Anayasa Mahkemesi etrafında süren tartışmalar bana eskiden yaşanmış bazı olayları hatırlattı…

26
Reklam

AK Parti sözcüleri, sonunda, çözüm formülünü buldu: Meclis

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, dün genel başkanı olduğu AK Parti’nin grup toplantısında, formülü kendi cümleleriyle ifade etti.

Dediği şu: “Yasal değişikliklerin yapılması yeni Anayasa’dan geçmektedir. Bunun çözüm yeri de Meclis’tir. Meclis ülke meselelerine çözüm üretme merciidir.”

Doğru cümleler bunlar.

İktidar cephesi her istediğinde Meclis’ten istediği yasayı geçirebiliyor, çoğunluk bulunursa anayasa da değiştirilebilir…

Yalnız şu andaki sorun başka.

Sorun şu: Anayasa’da ve yasalarda halen var olan hükümler orada dururken, Yargıtay’ın bir dairesi “Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmaz” diyebilir, yerel mahkemeler de Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları uygulamamak için direnebilirler mi?

Ara sıra eski günleri özlediğimi fark ediyorum.

Reklam

Rahmetli Süleyman Demirel çok partili siyasi hayatımızın büyük bölümüne varlığıyla katkıda bulunmuştur. Onu şimdi hatırlamamın sebebi, göğüs cebinde küçük boyutlu bir anayasayı eksik etmemesi yüzünden…

Ne zaman üzerine gelinse, cebinden onu çıkarır, anayasal hak ve yetkilerini hatırlatırdı.

‘Anayasa’ denildiğinde aklıma gelen bir olay daha var.

Bülent Ecevit’e başbakanlığı sırasında anayasa kitapçığı fırlatılması olayı…  

Ekonominin kötüye gittiği bir dönemde meydana gelen olaydan sonra ülkede kriz çıkmış ve zaten sarsılmış olan dengeler bütünüyle bozulmuştu.

Hatırlamakta yarar var.

İktidardaki üç parti -DSP, MHP ve ANAP- ile bazı Fazilet Partisi milletvekillerinin desteğiyle Anayasa Mahkemesi başkanı iken Meclis tarafından cumhurbaşkanı seçilmiş olan Ahmet Necdet Sezer üç partili koalisyon hükümetinin yolsuzluk iddialarının üzerine gerekli ciddiyetle gitmediği görüşündeydi.

Devlet Denetleme Kurulu’nu, kamu bankaları ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu‘na (TMSF) devredilmiş özel bankalarla ilgili denetleme konusunda görevlendirdi Sezer

Reklam

Bu gelişmeden nedense iktidar cephesi rahatsız oldu.

Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) 19 Şubat 2001 tarihli toplantısında bu rahatsızlık kavgaya dönüştü.  

Milliyet’te Serpil Çevikcan’ın toplantının ertesi günü (20 Şubat 2001) çıkan ‘Köprüleri attılar’ başlıklı yazısında kavga şöyle aktarılıyor:

Ahmet Necdet Sezer: Ben yolsuzlukları ortaya çıkarmaya çalışıyorum, siz beni engellemeye çalışıyorsunuz. Beni küçük düşürüyorsunuz. Kamuoyu önünde beni yıpratmaya çalışıyorsunuz. Ben Cumhurbaşkanıyım, her türlü yetkim var. Anayasa’yı bilmiyorsunuz. Bilene de sormuyorsunuz. Sürekli Anayasa’ya aykırı kararnameler gönderiyorsunuz. (Elindeki Anayasa’yı Ecevit’e doğru fırlatarak) Yolsuzluklarla mücadeleye devam edeceğim.
Bülent Ecevit: Bitti mi?
A. N. Sezer: Hayır, bitmedi. Yargıyı emrinize almışsınız, yasamayı baskı altına aldınız. Yolsuzluk yapanları kayırıyorsunuz. Yolsuzluk yaptığı söylenenler hâlâ kabinede.

Hüsamettin Özkan: (Sezer’in cümlesi bitmeden ayağa kalkarak) Nankörlük ediyorsunuz. (anayasa kitapçığını geri atarak) Bu üç lider sizi Cumhurbaşkanı seçti. Kendinizi ne sanıyorsunuz? Esas hükûmetin mücadelesini engelleyen sizsiniz.
B. Ecevit: (ayağa kalkarak) Bu şartlar altında daha fazla çalışamam. (Salonu terk eder.)”

Cumhurbaşkanı Sezer’in “Ben Cumhurbaşkanıyım, her türlü yetkim var. Anayasa’yı bilmiyorsunuz. Bilene de sormuyorsunuz. Sürekli Anayasa’ya aykırı kararnameler gönderiyorsunuz” cümlelerini sarf ettikten sonra elindeki anayasa kitapçığını Ecevit’e doğru yollaması, evet, o olay, 20 küsur yıl önce, büyük bir krize sebep olmuştu.

Günümüzde de siyasilerin ağzından en sık çıkan sözcük ‘anayasa’, bereket kimse karşı tarafa küçük veya büyük anayasa kitabı fırlatmıyor.

Oysa aslında konuya ilişkin görüş açıklayan herkesin mutlaka yapması gereken, konu hakkında görüş açıklamadan önce, anayasa metnine göz atmasıdır. 

Sonuçta, devlet aygıtı içerisinde yer alan herkesin ve her kurumun hak ve yetkileri, o metinde açık-seçik yazılı.

