Deprem öncesi ve hemen sonrasında hatalar yapıldı.. Hiç değilse geleceğe dönük hatalardan kaçınılmalı…

34
Reklam

Henüz her sorumludan kendi alanına giren hataların kabulüne dair bir hesap verme çabasına tanıklık etmedik ama olsun, onları bulundukları göreve getiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan depremin birkaç gün arkasından bazı hatalar yapıldığını ifade etti ya bu kadarı da yeter.

Görünen şu: Deprem kuşağında bulunduğu 1999 Marmara depremi sonrasında olduğu kadar Kahramanmaraş merkezli son iki deprem öncesinde değişik illerimizde varlığını gösteren sarsıntılarla da bilindiği ve konunun uzmanlarının da her fırsatta uyarılarda bulundukları halde, Türkiye’nin şiddeti yüksek depremlere hazırlığı yokmuş…

İlk iki gün, bu sebeple, olması gerektiğince değerlendirilemedi.

Arama-kurtarma çalışmaları geç başlayabildi. 

Ekiplerin sayısı azdı.

Çok sayıda yabancı ülke ekipleriyle takviyeye gelmeseydi, arama-kurtarma faaliyetleri daha da aksayabilir, şimdiden 30 bine ulaşmış olan ve nereye varabileceği kestirilemeyen depremde hayatını kaybedenlerin sayısı daha da artabilirdi.

Depreme maruz kalmış evlerden sağ kurtulanlara, dondurucu soğuklarda başlarını sokacakları bir çadır, içebilecekleri sıcak bir çorba, en tabii ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri -mobil tuvaletler gibi- kolaylıklar neden sonra ve sınırlı olarak sağlanabildi.

Fazla ayrıntıya girmeden, sadece bu tabloya bakarak bile, ortada derhal fark edilebilen deprem-öncesi hazırlıklar konusunda hatalar olduğu söylenebilir.

Reklam

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabul ettiği, bu gibi hata ve eksiklikler olsa gerek.

Depremin ertesinde yerli-yabancı kurumların görevlileri ile gönüllülerin canla başla çalışmalarına ise diyecek yok. Onların bütün olumsuz şartlara rağmen sergiledikleri fedakarlık örnekleri her türlü takdiri hak ediyor.

Dayanışmanın boyutları da öyle. Neredeyse bütün ülke seferber oldu. Herkes hiç bir şeyi esirgemeden, depremzedelerin acılarını daha az hissetmeleri, ihtiyaçlarının giderilmesi için elinden geleni yapmakta..

Kendiliğinden oluşturdukları yardım mecralarından hoşnutluk duyulmadığı resmi ağzılar tarafından belli edilse bile, durumdan vazife çıkaran sivil toplum örgütleri deprem bölgesinde eksikliği duyulan ihtiyaçları gidermeye çalışıyorlar ve başarılı da oluyorlar. 

Medya da olan-biteni fazla abartıya kaçmadan yansıtma çabasında. Her TV kanalının deprem bölgesine gönderdiği muhabir kadrosu, depremzedelerle aynı şartları paylaşarak, gece-gündüz ayrımının bile farkında olmaksızın görevlerini fazlasıyla yerine getiriyor.

Bu tabloya getirilebilecek bir eleştiri olabileceğini sanmıyorum.

Deprem öncesi ve hemen sonrasında görülen hatalar silsilesi şimdilerde de devam ediyor ama.

Hazırlıksızlık kalıcıya dönüşebilecek hatalı kararlara yol açıyor.

Reklam

Uzak-yakın ülkelerden depremde yararlı olmak üzere ülkemize koşan ekiplerden bazıları, başarılı çalışmaları devam ederken, aniden ülkemizden ayrılma kararı aldı.

Avusturya, Almanya, İsrail ekipleri ilk geri dönenler…

Gerekçeleri, görev yaptıkları alanlarda güvenliklerini tehdit altında görmeleri.

Çatışmalar oluyormuş.

Allah, Allah…

Yabancıların ayrılmalarını getiren şikayetler bölgeye ülke içinden yardıma gelenler tarafından da tekrarlanmakta.

Güvenlik tedbirleri yetersiz.

Depremden sağ kurtulanların ülkemizin değişik illerindeki mevsim itibariyle boş otellerine gönderilmeleri, bunu sağlamak için THY uçaklarının kullanılması yerinde tedbirler.

