Bugün havuz ve patlıcan fıkralarım var.. Ve bir de, “Yetiş ya Nasrettin Hocam” diyorum…

41
Reklam

Son zamanlarda haberleri okurken zihnime hemen çok bilinen fıkralardan bazıları üşüşüveriyor.

Mesela şu:

Yüzme bilmeyen biri “Yardım edin” çığlıkları arasında debelenirken üzerindeki ceketi bile çıkarmadan birinin havuza atladığı görülür. Bu cesareti gösterdiği için etraftakiler tarafından alkışlanan adam kurtardığı kişiyle dışarı çıkınca hiddetle “Beni havuza kim itti?” diye bağırmaya başlar…

“Beni havuza kim itti?” denilince herkesin bu fıkrayı hatırlayacağını sanırım.

Dış politikada şu sıralarda yaşananları gazetelerden izlerken fıkraya konu o havuz manzarası aklıma takılıyor.

Suriye… Libya… Şimdi de Filistin… 

Suriye ve Libya’da işler ilk hesaplandığı gibi gitmiyor. Gitmesi de beklenemezdi zaten. Şimdi de 2009’da Davos’ta “One Minute” çıkışıyla siyasi kaderini biraz daha üstlenmiş olduğumuz Filistin konusunda, Donald Trump’ın takdimiyle ‘Yüzyılın Projesi’ adı verilmiş tam bir ‘toptan satış’ girişimine tanıklık ediliyor.

Bir tarafta ABD -daha doğrusu Donald Trump– var, diğer tarafta ise Rusya -daha doğrusu Vladimir Putin– bulunuyor.

Reklam

Türkiye, Suriye ile Libya’da bu iki ülke ve başkanlarına güvenerek kendince bir denge oluşturma hesabındaydı; hesaplar tutmadı.

Dikkat ediyorsanız Suriye’den söz açıldığında artık ‘Barış Pınarı’ operasyonundan söz edilmiyor. Suriye’nin yönetimini bile üstlendiğimiz ilan edilmiş, yeniden imarı için kaynak arayışına çıkılmış yerleri birer birer Rusya destekli Suriye ordusunun eline geçiyor. Çok sayıda gözetim kulesi kurulmuş ve sokaklarında Türk askerinin devriye gezdiği yer de, yine Esad ordusunun kuşatması altına düştü.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kuşkusuz haklı olarak, Rusya’dan duyduğu hayal kırıklığını cümlelerine dökmeye başladı ve her yeni Suriye açıklamasında Moskova’ya ağır tarizlerde bulunuyor.

Zor bir durum.

Farksız bir gelişme Libya’da da yaşanıyor. Doğu Akdeniz Anlaşması imzalamış, başbakanı ülkemizi ziyaret etmiş Libya’daki Birleşmiş Milletler tarafından tanındığı için ‘meşru’ diye anılan hükümetin başı ciddi dertte. Bizim ‘darbeci’ gözüyle baktığımız Rusya tarafından desteklenen Gen. Halife Hafter’in silahlı güçleri Başbakan Feyyaz el-Serrac’ın zaten tamamiyle hakim olamadığı Trablus’a erişmek üzere; etrafını kuşattı, her gün yeni bir köyü zapt ediyor.  

Bereket ilk açıklamalara rağmen Libya’ya Türk askeri gönderilmedi; gidenler Suriye’den bildiğimiz ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) saflarında savaşan paralı askerler…

Rusların Libya’da Wagner şirketi tarafından oraya gönderilmiş paralı askerleri var, Türkiye’nin de Araplardan oluşan ÖSO adlı paralı askerleri…

Libya’daki gelişmeler de masa üzerindeki hesaplardan farklı istikamete doğru yol alıyor.

Reklam

Hafter’e ve arkasındaki güçlere kalsa belki ülkenin yalnızca sekizde birine hakim el-Serrac Trablus’taki varlığını sürdürecekti; Türkiye’nin müdahalesi bu seçeceği ortadan kaldırmışa benziyor.

Filistin’de de, Türkiye’nin ABD ile ikili ilişkilerini şahsı üzerinden yürüttüğü Donald Trump her bakımdan İsrail/Netanyahu damgasına sahip olsa da Trump imzasını taşıyan bir ‘teslim anlaşmasını’ Filistinlilere kabul ettirmeye çalışıyor.

Orada da boşa çıkan Türkiye.

Trump ve Putin anlaşır…

Neden oluyor bütün bunlar?

Soruya cevap teşkil edecek çok sayıda başlık var, ama biri bile neden işlerin bizim istediğimiz istikamette gitmediğini görmek için yeterli: Çıkarlar farklı

Suriye’de, Libya’da ve tabii Filistin’de de bizim gerçekleşmesini istediklerimiz ile ABD ve Rusya’nın oralar için düşündükleri taban tabana zıt.

ABD ile Rusya’nın çıkarları -hiç değilse birinde Trump diğerinde Putin olduğu için ve bu durum devam ettiği müddetçe- birbirine yakın, bizimle ise ters.

Hiç değilse şimdilik durum böyle.

Dikkat ediyorum, yakın zamana kadar Türkiye’nin askeri açıdan hareketli giden dış politikasını bölgede dengeleri değiştirici müdahaleler olarak gören, ülkemizi artık dünyada varlığı hesaba katılması gereken bir global güç olarak tanıtan kalemler şimdilerde daha kolay konularla ilgilenmeyi tercih ediyorlar.