Meclis’te anayasada öngörülen sayıda milletvekili birleşebilirse yeni bir anayasa yapabilirler veya mevcut anayasanın bazı maddelerini değiştirebilirler; sayıları ancak halkoylaması yoluyla bu değişikliği gerçekleştirmeye yetiyorsa, halka da başvurulabilir.

Ancak o zamana kadar, herhangi bir ihtilafta, başvuru mercii mevcut anayasadır.

İleride bu günlerde yaşananları yazacaklar, benim şimdi Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Özkan’ı andığım gibi, günümüzün politikacılarının anayasa konusundaki tavırlarını hatırlayacaklardır.

Tarihe de geçecektir bugünlerde söylenenler ve yazılanlar…

ΩΩΩΩ

Reklam

26 YORUMLAR

  1. Bazıları neden anayasaya ihtiyaç olduğunu hiç anlamamışlar. Anayasa insan hakları ve vatandaş haklarını güvenceye alan bir metin. Yada öyle olmalı. Devletin anayasaya ihtiyacı yok. Devlet koltuğuna oturanların da. Onlar zaten her türlü silahlı güce sahip oldukları için vatandaşı ve vatandaş olmayan insanları istedikleri gibi yönetiyorlar. Anayasa, halkı devletin bu ceberrut gücünden korumak için var yada olmalı. Elimizde az buçuk bu hakları gözeten bir anayasa var. Ama devlet bunu tanımıyorum diyor açıkça. Mahkemelerine emir veriyor ve tanımadığını açıkça gösteriyor. Zorla insanları baskı ve hapiste tutuyor. Özgürlüklerini kısıtlıyor. Gösteri ve protesto yapamıyorlar. Devlet görevlilerini eleştiremiyorlar denetleyemiyorlar. Bu durumda anayasa da koruyucu olmayınca hukuk düzeni kalkıyor. Halkın ve muhalefetin güvenebileceği bir dayanak yok. Bu demokrasiyi ve birlikte yaşama direncini ortadan kaldıran yıkıcı bir durum.

    İktidar ve taraftarları biz 50 artı 1’iz istediğimizi yapar, anayasayı tanımayız, bağımsız kurumları tanımayız, insan haklarını ihlal ederiz, vatandaş hukukunu tanımayız, “sivil” bir anayasa isteriz diyorlar. Ne istediğinizi biliyoruz. Sizi iyi tanıyoruz. Eğer bu hadsiz hukuksuz davranışlarınızdan vazgeçmezseniz insanları mutlu etmeniz mümkün değil. Sizin de mutlu olacağınızı zannetmiyorum. Ülke olarak diplerde sürünmeye ve bir halt olmamaya devam edeceğiz.

    • “….. Bu durumda (((anayasa da koruyucu olmayınca)))) hukuk düzeni kalkıyor…”
      [demekki ana yasanın yanına birde BABA YASA mı satın almamız gerekiyor??😯]
      “.. bu hadsiz hukuksuz davranışlarınızdan vazgeçmezseniz insanları mutlu etmeniz mümkün deği….”
      Sayın ender,
      [haksız hukuksuz davranışlardan vazgeçmeleri ile …!!!….]
      kısmını mı Tanrıdan dua edip beklemeliyiz?
      Yoksa,
      YASALARIN CAYDIRICI, ÖNLEYİCİ, CEZALANDIRICI kısmının araştırılıp bulunup DERHAL HEMEN BİR AN ÖNCE!!!!
      uygulanmasını mı istemeliyiz?🤔

  2. Dediğiniz gibi Yerel mahkemeler var, üst mahkeme olarak Yargıtay var. Yüksek mahkeme olarakta Anayasa mahkemesi var. Üstelik Anayasa mahkemesi kararı son nokta yeridir. Ama Yargıtay’ın bir dairesi ve başkanı zincirden koptu. Su yanarsa yada tuz kokarsa ne yapılabilir. Hakem kişi zaten partili ve taraf. Allah devletimize milletimize zeval vermesin. Zor.

    • Yüksek mahkeme yoktur, üst yargı organları vardır, birisi de aym dir, illaki yüksek bir yargı organı arıyorsanız yargıtayın ilgili dairesidir, en yüksek merci odur, ok?

  3. AYM devlete ve meşru iktidara karşı bozguncu eylemlerde bulunanları adlî yargı kararlarına rağmen salıverse, böyle “hak ihlâli” örgütçü militanlar için devletin sırtında birdirbir oynama gerekçesi haline getirilse gayet özgürlükçü bir hukuk faciası olur. Ben hukukçu değilim. Bu hak ihlâli gerekçesi devlete karşı yıkıcı-bölücü eylemlerde bulunanlara bir alan açıyor mu? Evet açıyor. O halde bu gerekçenin kullanılması anayasal düzeni korumaz. Babayasal bir alan yaratır.

    • Gösteri ve protesto yapmak, bunu bireysel ve örgütlü yapmak bir suç değil. Anaysak bir hak. Muhalefetin görevi iktidarı istim üstüne tutmak, denetlemek, eleştirmek, yanlışlarını ortaya dökmek ve evet iktidardan indirip göreve gelip daha iyisini yapmak. İktidar bunu bozguna uğramak olarak görüyorlarsa evet öyledir. Bozguna illa uğrayacaklar. Bozulmasınlar. İktidara oturanlar oradan inmek üzere oturuyorlar. Bunu kabul etmiyorlarsa iktidar değiller gözümüzde. Despot ve otokratlar.

