Biz neler tartışıyoruz, eller nasıl kendilerini hesaba çekip şaşırtıcı işler yapıyor: İngiltere örneği… 

11
İngiltere’nin yeni başbakanı Liz Truss..
Reklam

Margaret Thatcher’in Muhafazakar Parti’ye başkan seçilip seçim başarısı üzerine başbakanlığı üstlendiği günlerde (1979) bir Arap ülkesindeydim. Görüştüğüm yerel aydınlar bir kadının devlet yönetecek hale gelmesini anlamakta zorlanıyorlardı. Dindar birinin, kendini tutamayıp ‘‘O ülke artık iflah olmaz’’ dediğini unutmadım.

Kadından devlet yöneticisi olmaz düşüncesiyle…

İngiltere’de bir kadın –Liz Truss– delegeler tarafından iktidardaki Muhafazakar Parti’nin başkanlığına getirildi ve başbakanlığı da üstlendi. O ülke için üçüncü kadın başbakan oldu Liz Truss

Daha da önemlisi şu: Yeni başbakanın kurduğu hükümette üyelerin önemli bir bölümü kadın ve Truss’ın temel bakanlıklara atadıkları arasında beyaz tek bir erkek politikacı bulunmuyor. İngiltere’nin yeni hükümetinin merkezinde siyahlı-beyazlı kadınlar ile derisi renkli erkekler var.

Beyaz tek erkeğin bile ülke yönetimindeki önemli koltuklarda yer almadığı ilk hükümeti bu İngiltere’nin…

Afrika kökenli siyahlar ile Asya kökenli sarı benizliler hakim hükümetin yapısında.

[Liz Truss Muhafazakar Parti delegeleri tarafından seçildi. Delegeler onu değil de rakibini seçselerdi, rakibi Rishi Sunak, ülke tarihinin ilk beyaz olmayan başbakanı unvanını alacaktı. Sunak’ın anne-babası İngiltere’ye 1960’lı yılların başlarında Doğu Afrika’dan gelmişler.]

Önemli mi?

Evet önemli. İngiltere’de, geçen yüzyılın başlarına kadar, bırakın siyasi hayatta yönetici olarak yer almayı, kadınların oy kullanma hakları bile yoktu. Ülkede kadınlar erkeklerle eşit siyasi haklara 1928 yılında kavuşabildiler; o da neredeyse bir yüzyıl sürmüş ciddi mücadeleden sonra…  

O ülkeye 1960’larda yolu düşenler, çoğu mahallelerdeki içkili mekanların kapısında şu tür uyarıların asılı olduğunu muhakkak görmüşlerdir: ‘‘No blacks, no Irish, ne dogs’’.

‘‘Siyahlar, İrlanda kökenliler ve köpekler giremez’’ demek bu.

Irkçılığın dik alası…

Ben bir sonraki on yılın sonlarına doğru Londra’da bulunurken, parlamentoda beyaz olmayan tek milletvekili yoktu. Deri rengi beyaz olmayan milletvekilleri -sayı olarak dört milletvekili- ilk kez 1987 yılında seçilip parlamentoya girmeyi başarabildiler. Bugün 650 üyeli parlamentoda beyaz ırktan olmayan 65 milletvekili bulunuyor.

Renkli üyeler İngiliz parlamentosuna her seçimde sayıları artarak girdiler..

Resmi rakamlara göre, Birleşik Devletler veya Britanya da denilen ülkenin nüfusu içerisinde deri rengi beyaz olmayanların oranı yalnızca %15.

Yeni hükümet ise bayağı renkli.

Nasıl bir kabul gördü bu yeni hükümet?

Her gün göz gezdirdiğim ‘muhafazakar’ kimlikli iki gazetede –Daily Mail ile Daily Telegraph’ta- şaşkınlığın hakim olduğunu söyleyebilirim. Her iki gazete de, yeni hükümeti oluşturan bakanların deri renklerine temas etmeden duramamış görünüyorlar.

Daha ileri gitmeden ama… 

Oysa özellikle Daily Mail gazetesinin, ‘Woke’ veya ‘cancel culture’ diye adlandırılan yeni entelektüel havada, ülkenin emperyalist ve köleci tarihi ile o tarihin içerisindeki eşitsizliği pekiştirecek davranışlar sergilemiş önemli şahsiyetlere karşı girişilen kampanyalara pek de iyi gözle bakmadığı biliniyor.

Rhodes heykeli yanına yerleştirilen plaket..