Ekrem İmamoğlu’nun depreme maruz kalmış Elazığ’a uğradıktan sonra Erzurum’a geçip eşi ve çocuklarıyla kayak tatilini başlatması iyi bir malzeme.

Libya ve Suriye’ye ek olarak Filistin’de ortaya çıkan yeni durum o yüzden ihmal edilebiliyor.

Yine de, AK Parti’nin itibar ettiği gazeteler ile televizyon kanallarında, daha önce yere göğe konulamayan Rusya ve Putin için ufaktan eleştirilere de rastlanabiliyor.

Muteber gazetelerin birinde, bugün, “Rusya, Türkiye için güvenilir bir ortak olabilir mi?” başlığını taşıyan ve “Anlaşmalara uygun davranmayan Rusya, Türkiye için nasıl güvenilir bir ortak olabilir?” sorusuyla biten bir yazı çıkabildi.

“Geç olsun, ama güç olmasın” deriz ya, o durum.

Hiç kuşkum yok, yarın -belki yarından da yakın- Putin ve Trump’ı incitecek daha sert yazılarla da karşılaşacağız.

“Beni havuza kim itti?” fıkrası ile başlamıştım, yazının burasında bu yeni duruma uyan başka bir fıkra aklıma geldi. Ancak kimseyi açıkça rencide etmeme kararlılığım olduğu için fıkranın bütününü yazmak yerine hangisini kast ettiğimi tek bir sözcükle hatırlatmaya çalışayım:

Patlıcan

Nasrettin Hoca’nın cemaatine dediği gibi, ben de “Bu fıkrayı bilenler bilmeyenlere anlatsın” deyip aradan çekiliyorum.

ΩΩΩΩ

Reklam

41 YORUMLAR

  1. Sn. Fehmi Koru’yu bugünkü yazısı nedeniyle kınıyorum. Herşey yolunda giderken tıkır tıkır dönen yerli ve milli tekere çomak sokmak da ne demek oluyor? Sayın Cumhurbaşkanımız İdlib’e asker gönderebiliriz dedi ve bu bana yetti doğrusu. Zira benim en büyük derdim İdlib’ti, bu Esad’a gıcık oluyorum çünkü Sünni değilmiş (Allah bilir sünnetli bile değildir). Diğer yandan Sayın Maliye Bakanımız daha yeni açıklama yaptı, 2021’de enflasyon %5,4 olacakmış. Hamdolsun tankımız da yakında çıkacakmış, motoru eksikmiş ama olsun, Reis yeni 5 babayiğit bulur bence. 2071’e kadar sabretsek daha doğru olmaz mı?

  2. Bu önemli meseleleri anlatırken çok farklı bir yaklaşımla yapmanız çok hoşuma gitti. Kaleminize sağlık. Milletimizin anlaması için her yol denenmeli. Sayın BABACAN’ a gönüllü olarak destek veriyorum. Ali BABACAN Kocaeli Gönüllüleri Twitter hesabını özellikle Kocaeli’ de yaşayan okurlarınızın takip etmesini ve paylaşımlarda bulunmasını rica ederim.

  3. Başkent Gaz Kızılay’a 8 milyon dolar şartlı bağış yapıyor, Kızılay bu parayı Ensar vakfına aktarıyor. Onlar da ABD’de Turken vakfına gönderdik diyor. Fakat ABD’de bu işler şeffaf yürüdüğü için o paranın Turken vakfına gitmediği bilgisine ulaşılıyor. Zaten gidemez zira ABD’deki vakıfların yurt dışından bağış alması yasak. Belli ki bu para ABD vatandaşı da olan bir şahsa gönderilmiş o da Turken vakfına bağış yapacak herhalde, (en azından planları buydu).

    Sonuçta Başkent Gaz’ın cebinden bu sözde bağış için beş kuruş çıkmayacak. Zira tamamını ödeyeceği vergiden düşecek. Bu durumda TC Devleti, ABD’deki Ensar-Türgev ortaklı Türken vakfına 8 milyon dolar (yaklaşık 50 milyon TL) ödenek vermiş oluyor.

    Bu apaçık bir yolsuzluk değil de nedir? Seçmen bunları görüyor ve mutlaka bir tepkisi ve cevabı olacaktır.

    • bunlar öyle bir ahlaksız ki, milleti soymayı müslümanlık olarak iddia edecek kadar ahlaksız. bunlar camiye, insanları aldatmak için gidiyorlar.

      • Ebu Süfyan-Muaviye-Yezid de 5 vakit camide namaz kılardı. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!

    • “Sonuçta Başkent Gaz’ın cebinden bu sözde bağış için beş kuruş çıkmayacak. Zira tamamını ödeyeceği vergiden düşecek.” Bu ifade tamamen yanlış ve vergi konusunu hiç bilmemenin bir yansıması.Üstelik bu yanlış kullanım çok da yaygın.Bağış hiç bir zaman vergiden düşülmez, vergi matrahından düşülür. Kızılay’a 8 milyon bağışayanın vergiden istifadesi 8 milyonun vergisi kadardır. Kurumlar vergisinin oranı %22’dir. Örneğimize göre: 8.000.000*0.22=1.760.000 Yani
      8.000.000.bağışta bulananın vergiden istifadesi 1.760.000’dir.Bu ister dolar olsun,ister tl.Demek ki doğru ifade 8.000.000 bağışlayanın cebinden 5 kuruş çıkmaz değil,6.240.000 lira çıkar.Dolar bağışladı ise 6.240.000 dolar çıkar.

