İktidarsınız yasak koyabilirsiniz; ancak yasak koyarken üzerinde çokça düşünmenizi tavsiye ederim…

19
Reklam

[Yazılarıma yorumlarıyla katkıda bulunarak sitemizi zenginleştiren değerli okurlara bir duyuru: Saldırı sonrası yeniden geri kazanım mücadelesi sırasında saldırganların işini zorlaştırmak için bazı tedbirler almamız gerekti ve yorumların bize ulaşmasında bu yüzden sorunlar yaşandı. Başarının mimarları o sorunların da üstesinden gelindiğini, bugünden itibaren yorumlardaki aksamaların sona erdiğini bildiriyor. Duyururum. FK.]

İktidar olmak yasak koyabilmek demektir.

Yukarıdaki cümleyi Türkiye özelinde biraz düşünün. Ülkeyi yöneten kadrolar, geçmişten günümüze, daha önce olmayan ve kendi dönemlerinde gündeme taşıyıp uyguladıkları yasaklarla anılıyorlar.

Fazla gerilere gitmeye ve çok sayıda örnek seçmeye gerek yok: Yüksek okullarda başörtüsü yasağını hatırlayalım… İmam Hatiplerin önünü kesmek için konulan ve bütün meslek liseleri mezunlarını kapsayan katsayı uygulamasını da… 

O uygulamaları getirenler yasaklarına ‘1000 yıllık’ bir ömür biçmişlerdi, sonucu biliyoruz; on yıl dolmadan yasaklar kaldırıldı.

Toplumlarla iktidarlar arasında bu alanda ters bir ilişki var. İktidarlar toplum tarafından benimseneceğini düşünerek ‘yasak’ getiriyor, toplum içerisinden o yasaktan hoşlanan birileri çıksa bile, toplumun geneli yasakçı tavrı değil özgürlükçü yaklaşımı benimsediğini fazla geciktirmeden belli ediyor.

Yasakçılık topluma ve sağduyusuna güvensizlikten kaynaklanıyor çünkü.

[İslamiyet bireylere alkollü içkilerden uzak durmalarını emrediyor; bunun Müslüman bireylerin alkolden kaçınmaları sonucu getirmesini bekliyor. Alkolden kaçınmayan ‘günah’ işlemiş oluyor. Kaçınmayanlar için ‘günah’ ve kaçınanlar için ‘sevap’ gerçekleşebilmesi için içkinin kötülüğünün ve içilmemesinin daha iyi olduğunun bilinmesi gerekiyor; içkinin bulunmasını ve bulundurulmasını yasaklayan ülkelerde bu yasağın tam uygulanamadığı biliniyor.]

Reklam

Kendilerinde ‘yasak koyma’ hakkı gören iktidarların anlamadığı nokta da bu. 

Yasakla mı, bireylere bırakarak mı?

Devletlere ve devletleri yönetenlere düşen, genel ahlak kuralları içerisinde bir hukuk düzeni oluşturduktan sonra, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, iyi ile kötüyü belirleyici temel ilkelerin kolayca öğrenilebileceği bir ortamı oluşturmaktır. Vatandaşlar kendi iyilikleri için neleri yapıp neleri yapmayacakları konusunda bilgilendirilmeli, ancak bağlayıcı yasaklarla onları dizginleme yoluna gidilmemelidir. Aksi halde, toplumlar, ‘iki yüzlü’ bireylerden oluşur hale gelir.

İçkinin, sigaranın sağlığa zararlı olduğunun bilinmesi yeterli; kötü alışkanlıkların başkalarına zarar vermesini engelleyici düzenlemeler de yapılabilir. Ancak her kötü alışkanlığın kökünden ortadan kaldırılması için onu yasaklama yoluna gitmenin toplumlara faydadan çok zarar verdiğini de akıldan çıkarmamak gerekir.

Sağlam iradeli nesillerin yanlışları kendiliklerinden hayatlarından çıkarması beklenir.

[ABD’de bir dönem (1920-1933 arası) içki yasağı vardı; insanlar evlerde içki üretmeye başladılar. Daha da kötüsü, o yasağı kullanan Mafya ülkede en güçlü çağını o yıllarda yaşadı.]

Yasakçı zihniyet yasağın fazla bir anlam taşımadığı alanlara bile yasakçı anlayışını uzatma çabasına girebiliyor. Öyle ortamlar insanları yapmamaları gereken yanlışlara sürekleyebiliyor.

