri halktan kopuk olmamalıdır.

– Medyadaki tekelleşme ve taraflı yayınlar aleyhimizde gelişmektedir.

– Sosyal medyada AK Parti taraftarı görünerek saldırgan yayınlar yapan eylemlerden kaçınılmalı.

– Siyaset dilinin yumuşatılması lehimize olacaktır.

– Parti yeni dönemde ‘ötekileştirmeyen, yumuşak ve kuşatıcı bir dil’ kullanmalı.

14 AK Partili ismin ortak metninde, Öcalan’ın mektubu ve kardeşinin TRT’ye çıkarılması gibi tutumlardan kaçınılması gerektiği de vurgulanıyor.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ

Gelelim Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne ilişkin önerilerine… Muhalefetin, Cumhurbaşkanı’nın bütün yetkileri kendinde topladığı ve tek adam olduğu algısına oynadığına dikkat çekilerek, ‘Bu algıyı güçlendirecek uygulamalardan kaçınılması gerekiyor’ mesajı verildi. Önerileri arasında Cumhurbaşkanı yardımcıları sayısının arttırılması da var.

SEÇMEN PROFİLİ DEĞİŞİYOR

14 ismin sunum metninde yer alan dikkat çekici ifade, ‘Eğitim seviyesi yükseldikçe oy oranlarımızın düşmesinin mutlaka bir sebebi olmalı’ şeklinde. Bu durumun sebeplerinin bulunması isteniyor. Diğer öneri ise genç seçmen profilinin mutlaka analiz edilmesi gerektiği…”

Siz de, benim gibi, kendisine bu başlıklar altında sunulan eleştirileri dinledikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne tepki verdiğini merak etmediniz mi?

Ettiniz elbette. Yazıda o yönde bir bilgi bulunmuyor.

Bu raporu hazırlayıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sunan AK Partili grubu cesaretlerinden dolayı tebrik ediyorum.

[Tevekkeli 14 kişilik grubun içerisinde bir tek bile milletvekili/bakan yok.]

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski milletvekillerine ne tepki verdiğini bilmiyorum. Halen milletvekili olanların ise, aslında neler yapılması gerektiğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’a dolaylı bir mesaj olarak aktarmaya çalıştıklarını sanıyorum. 

Onlar, doğrudan kendisiyle yüz yüze gelerek değil, muteber saydıkları bir gazeteciye, Abdülkadir Selvi’ye, düşüncelerini aktarmışlar, o da “Peki bu süreçte AK Parti ne yapacak?” başlığı altında bunları yazmış işte.

Okuyalım

“1- Söylem, 2- Eylem olmak üzere iki ayaklı bir çalışmadan söz ediliyor.

AK Parti’nin değişimci, reformcu, hak ve hürriyetleri önceleyen, ekonomik kalkınmayı hedefleyen kimliğine dönmesi; kucaklayıcı ve özgürlükçü bir dil kullanılması; eylem olarak ise safları sıklaştırma… Ocak ayından itibaren AK Parti Genel Merkezi’nde milletvekilleriyle seri toplantılar yapılacak. Bunların bazısına Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlık edecek. Kongreler nedeniyle hem seçmenle hem de teşkilatlarla daha sık bir araya gelinecek. Bütçeden sonra kabine değişikliğinin olma ihtimali zayıf görünüyor ama yeni partilerin kuruluşuyla birlikte milletvekilleri daha kıymetli hale geldi.”

Yeni partileri eski milletvekilleri ve bazı yeniler bayağı önemsemekteler.

Ben ise yüz yüze konuşularak ve dolaylı mesaj olarak yapılmış tekliflerin hiçbirinin yerine getirilmeyeceğine inanıyorum. Getirilecek olsaydı, aynı teklifleri yıllardır sözlü ve yazılı olarak yapagelenlere kulak verilir ve bu duruma düşülmezdi.

AK Parti o noktayı çoktan geçti. Yeni partiler bu sebeple halkın önüne çıkıyor…

ΩΩΩΩ

Reklam

51 YORUMLAR

  1. Bu yapılan tesbitlere …naçizane ,;sade bir vatandaş olarak katılıyorum. …Bunlar ; benim de tesbit edebildigim. …görüş ve düşünceler. ….En azından bu görüşler ve tesbitler ciddi ye alınmasa Ak Parti çok şey kaybeder. …Yeni kurulan partilere daha fazla yol açılmış olur. …Keşke 2002 de Bu Akpartinin bu kurucuları ….hangi düşünce ve fikirler ışığı altında bir araya gelip. …büyük işler başarıp, Ülke ye çok büyük hizmetleri başarmışlarsa. ….Şimdi tekrar …..ne olursa olsun. …2002 de aynı hedefler içerisinde daha da vizyon ve misyon sahibi olarak ….büyük idealler ….etrafında ( benlik , makam , mevki …..gibi gibi basit çıkarlarla değil. ……).Ustad Necip Fazıl Kısakürek ‘ in ….ortaya koyduğu …düşünce fikir , dava , vizyon. …..hedefleri doğrultusunda ….el ele , gönül gönüle verip. ….Bu ülkeyi her açından …..madde ve manada örnek , önder ….İslami ve dünya çapında …gıpta edilir, hayran kalınır. …takdir edilir, örnek alınır. …..lider bir ülke konumuna ulaştırabirseler. ……..Bütün mesele bu. ……..Selam sevgi saygı ve dualarımla. ……

  2. İyi eğitim almamış veya okuduğu okullarda başarılı olamamış herkese aklı kıt diyemeyiz, zira bu başarısızlığın çeşitli nedenleri olabilir.

    İyi eğitim almış herkesin başarılı bir yönetici olacağı da iddia edilemez, zira yöneticilik başka vasıflara da sahip olmayı gerektirir.

    Fakat ‘yönetim-eğitim’ ilişkisi arasında tartışılmaz bir gerçek vardır, o da şudur. Yönetilecek sistem ne kadar karmaşık ise yöneticinin de o kadar yüksek bir eğitime sahip olması gerekir. Bu yüksek eğitimin hangi dalda alındığının da bir önemi yoktur. Eğer böyle bir kısıtlama olsaydı iyi yöneticilerin hep aynı meslekten olması gerekirdi. Örneğin siyasal bilimler, hukuk v.b. gibi.

    İnsan beyni de bedenimizin spor ve beslenme ile geliştirilmesi gibi, problem çözme ve bilgilenme yoluyla geliştirilir. Bir insan gerçekte akıllı olsa dahi beynini geliştirecek düzeyde bir eğitimin rahle-i tedrisatından geçmemiş ise zor ve karmaşık problemleri çözemez. Bu durumda hislerine güvenmek zorunda kalır ki bu bir çeşit hayat kumarıdır. Diğer yandan böyle bir yönetici, konularında uzman kişilerle yapılan istişare toplantılarından da yeterli faydayı sağlayamaz. Zira onların ne demek istediğini tam olarak anlayamaz.

    Yani R.T.Erdoğan’a şu hatalarını düzelt, onu öyle değil de böyle yaparsan daha iyi olur falan gibi tavsiyelerde bulunmanın bilimsel olarak bir anlamı yoktur.