Ancak, eğitim yılının henüz yarısındayken üniversitelerin yüz yüze eğitimi bırakıp uzaktan eğitime geçmesi hatalı bir karar.

Covid yüzünden zaten aksamıştı eğitim, deprem sonrası için alınan bu tedbir eğitim çağındaki günümüz neslinin geleceğini karartabilir.

Eğitimin uzaktan hale dönüştürülmesi sebebinin, öğrencilerin memleketlerine dönmeleriyle boşalacak yurtlara depremden zarar görenlerin yerleştirilmek istenmesi olduğunu biliyoruz. 

Çeyrek asır önce yaşanmış Marmara depreminde prefabrik evlerin çare olabildiği görülmüştü. Aynı çare günümüzde de pekala işe yarayabilirdi. 

Prefabrik yerleşim çok mu zor?

Neden?

Devlet adına yapılan bazı açıklamalar da sorunlu.

Her aileye belli miktarda para ödeneceği vaadinin depremin acılarının taze olduğu günlerde yapılması gibi.

İnsanlar, enkaz altındaki yakınlarının sağ-salim çıkarılmasını ayaz soğuğuna rağmen beklerken, paranın konuşulmasından neden mutlu olsunlar? Onların bekledikleri, daha etkin bir arama-kurtarma, yakınlarının kurtarılmasını beklerken hayatlarını geçici olarak sürdürecekleri, temel ihtiyaçlarını karşılacak asgari kolaylıklar ile güvenliklerinin sağlanmasıdır.

Paradan söz edilmesi insanlara hoş gelmiyor.

Yıkılan ve enkaza dönüşen binaların bir an önce ortadan kaldırılarak yerlerine yeni binalar yapılacağı vaadi de hiç makul değil.

Binalar sadece özensiz inşa edildikleri için yıkılmadı; yıkılmalarının en önemli sebebi, kentlerin yanlış yerde -fay hatları üzerinde- kurulmuş olması.   

Enkaz kaldırılıp yıkılan binaların yerine yenilerinin inşa edilmesi mi, yoksa vaktiyle yer seçiminde yapılmış yanlışı ortadan kaldıracak bir yol olarak kentlerin deprem tehlikesinden uzak yerlere taşınması mı daha doğrudur?

Geçmişin yanlış kararlarını yeniden tekrarlamanın alemi yok.

Deprem öncesi yapılmış uyarılar dinlenmemişti, hiç değilse bundan sonra ne yapılması gerektiği konunun uzmanlarıyla danışılarak kararlaştırılmalı.

Eskiden olduğu türden günü kurtaracak palyatif tedbirleri bir tarafa bırakıp ülkeyi ve insanını ön planda tutan, geleceği önemseyen kapsamlı planlar üzerinde çalışılmalı.

Bunu mümkün kılacak uzman zenginliğine sahip olduğumuzu şu bir haftada gördük zaten.

ΩΩΩΩ

Reklam

34 YORUMLAR

  1. Cok yerinde öneriler. Kaleminize sağlık.
    (Yine kaynak gösterilmeden kullanılan bir gorsel sorunu var, ama soruna takilmamaya calistim – sonradan, simdi ifade ediyorum.)

  2. ÜNİVERSİTELERDE EĞİTİM Mİ VERİLİYOR Kİ?
    Muhalefet çıkmış, üniversitelerde eğitime ara verilmesine karşı çıkıyor.
    Bu hengâmede saçma-sapan bir duruş.
    Yahu yanlış yapmaya uğraşmak niye?
    Zaten üniversitelerde normal bir zamanda bile, eğitim hak getire.
    Üniversitelerimiz Prof.Dr. Osman ALTUĞ’un deyimiyle, diploma adı altında “işsizlik sertifikası” veriyor.
    En geçerlisi de tamamen sahte olanı.

  3. TOKİ’nin kendi kontrol teşkilatı vardır.Ozel müteahhitleri ise Yapı denetim firmaları kontrol eder.Her işte olduğu gibi bu kurumlar genelde formalite olarak işlev yaparlar,Maksat belge olsun diye işin tekniğini bilmeyen sırf ilave gelir olsun diye eleman istihdam ederler.Bircok kontrol muh.tanirim .Ayrıca işin bitiminde iskani da belediyeler verir.
    Yani bu bina yapım koşullarına uygun yapılmıştır diye.
    Şimdi sadece müteahhitler günah keçisi oldu ona izni veren ,kontrol eden kimsenin peşine dusulmedi.
    Umarım tek tek analiz edilip tüm sorumlular hesap verirler.
    Ayrıca TOKİ binaları genelde yerleşim yerlerinin dışında ve sağlam zeminde yapılıyor oysa bizler boş bulduğumuz her arsaya bina yapmayı tercih ediyoruz.Zemin sağlam mı değil mi sorguladigimiz yok.