  4. Önce mevcut hükümlerden hareketle bir tespit yapalım. Hakikaten ortada Meclisin çözmesi gereken bir sorun var mı?
    Anayasanın aşağıda verdiğim hükümleri (153/6 ve 158/3) ve 6216 s. K. m. 50 hükmü karşısında somut olayda Yargıtay’ın böyle bir karar verme yetki ve görevi var mı?
    Anayasa Mahkemesinin kararını “… tarihli ihlal kararına hukuki değer ve geçerlilik izafi edilemeyeceği cihetle, bu bağlamda Anayasa’nın 153. maddesi kapsamında uygulanması gereken bir karar bulunmamakla” ve “Anayasa Mahkemesi’nin anılan kararına UYULMAMASINA”
    “Anayasa hükümlerini ihlal eden ve kendisine verilen yetki sınırlarını yasal olmayacak şekilde aşarak hak ihlalinin kabulü yönünde oy kullanan ilgili Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında gereğinin takdir ve ifası için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda BULUNULMASINA,”
    Diğer taraftan bir yargı merciinin vermiş olduğu bir kararının tartışılması başkadır, bu karara uyulup uyulmaması veya uygulanıp uygulanmayacağı başkadır. Beğenmeseniz de, katılmasanız da, ağır bir dille eleştirseniz de, hukuka aykırı olduğunu değerlendirseniz de uymak ve uygulamak zorunda değil misiniz?
    Yargıtay’ın üyesi olan hâkimler de kamu görevlisi olup görevlerini yaparken kanunlara uymak zorundadırlar. Kanunların hükümlerine uymayan kamu görevlileri görevlerini ihmal etmiş olurlar ve bu da hukuk sistemimizde suç oluşturmaktadır.
    Meclis bu durumda neyi çözecek. Yapacağı düzenleme ile yüksek yargı organları birinin verdiği kararı uygun bulmazsa uymayabilir/uygulamayabilir mi diyecek?
    “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” (Any. m. 153/6)
    “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır.” (Any. m. 158/3)

  5. CMK 303. VE 318/2. MADDELERİ
    Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 303. maddesi Yargıtay’ın temyiz merci olarak davaların esası hakkında karar verebileceği halleri düzenliyor.
    CMK 318. maddesi ise yargılamanın yenilenmesine dair usul hükümlerinden.
    CMK 318/2 maddesi Yargıtay’ın 303. maddeye göre davaların esassı hakkında karar verdiği
    dosyalarda da yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadı hakkında asıl karararı veren mahkemenin yetkili olduğunu açıklıyor.
    Yani, temyizen davanın esası hakkıda karar verdiği durumlarda “bile” Yargıtay’ın yagılamanın yenilenmesi ile ilgili yetkisinin olmadığını CMK 318/2 maddesi tüm Dünya’ya ilan ediyor.

  6. “Ben Cumhurbaşkanıyım, her türlü yetkim var. Anayasa’yı bilmiyorsunuz. Bilene de sormuyorsunuz. Sürekli Anayasa’ya aykırı..”
    İŞTE ÜLKENİN GERÇEK HAKİKİ SORUNU🙂
    bu cümlede saklı herbişey! Bulup çıkara bilen, “gerçek vatanını milletini seven düşünen” insandır, siyasetçi dir🤗.
    (Bana kalsa Anayasayı daaa…
    Mahkemelerini deeee…
    Kümülesi nideeee KALDIRMAK EN DOĞRU İŞ OLUR🤔. İhtiyaç olduğunu değil, daha bir hem ülkenin hem ekonominin hem insanların ihticacını bozuyor! önünü kapıyor, fitne fesatın önünü açıyor! 😡 diye düşünüyorum. Sadece kanunlar yeterli; değiştirmek için en az 4/5 çoğunluk ve referandum şartı da önemli 🙂🤗).

  7. ANAYASA KONUSU

    Başta chp nin çiçeği burnunda (çiçek olmayabilir:)) genel başkanı olmak üzere bütün muhalefet bu anayasa mahkemesi tartışmasına mal bulmuş mağribi gibi üşüştü. Buradan üç beş oy devşirme, iktidara üç beş laf çakma derdinde herkes. Ne hikmetse anayasa mahkemesini sürekli tartışanlar anayasayı masaya getirmekten fellik fellik kaçıyor. neyse diyeceğim şu ki, bütün muhaliflilerin iki yüzlülüğünü ortaya seriyorum dikkat. Diyelim ki anayasaya uyulmadığını savunanlar haklı peki bu kişiler ne istiyor. Ülkenin kişi yargılamasında en büyük mahkemesinin verdiği kararı iktidar yok sayıp onu verdiği kararı değiştirmeye mi zorlayacak, karar verme yetkisini mi elinden alacak, ne bekliyorsunuz.

  8. Türkiyede esas sorun, işi ehline değil, yalancı, iftiracı ve bilmediği halde bilginlik taslayanlara vermek.
    Anayasa kitabıni idarecilerden hiç birisi okuduğunu zannetmiyorum.
    Bizim milletın vaz geçilmez özelikleri arasında kendi kendisini yetiştirmek yerine sormayi yalancılaria, inanmayi ve siyasetçileri taparcasına sevip onlara kul köle olmaları.