    Mevlana ne demiş? “Sen ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır”.

  3. R.T. Erdoğan geçmişte başarılı işler yapabilmiş miydi ?

    1) İBB Başkanlığı dönemi (1994-1998) : Refah Partisi (N.Erbakan) yerel yönetimlerde kendini gösterip buradan alacağı takdirle genel seçimlere asılmak istiyordu. 1994 yılında oyların dağılması üzerine adayları R.T.Erdoğan %25,19 ile seçimleri kazandı. Refah Partisi içindeki kariyerli ve tecrübeli kişilerin tam desteği ile İBB o dönemde başarılı oldu. Ayrıca zamanın Devleti ve Hükümeti (Erdoğan’ın şimdi yaptığının aksine) yapılacak işlerde köstek olmamıştır.

    2) AKP’nin başarılı sayılacak dönemi (2002-2011) : Bu dönemde AKP ortak akıl ile yönetilmiştir. Abdullah Gül, Ali Babacan ve benzeri iyi eğitimli ve dürüst siyasetçiler bu başarılı dönemin gerçek mimarlarıdır. Bu dönemde Erdoğan resmi olarak parti lideri iken fonksiyonel olarak partinin halkla ilişkiler başkanı gibi çalışmıştır.

    3) AKP’nin gerileme devri (2011-2015) : Bu dönemde Erdoğan’ın büyük ölçüde partinin iplerini eline geçirdiği görülmüştür. Fakat giderek ekonomik göstergeler bozulmaya ve dış politikada da sorunlar çıkmaya başlamıştır.

    4) AKP’nin çöküş dönemi (2015-2019) : Bu dönemde AKP=Erdoğan olmuştur. Ekonomide büyük sorunlar yaşanmaya ve dış politikada ise Avrasyacı sözde derin devletin bir memuru olarak tam bir açmaza girildiği görülmüştür.

    Şimdi birisi çıkıp da “Varlığını Erdoğan’a borçlu falanca siyasetçi…” laf sokmasının ne anlama geldiğini açıklasın. Tam tersine Erdoğan varlığını birlikte çalışma şansına eriştiği kariyerli ve dürüst siyasetçilere borçludur. Erdoğan tek başına bir hiçtir, diplomasını bile göstermekten acizdir. Başkanlık sistemi bunu açıkça göstermiştir. Onu ziyaret edip tavsiyelerde bulunanların dertleri de menfaat gemisinin batmayıp yüzmeye devam etmesidir. Ancak Titanic buzdağına çarpıp hasar tespiti yapıldıktan sonra tasarımcı baş mühendis ne demişti? “Titanic artık kurtarılamaz, 3-4 saat içinde batacak”.

  4. Haftalar değil yıllar önce de değim bazı gerçekleri yine aynı sitede teklrarlayalım..
    Kutsal bakire : %50+1 in +1 dir. Bu ülkede artık %50 nin dediği değil +1 in dediği geçerlidir.
    Mahkum: AKP (+1 mahkum olan)
    Kazanan : MHP
    Kendi çukuruna giden , hızla yuvarlanan : AKP
    Kaybeden : RTE
    Eski terör örgütleri : ETÖ , FETÖ
    Yeni terör örgütleri : METÖ, SÜTÖ bir tanede yakında geliyor…… Bilin bakalım ?

  5. Partiler kuruldukca sağ kesim bölünüyor. Bu konuda Ak parti de MHP de endişeli görünüyor. Meral Aksener destek vermeye hazır, Ahmet Davutoglu gümbür gümbür geliyor…

  6. Sayın Efedamat!
    Tespitinin mükemmel.
    Çok ta gani gönüllüler.
    Cumhurbaşkanı yardımcılığına fitler.
    15 Cumhurbaşkanı yardımcısı.1+14.
    Yalnız ortada büyük bir sorun var.
    Bir yardımcı için 4 adet Mercedes Maybach alınmıştı.Dolaylı talepleri yerine getirilise 56 mı yoksa 11 tane daha mı alınacak?

  7. Meral Hanım, “Babacan veya Davutoğlu bizden milletvekili isterse veririm” demiş.
    Çünkü buna alışıkmış, kendisi de bu yollardan geçmiş.
    Ne güzel, sözde milletin vekili olarak Meclis’e giriyorsun, sonra seni birilerine veriyorlar…
    Şimdi Meral Hanım da az biraz verecek…
    Üç beş Davutoğlu’na, üç beş Babacan’a…
    Utanmadan alacaklar.
    Yaptıklarına da “politika” diyecekler.

    Siz, en iyisi, birleşin.

    İyi Gelecek Partisi olun mesela…

    Zaten Meral Hanım da “İYI Parti Türkiye’ye iyi gelecek” dememiş miydi, demek ki Allah söyletmiş.
    Babacan partisinin ismini açıklasın, ona da bir “mazmun” buluruz.
    Dikkat edin de, günün birinde Abdüllatif Şener gibi kendinizi hep birlikte CHP mebusu olarak bulmayın!

    • Bir partinin seçime katılabilmesi için seçimden 6 ay önce ülkenin tamamına yakınında örgütlenmesini tamamlamış olması gerekiyor. Altı ay sonra erken seçim olursa Davutoğlu ve Babacan’ın partileri seçime katılamaz. Fakat TBMM’de grubu varsa (en az 20 mebus) başka bir şart aranmıyor. Meral Akşener’in kast ettiği budur sayın Türkeş.

    • Sayın başbuğum, kimseyle soysop tartışma demişler; itse it, kurtsa kurt, döner bir gün aslına..! Sizin de buyurduğunuz gibi küfür tek millettir, birleşsinler tabii; chp de haddizatında bütün zübüklerin babası sayılır yani, oraya da yakışırlar…

  8. Davutoğlu’nun Gelecek Partisi’nin önemi, şu yakın dönemle sınırlı. Değilse, Türkiye siyasetinde kalıcılaşması, giderek artan oy oranları yakalaması bana hiç olası görünmüyor.

    Bu parti iki açıdan önemli içinde bulunduğumuz siyasal konjönktür ve yakın dönem siyaseti açısından:

    (1) Muhafazakar dünyanın içinden ve muhafazakar dünyanın içinde kalarak iktidar eleştirisinde bulunuyor. Bu açıdan, Erdoğan’ın inandırıcılığını aşındırıyor. Kılıçdaroğlu’nun söylediğini takmaz muhafazakar seçmen. Ama, kendi dünyasının içinden gelen sese, hele o ses bilinen, ‘kendisinden saydığı’ bir ses ise, kulak verir.

    Kulak vermesi, sesi çıkaran insana oy vereceği anlamına gelmiyor. O ses, sadece, ortalama muhafazakar seçmenin işlerin pek yolunda gitmediği yolundaki duygusunu ya da tereddütünü destekliyor. Bu açıdan, Davutoğlu ve partisi, Erdoğan ve AK Parti’nin düşüş trendini güçlendiren bir faktör.