Aklıma hemen gelen bir yanlış uygulama şu yakınlarda başlatıldı: Yurtdışından getirilen bazı teknoloji ürünlerinin ülkemizde kullanılabilmeleri için ödenmesi şart koşulan bir miktar vardı; o rakam bir çırpıda birkaç misline çıkartıldı.

Reklam

Ekonomiye yararlı olsun diye herhalde.

Ancak, böylesine ağır bir maddi tazminat, hiç kuşkum yok, yurtdışından cep telefonu trafiğini azaltmayacak, buna karşılık, uygulama, şimdiye kadar makul miktarda tutulurken elde edilen gelirin azalmasıyla sonuçlanabilecektir.

Böyle ortamlarda insanlar kısıtlamaları aşmalarını sağlayan yan yollar bulmakta mahirdirler çünkü.  

Teknolojik kısıtlamalar uygulanamaz

Teknoloji, yasakları bir biçimde aşmayı da kolaylaştırıyor.

İnternet ansiklopedisi Wikipedia’ya Türkçe dahil bütün dillerde erişim ülkemizde yasak. Ansiklopediye madde ekleme hakkı tanınmış kişilerden bazıları bizdeki resmi söylemin kabul edemeyeceği türden katkılarda bulundukları için yasağı mahkemeler koydu, devletin ilgili birimleri de uyguluyor. 

Peki isteyen Wikipedia’ya ülkemizden erişemiyor mu? 

Yasak kararını alan yargıçlar, ülkemizin bilişim mevzuatını belirleyen bürokratlar ve onlara onay veren siyasiler bu soruyu kendi çocuklarına sorsunlar bakalım ne cevap alacaklar?

Eskiden çocuklar ansiklopedilerden yararlanarak ödev yazabilmek için halk kütüphanelerine giderdi, şimdilerde o işe Wikipedia yarıyor. Yasak olmasına rağmen, teknolojinin sağladığı yan yollar yasak olan ansiklopediye erişimi sağlıyor.

[Resmi söylemin hoşuna gitmeyecek ve yasak getirecek söylemleri Wikipedia’ya ekleyenlerin amacı, Türkiye’yi dünyada herkesin kullandığı bir bilgi deposunu bile yasaklayan bir ülke gibi sunmak olmasın?]

Galiba şimdi de bir yıl önce çıkarılan bir yasayı yürürlüğe sokacak bir yönetmelikle yine teknoloji alanına yeni bir kısıtlama getirilmek isteniyor. Ülkemizden de abone kabul eden platformlar, ülkemizin televizyon kanallarının uymak zorunda oldukları kısıtlamalara tabi olacaklarmış. 

RTÜK bunu sağlayacak. Sözgelimi, içki ve sigara görünen kareler buzlanacak, bazı film ve diziler bütünüyle platformlardan çıkarılacak.

Olabilir, zorlarsanız platformlar şartlarınıza uymaya çalışır, uyamayacaklar aboneliği Türkiye’de kapatır.

Sakıncalı içeriklere erişim ortadan kalkar mı? Bence bu soruyu da yasak getirmeye kalkanlar yine kendi çocuklarına sorsunlar.

Cevabı ben de verebilirim: Hayır, yine yan yollar devreye girer ve yasak bir gün bile sürmez. Buna karşılık, Türkiye, bütün dünyaya yaygın bir ağı yasaklamış ülke olarak kayıtlarda yer alır. Bireyler de abone olmak için daha yüksek bedel ödemek zorunda kalır.

İnsanlara güzel-çirkin, iyi-kötü, doğru-yanlış ölçülerini verip iradeleri özgür bırakmak yerine her alana yasaklar koyma yoluna başvurmak en büyük yanlıştır.

Evet, iktidarlar yasak koyabilir, ama koyarken gülünç de olmamalıdır. İktidarları en çok yıpratan, destekçilerinin gözünde gülünç duruma düşmeleridir çünkü.

ΩΩΩΩ

Reklam

19 YORUMLAR

  1. Yasaklar hep muhalifleri tasfiye için kullanılıyor ama sonunda bumerang gibi yasakçının bizatihi kendisini vuruyor. Önce yasağı koyanı gözden düşürüyor sonra da tarih önünde mahkum ettiriyor. Akparti’yi bir mazlumlar kitlesi doğurdu, şimdi kendi ihdas ettiği mağdurların ahıyla kayboluşa gidiyor.