      Başkent Gaz’ın sahibi kimdir,nedir,ne değildir,bu bağışı ne amaçla yapmıştır ben onu bimem,kendisini de tamımam.Velakin
      Kızlay’a bu yardımı yapan kişi zengin bir işadamı olan İmamoğlu da olsa hesap
      böyledir,değişmez.

      • Bekir bey merhaba, yazdığım doğrudur. Vaktiyle (Erdoğan döneminde) çıkartılan bir yasa ile bazı hayır masraflarının “tamamen vergiden düşülebilmesinin” yolu açılmıştır. Bunun için devletin ilgili kurumundan onay alınması yetiyor, tabi ki Hükümetin (Erdoğan’ın) uygun gördüğü kurumlar için buna izin veriliyor. Ensar Vakfı son dönemde bir cinsel istismar skandalı ile anıldığı için bunu yapamayıp Kızılay üzerinden hülle yaptılar. Neticede ABD’deki Ensar+Türgev ortaklı Türken vakfına devlet yaklaşık 50 milyon TL ödenek vermiştir. Bilginize sunarım.

        • Yazdığınız hiç bir şekilde doğru değil.
          Milattan önceki bir tarihten bahseder
          gibi “Vaktiyle çıkartılan bir yasa ile…”
          demek yerine o yasayı buraya yazmalısınız dediğiniz doğru ise.
          Bir şirket Kızılay,Yeşilay gibi derneklere bağış yaptığı takdirde yaptığı bağışı kazancından düşer.
          Bu da yasal hakkıdır.Bir şirketin kasasından çıkan parayı devletin
          kasasından çıkmış gibi göstermek ise ikinci bir çarpıtmadır.

  4. Erdoğan İdlib konusunda Rusya’ya çatarak “sabrımızın taştığını ve gerekirse askeri güç kullanacağımızı” söyledi. YPG/PYD’ye karşı yapılan askeri harekatları milletçe destekledik. Fakat İdlib böyle bir milli sorun değil, Suriye’nin tam bir iç meselesi.

    Erdoğan geçmişte Esad’ı devirebileceğini sanma konusunda ABD tarafından kandırılmıştı. Muhaliflere “yakınlarınızı Türkiye’ye gönderin biz bakarız, siz yeter ki savaşın” diyerek açık çek vermişti. Şimdi o desteklediği muhalifler iç savaşta kaybetti ve İdlib’te sıkışıp kaldı. Erdoğan da güya onlara destek çıktığını göstermeye çalışıyor. Halbuki İdlib Rusya destekli Esad güçleri tarafından sonunda ele geçirilecektir. İşin uzamasının nedeni, muhalif savaşçıların halkın arasında saklanıyor olmasıdır.

    Suriye sorununu başımıza bela eden Erdoğan’dır ve halk bunun hesabını sormalıdır.

  5. Bugün, burdaki dalkavuklar! Bayğı palavra atmışlar….
    Adam Ben hadimim dedikçe! Kendini çok bilmiş zannedenlar, ADAMA ” OĞLANDAN KIZDAN NE HABER” diye sormasi gibi bir ortama çevirmişler.

    Hani dünyayi dizayın eden Reisleri ve ekibi sosyal medyada adate alay konusu oluyorlar.

    Neysi İngilizce bilenler bu videoyu izlesin. MaşAllah süper bir konuşma.
    Acaba Ali, Babacan bu konuşmayi dinlemişmıdır? Onu bunu bilmemde eğer dinlemişse, epeyce hasar devr alacağı için bayağ uykuları kaçmıştır.

    https://www.msn.com/tr-tr/video/finans/ab-ba%C5%9Fkan%C4%B1-faruk-kaymakc%C4%B1n%C4%B1n-ingilizce-konu%C5%9Ftu%C4%9Fu-video-sosyal-medyada-g%C3%BCndem-oldu/vi-BBZxhBo

  6. Türkiye’nin Irak ve Suriye ile ilgilenmesi konusunda bir terör sorunumuzun olduğu görmezden geliniyor.Terör sürekli sınırımızdan vur kaç yapıyordu.900 küsur
    km olan Suriye sınırımıza teröristlerin yerleşmesinin bizi ne kadar müşkil duruma düşüreceği unutulmamalıdır.Türkiye terörü kaynağında kurutma yolunu seçti son yıllarda.Yani dışarının işlerini düzeltmekten ziyade kendimizi savunma ile ilgili Suriye’de bulunuşumuz.Orada bulunmakla elimizden geldiği ölçüde mülteciler için de bir yaşam alanı oluşturmamız ikincil bir faydadır.Türkiye durup dururken bir maceraya atılmış değildir.Hakeza Libya ile ilgilenmesi de Akdenizde bir kuşatma ile karşı karşıya kalmamak içindir.

    Bu işlerin riski yok mudur?Elbette vardır.Risk almamak için hiç bir şey yapmamak gerekir.Ayrıca Türkiye hiç kimseye sonuna kadar güvenmemek gerektiğini biliyor.