    • Karadenizde dereye bina dikende, yaptığı ev selde zarar gören mütahit kontrolcüsü izin veren kimse hangi devlet görevlileriyse hepsine eşit işlem! aynı kanuni ceza yaptırım yapıldığı sürece bence sorun yok!
      karadenizde mütahit duymadık bu defa sadece üç beş mütahit!!!
      30 bin!!!!
      yıkan asıl bu!

    • Depremzedeye mikrofon uzatıp, “çok acı var, çok ihmal var, tuvalet yok değil mi?..” diye soran kendine muhalif diyen utanmaz arlanmaz televizyoncular,
      Devlet tüm kurum ve kuruluşlarıyla sahadayken, 200 bin kişi sahada canla başla çalışırken, ‘bu ülke sahipsiz’ diyen, kendini sanatçı zanneden haysiyet yoksunu,
      “Biz tam enkaz altındaki depremzedeye ulaşıyoruz, AFAD çıkarmamıza izin vermiyor” diye yalan söyleyen, “Sahada projektör yok, bakın bizim projektör çalışıyor.., ışığı aç Uğurcum, kapat Uğurcum” diyerek show yapan medya maymunu,
      “Hatay’da baraj yıkıldı” yalanını yayan ahlaksızlar,
      Yardım için gönderilen giysileri, ‘üzerinde bira reklamı olduğu için dağıtmıyorlar’ yalanını servis eden şerefsizler,
      Daha ne yalanlar, kışkırtmalar, provokatörler.., Günlerce yazsak bitmez.
      Söylenecek şey kalmadı.
      Ulan siz ne kadar vicdansızsınız!..

  4. Fehmi beyin her yazisindan sonnra bu kosede kibirlice ahkam kesilip yorum yapanlar nerede kuyruklarini kistirip kaçtilar herhalde

    • Kurtarma ekiplerinin tamamen çekilip evlerine dönmelerini bekle, belki bu gün belki yarın kurtarma çalışmaları tamamen sonlandırıldıktan sonra daha üçüncü günde kepçelerle canlı olup olmadığına bakmadan enkaz kaldırma aceleciliğini yapan gayretkeşleri konuşacağız daha.

  5. Deprem nedeniyle istifa eden bir siyasetçi oldu mu?

    Erdoğan, „Bunlar kader planının içinde olan şeyler“ diyerek sorumluluğun kendi iktidarında olmadığını fade etti sanırım.

    Medya’da „deprem suçluları yakalanıyor“ haberleri çoğalıyor. Aslında doğrusu da bu ama, kader planlaması sadece iktidarı mı kapsıyor?

    Yönetmeliğe uymadan inṣaat yapanlarla, kaçak inṣaatlara, kılıfına uydurarak ruhsat ve iskan verenler arasında ne fark var? Hukuki yönden aradaki farkı anlasam da insanlarda birde vicdan olması beklenmez mi?

    Iṣin garibi iktidarın yeni Imar Barıṣı da yakında kanunlaṣmıṣ olacaktı, eğer araya deprem girmeseydi.

    Iṣin daha da garibi, iskan verilen binalarda hayatını kaybedenlerin araṣtırılması ve soruṣturulması Imar Barıṣı yapanların sorumluluğunda…

  6. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın Hatay’daki konuşmasından:
    “Böyle bir dönemde hâlâ basit siyasi çıkar uğruna çirkefçe burada olumsuz kampanyalar yürütmeyi şu anda hazmedemiyorum.
    Bunun yanında da üzerimde bulunan makamın sorumluluğu olmamış olsa ben bugün böyle konuşmam çok daha farklı konuşurum.
    Biz asker göremedik, biz jandarma göremedik, polis göremedik gibi yalan yanlış iftiralar atıyorlar.
    Bizim askerimiz şereflidir, jandarmamız şereflidir, polisimiz şereflidir ama bu şerefsizlerin ağzına meze yaptırmayız, bunu herkesin bilmesi lazım”. Geçelim.
    Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın ifadeleri, rahmetli Abdurrahim Karakoç ağabeyin “Genelge” şiirini hatırlattı. İki ustanın sözü üstüne söz çiğ kaçar.