    (2) Erdoğan korkusunun aşılması. Erdoğan’ın korktuğu şeyin başına gelmesini sağlıyor Davutoğlu: Konuşuyor, üstelik rakip bir parti kurarak konuşuyor. Bu, kaçınılmaz olarak, konuşan, ses çıkaran insanların artmasına yol açıyor. Erdoğan’ın bizatihi kendisi giderek bir eleştiri konusu haline geliyor. Bu, Erdoğan’ın daha önce -kamuoyundan saklanamazlığı bağlamında- yaşamadığı bir durum. AK Parti zaten gerçek bir parti değil. Erdoğan’ın tartışılır hale gelmesi, rakiplerine karşı hırçın, öfkesini dışa vuran tepkiler vermesi, bir duygu olarak, Erdoğan’ı muhafazakar seçmenin duygu ve algı dünyasında normalleştiriyor -biricik, sıradışı, eşine zor ratlanır bir lider algısının dış çizgileri silikleşiyor. Davutoğlu, Erdoğan’ı normalleştiriyor.

    Davutoğlu, CHP’ye çok kızan, bir seçimde CHP’ye yeniden oy vermeyeceğini söylemiş, muhtemelen seçim sandığına gitmeyecek memnuniyetsiz ve kızgın CHP seçmeninden oy alamaz. Kaldı ki, söz konusu CHP seçmeni, Yerel Seçimler ve tekrarlanan İstanbul seçimi ile moral kazanmış ve üzerindeki ölü toprağından belki sıyrılabileceği umudundaki CHP mahallesinde, şimdi düne kadar olduğundan daha az.

    Davutoğlu, politize olmamış, duygu olarak kendisini sağcı hisseden seçmenden de oy alamaz. Çünkü, Davutoğlu’nun partinin kuruluşu dolayısıyla yaptığı uzun konuşmanın dilinden anlamaz. Heyecan yaratmaz Davutoğlu’nun entelektüel düzeyi gayet yerinde konuşma temaları. Oturup sonuna kadar dinleyeceği bile hayli kuşkulu. Basit, son derece pratik meselelere kafa yoruyor politize olmamış sağcı muhafazakar seçmen: geçim, ekonomi, az çok öngörülebilir, istikrarlı bir gelecek yıl -mümkünse iki üç, belki de dört yıl.

    Bakıyor Davutoğlu’nun sözlerine. Anlayabileceği ve heyecan duyabileceği pek bir şey yok.

    Davutoğlu, tutarlı ve temiz kalmak isteyen dindarların partisi. Kendisi temiz, güven duygusu uyandıran, bir entelektüel olarak İslamcı gelenekte saygınlığı olan bir insan. AK Parti’den uzaklaştırılmış erdemli, yolsuzluğa, adam kayırmacılığa vs. bulaşmamış, ilk dönemlerin AK Parti gönüllüleri, il ve ilçe başkanları vs. için pekala ve kolaylıkla oy verilir bir figür.

    MHP tabanından oy alabilir mi? Ya İyi Parti’den?

    Bana hiç olası görünmüyor. Erdemli ve temiz dindarların partisi olmak, bu iki milliyetçi partinin seküler seçmenlerinde karşılığı olmayan hasletler. Doğası gereği, Erdoğan’dan farklı olarak, millyetçi bir söylem de tutturamaz Gelecek Partisi.

    Kala kala Kürtler kalıyor. O cenahta da işleri zor görünüyor. Seküler Kürtler HDP’ye oy veriyorlar.

    Dindar muhafazakar seçmenler nerede duruyorlar? Nerede durduklarını pek bilmiyorum. Bildiğim, çok iyi bildiğim, bugün, dindarlık temelinde Refah Partisi’ni ayrı yere koydukları dönem değil. Kürt olma hali bağlamındaki Kürt uyanışı, dindar muhafazakarları da içine alan bir durum. Yani, dindarlık, artık tek başına yetmez dindar-muhafazakar seçmen için.

    Babacan’ın izlediği strateji doğru ve Türkiye’de iş görür strateji.

    Ekonomi derseniz, akılcı dış siyaset ve eli ayağı düzgün bir devlet aygıtının yeniden tesisi derseniz, A kategorisindeki bu temalara bir de eli ayağı düzgün bir hukuk ve yargı düzenini eklerseniz B katerorisinden, hemen tüm kesimlerden hayli geniş bir seçmen kitlesininin dikkat alanına kolaylıkla girersiniz bu konjönktürde.

    Çünkü, memnuniyetsiz seçmen her kesimde var, ve bunların ortak kesişim alanı şu: ekonominin düzlüğe çıkması, işsizliğin azalması, devletteki dağılmışlık halinin giderilmesi, dış siyasetin anlaşılabilir, izlenebilir ve güvenilir olması, biz yorumcular dışında herkesi yorgun düşürmüş görünen kutuplaşmanın son bulması ve çatışmacı, halkın dertlerine değmeyen, kayıkçı kavgası tadındaki siyasetten çıkılıp halkın dertlerini odağına alan bir gündelik siyasete dönülmesi.

    Sağcılık, solculuk, laiklik, İslamcılık, AK Parti şu döneme kadar şöyleydi, şu dönemden sonra şöyle ve böyle oldu, FETÖ, Ergenekon, vesayet. . . Bunlara -mümkünse ya da mümkün olduğu ölçüde- hiç bulaşmayacak Babacan ve ekibi.

    “Sorunları biz çözeriz, laf yapmak değil iş görmek için gelmek istiyoruz” diyecekler. İnsanların karşısına, onlara “Bunlar iş yapar” dedirtecek ikna edici bir kadroyla çıkacaklar.

    Ve başarılı, hayli başarılı olacaklar.

    “Erdoğan, Erbakan, Özal gibi güçlü bir lider figürünün yokluğunda. . .”

    Geçiniz bu tür itiraz ya da tereddütleri.

    Milletin hatırı sayılır çoğunluğu mutsuz ve burnundan soluyor. Ne heyecan verici lider arayıp bulma lüksüne sahip, ne de o liderin arayışı içinde. Yakıcı sorunlarla cebelleş, ve o yakıcı sorunlardan canı yanıyor.

    Şimdi hangisi olduğunu hatırlamadığım bir kamuoyu araştırma şirketi başkanı ya da yöneticisi söylemişti dün ya da bugün: “Davutoğlu sallar, Babacan toplar.”

    “Aynen öyle!” diyorum.

  9. Bütün bu dedikleri olduğu sırada Gül,Babacan ve Davutoğlu nerdeydi
    Sesleri niye çakmadı

    Sahi ABD bir oapazı neden besler 20 yıl fikri olan var mı

    • ABD Gülen’i beslemiyor sadece oturma izni veriyor. Sen esasında bu soruyu Gülen’e hitaben “Ne istediler de vermedik” diyenlere sor. Biz ise isteyene de verene de her zaman karşı olduk. Kimin parasını kime veriyorsunuz dedik.

      • Yani ABD den tüm dünyaya İslam yayması İçin besliyor
        Hiç bir Çıkarı yok ABD nin
        Buna besleme demeyelim bu ajanlık
        Ajana laf etmeyelim ama ona hoca olduğunu zannedenlerin Yardımını sorgulayalım
        ABD beslemeleri pardon ajanları

        • Mevcudiyetinizin bütün meşruiyeti Gulen’in din adamlığının reddine dayanıyor. O’nun bir islam alimi olduğunu kabul etmeniz halinde size dayanak olan bütün payandalariniz birer birer yikiliveriyor. Ne kadar da basitmişsiniz.