    Muhalefete gelince.Muhalif, işler ne kadar ters giderse o kadar
    memnun olur bizde.İçerde dövizin hareketlenmesi heyecanlandırır muhalifi,domatesin, patlıcanın fiyatının fırlaması muhalifin keyfine keyif katar.Faizin yükselmesi de sevindirici bir gelişmedir onun için.

    Dış politikada ayağımız tökezleyecek olsa da umurunda olmaz muhalifin. Bunları söyleyince de itiraz eder:Öyle şey olur mu,aynı gemideyiz der.

    Yeni kurulacak partilerin tutunabilmesi,bir varlık gösterebilmesi için de işlerin kötüye gitmesi gerekiyor!Kötüye gitmese bile kötüye gidiyor göstermek gerekiyor!

    Yorumu Cevapla

    • Suriye’de YPG/PYD’ye karşı yapılan askeri harekatlar muhalefet dahil %90 desteklendi. Fakat Esad’ı devirmeye çalışmanın Türkiye’ye faydası nedir, tam aksine büyük zararı olmuştur. İdlib Suriye’nin iç meselesidir. Erdoğan açıkça mezhepçi bir politika ile Suriye’de başımıza bela açmıştır.

  7. Yazarımız Koru dış dünyada olan her olumsuz gelişmeyi Sn Erdoğan a bağlıyor.
    mesela ırak ta Amerikanın yaptığı katliamlar sonucu ölen 1.5 milyon Iraklının
    suçlusu Erdoğan.
    Fransa ve amerika libyayı talan edip Kaddafiyi yok edince parçalanan Libyanın
    sorumlusu da Sn Erdoğan.
    Suriyeyi 3 e bölen rusya iran ve Abd nin de günahları Sn Erdoğan a ait.
    hatta yemen filistin vs vs Tüm suçlu Erdoğan .
    Oysa ne yapmalıydı Erdoğan Ey Banzani kur devletini Ey saddam kapıları kapattım
    buyur gebert 5 milyon vatandaşını. Ey israil ne yaparsan yap Kudüs ü satın al
    ben ses çıkartmıyayım .
    Hırsızların hiç suçu yok maşallah !!!

    • “Sn. F.Koru dış dünyada olan her olumsuz gelişmeyi Sn Erdoğan’a bağlıyor” demişsiniz. Bunu da nereden çıkarttınız? Keşke Türkiye’nin o kadar etkileyebilecek gücü olsaydı. Erdoğan’ın dış politikada hesapsız-kitapsız işler yapıp Türkiye’nin başına gereksiz sorunlar çıkardığı tartışılıyor.

  8. Suriyede işlerin türkiyenin istediği gibi gitmediğini söyleyebilmek için ya kör ya da ahmak olmak lazım; libyada da şu ana kadar türkiye gayet başarılı bir operasyon yürütüyor; durmak yok, yola devam..!

    • Fransa’da yamak olarak çalıştığı lokantanın meşguliyetten başını kaşımaya fırsat bulamayan şefine çaktırmadan mahzene sıvışan Gayret,diplediği şarap fıçısının yanında küp göbeği tavana karşı gülümser vaziyette sırtüstü mutlu mutlu geviş getirirken güç bela bir ses verir:”Sayın Başbuğuum burda asayiş berkemaaal,hık!”

      Türkeş cevap verir:”Kardaşım,yine de şişko aşçıya dikkat etmek lazım,hık!Geçenlerde ‘süpürgenin sapı,lokantanın çöpü demeden yemen lazım’ diye üstüme saldırdıydııı, horrr dzzz,horrr dzzz…”

      • Ben demştim Gayret ..bu Uğur maklubeyi yerken pilava abanmış, etleri kaptırmış…Pilavcıymış bu şakirt…çok üstünde durmuşum bunun…performansı vasat…beğenmedim

        • Sana o kadar dedim;keramet ette de pilavda da değil diye,
          dinletemedim.İşkembenin gazına geldin;Ayınştayn olacam sanıp kaşıkla,kepçeyle yumuldun ete,yumuldun ete.Sonunda da böyle gayrET kafalı olup çıktın işte.

          • Uğur bey, bunlar et kafalı değil Trol kafalı. Bunlar şimdilik Trol Kebabı yiyorlar. Yesinler bakalım…

  9. Patlıcan fıkrası Padişah ve dalkavuğu ile ilgili, bir yorumcumuz da yazmış zaten. Başka bir yorumcumuz da güzel bir noktaya dikkat çekmiş. Şöyle ki; Padişahın veya Kralın bir tane dalkavuğu olurmuş, fakat bizde ortalık sayısız dalkavukla dolu.

    Eskisi gibi monarşi olsaydı da seçimler olmasaydı bir tane dalkavuk Padişahın/Kralın stresini atmak için yeterdi. Günümüzde bu kadar çok dalkavuk olmasının nedeni “seçimler” dir. Medyayı elinde tutan ve devletten menfaat sağlayan patronlar padişahi lidere seçim kazandırmak için seçmeni ikna etmekle görevlidirler. Bunun için de sürekli lideri övmeleri gerekir ki bu da “dalkavukluk” sınıfına girmektedir. Ayrıca yine devletten menfaat sağlayan bazı siyasiler ve işadamları da dalkavukluk havuzuna maddi manevi “patlıcanlar” temin etmekle görevlidirler.