    Dar zamanda düşmanların altına,
    At olanlar safımıza gelmesin.
    Garibanın, fukaranın sırtına,
    Bit olanlar safımıza gelmesin.

    Ağırlık, irilik ölçüsünü bırak;
    Tartıya vurulmaz beyinle, yürek.
    Bu ülküde iman gerek, ruh gerek;
    Et olanlar safımıza gelmesin.

    Öte dursun işkembeden atanı,
    Lazım değil kaçan ile yatanı.
    Menfaate rüşvet verip vatanı,
    Fit olanlar safımıza gelmesin.

    Sapıklar her yerde atsa da çamur,
    Gerçek mayasına kavuşur hamur;
    Adam istiyoruz dört başı mamur!
    İt olanlar safımıza gelmesin.

    Parolamız her zamanda, her yerde;
    Ölmek var da baş eğmek yok namerde
    Bu imana, bu ülküye, bu derde;
    Yâd olanlar safımıza gelmesin.

    Ezcümle:
    Rahmetli Abdurrahman ağabeyin dediği gibi bu imana, bu amentüye, Tevhid ruhu ile vatan edilmiş bu topraklara ve topraklarımızın sahibi milletimize karşı yâd olanlar, saflarını; siyaset ve medya aracılığıyla açık açık gösteriyorlar.
    Belli ki değişmeyecekler ve değişmemek üzere, neye nasıl inanıyorlarsa iman etmişler. Asrın afeti olan şu kıyamet provasında bile zerre vicdanları sızlamadıysa, ne denilebilir ki?
    Rabbim şerlerinden milletimizi, tüm insanlığı ve kâinattaki her canlı varlığı korusun. Afetin yaraları sarılır ama bunların açtığı yaralar sarılacak gibi değil.

    • Siz ve benzerlerinizde utanma duygusu yok olmuş olmalı. Koru, kırıp dökmeden yaşanan ve herkes tarafından görülen aksaklıkları dile getirmiş. Hala suçu muhalefete ya da aksaklıkları dile getirenlere atma veya savuşturma çabaları için söylenecek nazik bir sözcük bulamıyorum. İlk iki üç günde ulaşılmayan enkazlar varken, her ne nedenle olursa olsun geri dönen yabancı kurtarma ekipleri ortada iken, kurtarma çalışmaları yapanların her kurtardıkları canlının başına kamera çağırıp tekbir getirme sevdalıları varken, içtenlikle bireysel ya da kurumsal olarak yardıma koşanları engelleyen resmi görevliler varken, askerin zamanında devreye sokulmaması nedeni ile yağmacılar işi yardım konvoylarına saldırmaya kadar vardırmışken siz ne diyorsunuz Allah Aşkına?

  7. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Toplu Konut İdaresi Başkanlığınca (TOKİ) Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen 10 ilde TOKİ eliyle inşa edilen 133 bin 759 binada yıkım olmadığı, TOKİ konutlarının hiçbirinde yapısal hasarın oluşmadığı bildirildi.

    Özel (müteahhitler eliyle) yapılan binalarda durum tam tersi ve, ne manidar ki, bu binalardaki “ruhsatlandırma” ve “oturum izni” kamu eliyle (devlete ait kurumlarca) veriliyor..İçişleri Bakanlığı ile Çevre Şehircilik ve İklim Bakanlığı merkezi, belediyeler ve Çevre Şehircilik Bakanlığının il müdürlükleri taşra teşkilatı olup faaliyetlerini sürdürürler.

    Demem o ki; ilgili kurum/kuruluşlar, TOKİ binaları ile Özel binalara ayrı mevzuat uygulaması yapıyorlar da bundan dolayı mı, biri (TOKİ binaları) sapasağlam diğeri ise tuzla buz!.. Olabilir mi?

    On yıllardır ülkemizde bina üreten TOKİ ile diğer özel sektörü bir rekabet ve alan kavgası içinde de görmedik hiç; peki bu iki taraf arasındaki kalite farkı neden kaynaklı?

    Kendi kurumu olan TOKİ üzerindeki denetimi iyi yapıyor da, özel inşaatlarda denetimi “es” mi geçiyor devlet/hükümet?