  2. GAZETE YAZARI
    Tamam, hepimiz delirdik!
    03 Ağu 2019, Cumartesi
    BEĞENDİM
    PAYLAŞ
    Dün Türkiye’nin hakiki gündemi, Netflix, Puhu TV v.b “izle-öde” yayın platformlarının RTÜK denetimine girmesi idi.

    MAKALEYİ SESLİ DİNLEMEK
    İÇİN TIKLAYIN
    “Bu denetim doğru mu oldu yanlış mı?” sorusuna cevap aramadan önce altını çizmek istediğim bir husus var. Dün, Netflix’in RTÜK denetimine açılmasına paralel olarak pek çok eleştiri okudum sosyal medyada. Hiçbiri bana “Wikipedia, booking.com falan derken, dünyanın en önemli sitelerinden istifade edemez, bilgiye erişemez olduk” şeklinde olanları kadar komik gelmedi.

    Booking.comdan başlayayım. Site erişime açık… Sitede Türkiye şehirleri hariç, dünyanın istediğiniz şehrindeki otellere rezervasyon yapabiliyorsunuz. İş, Türkiye şehirlerindeki otelleri aramaya geldiğinde şöyle bir uyarı alıyorsunuz: “Şimdilik Türkiye’de bulunan müşterilerimiz bizimle maalesef sadece yurt dışı tesisler için rezervasyon yapabiliyor. Size hizmetlerimizi tamamıyla sunmamıza engel olan sorunları çözmeye çalışıyoruz. Yaşadığınız sıkıntıdan dolayı özür diler ve Booking.com’la ilişkinizin devamını dileriz.”

    Bu süslü satırların ardındaki gerçek şu: TÜRSAB, son derece haklı gerekçelerle, “biz Türkiye’de rezervasyon sitesi kursak vergi ödüyoruz, bu canavar kapitalistler ödemiyor. Haksız rekabet var” diyerek dava açtı. Booking.com da “ben vergi vermem kardeşim” dedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de “o halde Türkiye’de otel rezervasyonu yapamazsın” dedi. Ne olaydı? Vergi ödemeden milyonlarca dolar para mı kazanaydı?

    Bir de şu meşhur “bilgiye erişemiyoruz” diye zırlanan, evet “zırlanan” wikipedia meselesi var.

    Şimdi bir site düşünün. Bütün numarası “dünyada dolaşımda olan bilgiyi manipüle etmek” olsun. Bu sitede ülken için “IŞİD ile işbirliği yapıyor” yazılsın. PKK’lı terörist itten “gerilla” diye söz edilsin falan. Yine Türkiye Cumhuriyeti Devleti “bu içerikleri kaldırırsan, Türkiye temsilciliği açarsan, uluslararası hukuka uygun davranırsan, karartma operasyonlarının bir parçası olmazsan erişim yasağını kaldırırım” desin ama wikipedianın buna cevabı değil içerik kaldırmak, o içerikleri silinemez şekilde korumaya almak olsun. Dahası, sistemin kurucusu olan dangoz, hepimizin gözünün içine bakarak “bilgiye erişim temel haktır, Türkiye halkının bu hakkını savunacağım” yazsın.

    Ne yapmak lazım gelirdi? “Ya işte PKK’lı itlere gerilla merilla diyorlar, Türkiye’yi terör işbirlikçisi gösteriyorlar ama bilgiye de erişmek lazım” mı diyeydik? Wikipedia’nın bir “bilgi manipülasyonu aracı” olduğunu bilmeyen mi var? Rusya niçin kapattı? Almanya niye binlerce madde sildiriyor bağırta bağırta? Bırak Almanya’yı Lüksemburg bile talep ettiğinde madde siliyorlar. Sana ise “lolo” yapmaya yelteniyorlar. Kapatır, geçersin. Bilgiye erişimin bin türlü yolu var yahu.

    Geldik Netflix meselesine. “Parasını ödedim aldım, istediğim gibi kullanırım, sana ne” diyerek keskinleştirilmiş bir Samuray kılıcı sipariş eden var mı aranızda? Ya da bomba yapımında kullanılan bir malzeme? Bir keskin nişancı tüfeği? Biraz eroin?