    Ülkemizde öyleleri var ki, patlıcan yemek veya yememek hakkında padişahi lidere veya onun şeyhülislamının vereceği fetvaya bakıyorlar. Bunlar için söylenecek şok şey var da ben de Fehmi Bey gibi yapıp sadece adını vereyim: Zıkkım…

  10. Dış politikada çapınıza göre hareket edersiniz. Bir süper güç ve ekonomik yönden olmasa da elindeki silahlar sayesinde silahlı süper güç konumundaki bir komşuyla muhatap olmak durumundaysanız buna daha bir dikkat etmeniz gerekir. Taksimatın aslan ve arkadaşlarının yemek paylaşımı fıkrasında olduğu gibi yapılacağı konusunda şüpheniz olmamalı. Biz ne yaptık? Suriye’de meydan bizim zannettik, sonuç ortada. Libya’da benzer bir sonuç olacak gibi. Filistin konusunda mesafe almayı bırakın hepten sıfırı tükettik. Ne yapmalıydık? Klavye kahramanları edasıyla masa başından ahkâm kesecek değilim, dış politika uzmanı değilim ancak izlediğimiz politikanın yanlışlığını da herhalde görebiliyoruz. Osmanlı’nın Kanuni dönemini yaşıyormuş gibi davranmak yerine akıllıca reflekslerle gücümüz nispetinde hareket etmeliydik denilebilir. ABD’ye kızıp Rusya’yla “kanka” olma çabasının netice vermeyeceğini ortalama bir insan tahmin edebilirdi. Hiçbir şey yapmayıp iki tarafla da mesafeyi eşit tutsak bile bugün daha kabul edilebilir noktada olabilirdik.

  11. Emperyal güçler dış politikada ince yöntemler kullanır. Örneğin ABD Suriye’yi üçe bölmek istiyor, fakat gücü fazlasıyla yeterli olduğu halde bunu doğrudan yapmaz. Zira dünya kamuoyundan ve kendi halkından büyük tepki görür. Bu nedenle problemin sosyo-matematik bir modelini kurup proje üzerinde çalışır. Suriye içindeki güçlü çelişkiler/düşmanlıklar ve komşu ülkelerin olası müdahaleleri dikkate alınarak planlama yapılır. Para/menfaat karşılığı savaşacaklar belirlenir. Ayrıca kendisini bir şey sanan ve ideolojik takıntısı olan liderler için uygun “yemler” hazırlanır. Örneğin Suriye’de çoğunluktaki Sünni nüfus iktidarda azınlıktadır, Esad Nusayri’dir (bir çeşit Suriye Aleviliği) ve buna savaşa müdahil olacak kadar tepki gösterecek bir lider bölgede var mıdır? Tabi ki bu liderin iktidar partisine tamamen hakim olması gerektiği açıktır ama bölgede durum genellikle böyledir zaten. İyi de ideolojik takıntısı olsa bile bu lider de aptal değil ya, “yeme uzanması” nasıl sağlanacak? Bunu bir şekilde sağlıyorlar, çünkü o lider kendi halkına göre oldukça akıllı ve bilgili oluyor fakat küresel ölçekte vasat akıllı ve cahil kalıyor çünkü.

    Saddam Hüseyin Irak halkına göre akıllı ve bilgili bir liderdi. Fakat Kuveyt’e girerse bunun sonucunu öngöremeyecek kadar da küresel ölçekte akılsız ve bilgisiz bir adamdı.
    Ayetullah Hamaney İran halkına göre akıllı ve bilgili bir liderdir. Diğer birçok İran lideri de öyledir. Fakat o liderler, İran’ın İslam dünyasında Sünni-Şii çatışmasında kullanılmasını anlayamayacak kadar küresel ölçekte vasattırlar.
    Muammer Kaddafi Libya halkına göre akıllı ve bilgili bir liderdi. Fakat o da Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra oluşan yeni dünya düzeninde genelde Arapların ve özelde Libya’nın payına düşenin neler olduğunu öngörebilecek düzeyde küresel bir aktör değildi.

    Bu örnekler çoğaltılabilir …

    Türkiye ise bu konuda çok şanslı bir ülkedir. Kıl payı ile de olsa seçimleri kazandırdığı büyük lideri sayesinde dış politikada hemen hiç hata yapmadan yoluna devam etmektedir. Bu gidişle neredeyse tam olmasa da yarım bir Osmanlı İmparatorluğu yeniden gerçekleşecektir. Suriye’de Esad devrilmek üzeredir. Irak’ta ise Barzani desteklenerek Musul-Kerkük dahil tarafımıza geçecektir. Katar zaten bizden yana, birlikte tank üreteceğiz. Mısır’da desteklediğimiz Mursi kaybetti ama el altından Sisi ile görüşüldüğü söyleniyor. Libya’ya asker gönderdik zaten (veya gidecekmiş), Tunus ve Cezayir ile de liderimiz görüşüyor. Suudi Arabistan’ı ise Cemal Kaşıkçı olayı ile köşeye sıkıştırdık zaten. Gerçi işlerin bu kadar yolunda gitmediğini söyleyenler varsa da bunların, Batı karşısında diz çökmek isteyen muhaliflerin yalanı olduğunu düşünüyorum.

