I’nın üstüne noktayı koyuyorum: İktidarda AK Parti var, ama siyasi hayatımızda esas güç o değil…

37
Reklam

Türk siyasi hayatında ne yaptığını en iyi bilen parti hangisi, lider kim?

Bu sorunun cevabı herhalde kimseyi şaşırtmaz: Ne yaptığını en iyi bilen parti MHP, lider de onun genel başkanı olan Devlet Bahçeli’dir.

Son yıllara damgasını vuran en önemli dönemeçler hep Devlet Bahçeli’nin yönlendirmesiyle ve MHP’nin istediği istikamete uyularak alındı. 

Konu unutulmaya yüz tutmuşken ‘cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ adı verilen köklü değişikliği teklif ederek ülkeyi referanduma götüren, Bahçeli’nin “Teklifinizi getirin, sistem değişikliğini destekleyelim” çıkışıydı.

O zamana kadar tasarlanan değişimi ‘başkanlık sistemi’ olarak takdim eden AK Parti’ye ismi ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ olarak kabul ettiren de yine MHP oldu.

‘Cumhur ittifakı’ yalnız ismiyle değil bütün içeriğiyle MHP’nin eseridir.

Tayyip Erdoğan’ı yeniden cumhurbaşkanı seçtirme başarısını da yine MHP’nin kazanç hanesine yazabiliriz.

MHP son sözü söyleyen taraf

Reklam

MHP sistem ve o sistemin doğal sonuçları konusunda AK Parti’den daha titiz olduğu görüntüsü veriyor. Kamuoyunun da genel hatlarıyla fark edebildiği sistemden kaynaklanan aksamaları ortadan kaldırmak amacıyla AK Parti tarafından başlatılan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini elden geçirme çabalarını ve tabanı dinlediği görüntüsü verebilmek için hükümette revizyona gitme niyetini durduran yine MHP ve lideri Devlet Bahçeli oldu.

Dediği tam olarak şu Bahçeli’nin:

“Yeni sistemin yerleştirilmesi için çaba sarf edileceği yerde ‘muhalefetin isteğine cevap veriyorum’ derseniz iki yanlışı birlikte yaparsınız. Her gün bakan mı değiştireceğiz. Bu yola girdiğinizde Yeniçeri ocağı gibi ‘İstemezük’ derler.”   

AK Parti içerisinde önemli görevler üstlenmiş isimlerin son zamanlarda yaşadıkları hayal kırıklıklarının yeni oluşumlar arayışlarına dönüşmesinden AK Parti yöneticilerinden daha fazla rahatsızlık duyanların MHP’liler olması şaşırtıcı mı?

Belki. Ancak, yeni arayışlara en ağır tepkiler yine MHP’den ve liderinden geliyor.

Her ne kadar bir ittifak çatısı altında buluşmuş olsalar da iki ayrı -ve farklı- parti AK Parti ile MHP. Şu son birkaç yıl içerisinde yaşadıkları yakınlaşmaya kadar birbirlerine en ters bakan, en ağır eleştirilerle yaklaşan bu iki partiydi. Daha önce hiçbir siyasinin bir başka parti lideri için sarf ettiği görülmemiş itham ve iddiaları MHP yöneticilerinin ağzından Tayyip Erdoğan için işitmiştik.

O günler geride kaldı; şimdi ağızlardan hep karşılıklı övgüler işitiyoruz.

Neden acaba?

Reklam

Sorumun garipsenecek bir yönü yok, tam tersine yaşananların anlaşılabilmesi için bu soruya doğru cevap/lar verilmesi gerekiyor.

İlk akla gelen cevap, AK Parti ile ilişkiden MHP’nin kârlı çıkmasıdır. Son yerel seçimin sonuçları, iki partinin işbirliği sayesinde MHP’nin kazandığı belediye başkanlığı sayısının artmasına ve oylarının da çoğalmasına yaradığını gösterdi. Güvenilir kamuoyu araştırmaları, AK Parti tabanından MHP’ye akışın hızla devam ettiğini gösteriyor.

Bu elbette önemli bir sebep.

En az bunun kadar önemli bir başka sebep de, ittifak yapısının MHP’ye iktidarın politika tercihleri üzerinde söz hakkı vermesidir. En son örneğini sistemi elden geçirme ve hükümette revizyona gitme niyetine yönelik tavırda gördüğümüz üzere, MHP, iktidar partisinin kolaylıkla tek başına karar verebileceği, kendisinin sandık başarısı için gerekli olan bu iki konuda bile belirleyici taraf olabildi.

Hem de bu tavrını kapalı kapılar arkasında telkinlerle yapmak yerine, güpe gündüz ve aleni bir biçimde ifadeyi tercih ederek…

Kimin bu ikili ilişkide daha etkili olduğunun bilinmesini de istiyor MHP.

Biliyoruz zaten.

AK Parti’den yeni partiler çıkarsa sebebi…

MHP yeni oluşumlara karşı çıkıyor, böyle bir arayış içerisinde olanlara ateş püskürüyor, ama bir yandan da AK Parti’nin içinin karışmasının, partileşme çalışmalarının altında Cumhur İttifakı ile başlayan sürecin ciddi etkisi bulunuyor. Partileşme yolunda çaba gösterenlerin yaptıkları açıklamalarda dile getirdikleri eleştiriler iyi okunursa, AK Parti’nin MHP ile yol arkadaşlığına başlamasından sonra hızlanan bir sürece tepkilerin ön planda yer aldığı görülecektir.

AK Parti’nin birlik ve dirliğini kaybetmesine yol açabilecek son gelişmelerin altında MHP ile ittifakın zorladığı eksen kayması yatıyor.

Gelecekte bugünlerin tarihini yazacaklar, yaşanan bütün köklü değişikliklerde MHP’nin belirleyici etkisini gözardı edemeyecektir.

Bunun MHP adına büyük bir başarı olduğunu da mutlaka belirteceklerdir.

Kendi hesabıma, MHP liderinin “Her gün bakan mı değiştireceğiz, Yeniçeri Ocağı’na döneriz” tepkisini vermesinden çok önce hükümette değişikliğin neden olamayacağını burada anlatmıştım. Bu arada, sistemden kaynaklanan sorunların ortadan kaldırılmasını mümkün görmediğimi de belli ettiğimi sanıyorum.