    Ben askeriyede çalışırken anayasa ve sözleşme kitaplarını cebimde taşiyordum.
    Amirlerle ters düştüğüm zaman hemen ya sözleşmeyi yada anayasa kitabını çıkariyordum o zaman hakkimi aramam kolay oluyordu.
    Türkiye gittikçe geri gidiyor. Siyasetçiler ve halk mide
    bulandıriyor.
    Dün, sayın Koruyu eleştirenlerin haline baktım. İnanın onlara acıdım. Ne Şimdiki nede 11.C başkani hakkında zerre kadar bilgileri yok. Kalkıp ahkam kesiyorlar.
    Bir örnek:1965 imamhatibe başlamış1973 te bitirmiş 8 yıl
    1973 te ünüversiyeye başlamış 1981de bitirmiş 8 yıl.
    Öyle bir öz geçmış yazılmışki. birbiri ile çelişiyor.
    July 4, 1978 de evlenmış.

    Ama Gülün öz geçmişinde hiç bir çelişki yok. 1950 sonunda doğmuş 1983 Doktor ünvani ile ünüversitede hocalığa başlamış.
    Erdoğan ortalıkta yok iken Gülün Bakan olduğunu dah bilmiyorlar ama buralarda ahkam kesiyorlar.

  9. George Washington , ABD. ‘nın ilk ve kurucu başkanıdır, çok başarılı ve tarafsız olarak , mükemmel bir şekilde bir dönem görev yaptıktan sonra iktidar ve muhalefetin oy birliğiyle ve büyük bir destekle tekrar başkan seçilir, kendisi buna rağmen görevi kabul etmek istemez , ancak her taraftan gelen büyük baskılar sonunda istemeyerek de olsa göreve üstlenir .
    Ikinci dönem görevi de cok başarılı ve mükemmel bir sekilde bitirdikten sonra aynı takdir ve teveccüh devam ettiği için kendisinden göreve devam etmesi ısrarla talep edilir , ancak aynı ısrar baskanda da vardır ve artık kesinlikle devam etmeyeceğini , buna imkan olmadığını söyler ve gerekçesini şöyle açıklar ,
    — Benden sonraki uygulamalarda bunun adet haline gelmesini istemiyorum !
    Nitekim daha sonraki yıllarda anayasaya başkanlık sadece iki dönem yapılabilir hükmü konur ve bu güne kadar hiç kimse onu değiştirmez.
    Yaaaa.. işte böyle , anayasa önce kafalarda anayasa olabilmeli, işe ordan başlanması gerekir .
    Bizim anayasalar siyasetçilerin oyuncağı olan bir yamalı bohçadır!

    • Mucib bey “… anayasa önce kafalarda anayasa olabilmeli” diye buyurmuş ama haksızlık da olmasın, bizde de başbakanların kafasında ne anayasa kitapçıkları parçalandı, öyle değil mi?

  10. “Meclis ülke meselelerine çözüm üretme merciidir.”
    şimdi buna kim itiraz edebilir?
    ülke meseleleri azalacağına artıyor, neredeyse her alanda kriz yaşanıyor ve krizlerde derinleşiyor ama. meclisin başka bir gerçekliği var sanki.
    dün, sayın enginyurta yapılan bazı sataşmalar nedeniyle kendisinin bir süre önce verdiği cevabı yorumumda paylaşmıştım. kendisinin beyanına göre hem emekli maaşı alan hem mv devam eden 300 civarında vekilimiz varmış, 147.000 tl maaş alıyor. diğer vekillerimiz aylık maaş 73 bin 379 lira olarak belirlenmiş, son bir yılda milletvekili emeklilerine yapılan zam yüzde 176’yı bulmuş, devletin itibar imkanlarını da ayrıca kullanıyorlar. mv diyerek her kapıdan geçiyorlar, trafikte geçiş belgeleri var, emniyet şeridini kullanabiliyorlar.
    ayrıca işleri ve güçleri var.
    öte yandan, ülkedeki açlık sınırı ve yoksulluk sınırına bir bakalım;
    EKİM 2023 AÇLIK ve YOKSULLUK SINIRI;
    Türk-İş tarafından hazırlanan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırmasına göre, ekim ayında dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 13 bin 684 lira
    yoksulluk sınırı ise 44 bin 573,3 lira,
    ve bu ülkede 7.500 tl emekli maaşı alan ve tek geçimi bu para olan insanlar var. askeri ücrette açlık sınırın altında….
    olimposlular ve ölümlü zavallılar hikayesi hiç bitmeyen bir hikaye değil mi? öyledir, mitoloji hayatın ta kendisidir.
    ülke meselelerine çözüm üretme mercii olan meclisimiz ve itibardan tasarruf olamayacağını düşünen cumhurbaşkanımız halkın büyük çoğunluğunun temel gıda maddelerini bile alamadığı bir resme bakıyor ve seyrediyor.
    üstelik yakın gelecekte bugünleri de arayacağa benzeriz.
    ekonominin iyileşmesini ummak için bir gelişme, bir reçete yok. ev almayın, araba almayın önerisi dünya enflasyon şampiyonluğu başarımızı gölgeleyecek bir çözüm değil tabii, enflasyona sebep olan nedenler çözülmüş değil, bilakis. yoksulluğumuz artacak. ülkeyi yönetenlerle halkın arasındaki paylaşımda artacak. % 10’luk bir zam 7.500 liraya 750 tl yansırken 147.000 lira için 14.700 tl artış getirecek. zam oranı miktarı uçurum artacak.
    eğitimden yargıya,
    adil paylaşımdan hak ve özgürlüklere
    tarım hayvancılıktan sanayiye,
    medyadan dış politikaya her alanda gerilediğimiz bir dönemde
    bu denli ağır gelir adaletsizliği yaşanırken
    her şeye rağmen
    meclisimizin halka münasip bir anayasa yapacağından hiç kuşkum yok.
    eğer referandum yapılırsa “evet” diyeceğim.