    • Adamım geçen gün senin “sade vatandaş” rumuzunu araklayan uyanık buralardaydı, bilmem ne bilmem ne bişeyler karalamış; sen önce çaldığın rumuzu “adamın birine” geri ver de ondan sonra konuş dedik, uzadı gitti… neyse, biraz daha böyle idare et; nasıl olsa geri alınacak o rumuz, hayırlısı…

  10. Kendilerinin liderlik vasfı olduğuna inanırlar. “O lider olabiliyorsa, ben liderliğe ondan daha layığım” derler…
    Madem Erdoğan tek adam diye eleştiriyorlar… Niye Babacan,Davutoğlu,Karamollaoğlu,Akşener niye biraraya gelip tek parti kurmuyorlar… Hepsi ben liderim diye çıktı ortaya… Tek adam olmasınlar birleşsinler…. Chp nin bağajı onlara iktidar mı getirecek…Niye güvenmiyorlar kendi partilerine..
    Bak kumpas ellerinde patladı.. Muharremi bile susturdular…
    Ben başbakan olacağım ben lider olacağım diyerek kimse lider olmaz…
    Babacan, Davutoğlu,Karamollaoğlu birleşsinler en azından oy potansiyelleri olur… Bunları Chp tek başına ham yapar…

    • Aslında ben de bu konuyu merak edenlerdenim. Yeni partiler ayrı ayrı kurulacağına niye birlikte hareket edilmiyor. Ayrı ayrı dinlesen herbirinin haklı olduğu noktalar olabilir. Haklı olunan konuların ortak payda ve uzlaşı esasıyla birlik-beraberlik doğurması beklenir. Misal, Babacan-Davutoğlu-İyi Parti-Saadet Partisi niye birlikte hareket etmiyor? Ayrı ayrı “Nefs ve İrade” arsızlıkları birbirini ve ülkeyi idare etme konusunda arada engel mi teşkil ediyor?

      Özellikle, Dışişlerindeki konularda aleyhimize gelişen olaylar dolayısıyla birlikte hareket etmeyi gerektirecek hassas bir dönemde yaşıyoruz. Yok mu aldıran?….

  11. SEKA’nın kapatılmasıyle ilgili açıklamalara denk geldim. Gerçekten üzücü. Üretim tesislerini ıslah ederek zarardan ‘kar’a geçirecek devlet/hükümet kapasitemiz yok mu? İşçiler çıkarılmış. Belediyede bunlara iş verdik deniyor. Belediyede bunlara zoraki iş vermişsin bunun kıymeti harbiyesi nedir? İşsizliğin önüne bu şekilde geçmek mümkün mü? Ülke yönetimine gelmiş geçmiş iktisatçılar – işletmeciler ekonomiyi ayakta işletmekle meşguller! Bu ülkede SEKA gibi tesisleri canalandıracak zarardan kurtaracak geçirecek endüstri mühendisleri yok mu? Talimat veriliyor talimat üstüne, ancak ekonomik bozukluklarını giderebilecek, üretime hız verecek talimatlar yok!

    Diğer taraftan başlanmağa çalışılan şu meşhur Kanal projesi! Yeni havaalanı gibi gürültüsü bol bir yatırım. Ne kadar elzem? Bu havaalanı neticede beklentilerin kaçta kaçını karşıladı? Henüz bu belli değilken bu ekonomik darlıkta bir de Kanal projesi! Kanal projesinin kapsamı nedir? İstanbul’u korumaya alma hedefine göre minimum yatırımda tutulsa ve finansal kaynaklar getirisi yüksek öncelikli başka projelere ayrılsa dah doğru değil mi? Toplam maliyeti ne olacak hesabı kitabı nedir? Önceliksiz her yatırımın «israf»tan bir farkı yoktur. Ve İsraf «haram»dır, hele de içinde bulunduğumuz kötü ekonomik şartlarda.

    • sayın H.K.!
      – seka gibi tesisler özellikle zarar ettiriliyor.
      – biraz sivri bir dil olacak ama araştırınca aslında ne kadar doğru olduğunu görürsünüz: siyasiler bu üllenin en tehlikeli ve hain kesimidir.
      – yıllardır, toplu ulaşım sosyalist uygulama diye ve birileri araba satsın diye toplu ulaşımın gelişmesi engellendi.
      – demir yolları özellikle geri bırakıldı.

      • “siyasiler bu ülkenin en tehlikeli ve hain kesimidir” cümleniz aşırı bir genelleme olmuş. Zaten bunu siz de belirtmişsiniz. Genelleme içeren ve fazla abartılan görüşlerin inandırıcılığını yitirdiği kanaatindeyim.

      • Siyasiler olsun dini cemaatler olsun ilk ortaya çıktıklarında bunların “hain” oldukları, hain olmayan kesim tarafından kabul görecek bir nitelik değil. Sonradan çeşitli karmaşık sebeplerle pek anlamadan ve özellikle içten pazarlıklı menfaatperest olanlar, “nefs ve irade” arsızlığı içersinde olanlar kendilerini böylesi bir duruma düşürebiliyorlar.

        Toplu ulaşımın ve özellikle hızlı trenlerin ve hatta gereğinden fazla (köşe-bucak) lüks yolların yapıldığı dönem hainlik dönemi değil, oy verilen pozitif dönemlerdi. Sonradan negatif haneye yazılanlar arttıkça durum değişti.

  12. dün işşiz bir baba, açlıktan bayılmış.
    – türkiyenin ekmek sorunu var.
    – muhalif olanlar da dahil, buraya yorum yazan insanların çoğunun tuzu kuru. en azından geçinme derdi yok. onun için ülkenin nasıl bir batakta olduğunu kavrayamıyorlar.
    – türkiyede üretim yapan tesisler hergün kapanıyor.
    – üretim olmazsa, insanlar borç yer, daha önceki birikimleri varsa onu yer.
    – şu an türkiyenin durumu, çalışmadan yaşayan işşiz güçsüz adamın durumu gibi.
    – şu ana kadar borç alarak yaşadı ve her geçen gün de borç imkanı azalıyor. borçla karşılayamadığı ihtiyaçlarını da babadan kalmaları veya çalıştığı dönemde biriktirdiklerini satarak karşılıyor.
    – şu an teknolojik üretim, inovasyon gibi kavramlar bile lüks kaçıyor.
    – türkiyenin, eski teknoloji ile bile olsa üretim yapması gerekiyor. asgari ücretle de olsa çalışmak zorunda olan adamın durumunda şu an. “ne iş olsa yaparım” demesi lazım.
    – oysa türkiyenin ekonomik, siyasi, sosyal, hukuksal yapılanması üretimi imkansız kılıyor.
    – akp-mhp kliği ülkenin sırtından inmedikçe de bu durum değişmez.
    – türkiyede ekonomist yok ya da çok az. ekonomist diye geçinenlerin çoğu finansçı. bu nedenle de ekonomiyi sağlıklı değerlendiremiyorlar.
    – hükümete destek çıkıp, 3 kuruşluk malı devlete 15 liraya satıp parayı paylaşan akp yandaşları bile zarar etmeye başladı. bir çoğu konkordato ilan etti. havaalanının yapımında, metro inşaatlarında yer alan firmaların, enerji sektöründeki firmaların durumu, anlattığım durumun canlı örnekleri.
    – büyükşehirleri millet ittifakının alması, çöküşün hızını azaltmıştır. fakat çöküş, devam ediyor.
    – ülkenin biran önce akp-mhp felaketinden kurtulmak zorunda.
    – öyle 2023’ü falan bekleyecek lüksümüz yok.
    – insanlar bu sene çok çok zorlanacak.
    – artık herkesin bu durumun farkına varması lazım. Erdoğanın bile…

