İtibarlara yönelik saldırılar yüzünden ortalık tahammül edilmez bir hal aldı

11
Reklam

Bazı meslekler doğası gereği itibar gerektirir.

Hakim ve savcılar -yani yargı mensupları- itibarlarını korumak zorundadırlar. İnsanlar onların önüne kendi aralarında ihtilaflarını çözemedikleri zaman gelirler genellikle. Ya da, yasalara aykırı bir eylem yüzünden yargı devreye girmiştir, böyle durumlarda da, mağdurlar veya kamu, yargının o kişi veya kişiler hakkında adil bir karar vermesini bekler. 

İtibar olmazsa yargıya güven de olmaz.

Hakimler böyledir de hakemler sanki farklı mıdır?

Spor müsabakalarını yöneten insandır hakem ve çaldığı düdükle yalnızca bir maçın kaderini belirlemiş olmaz, aynı zamanda yönettiği spora ilginin devamını sağlayarak gençlerin her anlamda sağlıklı kalmalarına da yol açar. [Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur, öyle değil mi?]

Önceden ayarlanmış maçların oynandığı bir ülkede spora ilgi de yok olur.

Hakimler gibi hakemler de itibarlarını korumak zorundalar.

Bir başka itibara dayalı meslek de gazeteciliktir. Haberler ve o haberlere dayalı yorumlar bazen bir ülkenin kaderini de etkileyebilir. Yalan haber, tarafgir yorum ile yalnızca gerçekler çarpıtılmış olmaz, o çarpıtmalar pek çok insanın zihninde yerleşik gerçek halini alır.

Reklam

Gazetecilik mesleği de mensuplarından itibar bekler.

Yazının buraya kadarında yargı mensuplarından, hakimler ve hakemler ile gazetecilerden söz etmemin aslında konuyu bir başka meslek erbabına getirme amaçlı bir girizgah olduğunu tahmin etmişseniz yanılmış değilsiniz.

Meramım politikacılar ile itibar ilişkisi hakkında görüşlerimi paylaşmak. Ancak politikacılara girmeden önce söylemeyi önemsediğim bir konu daha var: İtibar konusu önemsenmiyor günümüzde.

Yalnız bizde değil, itibarın anlam taşıdığı ülkelerde de herkes hakkında ulu orta konuşulup yazılabiliyor. Aslı esası olmayan yakıştırmalar, dedikodulara dayalı değerlendirmelerle itibar cellatlığı yapılabiliyor.

Sosyal medyanın sağladığı anonimliğin arkasına sığınarak yapılan sözlü-yazılı yayınlarla itibarlar alaşağı edilebiliyor günümüzde.

‘Günümüzde’ özel vurgusunun da bir sebebi var.

Acaba günümüzde değişik alanlardan ünlülere reva görülen muameleye, yaşadıkları veya toplum önünde bulundukları dönemde geçmişin ünlüleri uğrasalardı, var olan itibarlarını koruyabilirler miydi?

Nitekim, günü gününe izlemeye çalıştığım ABD ve Avrupa medyasında yer bulan güncel iddia ve ithamlar, bir süreden beri, geçmişin ünlülerine de yaygınlaştırılıyor. Dönemlerinde itibarları sayesinde kazandıkları ün sorgulanmakla kalmıyor, onurlarına verilmiş unvanların geri alınması için kampanyalar açılıyor, varsa portreleri parçalanıyor, büstleri, heykelleri devriliyor.

Reklam

Memleketinde itibarı alaşağı edilmek istenen ünlüler arasında Winston Churchill bile var.

Emperyalist tavrı sebebiyle…

Churchill sonuçta bir politikacıydı. Ukrayna’da Zelensky günümüzde neyse savaş halindeki İngiltere’de Churchill oydu.

Ülkeyi doğrudan yöneten iktidar politikacıları veya onların yerine gelmek üzere çabalayan muhalefettekiler, çoğu kez, uğraşlarının bir itibar mesleği olduğunu unutmuş gibi davranıyorlar. Biraz abartılı konuşmaları, gerçekleri hafifçe kendilerine yontmaları alışılmış ve tolere edilebilir davranış biçimidir politikacılar için; ancak işin içine yalan-dolan girmemesi ve karanın beyaz beyazın da kara imiş gibi sunulmaması şartıyla…

“Kampanyada konuşulanlar seçim sonrasına kalmaz; vaatlerin peşine düşülmez” diye bir kural yoktu, son zamanlarda sanki olması gerekirmiş gibi davranılıyor. 

Yalnız iktidar için geçerli değil bu eleştirim, son seçimde muhalefet içinden bazıları da yerine getirilmeleri imkansız olduğu için tutamayacakları vaatlerle kitlelerin karşısına çıkabildiler.

Tabii bir de politikacıların birbirleri hakkında kullandıkları bir dil var.