    Şimdi müteahhit avına çıkılmış; oysa sorumluluk müteahhitler ile beraber denetim firmaları, ruhsatlandırma yapan yerel kamu kurumlarınındır aynı zamanda.

    Bir piramit şeklinde; yukarıdan aşağıya, aşağıdan yukarıya her kamu kurumu müteselsilen (zincirleme) sorumluluğunun gereğini yerine getirmemişlerdir malesef.

    Evet; inşaat sektörü ekonomimizin lokomotif sektörüdür. Onunla milyonlarca istihdam sağlanmakta, bu alandaki üretim ile bağlı sektörlerde binlerce ürün çeşidi gereği, binlerce fabrika kurulmakta/çalışmaktadır.

    İyi de, olması gerekenden daha hızlı işleyen bu sektör ve kısa zamanlara sığdırılan inşaat üretimi, gerekli zaman ve denetime tabi tutulmadan toplumsal kazanımımız ile geleceğimizi bir kara delik gibi yutarken, binlerce vatandaşımızın da hayatına mal olmakta değil midir? Değer mi bütün bunlara?

    Bir atasözü; “Çok koşan çabuk yorulur” der…

    Ne türlü çalışmada olursa olsun, aşırı çaba gösteren çabuk yorulacağı için sonucu elde etmekte gecikir. Sürekli çalışabilmek ve sonuca kavuşabilmek için harcanan çabanın yormayacak ölçüde olması gerekir.

    Yaklaşık on yılda bir büyük şiddette ülkemizi yoklayan depremler canımızı yordu, malımızı yordu! Toprağımızı yordu!

    Yetmez mi?

    • TOKİ’yi denetleyenlerle özel inşaatları denetleyenler aynı değil.

      Hükümetin çok yanlış politikalarından biri de özelleştirme politikası. Devlet iş yapmaz işi millet yapar devletin görevi sadece milletin yaptığı işleri millet ardına denetlemektir. Ama Denetim görevi devletin görevi iken hükümet devletin bu denetim görevini de özelleştirerek özel firmalara verdi. Özel denetim firmalarından hükümet ve devlet kurumları hizmet almıyor sadece milletin işlerini denetliyor bu firmalar. TOKİ kendi inşaatlarını kendisi denetlerken milletin inşaatlarını özel firmalar denetliyor.

      Bu denetim görevi özelleşirken ahbap çavuş ilişkisine göre hükümete yakın kimselere verildiği için hükümet kendi yakınlarını sorgulamıyor, sorgulamasını da bekleyen yok zaten. Sorgulamaya kalkana da vatan haini dış güçlerin uşağı muamelesi yapıyor. Kendileri vatanın delileri vatanın sevdalıları olduğu için haliyle kendilerinden olmayanlara da vatan hainliği ve dış güçlerin uşaklığı kalıyor!

  8. Evet mütahitler suçlu yayınlar hep mütahitlere yöneldi.

    Denetimçiler neden suçlu değil. Bakanlık Suçlu.

    İmar planları, Büyükşehir Kanunu’ndan önce hazırlandı
    Rönesans Rezidans’a ilişkin imar ve inşaat planları da bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce hazırlanmıştı. Hatay, bu sırada büyükşehir statüsünde olmadığı için de Rönesans Rezidans’ın inşa edildiği bölgenin imar planı, Ekinciler Belde Belediyesi tarafından hazırlanmış ve onay da yine Ekinciler Belediye Meclisi tarafından verilmişti.
    İmar planı denetim yetkisi bakanlıkta

    Belde belediyeleri ile merkez belediye sınırları içerisindeki imar planlarına yönelik denetim yetkisi Çevre ve Şehircilik Bakanlığındaydı.

    Ekinciler Belediye Başkanı: Biz belde belediyesi olarak mevcut imar planına göre ruhsat verdik.

    Ekinciler Belediye Başkanı, “Biz belde belediyesi olarak mevcut imar planına göre ruhsat verdik. Ruhsattan sonra inşaat yapılırken projesine uygun yapılıp yapılmadığını Yapı Denetim Şirketleri yapıyordu. İşin başından sonuna kadar inşaatın denetimi bu yapı denetim sorumluluğunda idi. Yapı Denetim bize belediyeye yüzde 100 İş bitirme tutanağını getirdikten sonra biz Yapı Kullanma İzin belgesini verdik. O dönemde bu işi hangi yapı denetim denetliyordu hatırlamıyorum.” açıklamasını yaptı.