    “Parasını ödediğin her şey” senin kesin özgürlük alanın değildir a şapşik. Öyle olsa, parasını ödediğin arabada 300 kilometre hız yaparsın, polis de sana ceza yazamaz.

    Yani şu “parasını ödüyorum, istediğim gibi izliyorum; devlet buna ne karışır?” savunmasını komik buluyorum. Netflix ve benzeri “izle-öde” platformların denetlenmesi meselesine geç bile kalındı.

    Çocuk sekmesindeki rezaletlerle çalkalanıyor işte ortalık. Dudak dudağa öpüşen 8 yaşındaki iki kızın olduğu çizgi filmi “izletmem, olur biter” diyerek halledebilir misin? Madem öyle, pedofili içeren kitaplar için ortalığı niçin ayağa kaldırdın?

    Yahut en kanlı sahnelerin en detaylı şekilde gösterildiği dizileri 12 yaşında bir velet gönlünce izlesin mi istiyorsun? Uyuşturucunun nasıl kullanacağının öğrenildiği sahneleri nasıl yapalım?

    Gerçekten bunlarda hiçbir sorun görmüyorsan Adana’da kediyi öldüren çocuğa, İstanbul’da bonzaiden ölen gence dair falan kuracak tek bir cümlen olmaz, olamaz. Çünkü burası ne ekersen onu biçeceğin bir dünya hala…

    Dahasını da söyleyeyim de mesele anlaşılsın. La Casa De Papel’de senaryoya hiçbir katkısının olmadığını bile bile bir eşcinsel aşk yerleştirilmesini, başka bin türlü şekilde halledebilecekken Black Sails’in ikinci sezonuna birbirine âşık iki erkek konulmasını, Dogs of Berlin’de sıfır ihtiyaç varken Türk polisin gay olmasını falan gerçekten

    “tesadüf teorisi” ile mi açıklıyorsun yahu?

    Denetlenmeli kardeşim. Uzun süredir televizyonda dizi izlemeyen, “yeni sezonu çıksa da izlesem” diyerek yabancı dizi bekleyen bir adam olarak söylüyorum bunu. Çoluğun çocuğun sağlıklı şekilde yetişmesi Peaky’in yeni sezonundan daha önemli. Başlarım senin ne anlama geldiğini senin bile bilmediğin özgürlük tanımına…

  3. Sınırsız genellemeler, Russel Paradoksu denilen mantıksal bir çelişkiye neden olur. Her yasağa karşı çıkan bir kişi, ‘yasak koymanın yasaklanması’ gibi bir yasakçılık yapmış olur. Her yasağı kabul eden bir kişi ise, ‘yasak koymak yasaktır’ yasağını da kabul ederek yasaklara karşı çıkmış olur. Bu çelişki dar anlamda da geçerli olmaya devam eder. Örneğin Meclisin, Cumhurbaşkanının veya geleneğin koyduğu tüm yasaklara karşı çıkmak veya kabul etmek durumunda olduğu gibi.

    Yasak kavramıyla ilgili iki temel sorun olduğu görülüyor :
    1) Akla ve vicdana uygunluğu konusunda çoğunluğun onayını alamayan yasaklar.
    2) Çoğunluğun onayını alsa da yasağa neden olan etkenleri dikkate almayan yasaklar.

    Yasaklar konusunda bir çelişkiye düşmemek için, genelleme yapmadan konu bazında değerlendirmek gerekir. Bunu yaparken adalete ve vicdana uygunluk yanında, yasak yoluyla elde edilmesi beklenen faydanın sağlanıp sağlanamayacağı dikkate alınmalıdır.

    Son yıllarda yasaklar konusunda yaşadığımız ise şudur. a) Yasaklar yönetime hizmet etmelidir, zira bu devlete hizmet etmek demektir, aksini düşünen haindir ve cezalandırılır. b) Ahlak, cinsellik ile sigara ve içkiden ibarettir. Bunları yasaklamak için sigara ve içkiye durmadan zam yapılmalı, RTÜK eliyle de zararlı cinsel içerik engellenmelidir.

    Fakat görüldü ki bu yasaklar işe yaramadı. Kendi taraftarı bile Hükümet=Devlet formülüne karşı çıktı. Diğer yandan ‘başörtülü bacılar’ tarihimizde görülmedik ölçüde ruj, sigara v.b. ile tanıştı ; cami cemaati giderek azaldı.