  13. bizlerin şu günlerde yaşadığımız (bir tür mecburi ve belkide gereksiz) süreci anlayamamız, belkide hazmedemememiz durumu muhtemelen tüm muz ülkelerinde yaşanıyordur..
    ihtilalleri, kalkışmaları yaşamadan, kendi vatanperver milliyetçi (başbakan bile olsa) insanını, çocuklarını asmadan kesmeden, evinin duvarına çizik attırmadan, kıro diye kendi ezikliğini karşıdaki ile bastırmaya çalışmadan, inanç gibi insan için çok önemli (ve belkide olmazsa olmaz) duyguları boşa harcamadan,
    bir tek vatan evladının burnunu dahi kanatmadan…
    huzuru, refahı, mutluluğu, karnı tok yatabilmeyi, geleceğinin daha iyi olacağını bilebilmeyi sağlayabilmek,
    ne sistemi getirirsen getir, ortak paydada buluşabilmek,
    ne kadar zor olabilir ki?
    doğrusu neyse? mutlaka bir bilen vardır..
    mevcut sistem yanlış mıydı? yeni sisteme ihtiyaç varmıydı? sistem doğru, uygulama mı yanlıştı? uygulanamıyor muydu? partileşme yada seçim sisteminde mi bir yanlışlık vardı? garip olan, eski sistemi isterim de isterim diye tutturan da yok!
    yeni sistem daha iyi diyen birisi çıkmadı, yeni sistemin yanlış olduğunu iddia eden bir kişi yok!
    belkide yeni sistemin eksiklerini söyleyebilecek birisi! yok!!! e söylemişler ya diyebilirsiniz;
    söylenenler bir partinin kendi iç işleri!… banane.. seçmeni düşünsün.
    gençleri önemsediklerini söyleyenler şöyle düşünür: tahtalar eskimiş, üstüne muşamba çekelim!
    gencin ekonomik özgürlüğü olmadığından, parkeleri ithal ettiğimizden olsa gerek, ”su geçirmez yeni parke ürettik onunla yenileyelim” diyemez garibim..
    velhasıl kerem
    ”dün dünde kaldı cancazım, artık yeni şeyler söylemek lazım”
    CB zaten anayasada en yetkili kişi. hükümetinde başı. yapan icracı kimse yetkide sorumlulukta onda olması kadar doğal doğal bişey yok.
    Trumpı azletmek. senato, meclis, pentagon. tbmm, bakanlar kurulu, 600 tane vekilimiz, erkler ayrılı ilkesi. hsk, v.s.v.s
    bunları öğrencilerin çoğunun bildiğini düşünüyor musunuz? bilenlerinde iş bulduktan sonra masa başında internette cız yapmaktan vakit ayırırsa köşe yazılarını okurken öğrendiğini biliyor muydunuz?
    CB’ nının ülkeyi yönetmesi, ülkenin kurum ve kurullarının başkan ve üyelerinin nasıl ve kim tarafından atanacağı, üniversitelerin durumu, gerekli ekonomik, hukuki ve sosyal düzenlemeler.
    bu konuların yeni düzene uygunluğunun tartışmasını Tv’den 4-5 kişi mi tartışmalı?
    Üniversiteler, TBMM üyeleri, kurumlar, kurullar ve ensonunda referandum -seçim yöntemiyle cumhurun bizzat kendisi olsa… yeterli değil mi?
    bana ne partilerden, kime ne düzenden. herkes kendi işini yapsa..
    tüm bilinmezler, tüm sorunlar çözülmez mi?

  14. Görüşmeye gelenler cumhurbaşkanlığı yardımcılarının sayısının artmasını istemişler.verin bu arkadaşlara cumhurbaşkanlığı yardımcılığını bir daha sesleri çıkmaz.
    Sanki sistemin sorunu az yardımcı olması.

  15. Sayın Koru’nun bugünkü yazısını okuyup da onun bu yılın yaz aylarında İngiltere’de başbakanlığı ve Muhafazakar Parti liderliğini bırakmak zorunda kalan Theresa May’in gidişini resmettiği yazısını anımsamamak mümkün mü? Ne diyordu sayın Koru o yazısında -mealen: “Bir kere siyaseten düşüşe geçtiğinizde, partiniz içinden bile sesler yükselmeye başlar. Medya organlarında dilin değişmeye başladığını görürsünüz. . .”

    Sayın Koru, hayli ince bir yoldan kaleme almış bugünkü yazısını. Ben böyle düşündüm yazısını okuyunca.

    Heyetlerin ne dediği, Erdoğan’ın buna nasıl tepki gösterdiği -bence- yazarın önemsediği husus değil. Hatta, benim kişisel olarak yakaladığımı düşündüğüm o örtük mesajı vermek istemesi, bu yazısını, normalde pek önemsemeyeceği bir siyaset olayının üzerine kurmuş olmasının biricik nedeni.

    Niye Hande Fırat?

    Niye Abdülkadir Selvi?

    Rastlantı mı bu iki ismin seçilmiş olması?

    Terase May’in gidişini konu alan yazsında işaret ettiği üzere, birileri giderken birileri ve çok sayıda insan konuşmaya, daha çok konuşmaya başlar ve gitmek üzere olan yavaş yavaş yalnızlaşır.

    Sn. Koru, bunun siyasetin değişmez kuralı olduğnu söylüyordu.

    “Ama bu kural İngiltere için geçerli elbette” türü bir not falan da düşmemişti o yazısında!

  16. 14 kişinin tamamı çiziği yedi.
    Bunu ne amaçla yaptılar, anlamak mümkün değil.
    Partiye hiçbir yararı olmayacak.
    Acaba yeni kurulan partilere geçmeyi düşünüyolar da hamlelerimiz de işe yaramadı ne yapabiliriz ki diyebilmek için mi?
    En makul açıklama bu.

  17. Sayın Korunun son iki paragrafına gelmeden yapılacaklar ile ilgili bölümü okurken aklıma “koskoca bir hiç” cevabı gelmişti.
    Sonraki paragrafta Koru da hiç birşey yapılamayacağını net bir şekilde gerekçesiyle açıklamış.
    Artık doğru bir şey yapamazlar.
    Zira “anti İsmet” sıfatını bihakkın iktisap ettiler.