  9. Hükümet Asrın felaketi diye organize olaması ve yardımların tam zamanında yapamasını küçük göstermek için Asrın felaketi diye bir şeyler zırvalıyor.

    Japonyada 9 şiddetinde deprem oluyor. Önlem alma Asrın felaketi diye bir şeyler gevele.
    sabah Malatya girişini gösteriyorlar Burda binalar sağlam 92 yılında Turgut Özal Hastanesi yapılmış bir çatlak yok usulüne göre yapılsa sorun yok

  10. 1999 depreminden, Van, İzmir depremlerinden niye ders almadık? Binlerce insanımızın vefat etmesi, yaralanması, evsiz barksız kalması, türlü türlü acıları yüklenmesi…Bütün bu felakete zemin hazırlayan kim varsa müteahhidinden, belediye görevlisine, yapı denetim şirketlerinden devlet görevlilerine kadar cezasını mutlaka çekmeli ve bu deprem yanlışlarından bütün millet ders çıkartmalıyız.
    Şehirlerin yeniden yapılandırılmasında da uzmanları dinlemeliyiz. Birbirimize düşmemize gerek yok, olayın özeti bu

  11. Madenciler işi bildiğinden kazı yerinde tahtalarla destekleyerek Tunel açtılar çok insanı sağlam çıkardılar.
    Bu insanlar soma faciasında yüzüstü bıraktık.

    Bunlar hem meslek işini yapmalı artı Afadın elamanları olmalı hak eder bir maaş eklentisi yapılmalı.
    Bunlara ek maaş vermiyoruz AKP’li pudra şekeri koklayanlara 3-4 maaş veriyoruz.

  12. Daha önce de belirtmiştim ; bu bölgede M.Ö. den beri 50 ye yakın deprem meydana gelmiş , Antakya’da 60 bin, Palu-Sivrice’de 50 bin insan olmak üzere tespit edilebilen toplam 160 bin kişi hayatını kaybetmiştir !
    Peki bütün bunlardan ibret alınabilmiş mi , maalesef hayır !
    Ben yeni öğrendim ; bir binanın depreme dayanıklı olabilmesi için 10 farklı inşaat tekniği varmış, bunların uygulanmasından vazgeçtik , haberimiz var mı , bir binada bunlardan herhangi biri uygulandı mı ?
    Bir kere şunu kabul etmek gerekir ki bir milletin, bir toplumun, bir devletin belli bir gelişmişlik seviyesi vardır, bu seviye hemen hemen her konuda üç aşağı beş yukarı aynen karşımıza çıkar , olağanüstü bir farklılık görülmez !
    Tabii ki bütün bunları söylemenin bu aşamada pek bir anlamı yok , ne söylense boştur ; bizim her konuda köklü bir zihniyet değişikliğine ihtiyacımız var !
    Bu gün milletçe kenetlenerek adeta bir seferberlik anlayışıyla gösterdiğimiz olağanüstü gayreti minnet ve şükranla, gururla takdir ediyor , teselli buluyoruz ama ne yazık ki bütün bunlar giden canları , uğradığımız maddi ve manevi yıkımı geri getirmiyor !
    Keşke zamanında tarihten ibret alabilseydik !

  13. Nereden geldik, Nereye gidiyoruz?
    Tesellimiz, hiçlikten gelmedik! hiçliğe gitmiyoruz!
    İbrahim peygamber, nereye baktığını, yönünün neresi olduğunu şöyle anlatmış:
    “yönümü yerleri ve göğü (kainatı) yaratan Allah ‘a döndüm sadece O’na bakıyor, O’na yürüyorum”.
    -İnsanoğlu aklı ile herşeyin üstesinden gelir, gelebilir.
    “geçmişin hatalarından ders çıkarıp, geleceği inşa edebilmektir marifet!”.

  14. -Ordunun anında sahaya sürülmemesi çok büyük bir hata! (Afad’ı aktive etmek istiyorsan işbölümü denen veya bu afette çırak konumu ile yetişmesini sağlama gibi tedbirler de olabilirdi!).
    -yakını eşi ailesi çocuğu kurtarılmayı bekleyen soğukta dışarda geceleyen afetzedeye “sana oyuncak alacam” sus bakiim dediğinde;
    *çocuğun oyuncak evi nassı yere çalıp kıracağını! görürsün gözünle!!!
    Uzatmadan son söz:
    Geçmişte yıkılan evlerde oturanlar olayın ciddiyetini anlayamadılar! (Ben şahidim)
    kimse anlatmadı! anlatanı kimse dinlemedi!
    (40 yıllık binada oturan yakınıma da anlatamamıştım! Belediye deki en üst makamada! anlatamadım!)
    Tedbir! tedbir tedbir!…
    NOT:kaldı iş geleceği inşa etmekte!
    hadi bakeemm kılıçdaroğlu görem seni.