Geçen yıl, ismi Afrika’da kölelikle eş-anlamlı anılan Sir Cecil Rhodes’un büyük bağışlarda bulunduğu Oxford Üniversitesi’nin bir okulunun girişinde yer alan heykelinin kaldırılması için protesto gösterileri düzenlemişti ‘Woke’ hareketi. 

Harekete destek veren üniversitenin öğretim kadrosundan 150 kadar hoca, heykel kaldırılmadığı takdirde o okulda ders vermeyeceklerini ilan etmişlerdi.

Protestolara karşı çaresiz kalan okul yönetimi, geçen yıl bu zamanlarda, heykeli kaldırmayacağını ancak hemen yanı başına Rhodes’un Afrika’daki tasvip edilemeyecek faaliyetlerini vurgulayan bir plaket konulacağını açıklayarak havayı yumuşatma yoluna gitti.

Bunları neden anlatıyorum?

Şundan: İngiltere fazla uzak olmayan geçmişiyle bugün hesaplaşıyor. Bunu yalnızca adaya köle veya ağır işçi olarak Afrika’dan, Hint yarımadasından ve Karayipler’den getirilmiş renkli insanların torunları yapmıyor; rengi beyaz olmayanlara asırlara uzanan bir tarih boyunca kötü muamelede bulunulduğundan haberli derisi beyaz olan insanlar da onlara destek çıkıyor.

Liz Truss’un hükümetini oluştururken yaptığı da, bir tür sessiz özür dileme… 

Hükümetin en önemli üç bakanlığı olan hazine, içişleri ve dışişleri bakanlıklarına, aileleri Gana, Sierra Leone ile Kenya/Moritanya’dan gelmiş -veya getirilmiş- üç siyahi politikacı atandı.    

Yeni dışişleri bakanı James Cleverly’nin annesi Sierra Leone doğumlu. Kendisi ülkenin siyahlara karşı hala eşit muamele etmediğini sürekli gündemde tutan bir politikacı. Şimdi ülkesinin dışişleri bakanı olarak nasıl bir politik çizgi izleyeceği az çok tahmin edilebilir.

Truss kurduğu bu hayli renkli hükümetle dünya politik atmosferi için de yeni bir dönemin kapılarını aralamış olabilir.

Neredeyse 50 yıl önce Arap aydınları, özellikle dindar olanları, İngiltere gibi bir ülkede bir kadının başbakanlığa gelmesini o ülkenin sonunu getirecek bir yanlışlık olarak görüyorlardı. Şu sıralarda da, İngiltere’deki muhafazakar medya, çok renkli ve kadın ağırlıklı yeni hükümeti içlerine sindirmekte zorlanıyor. Ancak ülkedeki köleci ve eşitsizlikçi tarihle yüzleşme –Woke– havasının baskısı yüzünden seslerini fazla yükseltemiyor.

Alışacaklar.

Ülkemiz kadın başbakanla erken bir tarihte tanıştı; Tansu Çiller 1993 yılında DYP’ye başkan ve başbakan oldu. Ancak hala aşamadığımız bazı sorunlarımız bulunduğu da çok açık.

Dünyanın gerisinde kalamayız, kalmamalıyız.

NOT: Önceki günkü Türk-Yunan ilişkilerine dair yazımda, Yunanistan başbakanının Washington ziyareti sırasında Amerikan Kongresi’nde konuşmasına değinirken, bizden hiçbir devlet adamına bu imkanın verilmediğini belirtmiştim. Bir dostum uyardı. Cumhurbaşkanı iken -1954 yılında- 41 gün süren ABD seyahati sırasında Washington’a uğradığında, Celal Bayar’a da Kongre’de konuşma imkanı sağlanmış. Düzeltirim.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar ABD Kongresi’nde.. Yıl 1954..

ΩΩΩΩ

Reklam

11 YORUMLAR

  1. Daha önce de ifade ettim. BK ile TR’yi mukayese etmek elma ile portakalı mukayese etmek bile değil ondan öte ilgisiz bir şey. Oturmuş/olgunlaşmış bir sistem ile varlığı şüpheli, ne idüğü belirsiz bir sistem mukayese edilebilir mi? Ilkinde Başkan/Başbakan kim olursa olsun görevi tıkır tıkır, oldukça kolaydır, sistemin oluşturduğu sorunsuz/olgun siyasi kültür buna imkan vermiştir. TR ise kurulalı beri geleceğinden endişe duyan bir ülkedir. Bu seviyeye takılı kalmış, idiolojik takıntılı, ve bundan dolayı sorunlu bir siyasi kültüre sahiptir. Bunun en önemli jeneratörü bizzat M.Kemal Atatürk Paşamızdır. Onun ebedi huzuru hatalarını kabul edip takıntilardan kurtulmağa ve “Akıl*Iman Sentezi”yle birlik-beraberlik içersinde bize yakışan bir ruhla çalışmağa bağlıdır. Eğitim kalitesi ve randimanı ancak bundan sonra artacak dinamo görevi görecektir.