    • ülkenin en büyük sorunlarından biri de yolsuzluk. zaten genelde kardeştir yoksulluk ve yolsuzluk. anayasa kitapçığı yine bir yolsuzluk temalı bir konuşmanın sonucu atılmış ortaya. bugün çok daha derin çok daha büyük yolsuzluk sorunlarımız var. her gün medyada inanılmaz haberler artık günlük hayatımızın bir parçası gibi boy boy yer alıyor. ihalelerden tutun sosyal medyanın tanınmış simalarının birbirinden çirkin işlerine kadar. yüzlerce skandal oradan buradan patlıyor. kuşkusuz artarak ve başka alanları da içine alarak büyüyecek bir potansiyel görünüyor.
      toplum bu hale geldi yazık ki.
      türkiye gri listede bir ülke. kara para aklama ve terör finansmanı ile yeterince mücadele edilmediği gerekçesiyle.
      son günlerde medyada yer alan haberler sosyal medya fenomenleri ve kara paranın nasıl aklandığıyla ilgili önümüze inanılmaz resimler koyuyor. güney amerika ülkeleri gibi mafya artık hayatımızın tam ortasında. akıl almaz miktarlardaki paralar bu fenomenler aracılığıyla dolaşıma giriyor. her birinin milyonlarca takipçisi var. nasıl ruj sürülür dersi veren genç kadın ve erkekleri milyonlar takip ederken ilim bilim kanalları binleri bile bulmakta zorlanıyor.
      şimdi bu bilinçte bir toplumda adil paylaşım bulabilir miyiz?
      ya da ahlak?
      doğruluk?
      önce talep olması lazım. adalet talebi, ahlak, etik talebi olması gerekir.
      sayın erdoğan ülkede ciddi bir yolsuzluk sorunu olduğunu kabul ediyor. biz çözeriz dedi. lakin aylar geçti ve yolsuzlukla mücadele adına ne meclise ne de gündeme hiç bir çözüm gelmedi.
      talep yok.
      toplumun böyle bir derdi, talebi yok.
      yeni anayasada yolsuzlukla mücadeleye yer verilir mi?
      muhtemelen fazla değil.
      kasmaya gerek yok zaten.

      • İmamoğlu ve Özgür Özel ikilisi Kılıçdaroğlu’nu CHP’den gönderdiler.
        Değişimin birinci ayağı tamamlanmış oldu. Şimdi sıra İYİ Parti’den Meral Akşener’i göndermeye geldi. Buradan iddialı bir biçimde şunu söyleyebilirim; Meral Akşener de en geç yerel seçimler sonunda partisinden ayrılmak zorunda kalacak. Siyasette yeni bir dönem başlayacak. Yeni aktörler devreye girecek. O nedenle Akşener de bırakacak.
        Zaten bu konuda ciddi işaretler var. Sayalım mı bu işaretleri? Bir kere İYİ Parti’de kötü bir tartışma başladı. Vekiller, il başkanları Genel Başkan Akşener’i suçlamaya başladılar. Akşener ve ailesinin akçeli işlere bulaştığını iddia ettiler. Ben değil onlar iddia ediyor. İYİ Parti Sakarya Milletvekili Ümit Dikbayır, “Genel Başkan Akşener ve kocasının mal varlığı araştırılsın, banka hesapları soruşturulsun” diyor. Bununla yetinmiyor özel kalaminin de mal varlığı araştırılsın diyor. Bunu söyleyen kim İYİ Partili vekil. Meral Akşener’in akrabası olduğu belirtilen vekil.
        Bu iddialar vahim ötesi. Tuz kokmuş. Yine İYİ Parti Ankara Eski İl Başkanı Faruk Köylüoğlu partisinden istifa etti ve partim Mansur Yavaş’ın kaybetmesi için çalışıyor dedi. İstifalar her gün devam ediyor. İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu, “CHP ile ittifak yapmak yanlıştır. İttifakı biz Cumhur İttifakı ile yapmalıyız” diyerek partisinden istifa etti.
        Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz da partiden istifa etti. Keza Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem de İYİ Parti’den istifa etti. Kazan kaynıyor. Yeni istifalar yolda. Bir partide yolsuzluk, hırsızlık gündem oluyorsa, memleket meseleleri arka planda kalıyorsa bu parti bitmeye yakın demektir. Peki Meral Akşener ne zaman bırakır? Yerel seçimler sonucunda Akşener bırakacak. Şu an ki tabloya bakılırsa, İYİ Parti büyük bir vurgun yiyecek. Kimseye yaranamıyor. İçten içe kaynıyor. O nedenle vatandaşa güven vermiyor. Yerel seçimler sonucunda Akşener bırakmak zorunda kalacak. Siyaset yeniden dizayn edilecek.

