Bayram düşüncelerim.. Neşenizi bozmak istemiyorsanız okumamanızı tavsiye ederim…

Bir çoğumuz bugün Barış Manço’nun “Bugün bayram / Erken kalkın çocuklar” diye başlayan şarkısına uygun bir biçimde güne başlayacağız.

Erken kalkarak…

Yine çoğumuz ya bayram namazına gidip sonrasında birlikte cemaat oluşturduğumuz kitlenin tek tek bayramlarını kutlayacağız, ya da bayramı vesile edip her günün gürültüsü içerisinde varlıklarını unuttuğumuz yakınlarımızı ziyaret ederek veya ziyaretçiler kabul ederek zayıflayan duygusal bağlarımızı onarma yoluna gideceğiz.

Bugün bayram ve bugünün diğer günlerden farklı olması gerekiyor.

Acaba farklı olacak mı? Bayağı kuşkuluyum.

Kuşkumun sebepleri çok.

Ortasından ikiye bölünmüş bir toplum görüntüsü veriyoruz. Ülkemizin en büyük kentinde yaşayan insanlar -nüfusumuzun yaklaşık beşte biri- 19 gün sonra sandık başına gidip oy kullanacaklar ve bu durum da bölünmüşlük görüntüsünü artırıyor.

Oysa siyasetin gündemi belirlediği başka ülkelerde insanlar bizdeki kadar siyaset yüzünden birbirlerine diş biler hale gelmiyorlar. Seçimden seçime oralarda iktidarlar değişebildiğine göre, o ülkelerde ‘dava’ sözcüğü ile ifade edilen parti sevdası yok. Siyasiler ‘hizmet odaklı’ propaganda yürütüyor, seçmenler de kimlerin daha fazla kendilerine hizmet edeceğine inanıyorlarsa oylarını onlara yöneltiyorlar.

Bizde ‘dava’ sözcüğüyle ifade edilen hal yüzünden en kutsal değerler bile yara alabiliyor.

“İnançlı insan, inançları aksine davranmayı engellediği için, yanlış yapmaz, yalan söylemez, haksızlıkta bulunmaz, başkasının malında gözü olmaz, beytülmale el uzatmaz; buna karşılıklı adaletli davranır, herkese sevecen muamele eder” gibi kabuller artık eskisi kadar revaçta değil.

Tam tersine, belli bir grup insanımız, ‘dindar’ tanımına tamamen ‘siyasi’ bir anlam yükleme eğiliminde ve bu da dindarlar açısından övünülecek bir sonuç doğurmuyor.

Kamuoyu yoklamaları da bu tespiti doğruluyor; kazananlar aslında kaybediyor.

İnanç sistemimizi çağrıştıran sözcüğün önüne ‘siyasal’ sıfatı eklenerek yapılan eleştirilere tahammül zor; ancak o eleştirilere yakından göz atıp haksız bulmak da imkansız.

Buraya kadar yazdıklarımı ‘bize özel’ bir çarpıklık olarak görmeyin lütfen; bizim ülkemizin de içinde yer aldığı coğrafyanın, ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de, ortak çizgileri bu yönde.

Üzerinde düşündükçe sorunları artan bir coğrafya

Ülkeler içerisinde hakim görüntü ne kadar sorunlu ise coğrafyanın bütünü de dünya genelinde benzer bir görüntüde. ‘İslam Dünyası’ içerisinde yer alan ve ‘İslam’ sözcüğüne şeref kazandıran hangi ülkeler var, bir düşünün isterim…

Günümüz uygarlığına katkımız ne?

Hangi hasletlerimizle övünebilir, başkalarına hakkıyla üstünlük taslayabiliriz?

Hangi ülkelerin insanları imkan bulduklarında -hatta çoğu kere ölümü de göze alarak- hangi ülkelere doğru yola çıkıyorlar? Bunun sebebi üzerinde de düşünün…

Kendilerine doğru yola çıkanlar neden o ülkelerde ‘tehdit’ algısına sebep oluyor, gelenleri bayağı uzaklarda durdurmak için her türlü tedbirin alınması ihtiyacı neden duyuluyor? Bunu da…

Acaba bunları ve başka önemli konuları düşünmediğimiz için bu halde olduğumuz söylenemez mi?

Düşünmeyen, düşünce üretemeyen, hep başkalarını suçlayarak yaşamaya alışmış insanlar olduğumuz için…

Bugün bayram ve neşeli olmamız bekleniyor; deştiğim konular üzerinde düşünmek ise neşemizi fena halde kaçırabilir.

En iyisi? Yine düşünmemek…

Ne diyeyim: “Bayramınız kutlu olsun.”

ΩΩΩΩ

[Bu yazının İngilizcesi için link:]