Yola böyle devam edilecek. Sona kadar.

ΩΩΩΩ

Reklam

37 YORUMLAR

  1. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Batı’daki ‘üst akıl’ yeni dünya düzeni için harekete geçti. Planlardan birisi de Türkiye’de ılımlı islamı iktidara getirip onun üzerinden islam dünyasını kontrol etmekti. Bu amaçla önce Gülen hareketi ve sonra AKP desteklenip iktidar yapıldı.

    Sonra baktılar ki bu iş böyle giderse Türkiye islam dünyası üzerinde taşeron patron değil gerçek patron olacak, politikalarını değiştirdiler. Önce işini fazla ciddiye alıp hedefini büyüten Gülen Cemaati’nin hesabı görüldü. Onlarla birlikte Atlantikçi (Batı yanlısı) Kemalistler de TSK’dan ve Devletten uzaklaştırıldı. (15 Temmuz operasyonu). Devletin Batı’dan kopmak isteyen Avrasyacı derin güçlerin eline geçmesine göz yumdular, dolaylı olarak desteklediler.

    ABD’nin derdi Kürtlere bir devlet kurmak değil, İsrail’in güvenliğini kalıcı olarak sağlamak için Irak, Libya ve Suriye’nin belini kırmak (bu yapıldı), daha sonra da bu devletleri 3 parçaya bölmek (bu süreç devam ediyor). Fakat neticede bu plan Suriye Kürdistanı da öngörüyor ve bu devlet kurulursa PKK’nın kontrolü altında olacağı için Türkiye haklı olarak ve şiddetle bu plana karşı çıkıyor.

    ABD de o zaman YPG/PYD ile PKK’yı ayırabilirim diyor biz ise bunu gerçekçi bulmuyoruz. (ABD, PKK liderlerinin kellesi için ödüller bile koymuştu!). ABD bu durumda PKK’yı Türkiye’nin temizlemesini tercih ediyor. Bu sayede Suriye Kürdistanı’nın kurulması için Türkiye’nin bir mazereti kalmamış olacak.

    Türkiye’nin başına getirilen Avrasyacı derin devlet ve onun siyasi temsilcisi D.Bahçeli şüphesiz ki milliyetçi, vatansever insanlardır. PKK ile silah bırakıncaya mücadele edilmesini ve malum nedenle Suriye Kürdistanı’na karşı çıkılmasını ben de doğru buluyorum. Fakat izledikleri yol bir çıkmaz sokaktır.

    17-25 yolsuzluk operasyonlarından sonra Erdoğan vesayet rejimi ile nişan yaptı, 15 Temmuz operasyonu ile de nikah kıyıldı. Artık güvenlik politikalarında Erdoğan Avrasyacıların –tabiri caizse- bir memuru konumundadır. Artık onun işi ‘Beka’yı korumak için para bulmaktan ibarettir, neyi satarsa satabilir hatta biraz Atatürk düşmanlığı yapıp kendini tatmin etmesine de göz yumulmaktadır (Kadir Mısıroğlu örneği).

    Türkiye ekonomisi gücünden fazla borçludur/kırılgandır, alınan borçlar sanayiye değil müsrif inşaat yatırımlarına harcanmış ve yandaşlara dağıtılmıştır, tarım adeta çökertilmiştir, eğitim düzeyi gerilemiştir, millet hıyar gibi ikiye bölünmüştür, zorunlu askerlik kaldırılıp paralı askerlik getirilmiştir … say say bitmez. Yani Batı’daki bir ‘üst aklın’ planı başarıya ulaşmıştır. Öyle ki Türkiye ya onların dediğini kabul etmek zorunda kalacaktır yada birçok Avrasyacı’nın hayali olan Batı’dan ve NATO’dan kopmak tercihi ile baş başa kalacaktır.

    Fakat Batı’daki ‘üst aklın’ diğer kanadı ise Türkiye’den yana tavır koyuyor ve eskiden olduğu gibi Türkiye’yi Batı kampında ve NATO’da görmek istiyorlar. Bu kanat da doğal olarak Millet İttifakı’nı destekliyor.

    Türkiye süper güç ABD’ye rağmen Suriye Kürdistanı kurulmasını engelleyemez. Buna karşı NATO’dan çıkıp Rusya safına geçme tehdidi Türkiye için gerçekten kuvvetli bir koz. Fakat birileri “biz de zaten bunu sağlamaya çalışıyoruz” diye düşünüyor olamazlar mı ?

    Ben kendini gizleyen hiçbir derin devlet yapılanmasına, dincilere, Turancılara ve Kürt ırkçılarına güvenmiyorum. M.K.Atatürk’ün akılcı, savaşçı ve tedbirli politikalarına güveniyorum. Maceracılardan kurtulmaya az kaldı …

    Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.

  2. Her zamanki tiri viri yorumlarin uzerine soylenecek pek bi soz bulamiyorum… Lakin su kadarini belirtmis olayim; devlet baskanimiz bilge kagan gibi, sayin bahceli de onun veziri tonyukuk gibidir, Allah onlardan bin kere razi olsun! Vatan hainlerinin devlet beye saldiriyor olusu da hak yolda oldugunun en buyuk gostergesidir. Mankurtlarin taptigi tum gucler turkun onunde diz cokup itaat edene kadar durmak yok yola devam..!

    • Ver mehteri ! Hayırdır, 23 Haziran’dan beri meydanda yoktunuz. İBB’de bankamatiklerin suyu kesildi ama yeni bir kaynakmatik yaratıldı anlaşılan ki troli yorumlarınıza başlamışsınız. Eleştirimi kimse ağır bulmasın, Erdoğan’ı Bilge Kağan’a benzetene az bile …
      Not : Belki de Sn. H.Gayret hakkında yanılıyorumdur. Belki o aşırı abartılı övgülerle mevcut iktidarı yıpratmaya çalışan bir vatansever de olabilir. Eğer öyleyse helal olsun doğrusu.