        • mart seçimlerinde, seçim kazanmanın bir başka parametrelere bağlı olduğunu anlamış olmamız lazım, en azından kendi adıma söyleyebilirim. meral akşener, partisini iyi yönetemiyor ama bütün başarısız liderler gibi gitmesinin zamanı geldiğini kabul etmiyor. gitmeli. bir an önce. hem kendileri gitmiyorlar hem de sistem başarısız olan liderleri koltuklarında tutmaya yönelik çalışıyor. ne kadar başarısız o kadar uzun kalıyorlar değil mi?
          bir yolsuzluk varsa, bunun zaten araştırılmalı değil mi? bu ülkenin hakimi, savcısı, iç işleri, polisi yok mu? ümit beyin açıklamasının bir karşılığı olması, suç duyurusu anlamı taşıması gerekir sonuçta.
          ama tuz uzun zaman önce kokmuş.
          memleketin her yerinde kokmuş.
          her gün pek çok skandal patlıyor, rezalet çıkıyor. yozlaşmışlık her yerden taşıyor. hangi taşı kaldırsan altında çürümüşlük var.
          iktidardan muhalefete siyasetin her makam ve kadroda yeniden dizayn edilmesi gerekir,
          gerekir ama dizayn edilir mi? o kadar şanslı mıyız?
          2024 sonuna kadar belli olur, şubat-haziran arası önemli.

      • ben gündemi takip ediyorum,
        sen de et.
        boşuna mı memleket güney amerikaya döndü diyorum,
        influencer-lar her kanalda artık. poyrazlar, candanlar, türbanlı olanlar, dolar bigudiler, altın çılgınlığı, kozmetik satışları neler yok?
        kara para aklamak için binlerce takla atılıyormuş bunlar üzerinden, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, bahislerden gelen milyon dolarlar…
        görünürde kozmetik imalatı yapılıyormuş,
        boş kutu siparişler,
        satış rekorları.
        vergi de vermiyorlarmış, garibim askeri ücretli her ay tıkır tıkır ödesin bunlar milyon dolar satış yapsın, vergisini ödemesin.
        kimse de sormamış mı?
        sayın bakan yerlikayaya Allah güç kuvvet versin, birikmiş onca mesele, kolay değil tabi. bu şaklabanların arkasında kimler var? bir de ali koç’un mektubu çıktı bugün basında. yankıları derin olabilir.
        dediğim gibi “kuşkusuz artarak ve başka alanları da içine alarak büyüyecek bir potansiyel görünüyor.”
        ne diyorsun, iyi partide yolsuzluk falan. bildiğin, belgelediğin var da gizliyor musun? yaz buraya, yok en iyisi doğru savcılığa.

  11. Muhalefetin hali içler acısı. Güçlü protestolar yapamıyor. Benden öneri iktidar partisinin katıldığı oturumlara katılmamaları gerekiyor mecliste. Çünkü açıkça anayasayı tanımıyor bu iktidar. Suç duyurusu ortada duruyor. Parti başkanı önce sahip çıktı sonra utandı hakem ilan etti kendini. İyi de sen taraf da olamazsın, hakem de olamazsın. Seni kim hakem ilan etti ki. Yargı anayasaya göre bağımsız. Sana hesap vermek zorunda değil. Kararlarını onaylatmak zorunda da değil. Üyeleri atayabilirsin ama kararlarına karışmazsın. Ama bunu anlamaktan aciz bir yönetim var. Daha doğrusu işine gelmeyen ve işine geldiği gibi anlayan bir yönetim.

    • Bugün yaşanan gerilime gelecek olursak yüksek yargı sistemindeki AYM ve Yargıtay arasındaki restleşmeyi siyaset kurumu çözmek zorunda. Milli irade Meclis’te temsil edildiğine göre TBMM üyeleri yasal düzenleme yaparak belirsizlikleri giderecektir. Anayasamız Cumhurbaşkanına kurumlar arasında eşgüdüm sorumluluğu vermekte. 104. Madde bu konuda nettir. Cumhurbaşkanı….Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını temin eder.

      Can Atalay tartışmasında TBMM içinde bir çözüm geliştirilebilirdi ve tartışma bu boyuta gelmeyebilirdi. Her ne kadar liste pazarlıklarının yapıldığı dönemde TİP, Can Atalay’ı aday yaparak milletvekili dokunulmazlığını suiistimal etse de parlamentoda siyasetin baskın figürleri buna karşı önlem alabilecek tecrübeye sahip olmalıydı.

      Siyasi partilerin dava süreçleri devam eden kişileri listelerinde kazanabilecek yerlere koymaları başlı başına bir suistimal olarak değerlendirilmeli. Son seçimlerde özellikle bir partide kirli pazarlıkların gündeme geldiğini ve yüce meclisin dokunulmazlık zırhının arkasına saklanmanın bir alışkanlığa dönüştüğü unutulmamalı.

      Yüce meclis bundan sonraki süreçte geçmiş tecrübelere daha çok itibar etmeli. Siyasi partilerimiz ise yargı vesayetine müsaade etmeden yüksek yargı mensuplarını da rencide etmeden çözümler önermeli.

      Siyaset yapmanın yalnızca makamları işgal etmek olmadığını, aynı zamanda bir çözüm sanatı olduğunu unutmamalıyız.

  12. Hırant Dink’in katilini iyi halden serbest bırakmışlar. Şimdi Muzaffer atlayacak. Canım ne var bir katilde serbest bırakılsa diye. Tabii elbette. Ülkenin hali böyle zaten. Köpekleri salmışlar taşları bağlamışlar. Üstelik bu cinayet örgütlü, devlet gözetiminde işlenmiş bir cinayet. Katille hatıra fotoğrafı bile çektirdi bir dizi güvenlik görevlisi. Anayasa değil yasalar bile işlemiyor bu çeteye.