  2. pkk lilara odul veren “memur”lar !

    arjantin degil turkiye!

    7 yilda 60gun calisan 1567 gun raporlu olan devlet “memuriyesi”

    tanzanya degil turkiye !

    pkk ya bakanlik verilmeli mi verilmemeli mi ?

    ingiltere de hukumette renkli tipler

    evet biz neleri tartisiyoruz

    zillet ittifakina aday lazim imis
    asena neden olmasin
    daha iyi kivirani var mi ? :))

  3. Ingiliz sömürge ımparatorluğu 1922 de dünya nüfusunun beşte birine ve dünya yüzeyinin de dörtte birine hükmediyordu.
    Tam olarak 1688 de başlayıp 1970 de kademeli olarak sona eren bu sömürgecilik en acımasız, en hain , en vicdansız ve bütün insanlığı ayaklar altına alarak en haysiyetsiz ve şerefsiz bir şekilde tam üç asır devam etmiştir !
    Ama neylersin ki daha 1100 ‘lerde Oxford ve Cambridge gibi dünyanın en eski üniversitelerine ve yine 1215 de Magna Carta gibi demokrasinin temellerine besiklik etmiş bir medeniyetin de temsilcisidir !
    Ne diyelim , aslında benim de bütün tarihimizle , tarihimizin her yönüyle (olumlu veya olumsuz ) yüzleşmek gibi çok çok uçuk bir hayalim var !
    Ama dedim ya işte, hayal !!

  4. Demokrasi eşitlik hukuk özgürlük bunun gibi kelimeleri batıdan ithal etti bazıları.
    Din inanç ahlak terbiye haya edep adap saygı tevazu sevgi bayram neşesi komşu ilişkise evlat aile sevgisi rafa mı kalktı acaba?
    İspanya irlanda şöyle yaptı bizde yapalım aynısını !!!
    Uyar mı?
    Uydururuz icabında!!🙁😯
    Eeeee… Sonra! ?..
    Kırdırırız birbirine tümünü nasıl olsa😠.
    Yaa, bana ne ingiliz beyaz renkten bıkmış, bakmış uyumsuzluk var organlarla,
    Biraz koyu renk katalım, bir iki damla dan bişey olmaz canıımmm!😊😂😂😂