  15. büyük felaketin üzerinden daha bir hafta geçmeden bazı durumları normalleştirme çabaları başladı bile müteahhitlerin tutuklanmasından alın da yağmacılara atılan dayakların sosyal medyada yayınlanmasına kadar sanki insanların şu hayati günlerden devletten beklediği ilk yardım buymuş gibi; malesef öncelik sırası her zaman olduğu gibi yine karıştırılıyor
    hedef saptırmalar gırla gidiyor insanımızın hak ettiği muamele bu değil Allah hepimizin yardımcısı olsun büyük bir imtihandan geçiyoruz hepimiz artık bu yaşadığımız son büyük felaket olur ve bundan sonra bütün yönetmelikler tavizsiz uygulanır ve insanımız hakettiği insani yaşam seviyesine çıkarılır
    dualarımız hep bu yönde….

  16. Akıl alır gibi değil ülkenin en başarılı yardım kuruluşu olan Ahbap derneğinin başkanı Haluk Levent’i de sonunda pes ettirdiler. Haluk Levent fox tv’ye bağlanıp “biz yeteri kadar yardım aldık, artık yardımları afad’a göndersinler, biz de zaten burada afad’la beraber çalışıyoruz. Sorun yok Yani!” dedi. Nedim Şener de tivitırdan Haluk Levent’in üzerinden 10 seneden fazla zaman geçmiş adli meselesini kaşıyıp duruyor.

  17. Depremi… Ülkeyi yasa boğan büyük faciayı istismar edenler de var.
    Felaketten siyasi menfaat… Oy çıkarmaya çalışanlar.
    Yanlış yoldalar… Çıkmaz sokaktalar.
    Böyle olaylarda istismar ters teper… Götürüsü, getirisinden fazla olur.

  18. 7 MİLYON 238 BİN BİNA
    En son 2018 yılında çıkartılan “İmar Barışı/Affı” ile tüm Türkiye’de 7 milyon 238 “kaçak” binaya ruhsat vermişler.
    Son depremin vurduğu 10 ilimizdeki sayı 294 bin.
    Daha önce de dile getirdiğim gibi bu kaçak binaları yapanlara, 1-5 yıl arası hapis, idari para cezası, binaların yıkımı ve yıkım bedelinin de bina sahibinden tahsili gerekirken.
    Toplam 25 milyar TL’ de para toplanıyor.
    Milletin cebinden “5 kuruş” çıkmayacak denilen Çanakkale Köprüsü için 2022 yılında “9 ay 14 gün” ün garanti miktarı “4 milyar 53 milyon TL”
    Bir tek inşaat yani “beton” konusunda iddialı idiler.
    Betonları da beton olsa.
    Yani betonları da sahte çıktı.
    Daha önce vurgulamıştım:
    Her konuda “en yanlışı” yapmaya mecbur ve mahkûmlar.
    Yani en yanlış, bunlar için bir tercih ve seçenek değil, bir mecburiyet.
    Artık doğrunun değil yanından, semtinden bile geçemezler.
    Bu depremin altından Dünyada hiçbir ülke kalkamaz.
    Ancak deprem kuşağında ve sayısız deprem yaşayıp da bu duruma düşmek için de sistemlerinin “Kabile Reisliği Hükümet Sistemi” olan bir ülke gelebilir.
    Öyle yada böyle bir felâket yaşandı.
    Sistemik felâketler de işin cabası.
    Yahu olay sonrası” felâket bölgesine tüm muhalefeti temsilen Kılıçdaroğlu ile birlikte gitmeyi önersen” kabul etmek “zorunda” kalacak.
    Topluma birlik mesajı ancak bu şekilde verilebilirdi.
    Depremin altından kısmen bu şekilde kalkılabilirdi.
    Ancak iyice kanaat getirdim ki,
    “–Allah bile bunların kalemini kırmış.”
    Bu kadar büyük olayda, bu kadar kolay bir hareketi dahi yaptırtmıyor.
    Küçük ortaklarının itham edildikleri bir olayda, taziye bile dilettirmediği gibi.
    Değil muhalefetle birlik mesajı vermeyi, hâlâ milletten giden yardımlara “parti logosu ve amblemi yapıştırma” derdindeler.
    Mağdurlara “partilerini” hatırlatıyorlar.
    “En büyük mağduriyet=AKP” fikrini seçmenin zihnine kazıyorlar.
    Ben olsam, partililerin gönderdikleri yardım kolilerinden bile parti logo ve amblemini kaldırtırım.
    Yani insanlığı geçtim, sırf siyaseten,
    sırf “falâket=parti” algısı oluşmaması için bunu yaparım.
    Dedim ya, her konuda en yanlışı yapacaklar ve Allah gerçek yüzlerini gösterecek.