  18. Bu iki yazıyı dün ben de okudum.

    Bu bir itirafın yansıması; tabir caizse artık “yapılanın ayyuka çıktığı” ve artık bunu geri döndürmenin yaşamsal değere sahip olduğu ya da sona gelindiğinin bir tescili.

    Tünelin ucu görünmese de dışarıdan gelen ışık bir fecir aydınlığını sunuyor.

    Nedir o dışarıdan gelen ışık; tabi ki yeni kurulan/kurulacak partiler.

    İlk değerlendirmenin yeni kurulan/kurulacak partilerin, özelde Davutoğlu ile Babacan’ın partilerinin AK Partiden oy geçişi sağlayacağı bunun da Millet İttifakına yarayacağı şeklinde.

    “Siyasette bazen 24 saat çok uzun bir süredir” kabilinden neler olacağını şimdiden kestirmek zor. Biraz da “kervan yolda düzülür”… Yeni üçüncü bir ittifakın oluşmayacağını veye mevcut ittifakların şeklinin değişmeyeceğini kim garanti edebilir?

    Veya, 3 Kasım 2002’de olduğu gibi diğer partilerin seçmen tarafından tasfiye edilip yeni partilerden birinin iktidara taşınmayacağını kim bilebilir? Bütün yaşananlara rağmen koca 20 yıla yakın zamanda aynı iktidarı yaşamak bıkkınlığı hiç mi oluşmadı seçmende ya da değişen seçmen profili yapısı bir şeyler alıp götürmeyecek mi iktidardan?

    MHP’nin (aslında Bahçeli’nin) desteğinin olmadığı durumda AK Parti -parlamenter sistem olsaydı belki iktidarını devam ettirebilirdi- iktidar olabileceğini söyleyemeyiz. Bu saatten sonra Bahçeli’nin desteği bile AK Partiyi iktidara taşıyamayacağına göre olur ki; Cumhurittifak üyeleri yeni bir değişikliğe gidebilirler: Yenilenmiş (iyileştirilmiş) Parlamenter Sisteme geçiyoruz diyebilir, yüzde 10 barajı aktif hale gelir ve yeniden AK Parti 2002’de olduğu gibi yüzde 30’lar civarında oyla iktidar olabilir..(mi?). Bu hesap içerisinde olduklarına eminim diyebilirim.

    Bu fırsatı yeniden yakalaması zor AK Partinin, çünkü; mevcut olumsuz tabloyu o sunuyor seçmene.

    • Hasan bey %10luk seçim barajı kalkmıştı da bizim mi haberimiz yok; neyin aktifleşmesinden söz ediyorsunuz? Hangi sistem gelirse gelsin; ister iyileştirilmiş ister iyice içi oyulup doldurulmuş olsun bir numaralı iktidar adayımız mhp/akp iktidarıdır, itirazı olan?

      • Zayıf olan anlayışınız hepten gitmiş. E normaldir, durumlar iç açıcı değil. Hasan Bey eski sisteme dönülür ve seçim öncesi ittifaklar mümkün olmaz ise %10 seçim barajı aktif hale gelir demek istiyor. Son sorunuza ise neden itiraz edelim, “adayımız” demişsin ya!

        • İyi de mim, %10 seçim barajı şimdi geçerli değil mi yani? Eski sistemde de zaten şu andaki parti ve particikler zaten bi şekilde kapağı meclise atmıyor muydu? Yani değişen ne var burda?

  19. Sanılanın ve oluşturulmaya çalışılan söylemin aksine Erdoğan istişareye en çok önem veren liderdir.Sık sık toplantı yapar. Başarısını büyük ölçüde buna borçlu. Kendi kafasına göre hareket eden
    hiç bir lider 20 yıl iktidarda kalamaz.

    Her şeyin en doğrusunu bilen,her konuda
    uzman bir lider dünyada olmadığı gibi
    bizde de olmaz.Erdoğan bir süpermen
    değildir,bir dahi de değildir.Hiç hatası olmayan bir insan da değildir.Samimiyeti,
    içinin dışının bir oması,hasbi olması,
    inandırıcı olması,insana güven vermesi,
    içimizden biri olması,millete tepeden
    bakan biri olmaması,milletin değerleriyle
    barışık olması gibi hasletlerle milletin
    teveccühünü kazanmış bir liderdir.

    Bu gün muhalefete geçen eski bakan Beşir Atalay,”Biz toplantılarda her şeyi konuşuruz mesela ben çok söz alırım” demişti,bir konuşmasında.

    Şahsen ben de lidere yanlışların,hataların
    net bir şekilde söylenmesi taraftarıyım. Bunun zararı olmaz,faydası olur.

    ***
    Fehmi Bey’in,Babacan’ın partisinin ay sonuna kadar kurulacağına dair verdiği bilgiyi içeriden verilen bir haber olarak görüyorum.Davutoğlu’nun kurduğu parti üzerinde pek durmamasını da,kankası
    Abdullah Gül’ün kurdurduğu partiye gitmesini düşündüğü oyların yanlışlıkla
    Davutoğlu’na kanalize olmasından duyduğu endişeye bağlıyorum.

    *****
    Bir kısım kişiler,trol ve troliçeler,her şey bozuldu,Türkiye köyüye gidiyor,battık batıyoruz diyerek,kendi karanlık ve karamsar dünyalarını üzerimize boca etmeye çalışıyorlar.Biz ise memleketimizin
    geldiği noktanın,kaydettiği maddi ve manevi gelişmenin şükrünü eda etmekle meşgulüz.Hamdolsun memleketimize bu günleri gösteren Rabbimize diyoruz.

    Dün iyi olan hangi şey bu gün kötüye gitti?
    Sağlık mı kötüye gitti,ulaşım mı kötüye gitti,iskan mı kötüye gitti,ulaşım mı kötüye gitti,enflasyon mu fırladı,üniversitelere girişte mi kötüye gidiş var,sınav soruları mı çalınıyor,milletin kılık kıyafeti üzerinde mi baskı var,dün olduğu gibi bankalar mı batıyor?İhracat artmadı mı,fert başına düşen milli gelir artmadı mı?Öldük bittik de,niçin dar gelirli ve asgari ücretliler Ak Parti’ye oy veriyor?

    Eksiğimiz,gediğimiz olabilir,daha
    çok çalışmamız,daha çok üretmemiz
    gerekebilir.Velakin düne göre iyi bir yerdeyiz.Dün iyi olup da bugün bozulan
    bir şey yok.Dün bir kitapçık fırlatma ile
    altüst olan ekonomimiz bugün bütün
    dünyayı etkileyen krizleri bile küçük sarsıntılar ile atlatabiliyor.

    Hülasa asla karamsar olmamızı gerektirecek bir durum yok.

    • Ülkede toplumsal yaşamda işlerin çok berbat gittiğini söylemek de kolay, ülkede toplumsal yaşamda işlerin çok iyiye gittiğini söylemek de kolay, Bekir Bey. Birer iddia olarak, hemen hiç anlamlı değil bu tür söylenceler ve iddialar. Kimseyi ikna etme kapasitesine de sahip değil. Sizin, işlerin açık biçimde kötüye gittiğini söyleyen yorumcuların iddialarını okuduktan sonra, “Acaba yanılıyor muyum?” kuşkusuna kapılıp biraz araştırma yapma şansınız ne ise, sizin işlerin pekala iyi gittiği iddianızın o insanlarda bir tereddüt yaratma şansı da o kadar.