  3. seçmenin karşında savunduğu, seçmeninde; inandığı kadro ve fikirleri iktidara taşıdığı kişilerin bu yetkilerini bir başkasına devretmesi o liderin seçmenine ihaneti olmaz mı

  4. Nihayet Fehmi Koru da “Kral çıplak” demek zorunda kaldı. Oysa yaklaşık altı yıldır bu ülkede olmaması gerekenler olurken “Erdoğan’ın Başbakan olarak neyi eksik ki bu acayip yola girdi?” sorusunu sorup cevap arayanlar bu gerçeği biliyorlardı. Ama yerli ve milli yalanlarla avutulan lümpen kitle ve tarafgir saf AKP’liler bunu düşünemezdi, düşünemedi ve hala da düşünemiyor. Sakın CHP’ye oy veren kitle olaylara daha vakıf demeyin, orada da “yesinler birbirini” “nasıl olsa zulme uğrayanlar bizden değil” havası hakimdi. Şimdi elde derbeder “bir vatan ve dört milyon sığınmacı, Türk tipi Başkanlık denen bir acayip” var. Anayasa ve bilumum kurumlarımızla toplumsal sağduyu sizlere ömür.
    Elbette şu anda hükmeden Ak Parti değil. O sadece koalisyonun bir ortağı. Ama esas orkestra şefi kim? Ona bakmak lazım. Onu göremedikten sonra ne desek boş. Anlaşılan Şef bir kişi değil, bir grup ve kendilerini saklıyorlar. Böylece hertürlü eleştiriden muaflar. Eskiden MGK ve askerlerin baskısı diye herkes onları suçlardı. Şimdi bir vitrin var (Erdoğan, F.K. Bahçeli de var diyor, birileri Perinçek de var diyor) ama esas güç sahibi başka.
    Aynen bu şekilde sorgulamaya devam edin belki çözülür bu problem.

  5. Koru olayları ve gerçekleri iyi bir incelemeye tabi tutmuş ve değerlendirmiştir, “efradını
    cami bir yazı”. Burada dikkat çeken husus, bazi yorumcuların da dile getirdiği gibi, Devlet ve Doğu’nun – şimdilere kadar ateş püskürdükleri – Tayyep Erdoğan’nin fikren ve fiilen etrafını kuşatmalarıdır. Bu neyin alametidir ?
    Sevr dönemini yaşıyorsak, çöküş dönemine doğru adım adım gidiyorsak, Karagülle Hoca, neden ara – ara, “oyum AK Partiye” deyip, duruyor ? Onu da anlamak mümkün değil

    Ak Partide rey kayması olduğunu, EKSEN ve kişilik KAYMASI, güven bunalımı olduğunu C.Başkanı, başını Saray’dan çıkararak ve yalaka partililerden sıyrılarak şöyle semt pazarlarını ve mahpushaneleri tebdili kıyafetle bir dolaşabilse, boşanan veya boşanma noktasına gelen fertlerle şöyle – kısa da olsa – bir hasbihal edebilse kendisi de YAKİNEN görecektir.

    Hamzi Aksoy’un dünkü yazısına ilişkin açıklama :
    Hz. Ali ve sonrası olaylarını veya Selefi Suud Ailesi ile iltisaklı Kaşıkçı cinayeti, bu gibi şeklen müslüman görünen toplumlarda – buna Türkiye de dahil edilebilir – sırıtan pratik beni yalanlıyabilir.
    Siz ve ve belki ben de aynı yalanın bir parçasıyızdır. Nitekim, Ben ona alim demem, alim AMİL olmayınca
    (kendisi uygulamayınca) der, eskiler. Sizce de bilinen bir kural ve gerçek var ; bir kişinin, bir topluluğun veya bir Devletin yaptığı veya yapmadığı eylemler İslama mal edilemez. Kaldı ki, İslamın adalet ve huzur içinde geçen pek çok dönemi olmuştur, dünya’nın her tarafında karşılaşılan pekçok, fitne, fesat ve tecavüzlere rağmen. Yahudi ve Hristiyan gündeme gelince, bu kadar hararetlenmenizi anlamak da mümkün
    değil.
    Bu konularda – dediğiniz gibi – daha fazla tartışma yapılması gerekir, lakin, bilinen o ki,
    Kanuni engeller mevcuttur. Siz de biliyorsunuz, Türkiye’de fikir ve din özgürlüğü, fazla da pratiği
    olmıyan, politikanın harc-ı alem malzemeleridir.
    F.K.T ‘nin “ahlakın kaynağı din değildir” savına ilişkin olarak da, Acıbadem Üniversitisi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Alper Bilgili’nin bu konudaki bir yazısını tesadüfen alıntılıyorum :