    Hamdolsun durumumuz iyidir, liderimizin arkasında duralım ve yeni kurulacak partilere itibar etmeyelim derim. Selam ve dua ile!

  12. Suriye de de Libya da da Akdeniz de de oyun kurucu bir Türkiye varken işler yolunda değil demek herhalde gerçeklere takla attırmanın başka en daniskası.
    Türkiye Suriye de olmasa çoktan Suriye bize girmşti.
    Türkiye Libya da olmasa çoktan mevcut hükümet gitmiş ve Yunanistanın,AB nin ve İsrail dostları arap ülkelerin zaferi olmuştu.
    Saha da bir tarafta ABD diğer rakip Rusya iken tabii ki zorluklar olacak da ,ABD sığınıstıs olarak yaşamaya alışmış bir dış politikadan buralara gelmek bazılarının dengesini bozmuş anlaşılan

    • İyi demişsiniz de maçları kazanamıyoruz. Acaba iyi bir oyun kurucu mu transfer etsek diyorum. Ne dersiniz?

  13. Geçen sene seçim öncesi bu aylarda bir patlıcan tartışması vardı… Herşey çok güzel olacak .İmamoğlu gelecek patlıcan fiyatlarını düşürecek falan… Seçim döneminde “tatil matil yok arkadaş, canla başla çalışacağız” diyen İmamoğlu…İstanbul’u kazandıklarında bir lider bulduklarını zannettiler… AK Parti’nin gidici olduğu, surda gedik açıldığı fikrine kapıldılar….Hünkarbeğendi tarifi yapılıyordu…Türkiye’yi yönetecek lider”i bulduklarına inanmak istediler…. Bodrum’un Tuzlu suyunda bekletilen patlıcan İstanbulda selin suyu tatlı olunca acımtırak bir tat bıraktı ağızlarında…Bir tuhaftı bu adam. Bir gün durdu çizmeyle dolaştı sonra yine yok… yine Bodrumun tuzlu sularına..tuzlu suda beklemeye….Herkese “””bana alışacak””” diyordu… Erzurumda Daha önceden ayarlanmış tatil proğramı varmış…Hakkıdır…Ailesiyle ilgilenmesi hakkıdır… Mesele Erzuruma giderken Elazığa uğraması algısına neden olan umarsamaz tavrı””” bana alışacaksınız”” Bi de sosyal medyaya gönderdiği tatil fotoğrafları…Ben ailemle ilgileniyorum kibriyatı…. Hünkarbeğendicilerde bir şok…Hünkarbeğendi değilmiş la bu…
    İmambayılda ya bu…..Adam bir tuhaf….Şoku yaşayan yan masadaki bir başka şokcu; İmambayıldı da değilmiş bu… Olsa olsa şakşuka olur deyiverdi…Bir karmaşa var ama…

    • Bir insanın ailemle ilgileniyorum demesi ne zaman kibriyat sınıfına alınmış da bizim haberimiz olmamış?

      • Meseleyi yine anlamadın mim…adam her yaptığı yanlışı aileme getiriyor…sen soyludan ve orda olanlardan hiç ailem lafını duydun mu… Siyasi yaşamları boyunca halkı için uykusuz geceler geçirmemiş, kendi halkının başları omuzlarına hiç yaslanmamış, kendi halkı ile birlikte gözyaşı dökmemiş, halkına kendi elleriyle hizmet etmemiş…
        Hayati ıskalamamak için başkanlarının Erzurum’da kayak resital PR’ını bir dakika izlemeyi bıraksınlar!…
        Şöyle baksınlar..Süleyman SOYLU (İçişleri Bakanı)
        2 çocuk babası – 6 gündür Elazığ’da.
        Fahrettin KOCA (Sağlık Bakanı)
        4 çocuk babası – 6 gündür Elazığ’da.
        Murat KURUM (Çevre Bakanı)
        2 çocuk babası – 6 gündür Elazığ’da.
        Evet PR yapıyorlar…
        Üç bakan da çocuklarının hayatlarını ıskalayarak PR yapıyorlar!..

        salgın bitti sen bi havalimanına dön.. havalar da iyi zaten hasta da olmazsın…

        • türkeş! aklın sıra millete doğru ayarı veriyorsun. sendeki vicdan da aynı bahsettikleriyin vicdanı gibi. birçok insan, o bahsettiği kişiler işini yapmadığı için öldü. pek çok kişi de, soğukta yaşam mücadelesi veriyor.
          – insanların ölümünde sorumluluğun olduktan sonra, insanların cenazesine gelmişin ne fayda.
          – sizin algınızın maşallahı var. vicdanınız derecesinde, elazığın havası gibi ekside. o insanlar sizin hiç umurunuzda değil. onların sizi iyi zannetmesi durumu değiştirmiyor. gelen yardımları engelleyecek kadar insanlıktan uzaksınız.
          – insanlara doğruyu öğretme hakkınız da insanlığınızdan daha yakın olamaz.
          – onun için, insanlıkla mesafeniz kadar uzayın.
          – 6.8 lik depremde birçok insan ölmüş. hala utanmadan insanlara laf yetiştiriyorsunuz.
          – gırgırın utanmaz adamı bile sizin yanınızda utangaç kalıyor.
          – yüzsüzlükte çığır açtınız.
          – 300 madenci ölüyor. insanlarla dalga geçiyorsunuz. tren kazasında insanlar ölüyor, insanlarla dalga geçiyorsunuz. teröristler ankara garında bomba patlatıyor, insanlarla dalga geçiyorsunuz.
          – aç bir bak. ülkedeki felaketlerin bir tanesinde utanıp da, özür dileyip istifa ettiniz mi?