      Anlamlı olan, veriler ve adına halk” dediğimiz büyük insan kütlesini oluşturan insanların ne düşnüp ne hissettikleri.

      Ben sadece eğitimle ilgili kısa ve anlaşılır veriler paylaşayım.

      Almanya ve Türkiye, birbirine yakın nüfusa sahip iki ülke. 2018 yılı sonbaharı itibarıyla, Türkiye’de bir üniversiteye giden üniversiteli öğrenci sayısı 7.846.000 dolayında. Almanya’da ise, sadece 2.900.000 dolayında. Yani, Almanya’daki üniversiteye giden öğrenci sayısı Türkiye’dekinin yarısından bile az.

      “İyi işte, ben de eğitim alanında iyi durumda olduğumuzu söylüyorum. Siz beni yanlış anladınız herhalde, aktardığınız verilerle beni doğrulamış oluyorsunuz” diyebilirsiniz.

      Pek öyle değil. . .

      Sizi yanlış anlamış değilim. İstendiğinde bir başarı gibi gösterilebilecek bu tür verilerin aslında pekala bir kepazeliği gizleyebileceğini göstermek istiyorum.

      Almanya’da, üniversite mezunu işsiz sayısının kaç olduğunu söylememi ister misiniz?

      Peki, Türkiye’deki işsizler arasında üniversite mezunu genç işsizlerin rakamını ve yüzde oranını vermemi ister misiniz?

      Bunlarla ilgili verileri paylaştıktan sonra, Almanya’da üniversite mezunu çalışanların ülkenin milli gelirine katkısı ile Türkiye’dekilerin katkısını versem?

      Vermiyeceğim.

      Sadece, “İsterseniz bir araştırın. . . Öğrendikten sonra, gelip burada bu konuda tek bir cümle kurabilecekseniz, ben merakla bekleyeceğim o cümlenin ne olacağını” diye yazıp geçeceğim.

      Çok uzak bir tarih değil, Bekir Bey. . . AK Parti’nin kuruluşundan itibaren tek başına en yüksek oy oranına ulşamış olduğu seçimin hangisi olduğunu ve tarihini hatırlıyor musunuz?

      Peki, kamuoyu araştırma şirketlerinin verilerine göre, bugün başkanlık sisteminin devam etmesini isteyen vatandaşların oranını? Başkanlık sistemi leyhine oy vermiş olup zaman içinde bunun yanlış olduğunun anlaşıldığını söyleyen AK Parti seçmenlerinin yüzdesi sizce kaçtır?

      Gelir dağılımı adaletinden girip tarımdan çıkabilir, oradan sıraladığınız her bir konuda size veriler sunabilirim. Ama, bunu yapmayacağım. Bu saatten sonra buna gerek yok.

      İşler iyi gidiyorsa, Türkiye’de yaşayan insanlar birer salak olmadığına göre, kaygılanacak bir şey yok.

      Erdoğan iktidarını yasal yetki tarihi olan güne kadar sürdürecek. Erdoğan ve partisinin çok çarpıcı bir oy erezyonuna uğradığı, toplumsal ve ekonomik hayatımızın pek çok alanında durumun çok kötü olduğu, benim gibi tiplerin bilindik (ve nafile) karşı-propoganda girişimleri olduğunu söyleyelim geçelim.

      Ama, şu soru yanıt beklemeye devam ediyor: Eğer Türkiye’de yaşayan insanlar salak değillerse (ki değiller), neden benim ülke siyasetinin yakın gelecekteki muhtemel seyrine ve seçim sonuçlarına ilişkin öngörülerimi doğrularken her seferinde sizin öngörülerinizi yanlışlıyor?

      Can sıkmak için değil, siyaseti izleyen, bu konuda üniversite eğitimi de almış kendi çapında bir siyaset bilimci olarak şunu çekincesiz söyleyebilirim.

      Türkiye’de seçmenler “karamsar olmamızı gerektirecek bir durum” olduğunu düşünüyorlar, Erdoğan ve partisini de o durumun sorumlusu olarak görüyorlar. Bunu, 2020 yılı içinde mutlaka gidilmek zorunda kalınacak erken seçimde Erdoğan ve partisine yıkıcı bir seçim yenilgisi yaşatarak ortaya koyacaklar.

      Biri kurulan, diğeri birkaç hafta içinde kurulacak olan iki partiden biri, umduğu oy oranının çok gerisinde kalırken, diğeri önümüzdeki erken seçimleri takip edecek ikinci erken seçimlerden oy bazinda Türkiye’nin birinci partisi olarak çıkacak. Umduğu oy oranının çok gerisine düşen parti, diğerine katılacak. AK Parti ve Erdoğan 2020 yılındaki birinci erken seçimi izleyen bir yıl içinde siyaset sahnesinden bütünüyle silinecek.

      Babacan, en çok 3, bilemediniz 4 yıl içinde, Türkiye’nin başbakanı. . .

      • Sn.bernar gene ipe unu sermişsin bakıyorum ve ölme eşşeğim ölme diyorum… bebecan üç dört vakte kadar başbakan demişsin de; sorması ayıp olmasın devlet başkanı kim olcak ki? Malum artık biz devlet başkanı seçiyoruz; yani kazanan kişi benim başbakan olasım vardı, biriniz de benim yerime cumhurbaşkanlığına vekalet ediverin falan mı diyecek(örneğin şeriat dedeye) nasıl olcak ki öyle?

      • Safa bey, şu sıralar sn.bernara bulaşmasanız hepimiz için daha iyi olur sanıyorum; durumu ortada, üç vakte kadar şöyle olacak, o da olmazsa böyle olacak… hayırlısıyla 18yıla mı varıyoruz hep aynı terraneler işte… değerse direğine değmezse budağına kabilinden tahminler, kehanetler ve bitmek tükenmek bilmez gündüz düşleri..! Şu ya da bu sebeplerle akpartinin içinden çıkmış ve daha düne kadar sövüp saydıkları kimi politikacı eskilerini türkiyenin önüne yenilik adına umut diye kakalamaya çalışmaları yok mu; gerçekten de insanı ağlatacak kadar komik bir durum… peder beye hürmetler, selametle!

  20. Artık parti yok ortada, bir kişiyi takip eden bir güruh var. O yüzden boşuna söylemiş söyleyenler. O bir kişi olmasa, parti de olmaz. Partide ikinci bir isim söyleyin, bu da alır götürür diyeceğiniz. Artık yok, olamaz da. Yardımcı bir tane var. Bir bürokrat eskisi. Hiç bir siyasi duruşu yok, olamaz da. O sadece bir memur. Bir kaç tane daha olsun yardımcı demişler. 10 tane daha olsun, ne değişir. Yetki paylaşımı yok artık. Bütün güçler bir elde toplandı. Bu durumda hata yapmak kaçınılmaz. Kötüye gidişi durdurmak da imkansız. Dönülmez bir yola girdiler ve gidiciler elbette. Daha sistem değiştireli iki yıl olmadı, çabucak eskidi ve herkes yaka silkmiş durumda. Türkün işi böyle, plan yok, program yok, proje yok. Yaptık oldu var. Sonuç da hiç değişmez, aynı hatalar tekrar eder gider.