    ” Din olmadan ahlâklı olunabilir mi ? sorusunun cevabı çoğunlukçu “evet”tir. Bir insan Allah ya da
    din inancına sahip olmadan ahlâklı olabilir. Etrafımızda rastladığımız ahlâklı ateistler buna örnektir. Ancak bu soruyu farklı bir şekilde sorarsak ve “Din olmadan ahlâklı olmanın rasyonel/akılcı bir temeli var mıdır?” diye formüle edersek cevabımız negatif olacaktır. Hayır, bir ateistin ahlâklı olmasının rasyonel bir temeli yoktur.
    Eğer bir insan, bu dünyanın tek şansı olduğuna inanıyorsa kendi çıkarını maksimize etmeli, alabileceği zevki arttırmalı, çektiği acıyı azaltmaya çalışmalıdır. Aksi yönde bir tavır AKICI değildir. Bir ateist kendi çıkarına zıt kararlar alıyorsa, söz gelimi fakirlere yardım ediyorsa akılcılığa aykırı hareket etmiş olur. Çünkü hem zamanı hem de parası sınırlıdır.
    Din olmazsa ahlâklı olmanın akılcı olmayacağı yönündeki eleştiriye getirilen ilk itiraz, toplumun çıkarı için ahlâkın gerekli olduğu, dolayısıyla din olmasa da ahlâklı olmanın rasyonel olacağıdır. Bu argüman son derece zayıftır, zira toplumun çıkarı her zaman insanın ahlâklı hareketler sergilemesini gerektirmez.
    Hitler örneğine dönersek, toplumun genel çıkarı için fiziksel ve zihinsel engellilerin öldürülmesi gerekir. Engelliler hem üretime katkıda bulunduklarından daha fazlasını tüketirler, hem de bir kısmı genetik sebeplerle engellerini sonraki nesillere aktarabilirler. Dolayısıyla öldürülmeleri gerekir. Toplumun çıkarı bunu gerektirir. Yani toplumun genel çıkarı her zaman “ahlâk” için güçlü zemin sağlayamaz. Hatta zaman zaman bu örnekte olduğu gibi ahlâksızlığı emredebilir.
    Din olmasa da ahlâk, rasyonel temele sahip olur diyenlerin bir diğer itirazı, insanın akıllı bir canlı olduğu, dolayısıyla hayvanlar âlemindeki “güçlünün ayakta kalması” ilkesinin insanlar için uygulanamayacağıdır. İlk başta mantıklı görünen bu görüş hayli yanıltıcıdır. Çünkü aklın beraberinde ahlâkı getirmesi gerektiği görüşüne dayanır. Oysa bu çıkarım hiçbir mantıksal dayanağa sahip değildir.
    İnsan aklını ahlâk için olduğu kadar ahlâksızlık için de kullanabilir. Akıl, basit bir hırsızı, devleti dolandırabilecek bir hortumcuya, bir katili ise çete ya da terör örgütü liderine dönüştürebilir. Akıllı olmamız ahlâklı davranmamızı gerektirmez, zorunlu kılmaz. Dolayısıyla akıllı olmak da ahlâka rasyonel bir temel sağlamaz.
    Batı dünyasındaki sofistike teist ve ateistler ahlâkın din olmadan rasyonel olarak temellenmeyeceğinin farkındadır. Voltaire “Tanrı olmasaydı da onu icat etmeliydik” derken bu görüşü desteklemektedir. Yaşayan en büyük ateizm havarilerinden olan Richard Dawkins The God Delusion (Tanrı Yanılgısı) isimli eserinde bu sorunu çözme çabasına girmiş, ancak sorunun ateizmle çözülemeyeceğini göstermekten öteye gidememiştir. “vicdan” kartına sığınan ateistleri irdeleyelim. Onlara göre insan sadece rasyonel bir varlık değildir ve vicdanı ile de hareket etmektedir. Bu görüşün doğru olduğunu kabul etmemiz “ahlâk din olmadan rasyonel bir temele dayanamaz” görüşünü yalanlamak bir yana desteklemektedir. Zira biz bu tezimizde ahlâkın vicdan gibi duygusal temelleri olabileceğini kabul ediyoruz, ama bu temellerin akılcı olmadığını söylüyoruz. Dahası vicdan dediğimiz kavramın neye karşılık geldiği hayli tartışmalıdır. Allah’ın (cc) var olmadığını iddia edenlerin vicdanın evrimsel süreçte ve sosyal çevremizde geliştiğini savunmaktan başka çareleri yoktur. Bu tür bir iddia beraberinde şu düşünceyi getirir: Eğer farklı bir genetiğe sahip olsaydım ve farklı bir toplumda yaşasaydım vicdan dediğim şey bambaşka olacaktı. Bazı toplumlarda ensest ilişkinin normal olduğunu, kocaları ölen kadınların intihar etmesi gerektiğini biliyoruz. Buralarda bu normlara karşı gelmenin vicdansızlık olduğunu unutmayalım. O halde vicdan tek başına, ne rasyonel bir temeldir, ne de sandığımız gibi güvenilir bir limandır.
    Sonuç olarak bir ateist ahlâklı olabilse de bu ahlâkı rasyonel, akılcı bir temele dayandıramaz. Tabiatta gördüğü hayvanların birbirlerini öldürmelerini, birbirinden çalmalarını, ensest ilişkiye girmelerini ahlâksızlık olarak nitelendirmeyen bir ateistin, görece gelişmiş bir maymun olarak gördüğü insanın çalmasını, ensest ilişkiye girmesini, öldürmesini ahlâksızlık olarak görmesi duygusal bir tepkiden ibarettir.
    Din ise vicdana da seslenmekle beraber, ahlâkı insanın vicdanına bırakmaz. İnsan kendisini yaratan, onu tekrar yaratacak ve yaptıklarını soracak olan Allah’ı düşünerek ahlâklı olmak zorundadır. Yani aklın bir gereği olarak her an yüce bir güç tarafından gözlendiğini bilecek; elektrikler kesildiğinde de, azınlıklara soykırım yapmak toplumun çoğunluğunca desteklendiğinde de ahlâklı davranacaktır”.

    • Abdurrahman serdar! ne zaman uyanırsınız? amma uykucu adamsınız.
      Hz.Ali, hasan hüseyin olaylarını yapanlar sizin asr-ı saadet dediğiniz dönemin insanları.
      onlar kötü de siz mi iyisiniz? bırakın Allahınızı severseniz. Onlar alim değil ama abdurrahman serdar alim.
      – ben de ne kadar mübarek bir adamla atışmaya başlamışım. hemen tövbe ediyorum.
      – sosyoloğun görüşleri ile ilgili olarak söyleyebileceğim, çantacılarla iş yapmam. Siz gidin, sosyoloğun kendisi gelsin onunla tartışayım.
      – Fikir ve düşünce özgürlüğü konusunda yazdıklarınız gerçekten gözlerimi yaşarttı.
      – Bu özgürlüklerden bahsederken, “niye yahudi ve hristiyanların tarafını tutuyorsunuz?” türü tehditler, gerçekten de sizin genel ahlakınızla uyuşuyor. Çok mübarek adamsınız vesselam.
      – Beyninizle cevap veremeyeceğiniz konularda, “yahudi ve hristiyanların tarafını tutan kişi” etiketi vurarak üstün olma gayretiniz, sizin gibi bir alime gerçekten yakışıyor.
      – Sizin kadar saçmalayıp, tehditlerinize, “ben İslamın, hak ve adalet emri nedeniyle, bu hak ve adalet hristiyan ve yahudilere ait olsa da, onların hakkını da savunmam gerektiğini düşündüğüm için onların da hakkını savunuyorum. Peki sen, müşriklerin yaptığı gibi, kendinden olmayanların hakkını neden yiyorsun” diye yazsam, ne dersin.
      Saçmalamak dedim ama, böyle bir söz, aslında senin durumuna epey de uygun bir cümle olurdu.