  5. benim gibi ingilteredeki öğrenciliği 2000 li yıllarda olanların ırkçılık adına neredeyse münferit olaylar dışında toplumda hiç bir rahatsızlık olmadığına şahitlikleri vardır. irlanda ve terörle de, siyahi ve azınlıklarla da büyük oranda kavgalarını bitirmişlerdir, çünkü politikada giyim kuşam üzerinden, etnik farklılıklar üzerinden ya da terör üzerinden rant sağlamak, oy devşirmek modası geçmiştir.
    dünde yazdım,
    düşmana ihtiyaç duyan ve kutuplaştırma üzerine bina edilen, popülizm amaçlanan yönetimlerle ülkeler ve halklar gönenmez ve gelişemezler. tüm enerji diğerlerini ötelemek, örselemek, ötekileştirmek için harcanır, toplum bölünür, kutuplaşır.
    kendi ülkemizin hali ortada.
    din üzerinden, etnik kimlikler üzerinden, tarikatlar ya da mezhepler üzerinden durmadan kutuplaştırılıyoruz. bunun üzerinden birileri bunlar dinsiz diyerek ya da yerli, milli değil diyerek, hain, ajan diyerek ya da kimlik üzerinden ocu bucu diyerek oy devşirmeye çalışıyor, eğitimsiz halklar üzerinde bu başarılı da oluyor, geçmişte de olmuş ama gelecekte olmayacak, bu zihniyetin öldüğüne ve bir daha gelmemek üzere gideceğine yakında hepimiz şahit olacağız.
    ülkenin ciddi meseleleri var,
    bunları çözmenin yolu buradan nasıl oy devşiririm fasid dairesinden çıkmakla mümkün, tek akılla değil, çoğulcu bir akılla ve tek parti ile değil çoğulcu bir yaklaşımla mümkün. geçmişte barış süreci yaşadık, başarılı olsaydı bu bir kişinin iyi niyetli bir yaklaşımla bir partinin başarısı olacaktı değil mi? maalesef süreç iyi işlemediği için onun/onların başarısızlığı oldu. sürece yöneltilen en önemli eleştiri şeffaflıktı, bugün hala tam olarak nelerin geçtiğini bilemiyoruz, ama sonuç çok kanlı bitti, doğunun şehirlerinde açılan hendeklere 1000 civarında yaş ortalaması 25 askerimizi şehit verdik, insanlarımız bombalandı yüzlerce şehit verdik, paramız, enerjimiz heba oldu.
    bütün sorunlarımızı olmasa da bizim böylesi büyük sorunlarımızı oy kaygısı olmadan parti aklı ile değil, devlet aklı ile çözmeye ihtiyacımız var. o zaman kimse kimsenin dinine, inancına, giyimine kuşamına karışmaz, aldırmaz, nemalanmaz, oy devşirmez, rant sağlamaz. bunun için içinde bulunduğumuz karanlık cehaletten çıkmamız gerekir.
    cüppeli hoca ekranlara çıkıp, yargı, eğitim tarikatlar arasında paylaşılıyor diye herkesin anlayabileceği açıklıkta dile getirdi bu toplumun her kesiminde konuşulan, tartışılan boyutları hakkında hiç bir fikrimizin olmadığı bir derin mesele, bizde sonuçları itibarıyla durumun ciddiyeti hakkında fikrimiz oluyor, cehaletin karanlığındaki ülkeler gibi bizde de kadın cinayetleri artarken cezalar azalıyor, bir karanlık taliban zihniyeti kadının öldürülmeyi hak ettiğini düşünüyor olmalı bunun üzerinden en ufak sebebi bahane eden tahliyeler, ceza indirimleri ile kamu vicdanını rahatsız olmasına aldırış bile etmeyen kararlarlar alınıyor. bu derin sosyolojik sorunlar parti aklı ile değil, devlet aklı ile çözüm bulabilir, partiler oy için makam devşirmekte hiç bir sıkıntı duymuyorlar, yakın geçmişte cemaatlere bol kepçe verilen makam, mevki, rant ve kadrolar nedeniyle yine çok kanlı ve yüksek maliyetli sonuçlarını yaşamadık mı?
    kendilerini hesaba çekip şaşırtıcı işler yapanlar var,
    darısı bazımıza desek çok mu uçmuş oluruz?
    en azından şimdilik böyle bir beklenti fazla iyimser değil mi?
    seçimlere yakınız,
    dinsizler, hainler, ajanlar yaftaları hiç uçuşmadığı kadar uçuşur havalarda bu ara.
    ekonomik başarılardan söz edemeyeceğimize göre,
    aslında ortada başarı adına hiç bir şey olmadığına göre,
    ne uçuşacak ki?

  6. İngiltere örneği bize pek uymuyor. Bu ülkenin paryaları düne kadar bu ülkenin öz evlatlarıydı.Bu insanların düne dönmekten tedirgin olması gayet normal.

  7. Muhafazakar partinin renklerine bakın. İşte adamlar demokrasiyi böyle içselleştirmişler. Bir Pakistan kökenli müslümanı belediye başkanı yaptılar kaç yıllardır. Bizde ise bir Ermeni vatandaşı kaymakam atadık diye havalara uçacaklar. Başka da örneği yok. Seçilme şansları ise hiç yok. Başkanlığa aday bir Ermeni olsa örneğin oy alır mıydı? Yada Suriye asıllı bir mülteci vatandaş muhtar olabilir mi? Bir Ermeni vatandaş HDP’den milletvekili oldu diye ne Ermeniliği kaldı, ne PKK’lılığı, ne Amerikancılığı. Böyle bir tuhaf ülke burası.

    • Evet, çok ayıp. Mesale İyi partili bir milletvekilinin Kılıçdaroğlunun alevi olması münasebetiyle seçimi kazanamayacağını söylemesi abesle iştigal.
      Bizdeki 600 milletvekiline bakalım.
      Ak parti 290 milletvekili var. 135 Kürt millietvekili
      Chp 144 milletvekili var 73 Kürt milletvekili
      Mhp de 50 milletvekili var 10 Kürt milletvekili
      Hdp de 67 kürt milletvekili
      İyi parti 40 milletvekili var 10 Kürt milletvekili
      Diğerlerinde 3 tane Kürt milletvekili var

      600 milletvekilinin yarısı Kürt milletvekili, Türk olarak gösterilen Boşnak, azeri,laz,çerkes milletvekilerimizde var. Mesala Hdp de toplam Kürt milletvekili sayısının 4 katı diğer partilerde.
      Türkiyeye haksızlık etmeyelim yanlış bilgi vermeyelim