          • o “gavur” denilen ülke yöneticilerinin kul hakkına gösterdikleri saygıya bak, bir de kendi lakaytlığınıza bak.
            – onlar bir işi layıkı ile yapamayınca istifa ediyorlar.
            – siz japon yapıştırıcı işe koltuklarınıza yapıştınız.
            – öbür tarafta, yediğiniz her hakkı inkar etseniz bile o japon yapıştıcı sizi yalanlayacak.
            – insanların aptal olup, “soyuyorsa beni soyuyor” demesi sizi kul hakkından kurtarmaz.

        • Erdoğan’ın en iyi anladığı iş PR zaten. Alaturkasını kendisi yapıyor, alafrangasını da parasını (devletin kesesinden) ödetip yaptırıyor. Verdiğiniz örneklerin de İmamoğlu ile ne alakası var? İmamoğlu Bakan değil, Elazığ B.B. değil! Millet bu PR’dan bıktı, laf çok iş az, ilk seçimde göreceksiniz.

  14. Tam da bu tablonun hesap edildiğini daha doğrusu planlandığını düşünüyorum.
    Zira bu kadar yanlışın yanlışlıkla yapılması milyonda bir ihtimal değil.
    Zira ne demişlerse tam tersini yaptıklarından, yapılan söylenenin tam tersi ise planları aynen uygulanıyor demektir.
    Zira yapılanlar başkalarını suçladıkları üst akıla da uygun

  15. Dünden yarım kalan yorumun devamı.

    1- Imam oğlu! Belediye başkanı olduğunda servetinide açıkladı; Tıpkı Erdoğan yıllar önce servetini açıkladığı gibi! Servetlerini açıklayanlardan birisinin tek 1 “yüzğüne karşın” diğeri Allah bereketini artırsın oldukça “zengin.”
    1 YÜZÜK! servetle işe başlayan, 4 sene belediyenin parası ile durmadan kendi reklamıni yaptı.Ramazanlarda bir ay boyunca iftar çadırlarından tutunda hergün bir gece kondud iftar ediyordu, tabii gittiği evlere de belediyenin parası ile aldığ erzaklari gõtüriyordu. Bayramlarda belediye otbüsleri bedava, emeklilere bedava. Milletin vergileri ile hem reklamını yaptı hemde gemiciklere sahip oldu.

    Tabii İslamda Kul hakki haram ya! Erdoğan buna çok dikkat ediyordu “sözde.”
    Bu arada İstanbulda sadece müslümanardan vergi aliyormuş gibi.
    Reklamlarında hep İslami kullandı.
    Oysaki İstanbulda en yüksek vergiyi Müsevi ve Hırıstiyan vatandaşlar veriyor.
    Yani vergiye gelince vatandaş hizmete gelince değil çünkü onların oyları az.

    İmamoğlu kayak resmini koyunca kıyamet kopiyor!

    Erdoğanın reklamına gelince herkes dut yemiş bülbül kesiliyor.

    Erdoğanın şu an her zamankinden fazla reklama ihtiyacı oldğu için! Elaziğ depreminde’de reklamlara ara vermiyor Õğlen namazında kalkacak cenazeyi ikindiye kadar Erdoğanın gelmesi için bekletiyorlar.
    Diğer tarafta!
    Kurtarma ekipleride enkazin altindki adami bir saat çıkarmayip erdoğanin gelmesi için bekliyorlar.

    Şimdide Bir buçuk yıl geriye gidelim
    8 Temmuz 2018 de Tiren kazasında 24 kişi hayatını kayıp ederken 350 kişde yaralandı.

    Ölenleri yakınları cenazelerini almadan.
    Türkiyede top atışlari havayi fişekler eylenceler davul zurnalar oyunlar vur patlasın çal oynasın kırıla giderken! Neden o õlenleri hiç biriniz hatırlamadınız? Oysaki o eğlenceyi devletn başı yapiyordu….Ekrem İmamoğle ise Elazığ belediye başkanı deği İstanbul belediye başkanı.

    Ekrem İmamoğlu’nu ailesi ile olan resmi sayesinde AKP lilerin ne kadar çaresiz durumda olduklarını bütün türkiye öğrendi.
    Bu arada bende İmamoğluna karşi güvencem arttı! yoğurdu üfülemeden yiyiyorum.
    Hakikatten Ekrem beyin milleti oy için aldatmiyacağına inaniyorum. Eğer aldatacak olsaidi Elazığda oda erdoğan gibi gösteriş yapardı.

    AK troller Ahmet Nesinden biraz insanlık ve madımak oteli olayının failini öģrenmeniz için bu linki okuyun.

    https://www.artigercek.com/yazarlar/ahmetnesin/madimak-suclusu-da-olsa-86-yasinda-tahliye-edilmeliydi

    Bu yazar da son günlerin modası kızlayı hüllesini yaziyor. Yalniz Muhammed Alinin Çiftliğinin fiatıni yalnış yazmış 2,5 miliyon değil 3,miliyon 880,000 dolar

    https://amp.artigercek.com/yazarlar/ayse-yildirim/butun-yollar-erdoganlar-a-cikiyor

  16. Nasrettin Hoca bir gün oturmuş dostları ile sohbet ediyormuş. Oğlu elinde bir patlıcan ile dalmış içeriye “bak baba, gözü açılmamış sığırcık yavrusunu buldum” demiş.
    Hoca etrafındakilere dönüp “vallahi ben öğretmedim” demiş. Fıkra bu bağlantıyı siz kurun.