    • Sosyolog A.Bilgili son tahlilde şunu söylüyor. “Allah korkusu olmalı ki insan ahirette vereceği hesaptan çekinerek doğru hareket etsin.” Tabi ki korkmak ve bu yolla kendine çeki düzen vermek akılcı (rasyonel) bir davranıştır. Fakat akla dayalı olan bu davranışa ahlak değil fazilet (erdem) denir. Erdemli davranmak için dini inancın katkısı olur, fakat bir ateist veya deist de akılcı düşünerek erdemli davranışlarda bulunabilir. Yani sayın sosyolog ‘kısmen’ doğru söylüyor.

      Fakat ahlakın kaynağı din değildir, Allah korkusu da değildir ancak ve ancak Allah sevgisidir.

  6. Irkçılık-Milliyetçilik; şekilciliktir, şabloncu olmak zorundadır. Sistematik bir düşünce metoduna sahip olmayan her hareket, geçmişten kendine yadigâr kalan şekillerin ve imgelerin arkasına sığınarak var olmaya çabalar. Ve her şeyi kendisine benzetmek için saldırgan bir pozisyona sahip olur, çünkü şekilci yaklaşımlar karşısındakine tahammül edecek bir tabiata sahip değildirler. Güçlü bir bilimsel arka planları da yoktur. Bilimselleşmek için yapabilecekleri en makul(!) şey; kafataslarının geometrik ölçümlerinin ötesine geçememektedir.
    Aynı zamanda ırkçılık; taraftarlarını heyecanlandıran militarist karakterli bir yönelimdir, zira bir çeşit “psikolojik fanatizm”in zaman içinde kuşaklara devredilmesini amaçlar. Fanatizm, karşısındaki olguyu anlamaya çalışmaz, çünkü anlamak için yeterli miktarda belirleyici kavram kodlarına sahip değildir. Fanatizm karşıtı ile sürekli bir savaş (açık-örtük) halindedir ve her zaman “yok etmek” amacıyla hareket eder. Aklını kullanamayanların, geriye yapabilecekleri tek şey vardır, o da kaba güçten medet ummak ve bunun propagandasını gütmek. Silah üzerine yemin etmek, kan üzerine siyaset gütmek, herkesimle bilinçli bir kavgayı ‘gürültülü’ biçimde sürdürmek, tehditlerin korkutuculuğuna güvenmek; bu propagandanın bazı örnekleri olarak ortada durmaktadır. Irkçılık, düşünmeyi ve akletmeyi gerektirmediği için kolay bir pratiğe de sahiptir. Sembolleri (bayrak, toprak, atalar, savaşlar, kültür, marş, hatta hayvan-kurt sembolizmine varacak kadar) kültleştirip, bunların adına mücadele etmeleri ve diğer tüm yaklaşımların samimiliklerini bu ölçütlerle değerlendirmeleri onlar adına yeterli bir uğraştır. Yani, özden ziyade taklidi bir kalıpla örülüdür.
    O nedenle tüm dünyada ırkçı-şoven edebiyatın teması, genel anlamda propagandist savaşlardan ve kaostan oluşmaktadır. Milliyetçi edebiyat; savaşları ön plana çıkarıp, geride azametli, hırçın bir edebi miras bırakmıştır-bırakmaktadır. KAYNAK:Onulmaz Bir Hastalık: Irkçılık / Adil Özyiğit

  7. Sayın Koru, bu yazıda sadece Bahçeli’den bahsetmişsiniz. Oysa Perincekgiller de en az onun kadar bu işin içinde. Son 4-5 yılın en mutlu insanı, yargı altın çağını yaşıyor diyeni odur. Bana göre bilerek bundan benzetmemişsiniz. Neden?