  19. Deprem sonrası siyaset dünyasında da çatlaklar olacaktır. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu durum asla hafife alınamaz. Bu süreci el birliğiyle atlatmak için partiler siyasi duruşunu yeniden gözden geçirecek ve geleceğin inşasında doğru faya oturacaktır. Öncelik milletin bekasıdır ve bölgenin yeniden inşasıdır.
    Türkiye’nin yaşadığı deprem asrın felaketidir. Bu yarayı sarmak için ise birlik içinde hareket etmek zorundayız. Milletimiz ise provokasyona ve siyasi yağmacılara göz açtırmayacak kadar feraset sahibi.

    • Batılı keferenin başımızın tepesinde sallandırdığı Demokles kılıclarını tek tek tespit edip, önce neler olduğunu anladıktan sonra!!!
      halka da eyice belletsinler!
      ben bu kadarına da razıyım!
      Teröründen tarikatına mütahitibden hırlı hırsızına katilinden casusuna işbirlikçisinden vatan hainlerine ülkenin insanını hemşerim ahbabım eşim dostum kardeşim eniştem hatta karısını işin içine dahil edip ayrımcılığa sebep verenler!! aç işsiz bırakanlar!
      İnsanların diri diri beton tabutlara girmesine dağlarda hain saldırılarla ölümüne neden olanlar!!!!
      bir bir ortaya çıkarılsın!
      millet neyi nasıl yapacağını o zaman söyler.

    • feraset sahibi değiliz o kadar da. feraset sahibi olunsaydı afetlerden sonra dogru düzgün müdahaleyi öğrenirdik ve öncesinde de dogru, işinin ehli insanları yönetime getirerek afetlerdeki zararı yıkımı minimize ederdik. aksine hırlı hırsız tipler heryerde cirit atıyor. bu cesareti rahatlıgı nerden buluyorlar sizce ?

  20. 1999 Depremi’nden ders almadık; sâdece ders alır gibi yaptık. Onun katbekat büyüğü olan bu felâket bakalım bizi kendimize getirebilecek mi? Türkiye’de on senelerdir devâm eden, her kesimin şu veya bu derecede parçası olduğu derin ve yaygın bir suç ortaklığından kurtulmamıza bir faydası olacak mı? Türkler cedlerine inat ve ihânet ederek, büyülendikleri o Amerikan, Körfez ve Uzakdoğu görgüsüzlüğünün bize özgü kitchleri olan siteleşmelerden, dikey mimâriden vazgeçecekler mi? Bilge Mimâr Turgut Cansever’in “Maymunlar Cehennemi” dediği, yığılmalara dayalı şehirlerde yaşama mahkûmiyetini ortadan kaldırabilecekler mi? Önüne gelenin, ipini koparanın müteahhit olabildiği bu rantiye-şantiye makasından milletçe çıkabilecek miyiz? Şehirleşme işinin bir medeniyet işi olduğunu, çok sayıda uzmanlığın öngörülerinden beslenen bir şuurlanmayla kamusal bir yükümlülük doğurduğunu, dar görüşlü hesaplara kurban edilemeyeceğini kavrayabilecek miyiz? Göreceğiz…

    • sizin savundugunuz , veya hakkında pek eleştiri yapmak istemediğiniz parti veya zihniyet burada bahsettiğiniz medeniyeti oluşturamaz. bunu pekala siz de biliyorsunuz. rantcılar rantın yok olmasını isterler mi? umurlarında mı yokluk yoksulluk acılar…

Yoruma kapalı.