  17. ‘Şu patlıcan musakkaya bir türlü doyamıyorum’ dese, dalkavuğu da;

    ‘Aman padişahım, siz söyleyince ağzımın suyu akıyor. Akşam olsa da yesek’ dermiş. Padişah imambayıldıdan söz edecek olsa;

    ‘Padişahım, şu imambayıldıyı icat edenin mekanı cennet olsun, nefis bir yemek. İnsan yemeye doyamıyor’ dermiş.

    Padişah; karnıyarıktan, patlıcan dolmasından, kızartmasından, kebabından, patlıcan salatasından, turşusundan ve reçelinden söz ettikçe, dalkavuk da göklere çıkarırmış…

    Gel zaman git zaman, padişah patlıcandan nefret etmiş. Sofraya değil yemeği, salatası, turşusu, tatlısı, patlıcanın (P) harfinin gelmesini bile yasaklamış.

    ‘Şu patlıcan musakkanın neresini beğenirler de yerler, bir türlü anlamıyorum’ dediğinde, dalkavuk da padişahın sözünü tamamlamış;

    ‘Aman padişahım, bu musakkanın yenilmesini yasaklamak lazım…’

    Padişah, bir başka gün;

    ‘Bu insanlara hayret ediyorum. O kadar güzel salata çeşidi varken akşam yemeğinde tutup patlıcan salatası yiyorlar… Anlamak mümkün değil!’ dediğinde, dalkavuk sözünü kesercesine atılarak eklemiş:

    ‘Padişahım, bu insanlarda damak zevki diye bir şey yok. En iyisi, patlıcanın yetiştirilmesini yasaklamalı… Adını bile duymaktan nefret ediyorum…’

    Bu konuşmaları duyan biri dayanamamış ve padişahın olmadığı ortamda, dalkavuğa sormuş;

    ‘- Yahu! Sen bir zamanlar patlıcanı metheder ve adeta göklere çıkartırdın. Şimdi ise patlıcanı ve yemeklerini kötülüyorsun. Nasıl olur da bu kadar değişebilirsin hayret!..’

    Dalkavuk da hemen yanıtlamış;

    ‘- Bana bak arkadaş… Bana bak… Ben patlıcanın değil, padişahın dalkavuğuyum. Anladın mı?…’

  18. Bede şımdi,Patlıcan…fıkrasını merak ettim! Bu fıkrayı bilen her kimisenız merakımızı gidermek için. bıran önce yazarmısınz.

    • Yunus bey! Teşeküler.
      Fıkradaki Padişah yaşasaydı bizim padişahı kıskanırdı! Onda bir dalkavuk varmiş bizde havuz dalkavuklarla dolmuş hatta kapasitesinin çok üzerinde olduğu için taşiyor.

      • Türkiye’nin Irak ve Suriye ile ilgilenmesi konusunda bir terör sorunumuzun olduğu görmezden geliniyor.Terör sürekli sınırımızdan vur kaç yapıyordu.900 küsur
        km olan Suriye sınırımıza teröristlerin yerleşmesinin bizi ne kadar müşkil duruma düşüreceği unutulmamalıdır.Türkiye terörü kaynağında kurutma yolunu seçti son yıllarda.Yani dışarının işlerini düzeltmekten ziyade kendimizi savunma ile ilgili Suriye’de bulunuşumuz.Orada bulunmakla elimizden geldiği ölçüde mülteciler için de bir yaşam alanı oluşturmamız ikincil bir faydadır.Türkiye durup dururken bir maceraya atılmış değildir.Hakeza Libya ile ilgilenmesi de Akdenizde bir kuşatma ile karşı karşıya kalmamak içindir.

        Bu işlerin riski yok mudur?Elbette vardır.Risk almamak için hiç bir şey yapmamak gerekir.Ayrıca Türkiye hiç kimseye sonuna kadar güvenmemek gerektiğini biliyor.

        Muhalefete gelince.Muhalif, işler ne kadar ters giderse o kadar
        memnun olur bizde.İçerde dövizin hareketlenmesi heyecanlandırır muhalifi,domatesin, patlıcanın fiyatının fırlaması muhalifin keyfine keyif katar.Faizin yükselmesi de sevindirici bir gelişmedir onun için.

        Dış politikada ayağımız tökezleyecek olsa da umurunda olmaz muhalifin. Bunları söyleyince de itiraz eder:Öyle şey olur mu,aynı gemideyiz der.

        Yeni kurulacak partilerin tutunabilmesi,bir varlık gösterebilmesi için de işlerin kötüye gitmesi gerekiyor!Kötüye gitmese bile kötüye gidiyor göstermek gerekiyor!

        • Ah zavallı kardeşim;taraftarlık gözlerini kör etmiş.Ülke her bakımdan pesperişan,sen hala yalakalık peşinde olmayı marifet sayıyorsun .Çok yazık!!!!

Yoruma kapalı.