  8. – nedense birkaç yıldır devlet bahçeliye çok büyük payeler veriliyor.
    – Bahçelinin ak partiye kayyım atandığını iddia edenler bile var.
    Bahçelinin, başkanlığı önererek ak partiyi tuzağa düşürdüğünü iddia edenler var.
    – Öncelikle şunu söyleyim, devlet bahçelide, herşeyi doğru değerlendirip, büyük planlar kuracak kapasite yok.
    – Evet derin devlette bir kapasite var. Ancak, herne kadar işleri toplum mühendisliği olsa bile, derin devletteki insanların çoğunluğu ırkçıdır ve kapasitelerinin bir sınırı var. Onlar, camiye bomba koyup, “solcular camiyi bombaladı” diyebilecek kadar kapasiteye sahipler. daha ileri değil.
    – kendilerinin istemediği siyasilere suikast düzenlemek, onları korkutarak istediklerini yaptırmak vb.
    mesela inönü ve ecevit suikastleri, mesut yılmaza yönelik tehdit ve burnunun kırılması ile neticelenen saldırı.
    özala suikast vb. bunların neyi, nasıl yapabileceklerinin göstergesidir. Onlar başkanlık sistemini kurgulayıp tuzağa düşürebilecek kapasitede adamlar değiller.
    – sadece ve sadece, her türlü pisliği yapabilecek kişiler.
    – bu nedenle, ergenekoncuların veya derin devletin, başkanlık sistemini akpye kabul ettirerek, akpyi tuzağa düşürmeleri gibi bir senaryo mümkün değil. çünkü o adamların öyle bir zekası, öyle bir kapasitesi yok.
    – Ancak, erdoğan, şu an, ırkçılara muhtaç olmuş durumda. köşeye sıkışmış durumda.
    ak partinin köşeye sıkışması, bahçelinin başarısı değil, erdoğanın yaptıklarının doğal sonucudur.
    – Yani, önce olayı doğru teşhis etmek gerekiyor. Ayrıca, ak parti, ırkçılara muhtaç olmasaydı başka bir yere muhtaç olacaktı. mesela fetöcülere. ama mutlaka ve mutlaka, bir noktada köşeye sıkışacaktı.
    – Bir noktada köşe sıkışmasının bir, her parti için geçerli nedenleri var, bir de ak partiye özel nedenler var.
    – Ak partiye özel neden, ak partinin, zaten iktidara gelmesinden, iktidarını sürdürmesine kadar, her dönem ve her kritik noktada birileri ile işbirliği yapma politikası var. yani ak parti, hiçbir dönem ilke ve düşünce partisi olmadı. dava partisi olmadı.
    – bir dönem fetö ile sıkıfıkı ilişkilerinin gerçek nedeni fetöcülerin alnının secdeye değmesi değil, erdoğanın, o dönem onlara ihtiyaç duymasıdır. onlarla, belli hedefler için işbirliği yapmasıdır. Bir dönem pkk ile ilişkilerinin, işbirliğinin nedeni de aynıdır ve o işbirliği de, demirtaşın “seni başkan seçtirmeyeceğiz” açıklaması ile son bulmuştur.
    – Gerçek durum, yukarda yazdığımın bir adım ilerisinde veya gerisinde değildir. yani, ne perinçek ne de bahçeli, öyle üstün zekalı, büyük analizler yapabilecek kapasitede değiller.
    – Eğer derin devletin o zekası, o kapasitesi, o aklı olsaydı, zaten çok çok önceleri istedikleri adamı iktidara getirir, istediklerini yaptırırlardı. bahçeli, meclise giremeyecek konuma düşmekten, başkanlık pazarlığı ile kurtulmazdı.
    – Fakat, ister bahçeli ve perinçek erdoğanı tuzağa düşürsün, isterse erdoğan kendi yaptıklarının sonucu olarak köşeye sıkışmış olsun, sonuç aynı şekilde zühur edecek.
    – ak parti iktidardan düştüğünde, eğer bir devr-i sabık olayı olursa veya işlenen suçlar için yargılama gündeme gelirse, süleyman soylu haricinde, mhpliler ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, akplilerde güvercin tedirginliği olacak.
    – yani şu an, mhp, akpyi maşa olarak kullanıyor gibi görünüyor. işlenen hiçbir suç, onlara ait değil, akpye ait görünüyor.
    – Tabii ki o suçları mhpliler işletmiyor. ya da perinçek işletmiyor… ama ak partililerin bu konudaki hırslarını, alışkanlıklarını, kendileri açısından doğru bir şekilde destekliyorlar.

  9. HADİS:”Benden sonra başınıza, sizin iyi gördüklerinizi kötü, kötü gördüklerinizi iyi kabul edecek bazı insanlar geçecektir. Şunu iyi bilin ki, Allaha başkaldırana itaat yoktur.”
    Ubâde radıyallahu anh.

  10. Sermaye’nin Oyunu
    Sermaye belki yarım bin yıldır aynı oyunu oynuyor. Borç veriyor. Sonra kriz çıkarıyor. Borçla borcu ödetiyor, borçlar müdürlüğünü kurduruyor. Sonunda devletleri yıkıyor. İmparatorluğun yaşadığı günleri gün gün yaşıyoruz.
    Ordunun da başka çaresi olmadığı için bu oyunlara “Evet” diyor. Bahçeli ordunun muvafakati olmayan hiçbir şeye “Evet” demez. Bahçeli’nin başarıları ordunun sözcüsü olmasıdır.
    Mevcut düzende hiçbir partinin yapacağı bir şey yoktur. Sevr dönemini yaşıyoruz. Şimdi Kuvâ-yi Milliye’ye ihtiyaç vardır. Bugünkü Kuvâ-yi Milliye semt kooperatifleridir. İstiklal Savaşı ordusunu dört güçle kurduk.
    a) Din adamları
    b) Anadolu esnafı
    c)Dağdaki eşkıyalar
    d) Komutanlar
    Bunların el birliği ile cumhuriyetimiz vardır. Bugünkü savaş ekonomiktir. Din adamlarının yerini Adil Düzen çalışanları almıştır. Halkın organizasyonu Akevler’in semt kooperatifleri olacaktır. Eşkıyaların yerini belki de yurt dışından gelen göçmenlerle yurda dönecek olan vatandaşlar alacaktır. Semt kooperatiflerinde üretim ile uğraşılacaktır. Komutanların yerini de ilim adamları alacaktır.
    Biz kurtuluşu ittifakların ittifakında arıyoruz. Büyük ittifakta arıyoruz. Erdoğan artık cesaretini göstermelidir. Kabinesini değiştirmeden çok borçla borcu ödeme sisteminden vaz geçmelidir. Akevler’in önerileri;
    a) Dış borcu iç borca çevirmelidir.
    b) Nakit borcunu mal borcuna çevirmelidir.
    c) Faizli borcu kredileşme borcuna dönüştürmelidir.
    d) Borcu iştirake çevirmelidir.
    Akevler bunun bütün tekniğine sahiptir. Ordu da MHP de aklını başlarına almalıdır. Sermaye’nin oyununa karşı İstiklal Savaşındaki uluslar birlikte sağlam durmalıdır. Ordu da aklını başına toplamalıdır. Adil Düzen’in çözümlerini değerlendirmelidir.
    İmparatorluğun çöküşüne doğru adım adım gidiyoruz. Haberiniz olsun.

    • dün dünde kaldı cancazım… ile başlayan bir cümle vardır aslında hiç sevmem. söylemek istedim yinede..
      rahmetli erbekanı anımsattınız; ona bir rahmet okutmak içinmiş herhalde bu yazınız.
      bazan sağ kolu söküp sol kola soluda sağa taksanız yine birşey yapamayabilirsiniz.
      karşınızda öyle bir şeytan, deccal varki yuvanı bozar yiyecek ekmeğe seni muhtaç eder.
      her türlü filim çevriliyor zaten.. birtek yapılması gereken hariç herşeyi yaptıklarından eminim.
      dışarda ”ihracat”, içerde her sektörün kendi içinde ”kooperatifleşme”si ve ”modernleşme”siyle bahsettiğiniz sorunlar çözülebilir kısmen!
      sorunları çözmek için uğraşınıza bir katkı olsun:
      bu ülkenin bir şansı Sn. rte’ nin baştayken faiz kelimesini marsa yollamak adına gayretlerine destek çıkmakla başlayabilirsiniz.. dünya gerçeklerine uygun kar paylı sistemlerle yine bankacılık ve borsa içinde kalarak yapılmayacak şey yoktur.
      geçen hafta bir başlangıç yapıldı fakat kimse duymadı, okumadı, kafa yormadı..
      çünkü yeni nesil çocuklar kulaklıkla dolaşıyor sokakta!
      babaları koopertifle bu işin yurt içinde kotarılabileceğini anlayamamış ki çocuklar, partiler, özel şirketler vs kafa yorsun..
      komutanlar kışlasında, esnaf zanaatkar dükkanında, öğrenci okulunda, hoca camisinde, siyasetçi TBMM’de devlet büyüklerimiz makamlarında, çifçi tarlasında, balıkçı teknesinde..
      inşallah Allahın izniyle düz yola çıkmak zor olmasa gerek…