    • Türk Siyaseti Lidere dayalı ayakta durduğu mühdetçe,Seçmenimiz Projelere değilde de Şahsiyetlere oy verdiği akabinde verdiği oyu takip etmediği sürece yapılan doğrularda gögüs kabartırken yapılan yanlışlarda dilsiz şeytana bürünmeye devam ettikçe Başkanlık sisteminin bizim için en doğru sistem olduğu kaanatindeyim aksi hale bu Devlet bu millet yönetilemez!SOM

      • Başkanlık sistemi şikayet ettiğiniz sorunları gidermiş mi ki en doğru sistem olsun. Her şey daha da berbat oldu. Acaba yorumunuzda tecahül-i arif sanatı falan mı yaptınız da ben anlayamadım?

      • Hizmete doymuş şehirlerimizde seçmen yeni projelere oy vermedi, farklı partilere oy vererek rekabeti öne çıkardı, yani çalışanlar artık kazanmak için daha çok çalışmak zorundadır… som balığının pek sanatsal kaygıları olduğunu sanmam ama bakıyorum ki hala öss soru ve cevaplarıyla düşünebiliyorsunuz mim. Çalmalara doyamıyoruz desene…

  21. TEK ADAM YÖNETİMLERİ VE DOPİNG ETKİSİ.
    Tek elden alınan kararlar ve uygulamalar çok etkin sonuçlar doğurur.
    Başta aşırı bürokrasinin yarattığı sorunlar bir çırpıda giderilir.
    İyi niyetle başlanan bu iş eskinin kronik hastalıklarını başta doping etkisiyle çabucak halleder.
    Tek adamın elde ettiği büyük imtiyazlar eskinin birikmiş büyük problemlerini iyi niyetle ve iyi niyetli bir ekip kurup istişarelerle çoklukla doğru çözme imkanına kavuşur.
    Ancak insan tabiatı boş bırakmaya gelmez.
    Yozlaşmalar çok anı gelişir.
    Etrafı kısa sürede dolduran yağ tabakası dürüstler için kaygan zemin oluşturur.
    Etrafta doğrular barınamaz hale getirilir.
    Her şey güzel ve iyi gösterilir.
    Korkunç hatalar başarı naraları ile kutlanır.
    En önemlisi aykırı sesler susturulur.
    Medya adeta bir zamanlar Amerikalı bir milyarder için çıkarılan özel gazete gibi yayınlar yapar.
    Sadece o hata yapmayan özel yaratılışta biri sayılır.
    Etrafı saran menfaat odakları malı götürmek için lideri kibir batağında boğarlar.
    Ülkedeki her yapılan iyi şey başkanın,kötü şeyler iç ve dış düşmanların dır artık.
    Aradan zaman geçince bu toz bulutu kalkmaya başlar.
    Medya etkisizleşmeye başlar ve kredisini kendi eliyle tüketir.
    Bütün sorunlar artık tek adama yönelmeye başlar.
    İçer de bir şekilde halk geçici de olsa ikna edilir. Ama bu dış ülkeler için çok zordur.
    Bütün dünya; sorunları madem ülkenin tek sahibi;onunla çözmek en kestirme yol görülecektir.
    Büyük devletlerin presi hep tek adama uygulanacaktır.
    Yolun sonunda ülkede her sorun ve ülke dışında her problem gelip bir tek kişide düğümlenecektir.
    Bu ağır yük altında hiç bir fanı dayanamaz.
    Büyük hatalar ve yenilgiler gizlenemez boyuta ulaşınca etraftaki yağ tabakası yeni yağlı kapılar arayışına başlarlar.
    Birileri için başkalarına küfredenler,gün gelir bir başkasından nemalanmaya başlayınca döner o birilerine küfretmeye başlarlar.
    SONUÇTA DEVRANI HEP BÖYLE SÜRDÜREN KARAKTERLERİ, YARIN BAŞKALARININ KAPI KULLUĞUNU YAPARKEN GÖRECEĞİZ.
    GÜÇLÜ DEVLETLERİN DAHA AZ GÜÇLÜ DEVLETLERİ KONTROL ETMEK İÇİN İSTEDİKLERİ EN GÜZEL YÖNETİM TEK ADAM YÖNETİMLERİDİR.
    BİR DEVLETİN HALKINI İKNA ETMEK,O DEVLETİN TEK ADAMINI İKNA ETMEKTEN ÇOK DAHA ZORDUR.

    • 14. yüzyılın büyük düşünürü (sosyoloğu) ve tarihçisi İbn-i Haldun’a göre devletlerin hayatlarında beş dönem varmış:
      Bu dönemlerin sonunda devletler, doğal ömürlerini tamamlayıp ölürler yani yıkılırlar. Birinci dönem zafer ve kuruluş, ikinci dönem otorite ve yükseliş, üçüncü dönem refah ve ümran, dördüncü dönem kanaat ve duraklama ve beşinci dönem ise israf, bozulma ve yıkılma dönemidir. Bu son dönem sefahat, şehvet ve hırsların egemen olduğu ve devletlerin yıkılmaya ve çökmeye başladığı zaman dilimidir.

      Buradaki devleti iktidar olarak da anlayabiliriz. Daha yakın zamanda bu ülkeden hepimizin çok yakından bildiği ANAP (Anavatan Partisi) geldi geçti.

      Bizim bölgemizde maalesef tarihten ders alınmadığı için aynı kısır döngü devam ediyor.
      Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar bekleniyor. Ama tarihin değişmez kanunu gereğince akibetleri mukadder oluyor.

  22. “Siz de, benim gibi, kendisine bu başlıklar altında sunulan eleştirileri dinledikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne tepki verdiğini merak etmediniz mi?” Bu soru cümlesine gelene kadar zihnimden geçenler sıralı:
    -Raporu sonuna kadar dinlemiş mi?
    – Sonuna kadar dinlediyse cevap olarak ne demiş?
    -yok yok sonuna kadar sabredememistir bence.
    -iyi ki huzurdan kovmamış.
    -belki de kovmuştur, biraz sabır ilerde yazıyordur.
    …derken soru cümlesini görünce daha çok meraklandım.(neyse efendim kulis takip eden bir okur yorumlara yazar belki:)))

  23. Yoksa bu ekip,aylar önce edoğana bakanlarının yaptıkları yalnışları kendisine anlatanlarmi?

    O ekip, Erdoğana, Bakanların hepsini tek tek eleştirmişler! Sıra damada geldiği an Erdoğan “Ne yapayım ben 20 tane berat bulamamki” dediği toplantımı.
    Konuşmalar ona benziyor.
    Yalnız bu emrın üslubi aynen erdoğanın yıllarca milleti alddatdıklaıına benziyor.

Yoruma kapalı.