    • Aslında bu uygulamaların hepsi İslam hukukuna aykırı.
      Mesela, İslam hukukunda yaş indirimi yok.. Akil baliğ olma esası var.
      İslam hukukundaki akıl baliğ olma sistemi geçerli olsaydı, Ogün Samast’ın cezası 18 yaşından küçük iken suç işlediği için indirime tabi tutulmayacaktı.
      İlaveten..
      İslam Hukuku olsaydı, kasten bir cinayet işlendiği için, hatta taammüt sözkonusu olduğu için..
      Ölüm cezası verilecekti.
      İslam Hukukunu beğenmediniz..
      “İdam cezası da ne, çağdışı bir ceza bu” dediniz..
      “18 yaşını doldurmayanlar, çocuktur, çocuk” dediniz.
      Kanundaki ceza 18 yıl iken hakim 22 yıl vermiş, ardından da indirim sonucu, fail infaz sistemi gereği 16 yıl yatmış.
      Ben tasvip etmesem de, kabul etmesem de yaşanılan bu..
      Ama, “hepimiz Ermeni’yiz” diyerek, sokaklara dökülenler, İslam Hukuku’na “ortaçağ hukuku” diyenler, şimdi kıyameti kopartıyorlar?
      Niye ki.
      Sizin hukuk sisteminiz işte bu!
      Bu sistemi Ak Parti getirmedi ki..
      Kadı ki, Hrant Dink cinayeti sebebi ile tek mahkum olan kişi Ogün Samast değil ki..
      Hrant Dink’in katili ki var ise, çıkartılıyorsa, şu an cezaevinde olan Yasin Haya ile Erhan Tuncel’in de çıkarılması gerekmez mi? Gerekir.
      Çıkarılıyor mu? Hayır.
      Onlar cezaevinde kalmaya devam ediyorlar..
      Çünkü yaşları 18’in altında değil..
      Dahasını söyleyeyim, iktidarda Ak Parti olmasaydı, fatura tek başına Ogün Samast’a çıkarılacaktı.
      AK Parti iktidarda olduğu için, cinayetin arkasındaki isimler de alınıp, cezaevine konuldu.
      Ama yine yetinmiyorlar..
      “Tahliyenin sorumlusu AK Parti” diyorlar.
      Oysa Hrant Dink ailesinin avukatı, azılı AK Parti karşıtı av. Bahri Bayram Belen bile itiraf ediyor:
      “Hrant’ın öldürülmesiyle ilgili iki grup dava var. Birincisi tetikçiler diyeceğimiz, doğrudan suçu işleyen Ogün. Bunu organize eden Yasin Hayal ve geniş çaplı organize eden de Erhan Tuncel. (…) Trabzon İstihbarat Dairesi ve İstanbul’daki polislerle ilgili.. Trabzon-İstanbul Jandarması ve Jandarma Genel Komutanlığı’ndan bazı değişik rütbeli subaylar… Kamu görevlileriyle ilgili dava devam ediyor. Ogün Samast, cinayet zamanında, 2007 yılında 18 yaşını doldurmamıştı ve bu nedenle aslında taammüden öldürmenin cezası olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası onda indirime gitti. Ogün Samast bu indirimli cezayla cezaevinde kaldı. Cezaevindeki kaldığı süre içerisinde başka suçlar işledi. Hem onların infazı hem de bu süre içerisinde suç işlediği için verilen ana cezadaki infaz yandı. Sonradan birçok af yasası çıktı. İnfaz yasası adında af yasaları çıktı. Yasin Hayal’in, Erhan Tuncel’in çıkma imkanları yok. Bunlarla ilgili karar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları. Ogün Samast’ın daha evvel çıkması gerekiyordu bu nedenle biraz geç çıktı.”
      Tam bu aşamada, benim gözüm, nerede solcu varsa, ona sahip çıkan İyi Partilileri arıyor.
      Haydi İP’liler Hrant’a sahip çıkın, Samast’ın tahliyesine itiraz edin..
      Başka türlü, beyaz Türkler mahalli seçimlerde sizinle ittifak etmez..

  13. Anayasayı tanımayan bir yönetimin hadi Anayasayı değiştirelim demesi garip elbette. Zaten anayasayı tanımıyorsun, ülkeyi derebeylik gibi keyfine göre yönetiyorsun, hesap vermiyorsun, yolsuzlukları örtbas ediyorsun, teşvik ediyorsun, kuvvetler ayrılığı ilkesine ve demokrasiye aykırı şekilde devlet kurumlarını kadük ve karar veremez hale getiriyorsun, medyayı devlet kaynaklarına bağlı papağan haline getirmişsin, bir de anayasa yapalım diyorsun. Yani elle tutulacak bir yeri yok bunun. Kaygan, kaypak, yamuk bir durum. Bir kere güveni kaybetmişsiniz. Baskıyla zorla ve MHP gibi bir koltuk değneğiyle cebren iktidarda oturuyorsunuz. Neyinize güvenip de anayasaya değişikliği yapılacak. Böyle bir gücünüz yok. Yönetim gücünüz bile yok. Yapmanız gereken istifa etmeniz. Ülkenin tekrar demokrasi yoluna girmesi. Bunun ilk şartı iktidar değişimi. Başka türlü demokrasi olduğuna kimseyi inandıramazsınız. Kendiniz zaten inanmıyorsunuz. İstemiyorsunuz da.