  11. Satılanı kapatılanı peşkeh çekilene işsizliğe eğitimin tarımın canına okunmasına israfa çanak tutup TC andımız ne mutlu türküm diyene için namus şeref sözü veren bahçeli

  12. bahçelinin yıllardır hep yanlış yaptığını iddia ederler.
    yaptığı düşünülen yanlışlar o partinin tabanına yerleşmiş (belki şimdi başka partilrde-ip değil!-)başka düşünceleride kafalarında barındıran kişilerin ağır baskıları ve yönlendirmeleriyle olmuş olabileceği kanısındayım.
    ben şu partiyle birlikte bir arada bulunmam demekle makus talih değişmeye başladı.
    Burası önemli!: davul kimdeyse tokmak onda olmalı olayı durumun tespiti ve olayı ele alma safhasıdır. (emirleri veren kimse sorumluluğunda imzayı atan o yetkili de olması gerek). doğru olan da budur.
    beka sorununu sınır dışında tutmak akıllara gelirmiydi bilmem ama onu da lozan’ ı beğenmeyenler becersin becerebiliyrlarsa.
    bu sistemi mevcut kullanan kişilerin değiştirmesini beklemek cahillik ötesidir.
    gerekte yoktur. bu kişiler neyse halim çıksın falim zamanını bekleyecekler halk beğenmişse devam ederler yoksa herkes yoluna sepet koluna..
    sorunun cevabını yaşamak ya da yaşamamak diyede verebilirler,
    ülkenin menfaati içinde diyebilirler.
    sağın 70-80 lere fırlaması için de diyebilirler.
    ne derlerse desinler..
    iflah olmaz derde düşmüş desinler..
    gerçek değil bunlar düşmüş desinler..
    koy bir nilüfer ablamın kasetini..
    ”yüce mevlam neylerse güzeli eyler”

  13. Dogru yalniz rte nin milletin sandigi gibi vatan millet sevdasi sadece kendi kiralligi icin herseyi bildigini sanan reis perincek ve bahceliyi bilmiyormu dersiniz ?koru dogru diyor akp bitecek Erdogan asiklari bile terk ettirecekler yapilan yanlislarla perincek yillarin sangay hayaline az kaldi bahceli irkciligi ulkeyi ikiye bøldu sona kadar devam

  14. Fehmi Bey yazılarında sıklıkla “acaba”lı
    sorular sorar.

    Bir acabalı soru da ben sorayım bari.

    Fehmi Koru,bir yandan Ak Parti’nin içinden yeni partiler çıkmasını teşvik ediyor,bunun iyi bir şey olduğunu söylüyor,bir yandan Ak Parti ile MHP’nin arasını açmaya, Cumhur İttifakını dağıtmaya çalışıyor.

    Niçin acaba?

    Soruyu sordum ama aslında cevabını biliyorum.

    Her şey 2023’te kankası Abdullah Gül’ü
    seçtirmek için.

    Ama daha 2023’e çok var. Köprünün altından çok sular akar o zamana kadar.

    Gün ola harman ola.

    Rabbimizden niyazım odur ki,2023’te
    Fetö’nün,PKK’nın,Avrupa’nın,ABD’nin
    sevinemeyeceği bir sonucu bize lutfeder.
    Reis’in tekrar kazanması bu saydığım odakları kedere gark edecek bir sonuç olacaktır.

    • Ben bakanlar kurulunda değişiklik olacağı
      kanaatini taşıyorum.Değişmesini de istiyorum ayrıca.

  15. MHP yi AKP nin yokoloşunun iksiri zaten arkadaşlar , AKP zaten bir koalisyonlar partisiydi. Eskiden de böyleydi. Eskiden Koalisyonun büyük abisi FETO idi . Şimdi RTE den kurtulurtlarsa ! AKP nin tek başına iktidar olacağını sanan Babacancılar yanılıyorlar. Yine birilerine ihtiyaçları var. Bu kim olacak , siyaset değirmeni gösterecek . MHP yi hep günah keçisi ilan edenler de , bir gün rahmetli Erbakan’a küfrettikleri için utandıkları gibi , o gün geldiğinde utanacaklar. FETO , AKP birlikte memleketi bu noktaya getirmiş , suçlu MHP , oldu , görürsem söylerim dostlarım .

    • Yazının başlangıcı :
      MHP yi AKP nin yokoloşunun iksiri zanneden arkadaşlar

      olacaktır.

  16. Bahçeli’nin önem verdiği iki konu var. HDP ile mücadele ve Af konusu. Bunların dışında bir beklentisi de isteği de yok. HDP’nin kapatılmasını istemiyor. Ben bu yönde bir demecini duymadım. HDP’nin hırpalanmasını istiyor. Diğer bütün konulara kulağını kapatmış durumda. Tank palet fabrikasının satılması (özelleştirilmesi diyorsanız da benim için aynı şey), askeri alanların tasfiye edilip imara açılması, THK’nın örselenmesi, andımızın okunmaması, askeri hastanelerin kapatılması, satılmamış fabrikamızın kalmamış olması umurunda değil. Bu nasıl milliyetçilik ben çözemedim. Dolayısı ile yazarın ne yaptığını en iyi bilen parti ve lider olarak MHP ve Bahçeli’yi göstermesine katılmıyorum.