    Nasıl ki dindarlık ile dincilik farklı şeyler ise, yasak koymak ile yasakçılık da farklı şeyler vesselam. Tabi ki anlayana !

  4. Fehmi Bey,
    Her iki sitenin email adresleri aktif değil.. gönderdiğimiz mailler geri dönüyor..
    Bilginize.. selamlar.

  5. İslamiyet ve yasak
    Tevrat ve Kur’an hukukunda suçlar ikiye ayrılır. Cinayetler, şahıslara karşı işlenmiş suçlardır. Kısas hükümlerine tabidir. Af halinde diyete dönüşür. Bir de ukubat vardır. Hırsızın kolu kesilir. Zina edene yüz sopa vurulur, iftira edene cezanın %80’i çektirilir. Eşkıyalık yapanın eli ve ayağı kesilir. Bunun dışında kamu suçları yoktur. Kefaret cezaları vardır. Trafik kurallarını ihlal eden kefaret öder.
    Kural şudur; bucaklar yasaklar koyabilir. Cezası kefarettir, para cezasıdır. Olmayanlar oruç tutarlar. Bunları kendi iradeleri ile yaparlar. Trafik kurallarını ihlal eden cezasını öder. Polis ona ceza yazmaz. Kendi beyanı yeterlidir. Beyan etmediği sabit olan kişiler bucaktan sürülür. Yargıya itiraz her zaman geçerlidir. Yoksa yasaklar ülkesi, rüşvetler ülkesine dönüşür.

    • Hırsızlık, eşkiyalık ve zina toplum düzenini alt üst eden tiksinti hallerdir. Bunların herbiri işin içinde icra edenin “nefs”î ihtiyacı olmuş olabilirliğine rağmen, nefsini kontrol edememesiyle direkt ilişkilidir. İslam’ın toplum düzenine verdiği önem derecesini, çalmak ve bununla ilişkili eşkiyalık/zorbalık için el, kol, ayak kesme, zina edene “yüz sopa” faslı gibi cezai hükümlerle yasaklamasından anlayabiliriz. “Yahu böyle çağdışılık olur mu? Bunlar modern bir insanın kabul edebileceği şeyler değil” türü serzeniş ve itirazlara rağmen, şuurlu birer müslümansak bu cezai yaklaşımı böyle anlamalı ve kabul etmeliyiz. Başka bir deyişle, kişinin işlediği “halt” ile nihai analizde kendine zarar vermesinin (“nihai”den kasıt herkesin takkesini önüne aldığı öbür dünya şartlarına maruz kalıp hesap günü) ötesinde toplumsal dünya hayatında başkalarına (kul hakkı) verdiği zararın kabul edilemez olduğunu idrak etmemiz gerekiyor. Gerisi teferruat!

  6. yorumumu gönderirken birkaç tane yorum yapıldığını görmüştüm, fakat şimdi, sadece ahmet beyin yorumu görünüyor

  7. Sorun iktidarın yasakçı zihniyetinden ibaret olsaydı keşke. O zihniyeti aşmak öylesine kolay olurdu ki.
    – sorunlara hep yanlış noktalardan, açılardan yaklaşıyoruz. Tıpkı KHKlılar meselesinde olduğu gibi, tıpkı diğer konularda olduğu gibi.
    – Toplumumuzun %99.99’u, kendi yanlış bildiği şeyleri başkalarına yasaklama düşüncesi taşıyor. böylesine bir toplumda gücü eline alanın birşeyleri yasaklamasından ve bunun toplumda etkin olmasından daha doğal hiçbirşey yok.
    – Bu nedenle, devleti bu konuda suçlamakla bu sorunu çözemeyiz. Yapmamız gereken, yasakçı zihniyete toptan karşı olarak, toplumda yasaklara karşı, özgürlükçü bir bilinç oluşturmak.
    – Yukarda söylediğimi gerçekleştirmek ise pek öyle kolay değil.
    – Çünkü olay, bütün toplumda, birey birey, ciddi bir dönüşümü içeriyor.
    – KHKlılar konusundaki yaklaşım da öyle. İnsanlar khklıların affedilmesini istiyorlar. Oysa, KHKlı sorununun nedeni de bu ülkede adaletin olmamasıdır ve çözümü de khklıların affedilmesi değil, hukukun tesis edilmesidir. Hukuk tesis edilirse zaten khklılar sorunu da olmaz, başka adaletsizlikler de olmaz. bu ülkede sadece khklılara adaletsizlik yapılmadı, yapılmıyor. khklılar dışında da pekçok adaletsizlik var. mesela ahmet altan, mehmet altan, nazlı ılıcak, osman kavala vb.
    – Yasaklar konusunun bir diğer boyutu ise insanların, bireylerin kendi iç yasakları. İnsanlar, doğru bildiklerinin dışındaki veya karşısındaki düşüncelere, duygulara, bakış açılarına kendilerine yasaklıyorlar. Doğru bildiklerinin yanlış olabileceği düşüncesini kendisine yasaklayan kişilerin, bu yaklaşımlarının uzantısı; kendisinin yanlış bildiği şeyleri düşünen, yanlış bildiği şekilde yaşayan, yanlış bildiği duygulara sahip kişilerin davranışlarını yasaklamaktır.
    – Bu olgu, ülkemizdeki insanların neden dar kafalı olduğunun da izahıdır aynı zamanda. Akademisyen etiketliler de dahil. Akademisyenlerin çoğunluğu, bir avrupa ülkesindeki en sıradan insanın olayları değerlendirmedeki geniş perspektifine bile ulaşamayacak kadar dar kafalı. İnsan bunlardan utanıyor.