Başkaları kendileri hakkında aynı dili kullansalar hiç kuşkusuz rahatsızlık duyacakları ileri sözleri, iddia ve ithamları büyük rahatlıkla rakiplerinin üzerlerine bocalayabiliyor politikacılar.

Giderek karşılıklı atışmada her bir politikacı rakibi hakkında aynı dili kullanmaya başlıyor ve politik ortam kolayca zehirlenebiliyor.

Ülkedeki politik ortamı ben böyle görüyorum; İtibarlar ayaklar altına alınarak yapılan bir uğraş alanı haline dönüşüyor politika.

Son zamanlarda buna bir de politikacıların politika dışı mesleklerden birilerine de rakipleri için kullandıkları dili uyarlamaları eklendi.

Eh, onların zehirli dili taklit edilemez mi? Onların hedef aldıkları kişiler de, bu defa, haklarında ileri geri sözler sarf etmiş politikacılara aynı dilden cevap yetiştirebiliyorlar.

Durumumuz bu.

ΩΩΩΩ

Reklam

11 YORUMLAR

  1. İtibar nedir , ne değildir, nasıl kazanılır , nasıl korunur , nasıl kaybedilir… yani hakkında çok şeyler söylenebilir.
    Ancak malûm bizde itibar deyince haliyle ” itibardan tasarruf olmaz ” sözü gelir !
    Ne var ki bu sözü , yüz sene önce ilk defa Atatürk, Inönü için söylemiştir!
    Inönü’nün, Lozan görüşmelerine yeni ve son model en güzel bir elbiseyle gitmesini isteyen Atatürk, parasını da cebinden vererek özel terzisine sipariş verir , Inönü itiraz edecek olur ,
    — Aman Paşam, savaştan yeni çıktık, yokluk içindeyiz , ben mevcut olanlarla idare ederim , şimdi bu kadar masrafa girmeyelim ?
    Atatürk kesin kararlıdır ,kabul etmez ,
    — Sen oraya devletimizi temsilen gidiyorsun, devletin itibarını taşıyorsun , böyle durumlarda itibardan tasarruf düşünülmez !
    Gel zaman git zaman bu söz, şatafat, gösteriş , israf ve lüks için bahane oldu !
    Herkese itibar dilerim.

    • İtibarimiza çok duskunuz.
      Bende başka bir hikaye anlatayım;
      2.dunya Savaşı’ndan sonra Almanya yerle yeksan olmuş taş üstünde taş kalmamış.
      Alman bakan ülkemizi ziyarete gelir.İtibara duskunuz ya bizimkiler Dolmabahçe envayi çeşit leziz sofra kurarlar.Alman bakan sofraya bakar ve derki benim halkım Orada Sahanda yumurta yerken bu bu ziyafeti çekemem der ve sofraya oturmaz.
      Netice bugün Almanya nerede biz nerdeyiz.İste itibarlı böyle olunur,
      Anlayana !!!

      • Ahmet bey “Almanya nerede biz nerdeyiz.” diye sormuş, elcevap:
        Almanya bugün bizim türkler olmasa açlıktan ölür!
        İtirazı olan?

      • Almanya’nın en etkili ekonomi gazetelerinden Handelsblatt Çarşamba günü bir habere iki tam sayfa ayırmış… Handelsblatt’ın Türk çalışanlarından Ozan Demircan’ın imzasını taşıyan yazının üst başlığı şu: Finanzskandal… Ana başlık da yenilir yutulur gibi değil: Verschwundene Millionen vom Bosphorus (Boğaziçinde Kaybolmuş Milyonlar)… Daha önce bizim medyada da geniş yer bulan dolandırıcılık olayında Ayhan Yetim, kendisini Katarlı Ammar Behzat Ekber olarak tanıtarak, ailesinden çok büyük bir miras kaldığını, banka hesabında 1 milyar 655 milyon dolar olduğunu ve bu parayı almasını sağlayacak engelin kaldırılması için Türkiye’de yatırım yapması gerektiğini Alman ve Danimarkalı iş insanlarına söylemiş. Miras kalan paranın bulunduğu bankadan (Handelsblatt Garanti BBVA’yı işaret ediyor) alınmış sahte hesap cüzdanını hedefindeki işadamlarına gösteren Yetim, bu kişileri ikna için Türkiye’ye davet etmiş. İstanbul Beşiktaş’taki lüks bir otelde bir hafta boyunca Alman ve Danimarkalı iş adamlarını konaklatan Yetim, yatlardaki kahvaltı, pahalı hediyeler, lüks mekânlarda yemek, lüks araç ve gayrimenkullerle iş adamlarına gösterişli bir hayata sahip olduğu süsü vermiş. Bu tuzağa düşen ve şahsi paralarını kaptıran Alman üst düzey yöneticilerin arasında Siemens ve Alman Telekom’un ve pek çok Holding’in yönetim kurulu üyeleri de bulunuyormuş… 27 Milyon Euro’luk bir dolandırıcılık hikâyesi… Mahkeme kayıtlarına göre bunun 24 milyonu buharlaşmış… 5 ‘i banka çalışanı olmak üzer 19 kişinin yargılanması sürüyormuş… Her konuda parmakla gösterilen Almanların bu tongaya nasıl düştükleri Avrupa basınında hem merak hem de alay konusu…