    • sondan başa doğru değil fıratın doğusundan kandile oradan d.bakıra doğru gelsen çözmek daha kolay olabilir. partilerle yada üçbeş satılk kuklalarla uğraştırdıkları için bunlarla oyalanıp duruyoruz.

  17. MHP muhalefetteyken iktidardan indiremediği AKP’yi maalesef koalisyon ortağı olarak(dolaylı yoldan) iktidardan indirmiştir. Zaten MHP en iyi yaptığı şey ortağının siyasi istikbalini yok etmektir. Ornek mi Anavatan partisi ve Demokratik sol partidir. Birileri AKP’yi iktidardan değişik muhalif yollarla indirmeyi başaramayınca MHP devreye sokuldu. Derin DEVLET aklı ah o kırmızı kaplı kitap renginin değişmesiyle hiç bir şey değişmiyor .Atalarımız boşuna dememiş bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.Ha Akp’liler mi onlar lale devrini sarayda yaşıyorlar.Osmanlı aslında ilk büyük yenilgiyi KANUNÎ zamanında almıştır.Ayrılan siyasiler Akp nin kolu kanadı idiler. Yazık akıl tutulması yaşanıyor. Akp de en çok sevdiğim siyasetçi DAMAT FERİT yakışıklı çocuk. Akp de yapılan ankette en çok sevilen kuş PELİKAN çıkmıştır.Akpliler tarafından en çok sevilen söz ” VER MEHTERİ”.Alfabenin ilk harfi kanalların kralı .Ömer Hayyam şiirleri okuyasım geliyor

  18. Bahçeli Erdoğanı kendi silahi ile vuruyor.
    Zamanında MHP nın oylarıni en fazla erdoğan bölmüştü.
    Hatirlamakta yarar var. Tükeşın küçük oğlunu millet vekıli yaparak hem Türkeş ailesini ikiye böldü hemde MHP’nın oylarını
    MHP’nın Bölünen oylarıde akp’ye gitmiştı.
    Türkeşin Kızının düğünunde abisi ve ablasi davet edilmezken erdoğan ve eşi düğune gitmiştiler.
    2015 seçimlerinde ahmet türkeşi aday göstermeyince oda akp den isyifa edip MHP ye geçmişti, o zaman akp mecliste çoğunluğu kayıp etti, bu sefer Tuğrul Türkeşi bakan yapıp parti ile arasıni açarak erken seçime gitti ve kazandı.
    Sözün kisası erdoğan hille yapıp böl parçala oy al taktiğıni mhpyi bölerek yapti ve başarli oldu. Hille ile kalkıp hille ile oturdu.
    Şimdide mhp rovanşi aliyor. Alırkende erdoğan gibi hille yapmadan mertçe aliyor.
    Daha bugünler erdoğan akpsinin altin çaği günleri. Bahçelinin gözü “SULTANLIKTA” olmadığı ıçin, erdoğana daha neler yaptiracağıni Bekleyip göreceğiz.
    Rahşan Ecevitinde Bahçeli hükümet ortağı olunca, neler söylediklerini hatirlarsak,o sözlere Bahçeli rahşan hanımin partisini siyaset sahnesinden indirerek cevap vermişti.

    Bence bahçeli siyasette “HILLELER ve OYUNLAR” pan zehri görevini yapiyor.

    • Yine døkturdun nurdan hanim tam isabet bu koru nun yorumunu degerlendirmede bir nr siniz digerleri kusura bakasinlar okumaya bile zaman harcamak zaman israfi olarak gøruyorum tesekkurler

    • Aman Allah’ım! RTE ye bu kin ve bu nefretin sebebi nedir? Bir kaşık su versem boğmalara doyamayacaksınız.

      • soyuyorsa TURGAY’ı soyuyor. nurdan hanım, siz niye bunu dert ediyorsunuz. TURGAY hayatından gayet memnun.
        – keşke sadece TURGAY’ı soysa. ama TURGAY yüzünden, mama bekleyen bebekleri de soyuyorlar.
        – TURGAY’ın bebekler umurunda değil. nasıl olsa akpye sırtını dayamış.

        • Hamza bey! Doğru sözlere ne denır? Sadece! Alkişlanir ve Allah RAZI olsun denir.
          Allah siz ve sizin gibilere sağlıklı mutlu üzun ömurler versin “AMIN”
          Saglicakla kalin.

      • Sn Turgay! Bu yazıda en ufak bir yalan varmı?
        Size tavsiyem! Hamza beyin şu
        “hamza akyol
        16 Eylül 2019 at 15:18”
        yazisini okuyun ve daha sonra uyumadan 24 saat düşünün
        ve tekrar benim yazimi okuyun, “KİN ve NEFRET içeren bölümü yazin.
        Tabii sizde zerre kadar erdoğana satilmamiş akıl kalmişsa(!)
        ×××××××

  19. Konuya biraz Çin felsefesi ile yaklaşacak olursak şunları söyleyebiliriz; Çinliler “İki düşmanınız varsa birisi ile anlaşın, diğeri ile savaşın” derler. Bahçeli ve fikri benzerleri de yenemedikleri düşmanlarını ayrıştırmayı başardılar. İşlerini karşılarındakilerin zaaf ve hataları da kolaylaştırdı. Türkçe atasözü ile “iti ite kırdırdılar, kırdırıyorlar”.

    Fikirlerine, hayat tarzlarına yıllarca karşı çıkıp son anda aşık olmak bu dünyada gerçekçi değil. Bahçeli 28 Şubat’ta neredeydi bir düşünün.

    Çin felsefesinin ikinci söylediği “Bir düşmanınız var ama çok güçlü, yenemiyorsunuz. O halde onu övün, habire övün. Eninde sonunda yaptıkları hatalar nedeniyle düşecektir” derler. Bu taktiği de hem Bahçeli hem de Doğu Perinçek güdüyor. AK Parti’nin bütün yanlışlarını övüyorlar. Asıl istedikleri işlerin düzelmemesini sağlamak ve sonunda AK Parti’den ve kendi deyimleri ile bütün dincilerden kurtulmak. Bunu da başarmak üzereler.

Yoruma kapalı.