    • Hamza bey,merhaba! Yorumunuzda ülkemiz insanını, kısa ve öz olarak net bir şekilde tarif etmişsiniz.
      Özeliklede akademisyenleri.
      Akademisyenler hakkinda ben de sizin dediklerinizin yaşanmiş ve halende yaşanmaya devam eden, Kanadanın Biritiş Kolombia eyaletindeki eyaletle ayni ismi taşiyan ünuversitede görevli bir Türk profesör’ün yaptiklari ile milleti şaşirtan hareketlerinden bir örnek veremek istedim.
      O hoca,Namaz vakitlerinde hergün özeliklede Cuma günleri Üniversite mescidine gidip Türkiyeli öğrencilerden gidenleri tesbit ederek, kendi öğrencilerinin tabiri caiz ise analarini ağlatiyor ve diğerleri ilede uğraşmaktan geri kalmiyor.
      Onun böyle hareket etmesine diğer kesimler hayretle izliyorlar.
      Onun bir doktora öğrencisi varıdı çocuk iki yil namaz kılamadi. Hatta başortulu bir kızla evlendi onlarin düğün resimlerini görmek isteyince eşinin başini actirip evde yaniden kendisi cekip gösterdi.

      Diğer milletlerden Muslüman ogrencilerde doktoralarinda onu tercih etmiyorlar.
      Bayram kutlaması yapiyorlar adam dua edenleri istemiyor.
      Ben kendisini hic gormedi fakat, bu konuda ünlu olduğu için giyaben taniyorum.
      Kisaca tarif etmek gerekirse aynen su anki Erdogan ve ekibinin kopyası.
      Ayni fikitmrde olmayanlara yasam hakki tanimiyorlar.
      Cahil birini veya cahilliğe heves eden milletler. Ne okumakla nede dünyayi gezmekle insan olamiyorlar…..
      Sayilari fazla olmamasina rağmen! Maalesef fikirlerini ve idilojilerini yaşatmasını iyi biliyorlar.
      Şu an Turkiyede Perinçek ve ekibinin idilojileri’ni yasatiyorlar ve amaçlarıni gerceklestirmiş durumdalar.
      Islamcilar ve koministlere canini feda eden bir millet hayatta huzur bulamaz.
      Koministler Sosyalistleri kendilerine alet etmeye caliştiklari gibi, Islamcilarda İsam dinini alet ediyorlar.
      Sağlicakla kalin.

  8. Çağdaş hukuk devletlerinde “yasaklanmamış her şey serbest” iken, diğer devletlerde “serbest bırakılmamış her şey yasak” anlayışı hakimdir.Türkiye nerede? Bir ipucu vereyim. Hukuk devleti endeksinde Dünyada 113 ülke arasında 2017 yılında 99., 2018 yılında 101.Dünyadaki tüm ülkeler incelenseymiş 150. sıralarda olurdu.