    • Türkiye kamuoyu, geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay arasında yaşanan gerilimi tartıştı. Meseleye -nosyonları itibariyle- hukuki boyutlarıyla bakanların eleştirileri ağırlık kazandı.

      Öncesinde birçok kritik tarih verebiliriz ancak 15 Temmuz 2016 gecesi ülkemizde yaşananların ardından, güvenlik merkezli politikalar kamuoyunda da benimsendi.

      Türkiye, 15 Temmuz’a giden süreçte terör saldırıları ile zor günler geçirdi. Adeta bir darbenin ayak sesleri diyebileceğimiz terör eylemleriyle karşılaştık. DEAŞ ve PKK saldırıları toplumda teröre karşı öfkeyi artırırken siyaset sahnesi de patlamaların ve sivil ölümlerin etkisinde kaldı.

      15 Temmuz 2016 darbe kalkışması topyekûn bir travmaya sebep oldu dersek yanılmayız. Başta TBMM olmak üzere siyasetçilerimiz iyi bir imtihan verdi. Erdoğan ve Bahçeli’nin Hendek olayları sürecinde başlayan istişareleri 15 Temmuz gecesi daha derin bir boyut kazandı.

      Bölgemizde yaşanan gelişmeler ister istemez sınırlarınızın içinde yankılanmakta. Irak ve Suriye’de yaşananlar uzun zamandır Türkiye sınırlarında rahatsızlık veriyordu. Şark Meselesi’ni hafızasından silemeyen devlet refleksi, bölgemizde yaşanan gelişmeler için tedbirler almakta ancak terörle ilişkisini kesmiş bir siyaset diline ise daima kapıyı açık tutmakta.

      7 Haziran 2021’de Yargıtay Başsavcısı, HDP’nin kapatılması için Anayasa Mahkemesi’nde dava açmıştı. Mahkeme sürecinin uzaması ve HDP’nin ek süre talepleri kamuoyunda AYM’yi yıprattı. Diyarbakır Anneleri’nin feryadı Ankara’ya ulaşmıştı ancak AYM koridorlarında dava bir türlü neticelenmemişti.

      Kişisel görüşüm parti kapatılmasının çözüm olmadığı yönünde ancak teröre destek veren parti yöneticilerine siyasi yasak getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ne yazık ki bazı HDP binalarından çıkan dokümanlar bize çok şey söylüyor. Bazı çocukların doğrudan parti binasından dağa kaçırıldığını annelerden ve babalardan dinlediğim için elimde onlarca vaka var.

      HDP davası sürerken 2023 yılına girdik ve seçim atmosferi hissedilir olmuştu. Siyasi partilere yapılan hazine yardımı hatırı sayılır bir meblağdı. Anayasa Mahkemesi’nde 5 Ocak 2023’te yapılan oylamada HDP’nin alacağı yardıma 7’ye karşı 8 oyla bloke kararı çıktı. Daha sonra 9 Mart’ta AYM’de 1 üye kararını değiştirdi ve toplamda 598 Milyon lira yardım yapıldı. HDP ise herkesin gözü önünde Yeşil Sol Parti listelerinden seçime girdi.

      Avrupa’da terörle ilişkisini kesmeyen partilerin ve politikacıların akıbeti ortadayken bizim kamuoyunun vicdanı bu kararla yaralandı.

      • Otokrat, anayasa ve yasa tanımaz idare terör ve darbe korkutması ile hakları kısıtlayamaz. Esasen terörün bizzat devlet ve idare tarafından özellikle bitirilmediği gibi bir şüphe doğurur. Bunu sadece ülkemizde değil tüm despot rejimlerde görüyoruz. İnsan ve vatandaş haklarını kısıtlamak için terör bahane ediliyor ve bazen de terör yaratılıyor. CHP bunu defalarca ifade etti. 15 Temmuz’un bir tiyatro olduğu veciz ifadesi ile. Ortada fetö diye bir yapı var ve bunu besleyen büyüten bizzat bu idare. Sonra onu yoketme bahanesi ile her türlü vatandaşlık haklarını ortadan kaldıran inkar eden hukuk sistemini iğdiş eden de kendisi. Bunları yapmasının bir tek nedeni var, muhaliflerin baktığı cepheden. İdare despot yönetimini sürdürmek için her fırsatı her türlü hukuksuzluğu kullanıyor. Bu sadece ülke sınırları içinde değil dünyada da gayet açık. Bu yüzden idare ve bu hükümet dünyanın hiç bir demokratik ülkesinden destek görmedi. Sonunda despot ülkeler kulübüne dahil oldu ülke. Bunu kabul etmek mümkün değil. Demokratlar olarak birinci görevimiz bu despot iktidarı indirmek ve tekrar ülke olarak demokrasi rayına girmek.

  14. Sayın yazar “Ara sıra eski günleri özlediğimi fark ediyorum.” dese de aslında hep eski günlerde yaşıyor gibi:)
    Yalnız haksızlık etmeyin, 12eylülün darbe anayasasına sadece demirel değil diğer siyasiler de sadakatle bağlıydı, ecevit, erbakan vs…
    Ama sivil bir anayasanın ise lafını bile duymak istemezlerdi:)))))

Yoruma kapalı.