      • benim yorumumla katkı sunduğunu düşündüğüm bu yoruma bende katkı sunayım

        İYİ Parti Ankara Milletvekili İbrahim Halil Oral, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı adaylığı konusunda, “Alevi olması benim açımdan bir engel değil, çünkü ben tanıyorum, ilkelerini biliyorum. Ancak siyasette maksat kazanmaktır. Türkiye’deki genel objektif açısından baktığımda bir çekince görürüm. Türkiye’nin yüzde 65’i yüzde 70’i muhafazakar profil çiziyorsa, ona hitap edebilen, farklı bir isimle çıkılır.”
        sayın oralın muhafazakar profilden kastı sünni oran.
        bu beyanın sosyolojik bir alt yapısı yok diyebilir miyiz?
        sayın fehmi korunun sayın erdoğanın cemevi ziyaretini konu aldığı bu sitedeki yorumlara baksak bile kimi kendini pek bir muhafazakar sanan kimi yorumcuların aleviler müslüman mı ithamlarıyla karşılaştık değil mi? bir parça okumuş, bir aydının köşesini takip edecek hatta yorum yazacak kadar okumuş diyelim kişilerin bile beyanına bakarsak ülkede ne kadar karanlık bir cehalet var daha net görülür hepimiz aynı şekilde inanmamız gerekiyormuş gibi, bizim gibi düşünmeyeni tekfir edebilirmişiz gibi. kendi parasıyla tatile çıkan insanları bile tekfir edenlerin olduğu, taliban zihniyetinin karşılık bulduğu insanların olduğu bir ülkede yaşıyoruz sonuçta. bu ülkede aleviliği dışlayan bir anlayış yoktur “haksızlık etmeyelim” diyen varsa nerde yaşıyorsun diye sormak lazım.
        cemevi cümbüş evi diyen siyasetçilerimiz yok mu?
        şimdi cemevi cümbüşevi demek abesle iştigal mi değil mi?
        cevap evetse o zaman sayın oralın yorumu ülkedeki önemli bir soruna işaret ediyor demektir, cevap hayırsa sayın oralın yorumu daha önemli bir soruna işaret ediyor demektir.

        mecliste kürt mv sayısı amaca hizmet ederse toplumsal barışı inşa etmek gibi mesela bir anlam ifade eder yoksa bir resimden ve bir isimden ibaret olmaktan öteye geçer mi, nitekim geçiyor mu?
        yorumuma atıf yapmak isterim, sorunların varlığı üzerinden oy devşirme fasid dairesinden çıkmadıktan sonra bölerek, kutuplaştırarak yönetme niyetinden vazgeçmedikten sonra
        kürt mv sayısını istersen ikiye katla, beşe katla,
        N’olur?

      • Bu şekilde etnik liste dış güçlere hizmet eder Fatih. Kim akıl veriyor size?
        Laz Çerkez gürcü niye yazmadında!..😠
        Dikkat edin lütfen.
        Trollüğünde bir sınırı olmalı!

  8. Hdp’li biri bakan olabilir mi sorusu etrafında dönen tartışmalarda ortaya çıkan hakikat aslında kimse erbakanın başbakan olması veya erbakanın öncülük ettiği milli görüş hareketinin temsilcileri cumhuriyet tarihinin en uzun süreli yöneticileri olması Başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamlarında en uzun süreli oturanlarının onlar olması, veya da bir hdp’linin ülke yönetiminde yer alması bakan Başbakan hatta Cumhurbaşkanı olması gibi bir derdi yok.

    Ünlü Türk milliyetçisi ve Türk mafyası Sedat Peker yurt solunda yaşamak mecburiyetinde kalırken (asla bir daha Türkiye’ye gelemeyeceğini söyleyenler de var) Kürt mafyası Kürt Ahmet namlı mafya Ankara’nın göbeğinde her tür mafya faaliyetlerini yürütüyor, ve büyük türk milliyetçilerine şeabıyor, ne yapıyor hizmet! veriyor. Hdp’yi pkk ile ilişkilendirmeye çalışanlar Kürt mafyasının Türk mafyasıyla beraber kol kola Ankara sokaklarını arşınlamasına belki de alkış tutuyorlar.

    Demekki neymiş dertleri pkk mafya vb şiddet unsurları değilmiş. Mamafih bizzat kendileri en büyük şiddet savunucuları olduklarını sergilemekten hiç çekinmediler bu güne kadar.

    Dertleri ne o zaman?

    Tek dertleri var, o da iktidar nimetlerini kendilerinden başka kimseyle paylaşmak istememeleri. Başka da hiç bir dertleri yok.

Yoruma kapalı.