  9. Başörtüsü yasağından bahsedilmiş.Başörtüsü ile ilgili ilk AİHM kararı Leyla ŞAHİN-TÜRKİYE kararı.Leyla Şahin şu anda milletvekili.Bu dava ve kararda hükümet savunması(kararda 90. paragraf vd) çok ilginç. Hükümet Türkiye’de laik sistem olduğunu, laik sisteme göre yasal düzenlemelerin dini esaslara göre yapılamayacağını, başörtüsünün dini emir olduğundan davanın reddini savunuyor. O andaki konjonktür ve özellikle askeri vesayet nedeniyle bu savunmayı anlayışla karşılayabiliyorum.Ancak bir savunma daha var ki gözlerinize inanamazsınız.O da şu:” Başörtüsü hijyen kurallarına da aykırı olduğundan” davanın reddi isteniyor.

  10. Sahsen ben alkolun bu ulkede hatta butun dunyada urettilmemesini dilerim ,sigaradanda icki dende nefret ediyorum Allah haram kilmissa vardir bildigi insallarin hayatlarini bitiriyor Sadece kendisinin deyil cevresidekilerini de etkiliyo bu durum Bunu sizlerle paylasmak istedim Bu yasadiklarimdan kazandigim tecrubeylede yasaklar hep cezbedici olmustur

  11. Bence Güzel şeylere Devlet destek vermeli:
    Örnek verirsek tv kanalarında şöyle uygulama yapılabilir.
    Aile yönelik dizi yapılırsa %50 masrafını biz karşılıyacağız.

    ikinci bir aile yönelik dizi yapılırsa %70’ni karşılayacağız.
    Belgesel proğramlar gösterirseniz %70 devlet olarak biz karşılayacağız.
    aynı şekilde eğitim, bilimsel gibi proğramlara teşvik verilmeli.

    • Devlet hiçbirşeye destek vermemeli. Güzel şey sana göre başkadır, bana göre başkadır. Devlet şeyler arasında ayrım yaptığında, zaten şikayet ettiğimiz durum olur.
      – Boş ama cafcaflar laflar toplumda epey rağbet görüyor maalesef.

  12. Ben bu zihniyeti bir yerlerden tanıyorum. Hani bir zamanlar doksanlı yıllar, güneydoğu da evlerin çatıları üzerinde çanak anten avı yapılırdı. Yada çatıların üstünde iki çanak var ise o hane halkına terörist gözüyle bakılırdı.şimdi oyle mi bütün merkezi sistemlerde her iki uydu yayını zorunluymuş gibi iki çanakta kullanılmaktadır.Demmek neymış teknolojiyle mücadele ediliyormuş.Hele digital yayında asla edilemez.Hani korkak biri sarhoş olup ,mahalleyi ayağı kaldırır ya durumumuz aynen o sarhoş gibi ne yaptığını bilmeyen ülke konumundadır.

  13. Dünkü Ocak Medya “Seçilmiş Yazılar”köşesinde ” İbn-i Haldun’un Timurlenk ile İmtihanı” başlıklı güzel bir yazı var.Buradan “Zor”un nasıl bir otosansür doğurduğu sonucunu da çıkartabiliyoruz.İbn- i Haldun gibi bir büyük düşünürün canını kurtarmak amaçlı ” otosansür” sınırlarını fersah fersah aşmış bir yerde Timurlenk’e çektiği yağları okuyoruz.Umarız RTÜK yeni çıkartılan yönetmelik uygulamaları dolayısıyla adını “RTÜKLENK”e tebdil ettirmez.

  14. Her cümlesiyle muhteşem.
    Bunca potansiyele rağmen, niye bir türlü gelişmiş ülkeler kategorisine girmediğimizin cevabıdır yasaklar. Ne yazık ki, düşünceye bile yasak koymuş tahammül göstermemişiz.
    Güzel günler dilerim.

  15. Sayın Koru,
    Enteresan bir durum. Site yönetimine seçilen kişiler dahi bir takım kanunla belirtilmeyen durumlar ile ilgili yasaklar getirmenin peşine düşüyorlar.
    Sanırım bu konular , toplumsal faydadan ziyade muktedirlerin çevrelerine kendilerince çeki düzen verme çabasından kaynaklanıyor. Hem de sonuçlarını hiç düşünmeden. Tarih okumamış bu kişiler. Sosyolojiden haberleri yok. Insanı hiç tanımıyorlar. Ama bir şekilde muktedir safında yer alıyorlar. Ne acaip bir hal !!

Yoruma kapalı.