  2. “Kemal ile Meral milleti siyasetten soğuttu. Yüzde 35 oy alan bu iki muhalefet partisi genel başkanının aynı döneme denk gelmesi ülkeye pahalıya mal oldu, daha da olacak. İş millete kaldı, bunları millet durduracak. 55 yıldır içeriden dışarıdan siyaseti, siyasetçileri takip ederim; ama bu kadar hırsları akıllarının önünde olan siyasetçi görmedim. Hepimizi delirttiler…”

  3. Hem diyorlar ki..oh oldu..oy verdiniz aha işte size akp ve iktidarı..zamları şunu bunu çekin..sürünün…sanki millet pişnan oldu algısı…
    Hemde diyorlar ki muhalefet yine ittifak yapmazsa ank ist adana ant……şura bura hepsi gider…akp alır….
    Arkadaş millet seçimden sonra bu kadar pişman ise muhalefet niye ittifak yapmak zorunda..örnegin Atatürkün partisi kurucu parti siler süpürür..veya iyi saadet şu bu….millet pişman ya….YALAN siyasetin oldugu yerde itibardan güvenden bahsedilir mi? %200 enflasyon ,hayat pahalılığı , adaletteki bozukluklar , liyakat konusindaki eksiklikler , ve 20 yıllık bir yıpranmışlığa ramen iktidar hala oy alabiliyorsa burda sorun MUHALEFET tir.çunki iktidar herseye ramen muteberdir.itibar ediiyor demektir..
    Ama esas itibarsızlastırmanın sebebi ülkede herseyin siyasi ideolojik kutuplaşma yüzünden feda edilmesi .siyaset canavarı menfaati için rakip ne varsa değersizleştiriyor..bu her taraf için gecerli bence..muhalefet se iktidar olmak icin ne kadar sey varsa itibarsızlastirip degersizleştirip kötü göstermeye çalışiyor..iktidarda muhalefetteki degerleri.karşılıklı algı ve ideolojik kutuplaşma kamplaşma kurumlara herseye herkes tarafından degersiz itibarsiz bakılmasina sebep oluyor..haaa birde bu kurumların kendi beceriksizlikleri var..mesela yargı….adam öldürsen nerde ise hapse girmiyon.böyle yargı olurmu?

  4. Her ne kadar kişinin kendisiyle alakası olsa da sonuçta itibar dışarıdan gelen yani kişiye başkası tarafından verilen değerdir.

    Zamana, zemine ve koşullara göre değişir. Bugün itibar sahibi olan yarın şartlar değiştiğinde itibarsızlaşabilir, itibarsızlaştırılabilir de. Bu durumda olan kişi şayet şahsiyet sahibi ise hiç önemi yoktur. Kendi değerinde bir noksanlık olmayacaktır.

    Fakat şahsiyetini, kendi değerini, itibarına ve başkalarına borçluysa işte o zaman durum vahimdir. İtibarı elden gittiğinde haysiyetiyle beraber herşeyini de kaybedecektir. Ne adı kalacaktır ne de sanı.

    Tıpkı Diyojen’le karşılaşan o devrin itibar sahibi varlıklı kişisi gibi.
    Bir gün, dar bir sokakta Diyojen’in karşına zengin, kibirli bir adam çıkmış. Sokak ikisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değilmiş. Gururlu ve kibirli zengin, hor gördüğü Diyojen’e tiksinerek bakarak, ‘Ben bir serseriye yol vermem.’ demiş. Diyojen ise kenara çekilerek gayet sakin şu karşılığı vermiş, ‘Ben veririm!’

    İşte kim neydi ne olmuş, kim neyini kaybetmiş.

  5. “Churchill sonuçta bir politikacıydı. Ukrayna’da Zelensky günümüzde neyse savaş halindeki İngiltere’de Churchill oydu.”
    Evet Churchill sonuçta bir politikacıydı ama kötü bir politikacıydı, 2.dünya savaşında birleşik avrupa idealinin içine etmiş eli kanlı bir katildir!
    Ukrayna’da Zelensky ise tam aksine birleşik avrupa idealinin son şövalyesidir(mücahididir)
    Kendi vatanını rus vandalizmine karşı savunurken aslında bütün avrupayı da savunmaktadır!
    Churchill ve Zelensky birbirinin tam tersi iki karakterdir, birincisi şeytan, diğeri ise aziz…
    Slawa ukraini! Gerojam slawa!

Yoruma kapalı.